Web sitemize hoşgeldiniz, 24 Nisan 2024
Beğen 2

Abdulbasit Abdussamed-4.Cüz

ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ ل عمرانI
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHIYM
نْ تَنَالُوا الْبِرَّ حَتَّى تُنْفِقُوا مِمَّا تُحِبُّونَ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ شَيْءٍ فَإِنَّ اللَّهَ بِهِ عَلِيمٌ
92-) Len tenalül birra hatta tünfiku mimma tuhıbbun* ve ma tünfiku min şey’in fe innAllahe Bihi ‘Aliym;
Sevdiğinizden infak etmedikçe asla BİRRe nail olamazsınız… Şey’den ne infak ederseniz, muhakkak ki Allah onu (B sırrınca; onun hakikatı olarak) Aliym’dir.
كُلُّ الطَّعَامِ كَانَ حِلًّا لِبَنِي إِسْرَائِيلَ إِلَّا مَا حَرَّمَ إِسْرَائِيلُ عَلَى نَفْسِهِ مِنْ قَبْلِ أَنْ تُنَزَّلَ التَّوْرَاةُ قُلْ فَأْتُوا بِالتَّوْرَاةِ فَاتْلُوهَا إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ
93-) Küllüt taami kâne hıllen li beni israiyle illâ ma harreme israiylü alâ nefsihi min kabli en tünezzelet Tevratü, kul fe’tu Bit Tevrati fetluha in küntüm sadikıyn;
Tevrat indirilmeden önce, İsrail’in (Ya’kub’un) kendi nefsine haram kıldığı müstesna, tüm yiyecekler İsrailOğullarına helal idi… De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, hadi (B sırrınca) Tevrat’ı getirin; onu tilavet edin”.
فَمَنِ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ مِنْ بَعْدِ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ
94-) Fe meniftera alAllahilkezibe min ba’di zâlike feülaike hümüz zalimun;
Artık kim bundan sonra Allah üzerine yalan iftira ederse, işte onlar zalimlerdir.
قُلْ صَدَقَ اللَّهُ فَاتَّبِعُوا مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
95-) Kul sadakAllahu, fettebiu millete İbrahîyme haniyfa* ve ma kâne minel müşrikiyn;
De ki: “Allah doğru söylemiştir… O halde haniyf olarak İbrahim’in milletine (diynine) tabi olun… (O), müşriklerden değildi”.
إِنَّ أَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذِي بِبَكَّةَ مُبَارَكًا وَهُدًى لِلْعَالَمِينَ
96-) İnne evvele beytin vudıa linNasi lelleziy Bi bekkete mübareken ve hüden lil alemiyn;
Muhakkak ki insanlar için konulan ilk ev, alemler için mübarek ve bir hidayet (kaynağı) olarak (konulmuş) (Bi-) Bekke (Mekke’nin batını)’deki (ev) dir.
فِيهِ ءَايَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَقَامُ إِبْرَاهِيمَ وَمَنْ دَخَلَهُ كَانَ ءَامِنًا وَلِلَّهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ إِلَيْهِ سَبِيلًا وَمَنْ كَفَرَ فَإِنَّ اللَّهَ غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمِينَ
97-) fiyhi ayatun beyyinatun Makamu İbrahîym* ve men dehalehu kâne amina* ve Lillahi alenNasi hıccül beyti menistetaa ileyhi sebiyla* ve men kefere feinnAllahe Ğaniyyün anil alemiyn;
Onda apaçık ayetler ve Makam-ı İbrahim vardır… Kim O’na dahil olursa emin olan olur… O’na bir yol bulabilenin O EV’i Hac etmesi insanlar üzerinde (hakikatları olan) Allah’ın hakkıdır… Kim de küfreder (örter, nankörlük ederse), muhakkak ki Allah alemlerden Ğaniy’dir.
قُلْ يَاأَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَاللَّهُ شَهِيدٌ عَلَى مَا تَعْمَلُونَ
98-) Kul ya ehlel Kitabi lime tekfürune Bi ayatillahi, vAllahu Şehiydün alâ ma ta’melun;
De ki: “Ey Ehl-i Kitab!… Allah tüm amellerinize şahid iken, niçin Allah ayetlerini (B gerçeğince) inkar ediyorsunuz (küfr hali ile örtüyorsunuz?)”.
قُلْ يَاأَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَصُدُّونَ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ مَنْ ءَامَنَ تَبْغُونَهَا عِوَجًا وَأَنْتُمْ شُهَدَاءُ وَمَا اللَّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ
99-) Kul ya ehlel Kitabi lime tasuddune an sebiylillâhi men amene tebğuneha ıvecen ve entüm şüheda’* ve mAllahu Bi ğafilin amma ta’melun;
De ki: “Ey Ehl-i Kitab!… Sizler şahidler olduğunuz halde onu (Allah yolunu) eğri göstermeye yeltenerek, niçin iman edenleri Allah yolundan alıkoyuyorsunuz?… Allah amellerinizden (Bi-) gafil değildir”.
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ ءَامَنُوا إِنْ تُطِيعُوا فَرِيقًا مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ يَرُدُّوكُمْ بَعْدَ إِيمَانِكُمْ كَافِرِينَ
100-) Ya eyyühelleziyne amenu in tutıy’u feriykan minelleziyne utül Kitabe yerudduküm ba’de iymaniküm kafiriyn;
Ey iman edenler, eğer kendilerine Kitab verilenlerden bir fırkaya itaat ederseniz, imanınızdan sonra sizi kafirler olarak geri çevirirler.
وَكَيْفَ تَكْفُرُونَ وَأَنْتُمْ تُتْلَى عَلَيْكُمْ ءَايَاتُ اللَّهِ وَفِيكُمْ رَسُولُهُ وَمَنْ يَعْتَصِمْ بِاللَّهِ فَقَدْ هُدِيَ إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ
101-) Ve keyfe tekfürune ve entüm tütla aleyküm ayatullahi ve fiyküm RasûluHU, ve men ya’tesım Billahi fekad hüdiye ila sıratın müstekıym;
Allah ayetleri üzerinize/size tilavet olunurken ve içinizde de O’nun Rasûlü varken nasıl kafir olursunuz?… Kim “ALLAH”a ı’tısam ederse (ğayrından kesilip sımsıkı bağlanırsa) gerçekten sırat-ı müstakım’e hidayet olunmuştur o.
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ ءَامَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ حَقَّ تُقَاتِهِ وَلَا تَمُوتُنَّ إِلَّا وَأَنْتُمْ مُسْلِمُونَ
102-) Ya eyyühelleziyne amenüttekullahe hakka tükatiHİ ve la temutünne illâ ve entüm müslimun;
Ey iman edenler!… Allah’dan hakkıyla ittika edin (tam fani olun) ve ancak müslimler olarak ölün (müslim olmanın dışında bir hal üzere sakın ölmeyin).
وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللَّهِ جَمِيعًا وَلَا تَفَرَّقُوا وَاذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنْتُمْ أَعْدَاءً فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِهِ إِخْوَانًا وَكُنْتُمْ عَلَى شَفَا حُفْرَةٍ مِنَ النَّارِ فَأَنْقَذَكُمْ مِنْ
103-) Va’tasımu Bihablillahi cemiy’an ve la teferreku* vezküru nı’metAllahi aleyküm iz küntüm a’daen feellefe beyne kulubiküm feasbahtüm Bi nı’metiHİ ıhvana* ve küntüm alâ şefahufratin minennari feenkazeküm minha* kezâlike yübeyyinullahu leküm ayatiHİ lealleküm tehtedun;
Ve topluca Allah’ın ipi’ne (B sırrıyla) sımsıkı tutunun ve tefrikaya düşmeyin… Üzerinizdeki Allah ni’meti’ni zikredin… Hani sizler düşmanlar idiniz de (O), kalblerinizin arasını telif edip bir araya getirdi… (B sırrınca) O’nun ni’meti sayesinde kardeşler oldunuz… Siz Nar’dan bir çukurun tam kenarında idiniz; (O), sizi kurtardı ondan… İşte böylece Allah, ayetlerini size açıkça beyan ediyor; gerçeğe/asıl olana eresiniz diye.
وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
104-) Veltekün minküm ümmetün yed’une ilel hayri ve ye’murune Bil ma’rufi ve yenhevne anil münker* ve ülaike hümül müflihun;
İçinizden hayr’a (Hakk’a) çağıran, (Bi-) ma’ruf’u emreden ve münker (Diyn’in ve imanlı aklın reddettiğin)’den nehyeden bir ümmet olsun!… İşte onlar felaha erenlerdir.
وَلَا تَكُونُوا كَالَّذِينَ تَفَرَّقُوا وَاخْتَلَفُوا مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَأُولَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ
105-) Ve la tekûnu kelleziyne teferreku vahtelefu min ba’di ma caehümül beyyinat* ve ülaike lehüm azâbün azıym;
Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ihtilafa düşenler gibi olmayın… İşte bunlar için azim bir azab vardır.
يَوْمَ تَبْيَضُّ وُجُوهٌ وَتَسْوَدُّ وُجُوهٌ فَأَمَّا الَّذِينَ اسْوَدَّتْ وُجُوهُهُمْ أَكَفَرْتُمْ بَعْدَ إِيمَانِكُمْ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ
106-) Yevme tebyaddu vucuhün ve tesveddü vucuh* feemmelleziynesveddet vucuhühüm* ekefertüm ba’de imaniküm fezukul azâbe Bima küntüm tekfürun;
O gün (bazı) vechler/yüzler (Hakkın nuru ile) ağarır, bazı vechler (benlik zulumatı ile) kararır… Vechleri kararanlara (şöyle denir): “(Gerçeğe) imanınızdan sonra küfrettiniz (reddettiniz) ha!… Kafirlik yapmanız yüzünden (hadi B sırrınca) tadın azabı”.
وَأَمَّا الَّذِينَ ابْيَضَّتْ وُجُوهُهُمْ فَفِي رَحْمَةِ اللَّهِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
107-) Ve emmelleziynebyaddat vucuhühüm fe fiy rahmetillah* hüm fiyha halidun;
Amma yüzleri ağaranlar ise, Allah rahmeti içindedirler… Onlar orada ebedi kalıcılardır.
تِلْكَ ءَايَاتُ اللَّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ وَمَا اللَّهُ يُرِيدُ ظُلْمًا لِلْعَالَمِينَ
108-) Tilke ayatullahi netluha aleyke Bil Hakk* ve mAllahu yüriydu zulmen lil alemiyn;
Bunlar Allah ayetleridir, (ki) Bil-Hakk (Hakk olarak) sana tilavet ediyoruz. Allah alemlere zulüm dilemez.
وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ
109-) Ve Lillahi ma fiys Semavati ve ma fiyl Ard* ve ilAllahi turceul umur;
Semavat ve Arz’da ne var ise hepsi Allah’ındır (O’nun Esmasının açığa çıkışı ile yaratılanlardır; onların zatları yoktur)… (Bütün) umur (işler) Allah’a döndürülür.
كُنْتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَلَوْ ءَامَنَ أَهْلُ الْكِتَابِ لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ مِنْهُمُ الْمُؤْمِنُونَ وَأَكْثَرُهُمُ الْفَاسِقُونَ

110-) Küntüm hayre ümmetin uhricet linNasi te’murune Bil ma’rufi ve tenhevne anil münkeri ve tu’minune Billah* ve lev amene ehlül Kitabi le kâne hayren lehüm* minhümül mu’minune ve ekseruhümül fasikun;
Siz insanlar için çıkarılmış ümmetin en hayırlısısınız/en hayırlı bir ümmetsiniz; (Bi-) ma’ruf’u (sünnetullah’a uygun amelleri) emreder, münker’den nehyeder ve Allah’a (B sırrıyla) iman edersiniz… Şayet Ehl-i Kitab da iman etseydi, elbette kendileri için daha hayılı olurdu… Onlardan mü’minler de vardır, (ama) onların ekseriyeti fasıklardır.
لَنْ يَضُرُّوكُمْ إِلَّا أَذًى وَإِنْ يُقَاتِلُوكُمْ يُوَلُّوكُمُ الْأَدْبَارَ ثُمَّ لَا يُنْصَرُونَ
111-) Len yedurruküm illâ eza* ve in yukatiluküm yüvellukümül edbar* sümme la yünsarun;
Eza’dan (eziyyetten) başka size bir zarar veremezler… Eğer sizinle savaşırlarsa, size arkalarını dönerler (kaçarlar)… Sonra (onlara) yardım da edilmez.
ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ أَيْنَ مَا ثُقِفُوا إِلَّا بِحَبْلٍ مِنَ اللَّهِ وَحَبْلٍ مِنَ النَّاسِ وَبَاءُوا بِغَضَبٍ مِنَ اللَّهِ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الْمَسْكَنَةُ ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانُوا يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَيَقْتُلُونَ الْأَنْبِيَاءَ
112-) Duribet aleyhimüz zilletü eyne ma sükıfu illâ Bi hablin minAllahi ve hablin minen Nasi ve bau Bi ğadabin minAllahi ve duribet aleyhimül meskenetü, zâlike Bi ennehüm kânu yekfürune Bi ayatillahi ve yaktulunel Enbiyae Bi ğayri hakkın, zâlike Bi ma asav ve kânu ya’tedun;
Allah’dan (B sırrınca) bir ip’e (ahd’e) ve insanlardan bir ip’e (ahd’e, himaye’ye tutunmaları) hariç, onlar (hakikatlarından perdeliler) nerede bulunsalar üzerlerine zillet darbedilmiştir… Allah’dan (B sırrınca) bir gadaba uğradılar ve üzerlerine meskenet vuruldu… Bunun sebebi, onların (B gerçeğince) Allah ayetlerini küfr/inkar etmeleri ve Bi gayri hakk (haksız yere, hakkın gayrı olarak) Nebîleri öldürmeleridir… Bu onların isyan etmeleri ve haddi aşmaları dolayısıyladır.
لَيْسُوا سَوَاءً مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ أُمَّةٌ قَائِمَةٌ يَتْلُونَ ءَايَاتِ اللَّهِ ءَانَاءَ اللَّيْلِ وَهُمْ يَسْجُدُونَ
113-) Leysu sevaen, min ehlil Kitabi ümmetün kaimetün yetlune ayatillahi anael leyli ve hüm yescüdun;
Hepsi bir değildir… Ehl-i Kitab’tan secdeye kapanmış olarak, gecenin vakitlerinde, Allah ayetlerini tilavet eden ümmet’ün kaimetun (kıyam eden bir topluluk) vardır.
يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَأُولَئِكَ مِنَ الصَّالِحِينَ
114-) Yu’minune Billahi vel yevmil ahıri ve ye’murune Bil ma’rufi ve yenhevne anil münkeri ve yüsariune fiyl hayrat* ve ülaike mines salihiyn;
(Onlar B-sırrıyla) Allah’a ve ahir gün realitesine iman ederler, (Bi-) ma’ruf’u emrederler, münkerden nehyederler ve hayratta (varoluş gayelerinin kemaline ulaştırıcı işlerde) koşuşurlar… İşte onlar salihlerdendir.
وَمَا يَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَلَنْ يُكْفَرُوهُ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِالْمُتَّقِينَ
11 5-) Ve ma yef’alu min hayrin felen yükferuh* vAllahu Aliymün Bil müttekıyn;
Hayırdan yapmakta oldukları asla inkar olunmayacak/karşılıksız bırakılmayacaktır… Allah muttekileri (B sırrınca; Bi-Hakkın) Aliym’dir.
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا لَنْ تُغْنِيَ عَنْهُمْ أَمْوَالُهُمْ وَلَا أَوْلَادُهُمْ مِنَ اللَّهِ شَيْئًا وَأُولَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
1 16-) İnnelleziyne keferu len tuğniye anhüm emvalühüm ve la evladühüm minAllahi şey’en, ve ülaike ashabünnari, hüm fiyha halidun;
Kafir olanlara gelince, onların ne malları ne de evladları, onlara Allah’a karşı hiç bir yarar sağlamayacaktır… Onlar Nar ashabıdır… Onda ebedi kalıcılardır.
مَثَلُ مَا يُنْفِقُونَ فِي هَذِهِ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا كَمَثَلِ رِيحٍ فِيهَا صِرٌّ أَصَابَتْ حَرْثَ قَوْمٍ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ فَأَهْلَكَتْهُ وَمَا ظَلَمَهُمُ اللَّهُ وَلَكِنْ أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
117-) Meselü ma yünfikune fiy hazihil hayatid dünya kemeseli riyhın fiyha sırrun esabet harse kavmin zalemu enfüsehüm fe ehlekethu, ve ma zalemehümullahu ve lâkin enfüsehüm yazlimun;
Onların şu dünya hayatında infak ettiklerinin/harcadılaklarının misali, (şirk ile) kendi nefslerine zulmeden bir kavmin ekinlerine isabet edip de onu helak eden, içinde kavurucu bir soğuk (dünya, tard) bulunan rüzgarın (heva-i nefs, şirk’in) misali gibidir… Allah onlara zulmetmedi, fakat (onlar) kendilerine zulmediyorlar.
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ ءَامَنُوا لَا تَتَّخِذُوا بِطَانَةً مِنْ دُونِكُمْ لَا يَأْلُونَكُمْ خَبَالًا وَدُّوا مَا عَنِتُّمْ قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاءُ مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْآيَاتِ إِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُ

118-) Ya eyyühelleziyne amenu la tettehızu bitaneten min duniküm la ye’luneküm habalen, veddu ma anittüm* kad bedetil bağdaü min efvahihim* ve ma tuhfiy suduruhüm ekber* kad beyyenna lekümül ayati in küntüm ta’kılu;
Ey iman edenler!… Gayrınızdan (kendinize) sırdaş edinmeyin… (Onlar) size noksanlık/zarar vermekte gevşeklik göstermezler/geri kalmazlar… Size sıkıntı vereni (hoşlanarak) isterler… Buğzları ağızlarından taşmaktadır… Sadırlarının gizlediği ise daha büyüktür… Eğer aklederseniz, gerçekten biz sizin için ayetleri açıkladık.
هَا أَنْتُمْ أُولَاءِ تُحِبُّونَهُمْ وَلَا يُحِبُّونَكُمْ وَتُؤْمِنُونَ بِالْكِتَابِ كُلِّهِ وَإِذَا لَقُوكُمْ قَالُوا ءَامَنَّا وَإِذَا خَلَوْا عَضُّوا عَلَيْكُمُ الْأَنَامِلَ مِنَ الْغَيْظِ قُلْ مُوتُوا بِغَيْظِكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُ

119-) Ha entüm ülai tühıbbunehüm ve la yühıbbuneküm ve tü’minune Bil Kitabi küllihi, ve iza lekuküm kalu amenna* ve iza halev addu aleykümül enamile minel ğayz* kul mutu Bi ğayzıküm* innAllahe Aliymün Bizatis sudur;
İşte siz öyle kimselersiniz ki (Hakk’dan dolayı) onları seversiniz… (Onlar ise) sizi sevmezler… Ve siz (B sırrıyla) Kitab’ın tümüne iman edersiniz… (Onlar ise) sizinle karşılaştıklarında “iman ettik” derler… Kendi başlarına kaldıklarında ise size öfkelerinden parmaklarını ısırırlar… “(Bi-) öfkenizle ölün” de… Muhakkak ki Allah, Aliym’un Bİ- ZatisSudur’dur (sadrlerin zatı olarak bilir).
إِنْ تَمْسَسْكُمْ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْ وَإِنْ تُصِبْكُمْ سَيِّئَةٌ يَفْرَحُوا بِهَا وَإِنْ تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا لَا يَضُرُّكُمْ كَيْدُهُمْ شَيْئًا إِنَّ اللَّهَ بِمَا يَعْمَلُونَ مُحِيطٌ
120-) İn temsesküm hasenetün tesu’hüm* ve in tusıbküm seyyietün yefrehu Biha* ve in tasbiru ve tetteku la yedurruküm keydühüm şey’a* innAllahe Bima ya’melune mühıyt;
Size bir iyilik dokunsa (bu) onların fenasına gider… (Ama) size bir kötülük isabet etse, (Bi-) onunla ferahlanırlar… Eğer sabreder ve takva üzre olursanız, onların hilesi size hiç bir zarar veremez… Muhakkak ki Allah onların amellerini (B sırrınca) muhittir.
وَإِذْ غَدَوْتَ مِنْ أَهْلِكَ تُبَوِّئُ الْمُؤْمِنِينَ مَقَاعِدَ لِلْقِتَالِ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
121-) Ve iz ğadevte min ehlike tübevviül mu’miniyne mekaıde lil kıtal* vAllahu Semi’un ‘Aliym;
(Rasûlüm) hani sen erkenden ehlinden (ailenden) ayrılmıştın (da) mü’minleri savaş mak’adlarına (savaş için oturacakları yerlere, mevzilerine) yerleştiriyordun… Allah Semi’dir, Aliym’dir.
إِذْ هَمَّتْ طَائِفَتَانِ مِنْكُمْ أَنْ تَفْشَلَا وَاللَّهُ وَلِيُّهُمَا وَعَلَى اللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ
122-) İz hemmet taifetani minküm en tefşela vAllahu Veliyyuhüma* ve alAllahi fel yetevekkelil mu’minun;
O zaman sizden iki taife korkup bozulmaya yüz tutmuştu… (Halbuki) Allah onların Veliysi idi… Mü’minler (yalnız) Allah’a tevekkül etsinler.
وَلَقَدْ نَصَرَكُمُ اللَّهُ بِبَدْرٍ وَأَنْتُمْ أَذِلَّةٌ فَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
123-) Ve lekad nasarakümüllahu Bi bedrin ve entüm ezilletün, fettekullahe lealleküm teşkürun;
Andolsun ki siz zeliller olduğunuz halde, (B sırrınca) Bedir’de Allah size nusret/zafer verdi… (O halde) Allah’dan ittika edin ki şükredebilesiniz.
إِذْ تَقُولُ لِلْمُؤْمِنِينَ أَلَنْ يَكْفِيَكُمْ أَنْ يُمِدَّكُمْ رَبُّكُمْ بِثَلَاثَةِ ءَالَافٍ مِنَ الْمَلَائِكَةِ مُنْزَلِينَ
124-) İz tekulu lil mu’miniyne elen yekfiyeküm en yümiddeküm Rabbuküm Bi selaseti alafin minel Melaiketi münzeliyn;
(Rasûlüm) hani mü’minlere: “İnzal olunmuş üç bin melaike ile (B sırrınca) Rabbinizin size imdad etmesi, size kafi gelmez mi?” diyordun.
بَلَى إِنْ تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا وَيَأْتُوكُمْ مِنْ فَوْرِهِمْ هَذَا يُمْدِدْكُمْ رَبُّكُمْ بِخَمْسَةِ ءَالَافٍ مِنَ الْمَلَائِكَةِ مُسَوِّمِينَ
125-) Bela in tasbiru ve tetteku ve ye’tuküm min fevrihim hazâ yümdidküm Rabbuküm Bi hamseti alafin minel Melaiketi müsevvimiyn;
Evet… Eğer sabreder ve ittika ederseniz (korunursanız); ve (onlar da) şu fevrlerinden (hemen şu anlarında/ bu cihetlerinden) size gelseler (saldırsalar bile), Rabbiniz size nişanlı/damgalayıcı beş bin melekle (B sırrınca) imdad eder.
وَمَا جَعَلَهُ اللَّهُ إِلَّا بُشْرَى لَكُمْ وَلِتَطْمَئِنَّ قُلُوبُكُمْ بِهِ وَمَا النَّصْرُ إِلَّا مِنْ عِنْدِ اللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
126-) Ve ma caalehullahu illâ büşra leküm ve li tatmeinne kulubüküm Bihi, ve men nasru illâ min ındillahil Aziyzil Hakiym;
Allah bunu, size bir müjde olsun ve kalbleriniz (B sırrınca) onunla mutmain olsun diye yaptı… Yardım ancak ve yalnız, Aziyz ve Hakiym olan Allah indindendir (çoklukla perdelenmeyin).
لِيَقْطَعَ طَرَفًا مِنَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَوْ يَكْبِتَهُمْ فَيَنْقَلِبُوا خَائِبِينَ
127-) Li yaktaa tarafen minelleziyne keferu ev yekbitehüm feyenkalibu haibiyn;
(Allah bunu yaptı ki) kafir olanlardan bir tarafı (kesimi) kessin, yahut rezil edip geriye atsın da yıkılmış/ümitsiz olarak dönsünler.
لَيْسَ لَكَ مِنَ الْأَمْرِ شَيْءٌ أَوْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْ أَوْ يُعَذِّبَهُمْ فَإِنَّهُمْ ظَالِمُونَ
128-) Leyse leke minel emri şey’ün ev yetube aleyhim ev yüazzibehüm feinnehüm zalimun;
(Rasûlüm) EMR’den bir şey senin değil; (Allah) ya onların tevbesini kabul eder (İslam’a sokar), ya da zalimler oldukları için onlara azab eder.
وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ يَغْفِرُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ
129-) Ve Lillahi ma fiys Semavati ve ma fiyl Ard* yağfiru limen yeşau ve yüazzibü men yeşa’* vAllahu Ğafur’un Rahîym;
Semavat ve Arz’da ne varsa (hepsi) Allah’ındır (Esmasıyla varettikleridir; mülkünde ve hükümranlığında ortağı yoktur)… Dilediğini mağfiret eder ve dilediğine azab eder… Allah Ğafur’dur, Rahıym’dir.
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ ءَامَنُوا لَا تَأْكُلُوا الرِّبَا أَضْعَافًا مُضَاعَفَةً وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
130-) Ya eyyühelleziyne amenu la te’külürRiba ad’afen mudaafeten, vettekullahe lealleküm tüflihun;
Ey iman edenler!… Kat kat artırılmış olarak Riba/faiz yemeyin… Allah’dan ittika edin ki felaha eresiniz.
وَاتَّقُوا النَّارَ الَّتِي أُعِدَّتْ لِلْكَافِرِينَ

131-) Vettekunnaralletiy uıddet lil kafiriyn;
Kafirler (gerçeği reddedenler) için hazırlanmış olan NAR’dan korunun.
وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَالرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
132-) Ve etıy’ullahe ver Rasûle lealleküm türhamun;
Allah’a ve Rasûlullah’a itaat edin ki rahmete erdirilesiniz.
وَسَارِعُوا إِلَى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّمَوَاتُ وَالْأَرْضُ أُعِدَّتْ لِلْمُتَّقِينَ
133-) Ve sariu ila mağfiretin min Rabbiküm ve cennetin arduhes Semavatu vel Ardu, uıddet lil müttekıyn;
Rabbinizden bir mağfirete ve genişliği Semavat ve Arz kadar olan (kapsayan) cennet’e (mekansızlık boyutuna, Hakikat yaşamına) koşun… (Ki o) muttakiler için hazırlanmıştır.
الَّذِينَ يُنْفِقُونَ فِي السَّرَّاءِ وَالضَّرَّاءِ وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ وَاللَّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ

134-) Elleziyne yünfikune fiys serrai ved darrai vel kazımiynel ğayza vel afiyne aninNas* vAllahu yuhıbbul muhsiniyn;
Onlar (muttakiler) ki bollukta ve darlıkta infak ederler; öfkeyi yutanlar ve insanları af edenlerdir (onlar)… Allah muhsinleri sever.
وَالَّذِينَ إِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً أَوْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ ذَكَرُوا اللَّهَ فَاسْتَغْفَرُوا لِذُنُوبِهِمْ وَمَنْ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلَّا اللَّهُ وَلَمْ يُصِرُّوا عَلَى مَا فَعَلُوا وَهُمْ يَعْلَمُونَ
135-) Velleziyne iza faalu fahışeten ev zalemu enfüsehüm zekerullahe festağferu li zünubihim* ve men yağfiruz zünube illellah* ve lem yusırru alâ ma fealu ve hüm ya’lemun;
Onlar bir fahişa (utanılacak şey) işlediklerinde (oluşları kendilerinden gördüklerinde) yahut nefslerine zulmettiklerinde, hemen Allah’ı zikrederler/hatırlayıp düşünürler… Böylece günahları için mağfiret isterler… Kim mağfiret eder günahları; ancak Allah?… Ve (onlar) yaptıklarında bile bile ısrar etmezler.
أُولَئِكَ جَزَاؤُهُمْ مَغْفِرَةٌ مِنْ رَبِّهِمْ وَجَنَّاتٌ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَنِعْمَ أَجْرُ الْعَامِلِينَ
136-) Ülaike cezauhüm mağfiretün min Rabbihim ve cennatün tecriy min tahtihel enharu halidiyne fiyha* ve nı’me ecrul amiliyn;
İşte onların cezası, Rablerinden bir mağfiret ve altlarından nehirler akan cennetlerdir… Onda ebedi kalıcılardır… Amel edenlerin ecri ne güzeldir!.
قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِكُمْ سُنَنٌ فَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُروا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ
137-) Kad halet min kabliküm sünenün fesiyru fiyl Ardı fenzuru keyfe kâne akıbetül mükezzibiyn;
Sizden önce sünnetler (Allah Sünnetinden mucize örnekler; eyyamullah) gelip geçti… Arz’da seyredin/gezinin de yalanlayanların akibeti nasıl oldu görün.
هَذَا بَيَانٌ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَمَوْعِظَةٌ لِلْمُتَّقِينَ
138-) Hazâ beyanun linNasi ve hüden ve mev’ızatün lil müttekıyn;
Bu, insanlar için bir beyan, muttekiler için bir hidayet/hidayet rehberi ve mev’ıze (öğüt) dir.
وَلَا تَهِنُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَنْتُمُ الْأَعْلَوْنَ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ

139-) Ve la tehinu ve la tahzenu ve entümül a’levne in küntüm mu’miniyn;
Gevşemeyin, mahzun olmayın; eğer mü’min iseniz siz en üstünlersiniz.
إِنْ يَمْسَسْكُمْ قَرْحٌ فَقَدْ مَسَّ الْقَوْمَ قَرْحٌ مِثْلُهُ وَتِلْكَ الْأَيَّامُ نُدَاوِلُهَا بَيْنَ النَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللَّهُ الَّذِينَ ءَامَنُوا وَيَتَّخِذَ مِنْكُمْ شُهَدَاءَ وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِمِينَ
140-) İn yemsesküm karhun fekad messel kavme karhun mislüh* ve tilkel eyyamu nüdavilüha beynen Nas* ve liya’lemAllahulleziyne amenu ve yettehıze minküm şüheda’* vAllahu la yuhıbbuz zalimiyn;
Eğer size bir yara dokunuyorsa, o kavme de onun misli bir yara dokunmuştur… İşte el-Eyyam/o günler… Onları insanlar arasında dolandırır dururuz… (Bu) Allah’ın iman edenleri bilmesi ve sizden şahidler edinmesi içindir… Allah zalimleri (arınmadığı için kalıp – vehmi bir kişilikle kalanları) sevmez.
وَلِيُمَحِّصَ اللَّهُ الَّذِينَ ءَامَنُوا وَيَمْحَقَ الْكَافِرِينَ
141-) Ve li yümahhısAllahulleziyne amenu ve yemhakal kafiriyn;
Ve Allah’ın, iman edenleri (bu imtihanlarla) arındırması, kafirleri (gerçeği reddeden kilitlenmişleri) de mahvetmesi içindir (o günler).
أَمْ حَسِبْتُمْ أَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَعْلَمِ اللَّهُ الَّذِينَ جَاهَدُوا مِنْكُمْ وَيَعْلَمَ الصَّابِرِينَ

142-) Em hasibtüm en tedhulül cennete ve lemma ya’lemillahulleziyne cahedu minküm ve ya’lemes sabiriyn;
Yoksa, Allah sizden mücahade edenleri bilmeden ve sabredenleri bilmeden cennete (Hakkani yaşama) dahil olacağınızı mı sandınız?.
وَلَقَدْ كُنْتُمْ تَمَنَّوْنَ الْمَوْتَ مِنْ قَبْلِ أَنْ تَلْقَوْهُ فَقَدْ رَأَيْتُمُوهُ وَأَنْتُمْ تَنْظُرُونَ
143-) Ve lekad küntüm temennevnel mevte min kabli en telkavhu, fekad raeytümuhu ve entüm tenzurun;
Andolsun siz, onunla karşılaşmadan önce ölümü temenni ediyordunuz (yakin halini, müşahadeyi arzuluyordunuz)… İşte onu gördünüz ve/ (ama) bakıp duruyorsunuz.
وَمَا مُحَمَّدٌ إِلَّا رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُ أَفَإِنْ مَاتَ أَوْ قُتِلَ انْقَلَبْتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ وَمَنْ يَنْقَلِبْ عَلَى عَقِبَيْهِ فَلَنْ يَضُرَّ اللَّهَ شَيْئًا وَسَيَجْزِي اللَّهُ الشَّاكِرِينَ
144-) Ve ma Muhammedün illâ Rasûl* kad halet min kablihirRusül* efein mate ev kutilenkalebtüm alâ a’kabiküm* ve men yenkalib alâ akıbeyhi felen yadurrAllahe şey’a* ve seyeczillahuş şakiriyn;
Muhammed ancak bir Rasûl’dür… Ondan önce de Rasûller gelip geçti… Şimdi O, ölse veya öldürülse, ökçeleriniz üzerine (eski halinize mi) döneceksiniz?… Kim iki ökçesi üzerine (geriye) dönerse, Allah’a hiç bir zarar veremez… Allah şükredenleri cezalandıracaktır (karşılığı oluşacaktır).
وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ أَنْ تَمُوتَ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ كِتَابًا مُؤَجَّلًا وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الدُّنْيَا نُؤْتِهِ مِنْهَا وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الْآخِرَةِ نُؤْتِهِ مِنْهَا وَسَنَجْزِي الشَّاكِرِينَ
145-) Ve ma kâne li nefsin en temute illâ Bi iznillahi Kitaben müeccela* ve men yürid sevabed dünya nü’tihi minha* ve men yürid sevabel ahireti nü’tihi minha* ve senecziş şakiriyn;
Hiç bir nefs için ölmek yoktur; ancak Bi-iznillah (programlarındaki Allah izniyle olanlar) başka… Te’cil edilmiş (muayyen bir vakt tayin edilmiş) bir yazıdır (o da)… Kim dünya sevabı dilerse ona, ondan veririz… Kim de ahiret sevabını dilerse ona da ondan veririz… Biz şükredenleri cezalandıracağız.
وَكَأَيِّنْ مِنْ نَبِيٍّ قَاتَلَ مَعَهُ رِبِّيُّونَ كَثِيرٌ فَمَا وَهَنُوا لِمَا أَصَابَهُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَمَا ضَعُفُوا وَمَا اسْتَكَانُوا وَاللَّهُ يُحِبُّ الصَّابِرِينَ
146-) Ve keeyyin min Nebîyyin katele meahu ribbiyyune kesiyr* fema vehenu lima esabehüm fiy sebiylillâhi ve ma daufu ve mestekânu* vAllahu yuhıbbus sabiriyn;
Nice Nebîler (vardı ki), kendileri ile beraber bir çok RİBBİYler (rabbiler, topluluk) savaştı… Allah yolunda kendilerine isabet edenlerden dolayı gevşemediler, zaaf göstermediler ve boyun eğmediler… Allah sabredenleri sever.
وَمَا كَانَ قَوْلَهُمْ إِلَّا أَنْ قَالُوا رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَإِسْرَافَنَا فِي أَمْرِنَا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ
147-) Ve ma kâne kavlehüm illâ en kalu Rabbenağfir lena zünubena ve israfena fiy emrina ve sebbit akdamena vensurna alel kavmil kafiriyn;
Onların sözleri ancak şu idi: “Rabbimiz zenblerimizi ve işimizdeki taşkınlığımızı bizim için mağfiret et… Ayaklarımızı sabit kıl/kaydırma… Kafirler toplumuna karşı bize nusret et”.
فَآتَاهُمُ اللَّهُ ثَوَابَ الدُّنْيَا وَحُسْنَ ثَوَابِ الْآخِرَةِ وَاللَّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ
148-) Featahumullahu sevabeddünya ve husne sevabil ahireti, vAllahu yuhıbbul muhsiniyn;
Allah da onlara hem dünya sevabını verdi hem de ahiret sevabının güzelliğini verdi… Allah muhsinleri sever.
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ ءَامَنُوا إِنْ تُطِيعُوا الَّذِينَ كَفَرُوا يَرُدُّوكُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ فَتَنْقَلِبُوا خَاسِرِينَ
149-) Ya eyyühelleziyne amenu in tütıy’ulleziyne keferu yerudduküm alâ a’kabiküm fetenkalibu hasiriyn;
Ey iman edenler!… Eğer kafir olanlara (gerçeği reddeden, taassubla kilitlenmişlere) itaat ederseniz, sizi ökçeleriniz üzerine geri çevirirler (de) hüsrana uğrayanlar olarak dönersiniz.
بَلِ اللَّهُ مَوْلَاكُمْ وَهُوَ خَيْرُ النَّاصِرِينَ
150-) Belillahu mevlaküm* ve HUve hayrun nasıriyn;
Hayır!… Sizin mevlanız Allah’tır (O’na itaat edin)… O, yardım edenlerin en hayırlısıdır.
سَنُلْقِي فِي قُلُوبِ الَّذِينَ كَفَرُوا الرُّعْبَ بِمَا أَشْرَكُوا بِاللَّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَانًا وَمَأْوَاهُمُ النَّارُ وَبِئْسَ مَثْوَى الظَّالِمِينَ
151-) Senulkıy fiy kulubilleziyne keferürru’be Bima eşrekû Billahi ma lem yünezzil Bihi sultanen ve me’vahümün nar* ve bi’se mesvez zalimiyn;
Allah’ın (B gerçeğince) hakkında hiç bir sultan (kuvvet sahibi, delil, sıfat) indirmediği şeyleri Allah’a (B gerçeğince) ortak koşmaları (var sanmaları) dolayısıyla kafir olanların kalblerine korku ilka edeceğiz/bırakacağız… Onların barınakları Nar’dır… Zalimlerin dönüp varacağı yer ne kötüdür.
وَلَقَدْ صَدَقَكُمُ اللَّهُ وَعْدَهُ إِذْ تَحُسُّونَهُمْ بِإِذْنِهِ حَتَّى إِذَا فَشِلْتُمْ وَتَنَازَعْتُمْ فِي الْأَمْرِ وَعَصَيْتُمْ مِنْ بَعْدِ مَا أَرَاكُمْ مَا تُحِبُّونَ مِنْكُمْ مَنْ يُرِيدُ الدُّنْيَا وَمِنْكُمْ مَنْ يُرِيدُ الْآخِرَةَ ثُمَّ صَرَف

152-) Ve lekad sadakakümullahu va’dehu iz tehussunehüm Bi iznihi, hatta iza feşiltüm ve tenaza’tüm fiyl emri ve asaytüm min ba’di ma eraküm ma tuhıbbun* minküm men yüriydüd dünya ve minküm men yüriydül ahirete, sümme sarafeküm anhüm liyebteliyeküm* ve lekad afa anküm* vAllahu zü fadlin alel mu’miniyn;
Andolsun ki Bi-izniHİ (O’nun izni ile) onları (düşmanlarınızı) öldürmekte iken Allah size olan va’dini doğru çıkardı… Nihayet (Allah) sevdiğinizi (zafer, ganimet) size gösterdikten sonra zaaf gösterdiniz, o iş hakkında çekiştiniz ve isyan ettiniz… Sizden kimi dünyayı diliyordu kimi de ahireti… Sonra sizi denemek için (Allah) sizi onlardan uzaklaştırdı… Andolsun ki (Allah) sizi affetti… Allah mü’minlere fazl (fazlalık, lutuf) sahibidir.
إِذْ تُصْعِدُونَ وَلَا تَلْوُونَ عَلَى أَحَدٍ وَالرَّسُولُ يَدْعُوكُمْ فِي أُخْرَاكُمْ فَأَثَابَكُمْ غَمًّا بِغَمٍّ لِكَيْلَا تَحْزَنُوا عَلَى مَا فَاتَكُمْ وَلَا مَا أَصَابَكُمْ وَاللَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
153-) İz tus’ıdune ve la telvune alâ ehadin ver Rasûlü yed’uküm fiy uhraküm feesabeküm ğammen Bi ğammin likey la tahzenu alâ ma fateküm ve la ma esabeküm* vAllahu Habiyrun Bi ma ta’melun;
Hani Rasûlullah uhranızda (öteki tarafınızda, arkanızda) sizi çağırıyor iken (siz) yukarı doğru kaçıyor ve kimseye dönüp bakmıyordunuz… (Allah da) sizi (B sırrınca) gam üstüne gam ile cezalandırdı ki kaybettiğinize ve size isabet eden (musibet) e üzülmeyesiniz… Allah yapmakta olduklarınızı (B sırrınca; onların hakikatı ve meydana getiricisi olarak) Habiyr’dir.
ثُمَّ أَنْزَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ بَعْدِ الْغَمِّ أَمَنَةً نُعَاسًا يَغْشَى طَائِفَةً مِنْكُمْ وَطَائِفَةٌ قَدْ أَهَمَّتْهُمْ أَنْفُسُهُمْ يَظُنُّونَ بِاللَّهِ غَيْرَ الْحَقِّ ظَنَّ الْجَاهِلِيَّةِ يَقُولُونَ هَلْ لَنَا مِنَ الْأَمْرِ مِنْ شَيْءٍ قُلْ إِنَّ
154-) Sümme enzele aleyküm min ba’dil ğammi emeneten nüasen yağşa taifeten minküm ve taifetün kad ehemmethüm enfüsühüm yezunnune Billahi ğayrel Hakkı zannel cahiliyyeti, yekulune hel lena minel emri min şey’* kul innel emre küllehu Lillahi, yuhfune fiy enfüsihim ma la yübdune leke, yekulune lev kâne lena minel emri şey’ün ma kutilna hahüna* kul lev küntüm fiy buyutiküm le berezelleziyne kütibe aleyhimül katlü ila medaciıhim* ve liyebteliyAllahu ma fiy suduriküm ve liyumahhısa ma fiy kulubiküm* vAllahu Aliymun Bi zatis sudur;
Sonra, o gamın ardından üzerinize bir emene (emniyet, güven, itmi’nan), sizden bir taifeyi bürüyen bir uyuklama inzal etti… Bir taife (münafıklar) de gerçekten onların kendi nefslerinin kaygısına düşmüştü (Allah Rasûlü umurlarında değildi)… Allah’a (B sırrınca), hak olmayan bir şekilde, cahiliyye zannı gibi zan ediyorlar: “Bu emr’den bize bir şey var mı (bize ne) ?”, diyorlardı… De ki: “EMR, bütünüyle Allahındır”… Onlar sana açmadıklarını kendi nefslerinde gizliyorlar… “Şu emr’den bize de bir şey olsaydı burada öldürülmezdik” derler… De ki: “Evlerinizde dahi kalsaydınız, üzerlerine öldürülme yazılmış/takdir edilmiş olanlar, elbette yine devrilip yatacakları yerlere çıkıp gideceklerdi”… Bu, Allah sadırlarınızdakini denesin ve kalblerinizin içinde olani arındırp temizlesin diyedir… Allah sadırlarınızın zatı olarak (B sırrınca) Aliym’dir.
إِنَّ الَّذِينَ تَوَلَّوْا مِنْكُمْ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ إِنَّمَا اسْتَزَلَّهُمُ الشَّيْطَانُ بِبَعْضِ مَا كَسَبُوا وَلَقَدْ عَفَا اللَّهُ عَنْهُمْ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ حَلِيمٌ

155-) İnnelleziyne tevellev minküm yevmel tekal cem’ani innemestezellehümüş şeytanü Bi ba’dı ma kesebu* ve lekad afAllahu anhüm* innAllahe Ğafurun Haliym;
İki topluluğun karşılaştığı gün sizden (geri) dönenlere gelince, onları ancak kazandıklarının (günahlarının) ba’zısı yüzünden (B gerçeğince) şeytan kaydırmak istemişti… Andolsun Allah onları affetti… Muhakkak ki Allah Ğafur’dur, Haliym’dir.
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ ءَامَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذِينَ كَفَرُوا وَقَالُوا لِإِخْوَانِهِمْ إِذَا ضَرَبُوا فِي الْأَرْضِ أَوْ كَانُوا غُزًّى لَوْ كَانُوا عِنْدَنَا مَا مَاتُوا وَمَا قُتِلُوا لِيَجْعَلَ اللَّهُ ذَلِكَ حَسْرَةً فِي قُلُوبِهِمْ وَاللَّهُ يُ
156-) Ya eyyühelleziyne amenu la tekûnu kelleziyne keferu ve kalu li ıhvanihim iza darebu fiyl Ardı ev kânu ğuzzen lev kânu ındena ma matu ve ma kutilu* li yec’alellahu zâlike hasreten fiy kulubihim* vAllahu yuhyiy ve yümıt* vAllahu Bi ma ta’melune Basıyr;
Ey iman edenler!… Siz, kafir olanlar ve Arz’da gezip dolaşan yahut gazaya çıkan kardeşlerine: “Eğer yanımızda olsalardı ölmezler ve öldürülmezlerdi” diyenler gibi olmayın… Allah bunu onların kalblerine bir hasret (boşu boşuna, imkansız özlem) yaptı… Allah diriltir (bu hayata getirir) ve öldürür… Allah yapmakta olduğunuz amellerinizi (B sırrınca; onların hakikatı ve oluşturucusu olarak) Basıyr’dir.
وَلَئِنْ قُتِلْتُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ أَوْ مُتُّمْ لَمَغْفِرَةٌ مِنَ اللَّهِ وَرَحْمَةٌ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ
157-) Ve lein kutiltüm fiy sebiylillâhi ev müttüm le mağfiretün minAllahi ve rahmetün hayrun mimma yecmeun;
Andolsun ki Allah yolunda öldürülür yahut ölürseniz, elbette Allah’dan bir mağfiret ve rahmet onların cem’etmekte olduklarından daha hayırlıdır.
وَلَئِنْ مُتُّمْ أَوْ قُتِلْتُمْ لَإِلَى اللَّهِ تُحْشَرُونَ
158-) Ve lein müttüm ev kutiltüm le ilAllahi tuhşerun;
Andolsun ki ölseniz yahut öldürülseniz, kesinlikle Allah’a haşrolunursunuz (hangi durum daha iyi?).
فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللَّهِ لِنْتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لَانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الْأَمْرِ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِ
159-) FeBima rahmetin minAllahi linte lehüm* ve lev künte fazzan ğaliyzal kalbi lenfaddu min havlike, fa’fü anhüm vestağfir lehüm ve şavirhüm fiyl emr* fe iza azemte fe tevekkel alAllah* innAllahe yuhıbbül mütevekkiliyn;
(Rasûlüm sen) Allah’dan (B sırrınca) bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın… Eğer kaba, sert kalpli olsaydın, elbette çevrenden dağılıp giderlerdi… (Artık) onları affet, onlar için mağfiret dile ve Emr/iş hususunda onlarla meşvere et… (Bir de) azmettin mi artık Allah’a tevekkül et… Muhakkak ki Allah tevekkül edenleri sever.
إِنْ يَنْصُرْكُمُ اللَّهُ فَلَا غَالِبَ لَكُمْ وَإِنْ يَخْذُلْكُمْ فَمَنْ ذَا الَّذِي يَنْصُرُكُمْ مِنْ بَعْدِهِ وَعَلَى اللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ
160-) İn yensurkümullahu fela ğalibe leküm* ve in yahzülküm femen zelleziy yensuruküm min ba’dih* ve alAllahi felyetevekkelil mu’minun;
Eğer Allah size yardım eder ise size galip olacak yoktur… Şayet sizi yardımsız ortada bırakırsa O’ndan sonra size kim yardım eder?… Ve mü’minler (ancak) Allah’a tevekkül etsinler.
وَمَا كَانَ لِنَبِيٍّ أَنْ يَغُلَّ وَمَنْ يَغْلُلْ يَأْتِ بِمَا غَلَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ثُمَّ تُوَفَّى كُلُّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
161-) Ve ma kâne li Nebîyyin en yeğull* ve men yağlül ye’ti Bi ma ğalle yevmel kıyameti, sümme tüveffa küllü nefsin ma kesebet ve hüm la yuzlemun;
Bir Nebî için ganimete hiyanet etmesi olur şey değildir (Nebîler masumdurlar)… Kim böyle bir hıyanet ederse, kıyamet günü (B sırrınca) yaptığı bu hıyanet ile/aşırdığı ile gelir… Sonra her nefse kazandığı tam ödenir… Onlar zulme uğramazlar.
أَفَمَنِ اتَّبَعَ رِضْوَانَ اللَّهِ كَمَنْ بَاءَ بِسَخَطٍ مِنَ اللَّهِ وَمَأْوَاهُ جَهَنَّمُ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ
162-) Efemenittebea rıdvanAllahi kemen bae Bi sehatın minAllahi ve me’vahu cehennem* ve bi’sel masıyr;
Allah’ın rıdvanına tabi olan kimse, Allah’dan (B sırrınca) bir gadaba uğrayan ve barınağı cehennem olan kimse gibi midir?.. O ne kötü varış yeridir.
هُمْ دَرَجَاتٌ عِنْدَ اللَّهِ وَاللَّهُ بَصِيرٌ بِمَا يَعْمَلُونَ
163-) Hüm derecatün indAllah* vAllahu Basıyrun Bi ma ya’melun;
Onlar Allah indinde derecelerdir (insanlar derece derecedir)… Allah onların yapmakta olduklarını (B sırrınca) Basıyr’dir.
لَقَدْ مَنَّ اللَّهُ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ إِذْ بَعَثَ فِيهِمْ رَسُولًا مِنْ أَنْفُسِهِمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ ءَايَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ
164-) Lekad mennAllahu alel mu’miniyne iz baase fiyhim Rasûlen min enfüsihim yetlu aleyhim ayatihi ve yüzekkiyhim ve yuallimuhümül Kitabe vel Hikmete ve in kânu min kablü lefiy dalalin mübiyn;
Andolsun ki Allah mü’minlere (onları minnettar bırakacak) büyük lutufta bulunmuştur… Zira onların içinde kendilerinden/enfüslerinden bir Rasûl ba’setti (de) onlara, O’nun ayetlerini tilavet ediyor, onları tezkiye ediyor, onlara Kitab’ı ve Hikmet’i ta’lim ediyor… (Halbu ki) onlar daha önce apaçık bir dalalet içinde idiler.
أَوَلَمَّا أَصَابَتْكُمْ مُصِيبَةٌ قَدْ أَصَبْتُمْ مِثْلَيْهَا قُلْتُمْ أَنَّى هَذَا قُلْ هُوَ مِنْ عِنْدِ أَنْفُسِكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
165-) Evelemma esabetküm musıybetün kad esabtüm misleyha, kultüm enna hazâ* kul huve min ındi enfüsiküm* innAllahe alâ külli şey’in Kadiyr;
(Onları) onun iki misline uğrattığınız bir musibet size isabet edince mi: “Bu nasıl/nereden” dediniz?… De ki: “O, sizin nefslerinizdendir (nefslerinizin kabul etmesindendir)”… Muhakkak ki Allah herşeye Kadiyr’dir.
وَمَا أَصَابَكُمْ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ فَبِإِذْنِ اللَّهِ وَلِيَعْلَمَ الْمُؤْمِنِينَ
166-) Ve ma esabeküm yevmeltekal cem’ani fe Bi iznillahi ve li ya’lemel mu’miniyn;
İki topluluğun karşılaştığı gün size isabet eden, Bi-iznillah (Allah’ın izniyle) ve (Allah) mü’minleri bilsin/temyiz etsin diyedir.
وَلِيَعْلَمَ الَّذِينَ نَافَقُوا وَقِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْا قَاتِلُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ أَوِ ادْفَعُوا قَالُوا لَوْ نَعْلَمُ قِتَالًا لَاتَّبَعْنَاكُمْ هُمْ لِلْكُفْرِ يَوْمَئِذٍ أَقْرَبُ مِنْهُمْ لِلْإِيمَانِ يَقُولُونَ بِأَفْواهِهِمْ مَا لَيْسَ فِي قُل
167-) Ve li ya’lemelleziyne nafeku* ve kıyle lehüm tealev katilu fiy sebiylillâhi evidfeu* kalu lev na’lemu kıtalen letteba’naküm* hüm lilküfri yevmeizin akrebu minhüm lil iyman* yekulune Bi efvahihim ma leyse fiy kulubihim* vAllahu a’lemu Bi ma yektümun;
Ve (bir de) münafik olanları bilmesi için idi… Onlara: “Hadi Allah yolunda savaşın veya mudafa yapın” denildiğinde: “Eğer savaş (olacak diye) bilseydik elbette size tabi olurduk” dediler… O gün onlar imandan çok küfre yakın idiler… Kalblerinde olmayanı ağızlarıyla (B gerçeğince) söylüyorlar… Onların gizlemekte olduklarını Allah (B sırrınca) daha iyi bilir.
الَّذِينَ قَالُوا لِإِخْوَانِهِمْ وَقَعَدُوا لَوْ أَطَاعُونَا مَا قُتِلُوا قُلْ فَادْرَءُوا عَنْ أَنْفُسِكُمُ الْمَوْتَ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ

168-) Elleziyne kalu li ıhvanihim ve kaadu lev etauna ma kutilu* kul fedreu an enfüsikümül mevte in küntüm sadikıyn;
Onlar ki oturup kaldıkları halde kardeşleri için derler ki: “Eğer bize itaat etseydiler öldürülmezlerdi”… De ki: “Eğer sözünüzde sadıklarsanız hadi kendinizden ölümü defedin”.
وَلَا تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ قُتِلُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ أَمْوَاتًا بَلْ أَحْيَاءٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَ
169-) Ve la tahsebennelleziyne kutilu fiy sebiylillâhi emvata* bel ahyaun ınde Rabbihim yurzekun;
Allah yolunda öldürülenleri sakın “ölüler” sanmayın… Bilakis onlar dirilerdir; Rableri indinde rızıklanmaktadırlar.
فَرِحِينَ بِمَا ءَاتَاهُمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ وَيَسْتَبْشِرُونَ بِالَّذِينَ لَمْ يَلْحَقُوا بِهِمْ مِنْ خَلْفِهِمْ أَلَّا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
170-) Ferihıyne Bi ma atahumullahu min fadliHİ, ve yestebşirune Billeziyne lem yelhaku Bihim min halfihim ella havfün aleyhim ve la hüm yahzenun;
Fazlından (B sırrınca) Allah’ın kendilerine verdikleri ile sevinçlidirler… Arkalarından kendilerine kavuşmamış/katılmamış olanlara “kendilerine bir korku yoktur ve onlar üzülmeyecektir” i (B gerçeğince) müjdelemek isterler (haliyle).
يَسْتَبْشِرُونَ بِنِعْمَةٍ مِنَ اللَّهِ وَفَضْلٍ وَأَنَّ اللَّهَ لَا يُضِيعُ أَجْرَ الْمُؤْمِنِينَ
171-) Yestebşirune Bi nı’metin minAllahi ve fadlin, ve ennAllahe la yudıy’u ecrel mu’miniyn;
Allah’dan bir ni’met ve fazl/lutuf ile ve Allah’ın mü’minlerin ecrini zayi etmeyeceğini de (B gerçeğince) müjdelemek isterler.
الَّذِينَ اسْتَجَابُوا لِلَّهِ وَالرَّسُولِ مِنْ بَعْدِ مَا أَصَابَهُمُ الْقَرْحُ لِلَّذِينَ أَحْسَنُوا مِنْهُمْ وَاتَّقَوْا أَجْرٌ عَظِيمٌ

172-) Elleziynestecabu Lillahi verRasûli min ba’di ma esabehümül karh* lilleziyne ahsenu minhüm vettekav ecrun azîym;
(Bu şehiydler) kendilerine yara isabet ettikten sonra (hakikatları olan) Allah ve Rasûlüne icabet ettiler (batıni ve zahiri çağrıya cevap verdiler?)… Onlardan ihsan sahibi olanlar ile takvaya erenler için aziym bir ecir vardır.
الَّذِينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ إِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ إِيمَانًا وَقَالُوا حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ
173-) Elleziyne kale lehümün Nasu innen Nase kad cemeu leküm fahşevhüm fezadehüm iymana* ve kalu hasbünAllahu ve nı’mel vekiyl;
Onlar ki insanlar kendilerine: “Muhakkak ki insanlar sizin için cem’oldular, onlardan haşyet duyun” dediklerinde bu onların imanını artırdı (da) şöyle dediler: “HasbunAllahu ve ni’melVekiyl = Allah bize yeter; (O), ne güzel Vekiyl’dir”.
فَانْقَلَبُوا بِنِعْمَةٍ مِنَ اللَّهِ وَفَضْلٍ لَمْ يَمْسَسْهُمْ سُوءٌ وَاتَّبَعُوا رِضْوَانَ اللَّهِ وَاللَّهُ ذُو فَضْلٍ عَظِيمٍ
174-) Fenkalebu Bi nı’metin minAllahi ve fadlin lem yemseshüm suün vettebeu rıdvanAllah* vAllahu zu fadlin azîym;
Bundan dolayı kendilerine hiç bir kötülük dokunmadan, (B sırrınca) Allah’dan bir ni’met ve fazl ile (hakikatlarına) geri döndüler… Allah rıdvanına tabi oldular… Allah aziym bir fazl sahibidir.
إِنَّمَا ذَلِكُمُ الشَّيْطَانُ يُخَوِّفُ أَوْلِيَاءَهُ فَلَا تَخَافُوهُمْ وَخَافُونِ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ
175-) İnnema zâlikümüş şeytanu yuhavvifü evliyaehu, fela tehafuhüm ve hafuni in küntüm mu’miniyn;
İşte size şeytan; ancak kendi dostlarını (kendi gibilerini) korkutur… O halde onlardan (şeytanın dostlarından) korkmayın (hakikatınız olan) Ben’den korkun (da Rasûlullah’a tabi olun), eğer mü’minler iseniz!.
وَلَا يَحْزُنْكَ الَّذِينَ يُسَارِعُونَ فِي الْكُفْرِ إِنَّهُمْ لَنْ يَضُرُّوا اللَّهَ شَيْئًا يُرِيدُ اللَّهُ أَلَّا يَجْعَلَ لَهُمْ حَظًّا فِي الْآخِرَةِ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ
176-) Ve la yahzünkelleziyne yüsariune fiyl küfr* innehüm len yedurullahe şey’a* yüriydullahu ella yec’ale lehüm hazzan fiyl ahireti, ve lehüm azabün azîym;
Küfürde koşuşanlar (Rasûlüm) seni mahzun etmesin… Muhakkak ki onlar Allah’a hiç bir şekilde zarar veremezler… Allah onlara ahirette bir haz/nasip oluşturmamayı diliyor… Onlar için aziym azab vardır.
إِنَّ الَّذِينَ اشْتَرَوُا الْكُفْرَ بِالْإِيمَانِ لَنْ يَضُرُّوا اللَّهَ شَيْئًا وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
177-) İnnelleziyneşterevül küfre Bil iymani len yedurullahe şey’a* ve lehüm azabün eliym;
İmana karşılık (B gerçeğince) küfrü satın alanlara gelince, Allah’a hiç bir zarar veremezler… Onlara eliym aza vardır.
وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّمَا نُمْلِي لَهُمْ خَيْرٌ لِأَنْفُسِهِمْ إِنَّمَا نُمْلِي لَهُمْ لِيَزْدَادُوا إِثْمًا وَلَهُمْ عَذَابٌ مُهِينٌ
178-) Ve la yahsebenneleziyne keferu ennema nümliy lehüm hayrun lienfüsihim* innema nümliy lehüm liyezdadu isma* ve lehüm azabün mühiyn;
Kafir olanlar kendilerine mühlet vermemizin, kendi nefsleri için hayırlı olduğunu sanmasınlar… Onlara ancak günahça artsınlar diye mühlet veriyoruz… Onlara alçaltıcı azab vardır.
مَا كَانَ اللَّهُ لِيَذَرَ الْمُؤْمِنِينَ عَلَى مَا أَنْتُمْ عَلَيْهِ حَتَّى يَمِيزَ الْخَبِيثَ مِنَ الطَّيِّبِ وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُطْلِعَكُمْ عَلَى الْغَيْبِ وَلَكِنَّ اللَّهَ يَجْتَبِي مِنْ رُسُلِهِ مَنْ يَشَاءُ فَآمِنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ وَإِنْ
179-) Ma kânAllahu li yezeral mu’miniyne alâ ma entüm aleyhi hatta yemiyzel habiyse minettayyib* ve ma kânAllahu liyutliaküm alel ğaybi ve lakinnAllahe yectebiy min RusuliHİ men yeşau, feaminu Billahi ve rusuliHİ, ve in tu’minu ve tetteku feleküm ecrun azîym;
Allah mü’minleri, şu üzerinde bulunduğunuz (zahiri) hal üzere bırakacak değildir… Hatta habis’i (şakiyi) tayyib’ten (saidden) ayıracaktır… Allah sizi gayba muttali kılacak da değildir… Fakat Allah Rasûllerinden dilediğini ictiba eder (seçer de ğayb’dan nice sırlara muttali kılar)… (O halde B sırrıyla) Allah’a ve O’nun Rasûllerine iman edin… İman eder ve takva üzere korunursanız, size aziym ecir vardır.
وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذِينَ يَبْخَلُونَ بِمَا ءَاتَاهُمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ هُوَ خَيْرًا لَهُمْ بَلْ هُوَ شَرٌّ لَهُمْ سَيُطَوَّقُونَ مَا بَخِلُوا بِهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلِلَّهِ مِيرَاثُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ
180-) Ve la yahsebennelleziyne yebhalune Bi ma atahumullahu min fadliHİ huve hayren lehüm* bel huve şerrun lehüm* seyütavvekune ma behılu Bihi yevmel kıyameti, ve Lillahi miyrasüs Semavati vel Ard* vAllahu Bi ma ta’melune Habiyr;
Fazlından (B sırrınca) Allah’ın kendilerine verdiği ile cimrilik edenler, onun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar… Bilakis bu onlar için bir şerdir… Cimrilik ettikleri şey (B sırrınca) kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır (onları kayıtlayacaktır)… Semavat ve Arz’ın mirası Allah’ındır (zira Semavat, Arz ve bunlardan açığa çıkan herşey O’nun Esmasının bir zuhuru olarak varettikleridir, vücud hepten O’nundur)… Allah yapmakta olduğunuz şeyleri (B sırrınca) Habiyr’dir.
لَقَدْ سَمِعَ اللَّهُ قَوْلَ الَّذِينَ قَالُوا إِنَّ اللَّهَ فَقِيرٌ وَنَحْنُ أَغْنِيَاءُ سَنَكْتُبُ مَا قَالُوا وَقَتْلَهُمُ الْأَنْبِيَاءَ بِغَيْرِ حَقٍّ وَنَقُولُ ذُوقُوا عَذَابَ الْحَرِيقِ
181-) Lekad semiAllahu kavlelleziyne kalu innAllahe fakiyrun ve nahnü ağniya’* senektübü ma kalu ve katlehümül Enbiyae Bi ğayri Hakkın ve nekulü zuku azâbel hariyk;
Andolsun ki Allah “Muhakkak ki Allah fakirdir, bizler zenginleriz” diyenlerin sözünü işitti… Dediklerini ve Bi-gayrı Hak (haksız olarak) Nebîleri öldürmelerini yazacağız… Ve şöyle deriz: “Tadın yakıcı azabı”.
ذَلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيكُمْ وَأَنَّ اللَّهَ لَيْسَ بِظَلَّامٍ لِلْعَبِيدِ
182-) Zâlike Bima kaddemet eydıiyküm ve ennAllahe leyse Bi zallamin lil abiyd;
“Bu, (B gerçeğince) kendi ellerinizin önden gönderdiği dolayısıyladır”… Allah kullarına (Bi-) zulmedici değildir.
الَّذِينَ قَالُوا إِنَّ اللَّهَ عَهِدَ إِلَيْنَا أَلَّا نُؤْمِنَ لِرَسُولٍ حَتَّى يَأْتِيَنَا بِقُرْبَانٍ تَأْكُلُهُ النَّارُ قُلْ قَدْ جَاءَكُمْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِي بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالَّذِي قُلْتُمْ فَلِمَ قَتَلْتُمُوهُمْ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ
183-) Elleziyne kalu innAllahe ahide ileyna ella nu’mine liRasûlin hatta ye’tiyena Bi kurbanin te’külühün nar* kul kad caeküm Rusulün min kabliy Bil beyyinati ve Billeziy kultüm felime kateltümuhüm in küntüm sadikıyn;
Onlar ki şöyle demişlerdi: “Doğrusu Allah bize, Nar’ın (Aşk ateşinin) yiyeceği bir kurban (B sırrınca) getirinceye kadar bir Rasûl’e iman etmememizi, ahdetti”… (Onlara) de ki: “Benden önce apaçık deliller/mucizeler ve dediğiniz (şey) ile size (B sırrınca) Rasûller geldi… (İşi zahir yönü ile algılamanıza göre bile) eğer söylediğinizde sadıklar iseniz niçin onları öldürdünüz?”.
فَإِنْ كَذَّبُوكَ فَقَدْ كُذِّبَ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ جَاءُوا بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ وَالْكِتَابِ الْمُنِيرِ
184-) Fein kezzebuke fekad küzzibe Rusulün min kablike cau Bil beyyinati vezZübüri vel Kitabil müniyr;
(Rasûlüm) seni yalanladılar ise, gerçekten senden önce (Bi-) beyyineler (apaçık deliller, ayetler, mucizeler), zübur (zeburLAR; kutsal sayfalar) ve Kitab-ı Muniyr (Nurlandırıcı Kitab) ile gelmiş Rasûller de yalanlandılar.
كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ وَإِنَّمَا تُوَفَّوْنَ أُجُورَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَمَنْ زُحْزِحَ عَنِ النَّارِ وَأُدْخِلَ الْجَنَّةَ فَقَدْ فَازَ وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ
185-) Küllü nefsin zaikatül mevt* ve innema tüveffevne ücureküm yevmel kıyameti, femen zuhziha anin nari ve udhılel cennete fekad faz* ve mel hayatüd dünya illâ metaul ğurur;
Her nefs ölümün tadıcısıdır/ölümü tadacaktır… Kiyamet günü ecirleriniz (size) eksiksiz verilecektir… (O vakit) kim Nar’dan uzaklaştırılır da Cennet’e dahil edilirse, gerçekten o kurtulmuştur… Dünya hayatı aldatıcı bir meta (faydalanma) dan başka bir şey değildir.
لَتُبْلَوُنَّ فِي أَمْوَالِكُمْ وَأَنْفُسِكُمْ وَلَتَسْمَعُنَّ مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَمِنَ الَّذِينَ أَشْرَكُوا أَذًى كَثِيرًا وَإِنْ تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا فَإِنَّ ذَلِكَ مِنْ عَزْمِ الْأُمُورِ
186-) Le tüblevünne fiy emvaliküm ve enfüsiküm ve letesmeunne minelleziyne utül Kitabe min kabliküm ve minelleziyne eşrekû ezen kesira* ve in tasbiru ve tetteku fe inne zâlike min azmil umur;
Andolsun ki mallarınızda ve nefslerinizde deneneceksiniz… Sizden önce kendilerine Kitab verilenlerden ve şirk koşanlardan pek çok eziyyet verici (söz) işiteceksiniz… Eğer sabreder ve korunursanız (takva), muhakkak ki bu işlerin azmindendir (yüksek himmet gerektiren değerli işlerdendir).
وَإِذْ أَخَذَ اللَّهُ مِيثَاقَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ لَتُبَيِّنُنَّهُ لِلنَّاسِ وَلَا تَكْتُمُونَهُ فَنَبَذُوهُ وَرَاءَ ظُهُورِهِمْ وَاشْتَرَوْا بِهِ ثَمَنًا قَلِيلًا فَبِئْسَ مَا يَشْتَرُونَ
187-) Ve iz ehazAllahu miysakalleziyne utül Kitabe letübeyyinünnehu lin Nasi ve la tektümunehu, fe nebezuhu verae zuhurihim veşterav Bihi semenen kaliyla* fe bi’se ma yeşterun;
Hani Allah, kendilerine Kitab verilenlerden, “O’nu kesinlikle insanlara açıklayacaksınız ve O’nu gizlemeyeceksiniz” diye miysak almıştı… Onlar ise bunu sırtlarının ardına attılar ve (Bi-) onu az bir bahaya değiştiler… Ne kötü şey satın alıyorlar!.
لَا تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ يَفْرَحُونَ بِمَا أَتَوْا وَيُحِبُّونَ أَنْ يُحْمَدُوا بِمَا لَمْ يَفْعَلُوا فَلَا تَحْسَبَنَّهُمْ بِمَفَازَةٍ مِنَ الْعَذَابِ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
188-) La tahsebennelleziyne yefrehune Bi ma etev ve yuhıbbune en yuhmedu Bi ma lem yef’alu fela tahsebennehüm Bi mefazetin minel azabi, ve lehüm azabün eliym;
O (Bi-) ettikleri ile sevinip şımaranlar ve (hakikatte kendilerinin) (Bi-) yapmadıkları ile övülmeyi sevenleri (bir şey) sanma… Onların azabtan kurtulacaklarını da sanma… Onlara eliym azab vardır.
وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
189-) Ve Lillahi mülküs Semavati vel Ard* vAllahu alâ külli şey’in Kadiyr;
Semavat ve Arz’ın mülkü Allah’ındır (zira kendi Esmasıyla yoktan yaratmıştır)… Allah herşeye Kadiyr’dir.
إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاخْتِلَافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ لَآيَاتٍ لِأُولِي الْأَلْبَابِ
190-) İnne fiy halkıs Semavati vel Ardı vahtilafil leyli ven nehari leâyâtin li ülil elbab;
Muhakkak ki Semavat ve Arz’ın halkedilişinde, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde öz akıl sahipleri için elbette ayetler vardır.
الَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللَّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَى جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ فِي خَلْقِ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هَذَا بَاطِلًا سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
191-) Elleziyne yezkürunAllahe kıyâmen ve kuuden ve alâ cünubihim ve yetefekkerune fiy halkıs Semavati vel Ard* Rabbena ma halakte haza batıla* sübhaneKE fekına azaben nar;
Onlar (o akıl sahipleri) ki kıyam’da (ayakta), kuud’da (otururken) ve yanları üzere oldukları halde Allahı zikrederler ve Semavat ve Arz’ın halkedilişi içinde/hakkında tefekkür ederler (de şöyle derler:) “Rabbimiz bunu batıl olarak yaratmadın… SUBHANsın sen… Nar’ın azabından bizi koru”.
رَبَّنَا إِنَّكَ مَنْ تُدْخِلِ النَّارَ فَقَدْ أَخْزَيْتَهُ وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ أَنْصَارٍ
192-) Rabbena inneKE men tüdhılinnare fekad ahzeytehu, ve ma lizzalimiyne min ensar;
“Rabbimiz, muhakkak ki sen kimi Nar’a dahil etmişsen, gerçekten onu rezil etmişsindir… Zalimler için yardımcılar yoktur”.
رَبَّنَا إِنَّنَا سَمِعْنَا مُنَادِيًا يُنَادِي لِلْإِيمَانِ أَنْ ءَامِنُوا بِرَبِّكُمْ فَآمَنَّا رَبَّنَا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَكَفِّرْ عَنَّا سَيِّئَاتِنَا وَتَوَفَّنَا مَعَ الْأَبْرَارِ
193-) Rabbena innena semi’na münadiyen yünadiy lil iymani en aminu Bi Rabbiküm fe amenna* Rabbena fağfir lena zünubena ve keffir anna seyyiatina ve teveffena maal’ ebrar;
“Rabbimiz, doğrusu biz, diye imana çağıran münadiyi işittik ve hemen iman (tanıdık, tasdik ve şahadet) ettik… Rabbimiz mağfiret et günahlarımızı, kötülüklerimizi keffaretle/sil ve bizi EBRAR ile beraber vefat ettir”.
رَبَّنَا وَءَاتِنَا مَا وَعَدْتَنَا عَلَى رُسُلِكَ وَلَا تُخْزِنَا يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّكَ لَا تُخْلِفُ الْمِيعَادَ
194-) Rabbena ve atina ma veadtena alâ RusuliKE ve la tuhzina yevmel kıyameti, inneKE la tuhlifül miy’ad;
“Rabbimiz bize Rasûllerine va’dettiğini ver ve bizi kıyamet günü rezil etme… Muhakkak ki Sen va’dine hulf etmezsin”.
فَاسْتَجَابَ لَهُمْ رَبُّهُمْ أَنِّي لَا أُضِيعُ عَمَلَ عَامِلٍ مِنْكُمْ مِنْ ذَكَرٍ أَوْ أُنْثَى بَعْضُكُمْ مِنْ بَعْضٍ فَالَّذِينَ هَاجَرُوا وَأُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَأُوذُوا فِي سَبِيلِي وَقَاتَلُوا وَقُتِلُوا لَأُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِ
195-) Festecabe lehüm Rabbühüm enniy la udıy’u amele amilin minküm min zekerin ev ünsa* ba’duküm min ba’d* felleziyne haceru ve uhricu min diyarihim ve uzu fiy sebiyliy ve katelu ve kutilu leükeffirenne anhüm seyyiatihim ve leüdhılennehüm cennatin tecriy min tahtihel enhar* sevaben min ındillah* vAllahu ındeHU husnüs sevab;
Rableri onlara (şöyle) karşılık verdi: “Sizden erkek olsun dişi olsun amel edenin amelini zayi etmem… (Zira) hep birbirinizdensiniz (aynı ruh-beyin sistemi geçerli)… Hicret edenler, yurtlarından çıkarılanlar, Benim yolumda eziyete uğratılanlar, savaşanlar ve öldürülenlere gelince elbette onların kötülüklerini keffaretleyeceğim/sileceğim ve elbette onları altlarından nehirler akan cennetlere dahil edeceğim, Allah indinden bir sevab (karşılık) olarak”… Allah; sevab’ın güzeli O’nun indindedir.
لَا يَغُرَّنَّكَ تَقَلُّبُ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي الْبِلَادِ
196-) La yeğurrenneke tekallübülleziyne keferu fiyl bilad;
Kafir olanların beldelerde tekallub etmesi (teklikten perdeli olarak gezip dolaşmaları; kişilikten kişiliğe girmeleri) seni aldatmasın.
مَتَاعٌ قَلِيلٌ ثُمَّ مَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَبِئْسَ الْمِهَادُ
197-) Metaun kaliylün sümme me’vahüm cehennem* ve bi’sel mihad;
Az bir meta’dır (faydalanmadır o)… Sonra onların varış yeri cehennemdir… O ne kötü yataktır o!.
لَكِنِ الَّذِينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا نُزُلًا مِنْ عِنْدِ اللَّهِ وَمَا عِنْدَ اللَّهِ خَيْرٌ لِلْأَبْرَارِ
198-) Lakinilleziynettekav Rabbehüm lehüm cennatün tecriy min tahtihel enharu halidiyne fiyha nüzülen min ındillah* ve ma ındAllahi hayrun lil ebrar;
Fakat Rablerinden ittika edenlere (Rablerinde fani olanlara) gelince, onlara altlarından nehirler akan cennetler vardır… Onda ebedi kalıcılardır… Allah indinden bir nüzül (iniş, ikram, ziyafet) olarak… Allah indinde olanlar ise Ebrar (Berr’ler, Hakka itaatkar saidler) için daha hayırlıdır.
وَإِنَّ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَمَنْ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَمَا أُنْزِلَ إِلَيْكُمْ وَمَا أُنْزِلَ إِلَيْهِمْ خَاشِعِينَ لِلَّهِ لَا يَشْتَرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ ثَمَنًا قَلِيلًا أُولَئِكَ لَهُمْ أَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ إِنَّ اللَّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ
199-) Ve inne min ehlil Kitabi lemen yu’minu Billahi ve ma ünzile ileyküm ve ma ünzile ileyhim haşiıyne Lillahi, la yeşterune Bi ayatillahi semenen kaliyla* ülaike lehüm ecruhüm ınde Rabbihim* innAllahe seriy’ul hısab;
Muhakkak ki Ehl-i Kitab’tan öyleleri var ki, (B sırrıyla) Allah’a, size inzal olunana ve kendilerine inzal olunana, (hakikatleri olan) Allah’a huşu’ duyucular olarak, iman ederler; Allah ayetlerini (B gerçeğince) az bir bahaya değişmezler… İşte onlar için Rabbleri indinde (kendilerine has) ecirleri vardır… Muhakkak ki Allah Seri’ül Hisab’tır (hesabı anında görür).
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ ءَامَنُوا اصْبِرُوا وَصَابِرُوا وَرَابِطُوا وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
200-) Ya eyyühelleziyne amenusbiru ve sabiru ve rabitu vettekullahe lealleküm tüflihun;
Ey iman edenler!… Sabredin (Allah için nefsinizi alakoyun), musabere edin (O’nunla sabırlaşın), murabata yapın (sonsuz sınırsız ilahi kuvveler haline gelin); ve Allah’dan ittika edin (tam teslimiyet halinde olun) ki felaha eresiniz.
NİSÂ SÛRESİ النساء
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHIYM
يَاأَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالًا كَثِيرًا وَنِسَاءً وَاتَّقُوا اللَّهَ الَّذِي تَسَاءَلُونَ بِهِ وَالْأَرْحَامَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقِيبًا
1-) Ya eyyühen Nasutteku Rabbekümülleziy halekaküm min nefsin vahıdetin ve haleka minha zevceha ve besse minhüma ricalen kesiyran ve nisaen, vettekullahelleziy tesaelune Bihi vel erham* innAllahe kâne aleyküm Rakıyba;
Ey insanlar!… Sizi nefs-i vahide’den (bir tek nefs’ten; tek bir öz’den; kozmik bilinçten) halkeden ve ondan da kendi eşini halkeden ve o ikisinden bir çok rical (erkekler) ve nisa (kadınlar) üretip (böylece) yayan Rabbinizden ittika edin… Ve (ancak) O’nunla (B sırrı?) birbirinizden istemekte olduğunuz Allah’dan ve RAHMler’den (yakınlardan) de ittika edin (haklarını dikkate alın; o tarafla alakanızı sıkı tutun)… Muhakkak ki Allah üzerinizde Rakıyb (kontrolünde tutan)’dir.
وَءَاتُوا الْيَتَامَى أَمْوَالَهُمْ وَلَا تَتَبَدَّلُوا الْخَبِيثَ بِالطَّيِّبِ وَلَا تَأْكُلُوا أَمْوَالَهُمْ إِلَى أَمْوَالِكُمْ إِنَّهُ كَانَ حُوبًا كَبِيرًا
2-) Ve atül yetama emvalehüm ve la tetebeddelül habiyse Bittayyibi ve la te’külu emvalehüm ila emvaliküm* innehu kâne huben kebiyra;
Yetimlere mallarını verin, temiz’i habis/pis ile (B gerçeğince) değiştirmeyin… Onların mallarını mallarınıza (karıştırarak) yemeyin… Muhakkak ki o büyük bir günahtır.
وَإِنْ خِفْتُمْ أَلَّا تُقْسِطُوا فِي الْيَتَامَى فَانْكِحُوا مَا طَابَ لَكُمْ مِنَ النِّسَاءِ مَثْنَى وَثُلَاثَ وَرُبَاعَ فَإِنْ خِفْتُمْ أَلَّا تَعْدِلُوا فَوَاحِدَةً أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ ذَلِكَ أَدْنَى أَلَّا تَعُولُوا
3-) Ve in hıftüm ella tuksitu fiyl yetama fenkihu ma tabe leküm minen nisai mesna ve sülase ve ruba’a, fein hıftüm ella ta’dilu feVahıdeten ev ma meleket eymanüküm* zâlike edna ella teulu;
Eğer yetimler hakkında uluhiyyet hükümlerine göre davranamayacağınızdan/adaletli olamayacağınızdan korkarsanız, o zaman sizin için temiz/hoş olan kadınlardan ikişer, üçer ve dörder olarak nikahlayın… Eğer (bu durumda) adalet yapamayacağınızdan korkarsanız, (o vakit) bir tek (kadın) veya ellerinizin malik oldukları (ile yetinin)… Zulmetmemeniz için bu en aşağı/yakın olanıdır.
وَءَاتُوا النِّسَاءَ صَدُقَاتِهِنَّ نِحْلَةً فَإِنْ طِبْنَ لَكُمْ عَنْ شَيْءٍ مِنْهُ نَفْسًا فَكُلُوهُ هَنِيئًا مَرِيئًا
4-) Ve atün nisae sadukatihinne nıhleten, fein tıbne leküm an şey’in minhu nefsen feküluhu heniy’en meriy’a;
Kadınlara mehirlerini gönülden verin… Şayet içlerinden gelerek gönül rızası ile size (o mehirden) bir şey bağışlarlar ise, onu da afiyetle yeyin.
وَلَا تُؤْتُوا السُّفَهَاءَ أَمْوَالَكُمُ الَّتِي جَعَلَ اللَّهُ لَكُمْ قِيَامًا وَارْزُقُوهُمْ فِيهَا وَاكْسُوهُمْ وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلًا مَعْرُوفًا
5-) Ve la tü’tüs süfehae emvalekümülletiy cealellahu leküm kıyâmen verzukuhüm fiyha veksuhüm ve kulu lehüm kavlen ma’rufa;
Allah’ın sizin için KIYAM (ayakta tutan nesne/yıkılıp düşmeme aracı) yaptığı mallarınızı (ilim ve marifetlerinizi) sefihlere (kendini bilmez anlayışı kıtlara) vermeyin… (Ancak) o mallarda onları rızıklandırın, onları giydirin; ve onlara ma’ruf (onların hayrına olan) bir söz söyleyin.
وَابْتَلُوا الْيَتَامَىٰ حَتَّىٰ إِذَا بَلَغُوا النِّكَاحَ فَإِنْ آنَسْتُمْ مِنْهُمْ رُشْدًا فَادْفَعُوا إِلَيْهِمْ أَمْوَالَهُمْ ۖ وَلَا تَأْكُلُوهَا إِسْرَافًا وَبِدَارًا أَنْ يَكْبَرُوا ۚ وَمَنْ كَانَ غَنِيًّا فَلْيَسْتَعْفِفْ ۖ وَمَنْ كَانَ فَقِيرًا فَلْيَأْكُلْ بِالْمَعْرُوفِ ۚ فَإِذَا دَفَعْتُمْ إِلَيْهِمْ أَمْوَالَهُمْ فَأَشْهِدُوا عَلَيْهِمْ ۚ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ حَسِيبًا
6-) Vebtelül yetama hatta iza beleğun nikah* fein anestüm minhüm rüşden fedfeu ileyhim emvalehüm* ve la te’küluha israfen ve bidaren en yekberu* ve men kâne ğaniyyen felyesta’fif* ve men kâne fakıyren felye’kül Bil ma’ruf* feiza defa’tüm ileyhim emvalehüm feeşhidu aleyhim* ve kefa Billahi Hasiyba;
Yetimleri nikah’a (bulüğ çağına) ulaşıncaya kadar deneyin… Şayet onlardan bir rüşd (reşidlik) farkederseniz, mallarını kendilerine def’edin… (Onlar) büyüyecekler diye onları (mallarını) israf ederek ve bidar (aceleyle) yemeyin… Kim ğani ise o iffetli davransın (yetim malı yemekten çekinsin)… Kim fakir ise o (Bi-) ma’ruf ile (sisteme uygun) yesin… Mallarını kendilerine def’ettiğiniz zaman da onlar üzerine şahid bulundurun… Hasiyb olarak (B sırrınca) Allah kafiydir.
لِلرِّجَالِ نَصِيبٌ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْأَقْرَبُونَ وَلِلنِّسَاءِ نَصِيبٌ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْأَقْرَبُونَ مِمَّا قَلَّ مِنْهُ أَوْ كَثُرَ نَصِيبًا مَفْرُوضًا
7-) LirRicali nasıybün mimma terekel validani vel akrabune, ve linnisai nasıybün mimma terekel validani vel akrabune mimma kalle minhu ev kesür* nasıyben mefruda;
Ana-baba’nın ve akrabaların terkettiklerinden (miraslarından) rical (erkekler) için bir nasip/pay vardır… Ve kadınlar için de ana-baba’nın ve akrabaların terkettiklerinden bir pay vardır… Bu ondan (o miras malı) az olsun çok olsun farzlaşmış bir nasiptir.
وَإِذَا حَضَرَ الْقِسْمَةَ أُولُو الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينُ فَارْزُقُوهُمْ مِنْهُ وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلًا مَعْرُوفًا

8-) Ve iza hadarel kısmete ulülkurba vel yetama vel mesakiynu ferzukuhum minhu ve kulu lehüm kavlen ma’rufa;
Yakınlık sahipleri (miras düşmeyen akrabalar), yetimler ve miskinler de o kismet’te (paylaştırmada) hazır bulunurlarsa, onları da ondan rızıklandırın ve onlara ma’ruf bir söz söyleyin (hayırlarına olan bir mana ilka edin).
وَلْيَخْشَ الَّذِينَ لَوْ تَرَكُوا مِنْ خَلْفِهِمْ ذُرِّيَّةً ضِعَافًا خَافُوا عَلَيْهِمْ فَلْيَتَّقُوا اللَّهَ وَلْيَقُولُوا قَوْلًا سَدِيدًا
9-) Velyahşelleziyne lev tereku min halfihim zürriyyeten dıafen hafu aleyhim* felyettekullahe velyekulu kavlen sediyda;
Haşyetle ürpersin şol kimseler ki, eğer arkalarında zayıf bir zürriyyet bıraksalardı onlar üzerine korkmuş olacaklardı… (O halde) Allah’dan ittika etsinler ve doğru söz söylesinler.
إِنَّ الَّذِينَ يَأْكُلُونَ أَمْوَالَ الْيَتَامَى ظُلْمًا إِنَّمَا يَأْكُلُونَ فِي بُطُونِهِمْ نَارًا وَسَيَصْلَوْنَ سَعِيرًا

10-) İnnelleziyne ye’külune emvalel yetama zulmen innema ye’külune fiy butunihim nara* ve seyaslevne seıyra;
Muhakkak ki yetimlerin mallarını zulmen yiyenler var ya, (onlar) ancak batınlarına/karınlarına bir ateş yemiş olurlar… Onlar sa’ir’a (alevlendirilen ateşe) yaslanacaklar.

Not: Takibeden miras ayetleri dolayısıyla bir açıklama:

Miras hukukuna ait farzlar (vahyin tayin ettiği hisseler), tüm Kur’an’da sadece Nisâ Sûresinde geçen şu üç ayette, Nisâ: 11, 12 ve 176. ayetlerde belirlenmiştir…

Bu konuda bazı hadis-i şerifler de şunlardır:

“Kur’an’ı öğreniniz ve O’nu insanlara öğretiniz… Feraiz’i (farz olan miras haklarını) öğreniniz ve onu insanlara öğretiniz… İlm’i öğreniniz ve O’nu insanlara öğretiniz… Çünkü ben kabzolunacak birisiyim… Muhakkak ki ilim de kabzolunacak ve (bu yüzden, cehaletten) fitneler zuhur edecek… Hatta iki kişi fariyza’da (miras haklarının taksiminde) ihtilafa düşecekler de aralarında hüküm verip ayıracak bir kimseyi bulamayacaklar”…

“İlim üçtür; bunun dışında kalan bir fazldır (fazlalıktır)… Ya muhkem (hükmü geçerli; neshedilmesi, te’vil ile hükmünün kalkması sözkonusu olmayan) bir ayettir yahut kaim (geçerli, sabit) bir sünnettir veyahut adil bir fariza’dır (miras taksimi ilmi)”…

“Ya Eba Hüreyre!… Feraiz’i (farz hisseler ilmini) öğrenin ve onu öğretin… Çünkü o ilmin yarısıdır… O unutulur (unutulan bir ilimdir)… Ve o ümmetimden çekilip alınacak ilk şeydir!!!?”…

“Biz (Nebîler dünya malı itibarıyla) varis olunmayız (bizim mirascımız olmaz)… Bizim terkettiğimiz (terikemiz) sadakadır”… (Buhari)

Nitekim Hz.Rasûlullah’ın vefatından sonra 1.halife Hz.Ebu Bekr es-Sıddık r.a., Hz.Fatıma ve Hz.Abbas’ın miras taleb etmelerine rağmen, fey malından Medine, Fedek ve Hayber’deki Hz.Rasûlullah’ın hissesine düşen (terike) den miras vermemiştir… Diğer reşiyd halifelerde bu uygulamayı sürdürmüştür… Muhtemeldir ki Hz.Ali’nin talebi de o arazilerin işletilmesi ile ilgili idi…

Burada önemli bir noktada şudur: Miras hakkı ayetle sabit bir farz olmasına rağmen, Ümmet-i Muhammed’in imanının abide ismi Hz.Ebu Bekir r.a. Hz.Rasûlullah’ın sözüne tabi olmuştur… Onu takiben Hz.Ömer, Hz.Osman ve Hz.Ali r.a.da bu uygulamaya devam etmişlerdir!…Ney

“Ey AdemOğlu!… İki şey var ki bunlardan hiçbiri senin olmadı (yani senin malın ve hakkın değildir; ben rahmetimle lutfettim)… Birincisi: (Vefat anında) gırtlağından tuttuğum vakit malından sana bir nasip kıldım (malının üçte birini tasadduk olarak vasiyyet etme hakkı verdim) ki, onunla seni tahir ve tezkiye edeyim (temizleyip arındırayım)… İkincisi: Ecelinin tamamlanmasından sonra kullarımın senin üzerine salatı (namazı)”… (Kudsi Hadis)

“Kim varisinin mirasçılığından kaçarsa, Allah kıyamet günü onun cennetten mirasçılığını keser”…

“Allah her hak sahibine hakkını vermiştir… Dikkat edin, varise (mirasçıya) vasiyyet yoktur (miras onun hakkıdır)”…

“Fazrları (miras hisselerini) ehillerine ilhak ediniz (sahiblerine veriniz)”…

“Müslüman, kafire varis olmaz… Kafir de müslümana varis olamaz”…

“İki milletin ehli (yani: iki farklı millete-dine mensub olanlar) birbirlerine varis olamazlar”…

Nihayet;

Miras olgusu bir gerçektir… Hangi isimle olursa olsun “Varis”e, hakkı verilir!… Ancak risalet kapsamındaki bir hüküm ile nübüvvet kapsamındaki bir hüküm arasında da fark vardır… Kur’anın ruhu itibarıyla ve Kur’an aklıyla daima her konuyu ele almalıyız… Kur’anın ruhu mushafla sınırlı değildir, Kur’an vahyine mazhar olan Hz.Rasûlullah’ın sünnetini, hadislerini de kapsar…

Böylece, mesela, miras hisselerinin taksiminde bir müşkül olarak gözüken “avliyye = hisselerin toplamının müşterek mahrecden (ortak paydadan) fazla gelmesi” meselesi de hikmetiyle anlaşılır…?
يُوصِيكُمُ اللّهُ فِي أَوْلاَدِكُمْ لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الأُنثَيَيْنِ فَإِن كُنَّ نِسَاء فَوْقَ اثْنَتَيْنِ فَلَهُنَّ ثُلُثَا مَا تَرَكَ وَإِن كَانَتْ وَاحِدَةً فَلَهَا النِّصْفُ وَلأَبَوَيْهِ لِكُلِّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا السُّدُسُ مِمَّا تَرَكَ إِن كَانَ لَهُ وَلَدٌ فَإِن لَّمْ يَكُن لَّهُ وَلَدٌ وَوَرِثَهُ أَبَوَاهُ فَلأُمِّهِ الثُّلُثُ فَإِن كَانَ لَهُ إِخْوَةٌ فَلأُمِّهِ السُّدُسُ مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِي بِهَا أَوْ دَيْنٍ آبَآؤُكُمْ وَأَبناؤُكُمْ لاَ تَدْرُونَ أَيُّهُمْ أَقْرَبُ لَكُمْ نَفْعاً فَرِيضَةً مِّنَ اللّهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلِيما حَكِيمًا
11-) Yusıykümullahu fiy evladiküm lizzekeri mislü hazzıl ünseyeyn* fein künne nisaen fevkasneteyni felehünne sülüsa ma tereke, ve in kânet vahıdeten felehen nısf* ve liebeveyhi likülli vahıdin minhümessüdüsü mimma tereke in kâne lehu veled* fein lem yekün lehu veledün ve verisehu ebevahü feliümmihissülüs* fein kane lehu ıhvetün feli ümmihissüdüsü min ba’di vasıyyetin yusıy Biha ev deyn* abaüküm ve ebnaüküm* la tedrune eyyühüm akrabu leküm nef’a* feriydaten minellah* innAllahe kâne Aliymen Hakiyma;
Allah, evladlarınız hakkında size (şöyle) vasiyyet ediyor: Erkek için iki dişinin payı’nın mislidir… Eğer (çocuklar) ikinin fevkinde kadınlar iseler, (o zaman) onlar için (miras bırakan) ne terk etti ise onun üçte ikisidir; eğer (çocuk) bir tek (kadın) ise, mirasın yarısı onundur… Eğer (ölüp) miras bırakanın (baba-ana’sı yanısıra bir de) çocuğu varsa, baba-ana’nın her birine mirasın altıda biridir; şayet hiç çocuğu (ve kardeşleri) yok ve baba-ana’sı kendisine varis olmuşsa, (bu takdirde) anasına mirasın üçte biridir (demek ki babasına da kalan üçte ikisi)… Eğer (miras bırakanın) kardeşleri varsa, anasının (miras payı), (B sırrınca) yaptığı vasiyyetten ve borcundan sonra (kalanın) altıda biridir… Babalarınız ve oğullarınız (var)… Bilemezsiniz, onların hangisi faydaca size daha yakındır… (Bunlar) Allah’dan bir fariza (tayin edilmiş, farz)’dır… Muhakkak ki Allah Aliym’dir, Hakiym’dir.
وَلَكُمْ نِصْفُ مَا تَرَكَ أَزْوَاجُكُمْ إِن لَّمْ يَكُن لَّهُنَّ وَلَدٌ فَإِن كَانَ لَهُنَّ وَلَدٌ فَلَكُمُ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْنَ مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِينَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ وَلَهُنَّ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْتُمْ إِن لَّمْ يَكُن لَّكُمْ وَلَدٌ فَإِن كَانَ لَكُمْ وَلَدٌ فَلَهُنَّ الثُّمُنُ مِمَّا تَرَكْتُم مِّن بَعْدِ وَصِيَّةٍ تُوصُونَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ وَإِن كَانَ رَجُلٌ يُورَثُ كَلاَلَةً أَو امْرَأَةٌ وَلَهُ أَخٌ أَوْ أُخْتٌ فَلِكُلِّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا السُّدُسُ فَإِن كَانُوَاْ أَكْثَرَ مِن ذَلِكَ فَهُمْ شُرَكَاء فِي الثُّلُثِ مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصَى بِهَا أَوْ دَيْنٍ غَيْرَ مُضَآرٍّ وَصِيَّةً مِّنَ اللّهِ وَاللّهُ عَلِيمٌ حَلِيمٌ
12-) Ve leküm nısfü ma tereke ezvacüküm in lem yekün lehünne veledün, fein kâne lehünne veledün felekümür rubüu mimma terekne min ba’di vasıyyetin yusıyne Biha ev deyn* ve lehünner rübüu mimma terektüm in lem yekün leküm veledün, fein kâne leküm veledün felehünnes sümünü mimma terektüm min ba’di vasıyyetin tusune Biha ev deyn* ve in kâne recülün yuresü kelaleten evimraetün ve lehu ehun ev uhtün feli külli vahıdin minhümes südüs* fein kânu eksere min zâlike fehüm şürekaü fiys sülüsi min ba’di vasıyyetin yusa Biha ev deynin ğayra mudarr* vasıyyeten minellah* vAllahu Aliymun Haliym;
(Erkekler!.) Eğer çocukları yoksa, eşlerinizin bıraktıklarının (miraslarının) yarısı sizindir; şayet çocukları varsa, (B sırrınca) yaptıkları vasiyyetten ve borçlarından sonra (kalanın) dörtte biri sizindir… (Erkekler!.) Eğer sizin çocuğunuz yoksa bıraktığınızın dörtte biri eşlerinizindir; şayet çocuğunuz varsa, (B sırrınca) yapacağınız vasiyyetten ve borcunuzdan sonra (kalanın) sekizde biri onlarındır… Eğer (kendisine) varis olunulan erkek veya kadın KELALE (ana-baba ve evlad mirasçısı yok) ise ve onun bir erkek veya bir kız kardeşi varsa, bu iki kardeşden her birine altıda birdir… (Kardeşler) bundan çok ise, (bu takdirde) onlar, (B sırrınca) yapılmış bulunan vasiyyetten ve borçtan sonra (kalanın) üçte birinde ortaktırlar… (Bu taksim) zarar verici olmamalıdır da… Allah’dan bir vasiyyettir (bu)… Allah Aliym’dir, Haliym’dir.
تِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ وَمَنْ يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ

13-) Tilke hududullah* ve men yutııllahe ve RasûleHU yudhılhu cennatin tecriy min tahtihel enharu halidiyne fiyha* ve zâlikel fevzül Azîym;
İşte (bunlar) hududullah (Allah’ın sınırları) dır… Kim Allah’a ve O’nun Rasûlüne itaat ederse, onu, onda ebedi kalıcılar olarak altlarından nehirler akan cennetlere dahil eder… İşte budur aziym bir kurtuluş/başarı.
وَمَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيَتَعَدَّ حُدُودَهُ يُدْخِلْهُ نَارًا خَالِدًا فِيهَا وَلَهُ عَذَابٌ مُهِينٌ

14-) Ve men ya’sıllahe ve RasûleHU ve yeteadde hududeHU yudhılhu naren haliden fiyha* ve lehu azabün mühiyn;
Kim de Allah ve O’nun Rasûlüne isyan eder ve haddi aşarsa, onu da onda ebedi kalmak üzere Nar’a dahil eder… Onun için alçaltıcı azab vardır.
وَاللَّاتِي يَأْتِينَ الْفَاحِشَةَ مِنْ نِسَائِكُمْ فَاسْتَشْهِدُوا عَلَيْهِنَّ أَرْبَعَةً مِنْكُمْ فَإِنْ شَهِدُوا فَأَمْسِكُوهُنَّ فِي الْبُيُوتِ حَتَّى يَتَوَفَّاهُنَّ الْمَوْتُ أَوْ يَجْعَلَ اللَّهُ لَهُنَّ سَبِيلًا
15-) Vellatiy ye’tiynel fahışete min nisaiküm festeşhidu aleyhinne erbeaten minküm* fein şehidu fe emsikûhünne fiyl büyuti hatta yeteveffa hünnel mevtü ev yec’alellahu lehünne sebiyla;
Kadınlarınızdan (eşcinsel) fuhuş yapanların aleyhlerine sizden dört şahid getirin… Şayet (o fuhşu yaptıklarına dair) şahidlik ederlerse, ölüm onları vefat ettirinceye kadar yahut Allah onlara (çıkar) bir yol oluşturuncaya kadar onları evlerde tutun.
وَاللَّذَانِ يَأْتِيَانِهَا مِنْكُمْ فَآذُوهُمَا فَإِنْ تَابَا وَأَصْلَحَا فَأَعْرِضُوا عَنْهُمَا إِنَّ اللَّهَ كَانَ تَوَّابًا رَحِيمًا
16-) Vellezani ye’tiyaniha minküm feazuhüma* fein taba ve asleha fea’ridu anhüma* innAllahe kâne Tevvaben Rahîyma;
Onu (eşcinselliği) sizden iki erkek işlerse, onlara eziyyet edin… Şayet tevbe edip (hallerini) ıslah ederlerse, artık onlardan vazgeçin… Muhakkak ki Allah Tevvab’dır, Rahıym’dir.
إِنَّمَا التَّوْبَةُ عَلَى اللَّهِ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السُّوءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ يَتُوبُونَ مِنْ قَرِيبٍ فَأُولَئِكَ يَتُوبُ اللَّهُ عَلَيْهِمْ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمً
17-) İnnemettevbetü alAllahi lilleziyne ya’melunessue Bi cehaletin sümme yetubune min kariybin feülaike yetubullahu aleyhim* ve kânAllahu Aliymen Hakiyma;
Allah’ın kabulünü üzerine aldığı tevbe, ancak (Bi-) cehalet ile kötülük yapıp, sonra da çok geçmeden/hemen yakından tevbe edenler içindir… İşte Allah bunların tevbesini kabul eder… Ve Allah Aliym’dir, Hakiym’dir.
وَلَيْسَتِ التَّوْبَةُ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ حَتَّى إِذَا حَضَرَ أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ إِنِّي تُبْتُ الْآنَ وَلَا الَّذِينَ يَمُوتُونَ وَهُمْ كُفَّارٌ أُولَئِكَ أَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا
18-) Ve leysetittevbetü lilleziyne ya’melunes seyyiat* hatta iza hadara ehadehümül mevtü kale inniy tübtül ANe ve lelleziyne yemutune ve hüm küffar* ülaike a’tedna lehüm azaben eliyma;
Yoksa kötülükleri yapıp duran, nihayet onlardan birine ölüm gelip çattığında “İşte şimdi tevbe ettim” diyenlerinki değildir tevbe… Kafir olarak ölenlere de tevbe yoktur… İşte onlar için elim azab hazırladık.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ يَحِلُّ لَكُمْ أَن تَرِثُواْ النِّسَاء كَرْهًا وَلاَ تَعْضُلُوهُنَّ لِتَذْهَبُواْ بِبَعْضِ مَا آتَيْتُمُوهُنَّ إِلاَّ أَن يَأْتِينَ بِفَاحِشَةٍ مُّبَيِّنَةٍ وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ فَإِن كَرِهْتُمُوهُنَّ فَعَسَى أَن تَكْرَهُواْ شَيْئًا وَيَجْعَلَ اللّهُ فِيهِ خَيْرًا كَثِيراً
19-) Ya eyyühelleziyne amenu la yahıllu leküm en terisün nisae kerhen, ve la ta’duluhünne litezhebu Bi ba’dı ma ateytümuhünne illâ en ye’tıne Bi fahışetin mübeyyinetin, ve aşiruhünne Bil ma’ruf* fein kerihtümuhünne feasa en tekrahu şey’en ve yec’alellahu fiyhi hayren kesiyra;
Ey iman edenler!… Kadınlara zorla mirasçı olmanız (miras yoluyla zorla almanız) size helal olmaz… Kendilerine vermiş olduklarınızın bir (Bi-) kısmını alıp götürmeniz için onları sıkıştırmayın… Açık (şahitlerle isbatlanmış) bir (Bi-) fuhuş yapmaları durumu müstesna… Onlarla (Bi-) ma’ruf ile muaşeret edin (sünnetullaha uygun beraber olun/iyi ve güzel geçinin)… Eğer kendilerinden hoşlanmadınız ise, olabilir ki siz bir şeyden hoşlanmasanız da Allah onda (o tiksindiğiniz şeyde) pek çok hayır kılmıştır/koymuştur.
وَإِنْ أَرَدْتُمُ اسْتِبْدَالَ زَوْجٍ مَكَانَ زَوْجٍ وَءَاتَيْتُمْ إِحْدَاهُنَّ قِنْطَارًا فَلَا تَأْخُذُوا مِنْهُ شَيْئًا أَتَأْخُذُونَهُ بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُبِينًا
20-) Ve in eredtümüstibdale zevcin mekâne zevcin ve ateytüm ıhdahünne kıntaren fela te’huzu minhu şey’a* ete’huzunehu bühtanen ve ismen mübiyna;
Eğer bir eşin yerine bir başka eş almak istemişseniz, onlardan birine (önceki eşinize) yüklerle (mehir) vermiş olsanız dahi ondan bir şey (geri) almayın… Onu bir buhtan ve açık bir günah yaparak geri alırsınız mı?.
وَكَيْفَ تَأْخُذُونَهُ وَقَدْ أَفْضَى بَعْضُكُمْ إِلَى بَعْضٍ وَأَخَذْنَ مِنْكُمْ مِيثَاقًا غَلِيظًا
21-) Ve keyfe te’huzunehu ve kad efda baduküm ila ba’din ve ehazne minküm miysakan ğaliyza;
(Hem daha önce) birbirinize kaynaşıp-geçmiş/içli dışlı olmuş ve onlar sizden katı miysak (sağlam söz) almışlar iken onu nasıl alırsınız ki?.
وَلَا تَنْكِحُوا مَا نَكَحَ ءَابَاؤُكُمْ مِنَ النِّسَاءِ إِلَّا مَا قَدْ سَلَفَ إِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَمَقْتًا وَسَاءَ سَبِيلًا
22-) Ve la tenkihu ma nekeha abaüküm minen nisai illâ ma kad selef* innehu kâne fahışeten ve makta* ve sae sebiyla;
Kadınlardan babalarınızın nikahladıklarını nikahlamayın (onlarla evlenmeyin)… Ancak geçmiş olan müstesna… Muhakkak ki o fahiş bir hayasızlık ve gazaba sebep bir kötülüktür… Ve ne kötü bir yol/adettir.
حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ أُمَّهَاتُكُمْ وَبَنَاتُكُمْ وَأَخَوَاتُكُمْ وَعَمَّاتُكُمْ وَخَالاَتُكُمْ وَبَنَاتُ الأَخِ وَبَنَاتُ الأُخْتِ وَأُمَّهَاتُكُمُ اللاَّتِي أَرْضَعْنَكُمْ وَأَخَوَاتُكُم مِّنَ الرَّضَاعَةِ وَأُمَّهَاتُ نِسَآئِكُمْ وَرَبَائِبُكُمُ اللاَّتِي فِي حُجُورِكُم مِّن نِّسَآئِكُمُ اللاَّتِي دَخَلْتُم بِهِنَّ فَإِن لَّمْ تَكُونُواْ دَخَلْتُم بِهِنَّ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْكُمْ وَحَلاَئِلُ أَبْنَائِكُمُ الَّذِينَ مِنْ أَصْلاَبِكُمْ وَأَن تَجْمَعُواْ بَيْنَ الأُخْتَيْنِ إَلاَّ مَا قَدْ سَلَفَ إِنَّ اللّهَ كَانَ غَفُورًا رَّحِيمًا
23-) Hurrimet aleyküm ümmehatüküm ve benatüküm ve ehavatüküm ve ammatüküm ve halatüküm ve benatül’ehı ve benatül’uhti ve ümmehatükümüllatiy erda’neküm ve ahavatüküm miner redaati ve ümmehatü nisaiküm ve rebaibükümüllatiy fiy hucuriküm min nisaikümüllatiy dehaltüm Bihinn* fe in lem tekunu dehaltüm Bihinne fela cünaha aleyküm* ve halailü ebnaikümül leziyne min aslabiküm, ve en tecmeu beynel uhteyni illâ ma kad selef* innAllahe kâne Ğafuren Rahiyma;
Size (şunlarla evlenmek) haram edildi: Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşlerinizin kızları, kız kardeşlerinizin kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, kadınlarınızın anneleri ve kendileri ile (B sırrınca) gerdeğe girdiğiniz kadınlarınızdan (doğmuş) odalarınızda (evlerinizde himayeniz altında) bulunan üvey kızlarınız… Eğer üvey kızlarınızın anneleri ile (B sırrınca) birleşmemişseniz (onlarla evlenmenizde) sizin üzerinize bir günah yoktur… Ve sizin sülbünüzden gelen oğullarınızın hanımları ve iki kız kardeşi birlikte almanız (da size haram edilmiştir)… Ancak geçmişte kalan müstesna… Muhakkak ki Allah Ğafur’dur, Rahıym’dir.


Kur'an-ı Kerim Dosyaları

Sitemizde sanatçıya ait toplam 50 eser bulunmaktadır. Sanatçının sayfasına gitmek için tıklayın.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.