Web sitemize hoşgeldiniz, 28 Mart 2024
Beğen 1

Abdulbasit Abdussamed-6.Cüz

6.CÜZ-LATİNCE
4-NİSA SURESİ
Bismillahirrahmanirrahim
148. La yühıbbüllahül cehra bis sui minel kavli illa men zulim v kanellahü semıan alıma
149. İn tübdu hayran ev tuhfuhü ev ta’fü an suin fe innellahe kane afüvven kadıra
150. İnnellezıne yekfürune billah ive rusülihı ve yürıdune ey yüferriku beynellahi ve rusülihı ve yekulune nü’minü bi ba’dıv ve nekfürü bi ba’dıv ve yürıdune ey yettehızu beyne zalike sebıla
151. Ülaike hümül kafirune hakka ve a’tedna lil kafirıne azabem mühiyna
152. Vellezıne amenu billahi ve rusülihı ve lem yüferriku beyne ehadim minhüm ülaike sevfe yü’tıhim ücurahüm ve kanellahü ğafurar rahıyam
153. Yes’elüke ehlül ehlül kitabi en tünezzile aleyhim kitabem mines semai fe kad seelü musa ekbera min zalike fe kalu erinellah cehratem fe ehazethümüs saıkatü bi sulmihim sümmettehazül ıcle mim ba’di ma caethümül beyyinatü fe afevna an zalik ve ateyna musa sültanem mübına
154. Ve rafa’na fevkahümüt tura bi mısakıhim ve kulna lehümüdhulül babe sücedev ve kulna lehüm la ta’du fis sebti ve ehazna minhüm mısakan ğalıza
155. Fe bima nakdıhim mısakahüm ve küfrihim bi ayatillahi ve katlihimül embiyae bi ğayri hakkıv ve kavlihim kulubüna ğulf bel tabeallahü aleyha bi küfrihim fe la yü’minune illa kalıla
156. Ve bi küfrihim ve kavlihim ala meryeme bühtanen azıyam
157. Ve kavlihim inna katelnel mesıha ıysebne meryeme raulellah ve ma kateluhü ve ma salebuhü ve lakin şübbihe lehüm ve innellezınahtelefu fıhi le fı şekkim minh ma lehüm bihı min ılmin illettibaaz zann ve ma kateluhü yekıyna
158. Ber rafeahüllahü ileyh ve kanellahü azızen hakıma
159. Ve im min ehlil kitabi illa le yü’minenne bihı kable mevtih ve yevmel kıyameti yekunü aleyhim şehıda
160. Fe bi zulmim minellezıne hadu harramna aleyhim tayyibatin ühıllet lehüm ve bi saddihim an sebılillahi kesıra
161. Ve ahzihimür riba ve kad nühu anhü ve eklihim emvalen nasi bil ba’tıl ve a’tedna lil kafirıne minhüm azaben elıma
162. Lakinir rasihune fil ılmi minhüm vel mü’minune yü’minune bi ma ünzile ileyke ve ma ünzile min kabileke vel mükıymınes salate vel mü’tunez zekate vel mü’minune billahi vel yevmil ahır ülaike se nü’tıhim ecran azıyma
163. İnna evhayna ileyke kema evhayna ila nuhıv ven nebiyyıne mim ba’dih ve evhayna ila ibrahıme ve ismaıyle ve ishaka ve ya’kube vel esbatı ve ıysa ve eyyube ve yunüse ve harune ve süleyman ve ateyna davude zebura
164. Ve rusülen kad kasasnahüm aleyke min kablü ve rusülel lem naksushüm aleyk ve kellemellahü musa teklıma
165. Rusülem mübeşşirıne ve münzirıne li ella yekune lin nasi alellahi huccetüm ba’der rusül ve kanellahü azızen hakıma
166. Lakinillahü yeşhedü bi ma enzele ileyke enzelehu bi ılmih vel melaiketü yeşhedun ve kefa billahi şehıda
167. İnnellezıne keferu ve saddu an sebılillahi kad dallu dalalem beıyda
168. İnnellezıne keferu ve zalemu lem yekünillahü li yağfira lehüm ve la li yehdiyehüm tarıka
169. İlla tarika cehenneme halidıne fıha ebeda ve kane zalike alellahi yesıra
170. Ya eyyühen nasü kad caekümür rasulü bil hakkı mir rabbiküm fe aminu hayral leküm ve in tekfüru fe inne lillahi ma fis semavati vel ard ve kanellahü alımen hakıma
171. Ya ehlel kitabi la tağlu fı dıniküm ve la tekulu alellahi illel hakk innemel mesıhu ıysebnü meryeme rasulüllahi ve kelimetüh elkaha ila meryeme ve ruhum minhü fe aminu billahi ve rusülih ve la tekulu selaseh intehu hayral leküm innemellahü ilahüv vahıd sübhanehu ey yekune lehu veled lehu ma fis semavati ve ma fil ard ve kefa billahi vekıla
172. Ley yestenkifel mesıhu ey yekune abdel lillahi ve lel melaiketül mükarrabun ve mey yestenkif an ıbadetihı ve yestekbir fe seyahşüruhüm ileyhi cemıa
173. Fe emmellezıne amenu ve amilus salihati fe yüveffıhim ücurahüm ve yezıdühüm min fadlih ve emmellezınestenkefu vestekberu fe yüazzibühüm azaben elımev ve la yecidune lehüm min dunillahi veliyyev ve la nesıyra
174. Ya eyyühen nasü kad caeküm bürhanüm mir rabbiküm ve enzelna ileyküm nuram mübına
175. Fe emmellezıne amenu billahi va’tesamu bihı fe seyüdhılühüm fı rahmetim minhü ve fadliv ve yehdıhim ileyhi sıratam müstekıyma
176. Yesteftunek kulillahü yüftiküm fil kelaleh inimruün heleke leyse lehu veledüv ve lehu uhtün fe leha nısfü ma terak ve hüve yerisüha il lem yekül leha veled fe in kanetesneteyni fe lehümes sülüsani mimma terak ve in kanu ıhveter ricalev ve nisaen fe lizzekeri mislü hazzıl ünseyeyen yübeyyinüllahü leküm en tedıllu vallahü bi külli şey’in alım
5-MAİDE SURESİ
Bismillahirrahmanirrahim
1. Ya eyyühellezıne amenu evfu bil ukud ühıllet leküm behımetül en’ami illa ma yütla aleyküm ğayra mühıllis saydi ve entüm hurum innellahe yahkümü ma yürıd
2. Ya eyyühellezıne amenu la tühıllu şeairallahi ve leş şehral harame ve lel hedye ve lel kalaide ve la ammınel beytel harame yebteğune fadlem mir rabbihim ve rıdvana ve iza haleltüm fastadu ve la yecrimenneküm şeneanü kavmin en sadduküm anil mescidil harami en ta’tedu ve teavenu alel birri vet takva ve la teavenu alel ismi vel udvani vettekullah innellahe şedıdül ıkab
3. Hurrimet aleykümül meytetü ved demü ve lahmül hınzıri ve ma ühille li ğayrillahi bihı vel münhanikatü vel mevkuzetü vel müteraddiyetü ven netıyhatü ve ma ekeles sebüu illa ma zekkeytüm ve ma zübiha alen nüsubi ve en testaksimu bil ezlam zaliküm fisk elyevme yeissellezıne keferu min dıniküm fe la tahşevhüm vahşevn elyevme ekmeltü leküm dıneküm ve etmentü aleyküm nı’metı ve radıytü lekümül islame dına fe menidturra fı mahmesatin ğayra mütecanifil li ismin fe innellahe ğafurur rahıym
4. Yes’eluneke maza ühılle lehüm kul ühılle lekümüt tayyibatü ve ma alemtüm minel cevarihı mükellibıne tüallimunehünne mimma allemekümüllah fe külu mimma emsekne aleyküm vezkürüsmellahi aleyhi vettekullah innellahe serıul hısab
5. Elyevme ühılle lekümüt tayyibat ve taamüllezıne utül kitabe hıllül leküm ve taamüküm hıllül lehüm vel muhsanatü minel mü’minati vel muhsanatü minellezıne utül kitabe min kabliküm iza ateytümuhünne ücurahünne muhsınıne ğayra müsafihıyne ve la müttehızı ahdan ve mey yekfür bil ımani fe kad habita amelühu ve hüve fil ahırati minel hasirın
6. Ya eyyühellezıne amenu iza kuntüm iles salati fağsilu vücuheküm ve eydiyeküm ilel merafikı vemsehu bi ruusiküm ve ercüleküm ilel ka’beyn ve in küntüm cünüben fettahheru ve in küntüm merda ev ala seferin ev cae ehadüm minküm minel ğaitı ev lamestümün nisae fe lem tecidu maen fe teyemmemu saıydan tayyiben femsehu bi vücuhiküm ve eydıküm minh ma yürıdüllahü li yec’ale aleyküm min haraciv ve lakiy yürıdü li yütahhiraküm ve li yütimme nı’metehu aleyküm lealleküm teşkürun
7. Vezküru nı’metellahi aleyküm ve mısakahüllezı vasekaküm bihı iz kultüm semı’na ve eta’na vettekullah innellahe alımün bi zatis sudur
8. Ya eyyühellezıne amenu kunu kavvamıne lillahi şühedae bil kıstı ve la yecrimenneküm şeneanü kavmin ala ella ta’dilu ı’dilu hüve akrabü lit takva vettekullah innellahe habırum bi ma ta’melun
9. Veadellahüllezıne amenu ve amilus salihati lehüm mağfiratüv ve ecrun azıym
10. Vellezıne keferu ve kezzebu bi ayatina ülaike ashabül cehıym
11. Ya eyyühellezıne amenüzküru nı’metellahi aleyküm iz hemme kavmün ey yebsütu ileyküm eydiyehüm fe keffe eydiyehüm ankü vettekullah ve alellahi fel yetevekkelil mü’minun
12. Ve le kad ehazellahü mısaka benı israıl ve beasna minhümüsney üşera nekıyba ve kalellahü innı meaküm lein ekamtümüs salate ve ateytümüz zekate ve amentüm bi rusülı ve azzertümuhüm ve akradtümüllahe kardan hasenel le ükeffiranne anküm seyyiatiküm ve le üdhılenneküm cennatin tecrı min tahtihel enhar fe men kefera ba’de zalike minkümfe kad dalle sevaes sebıl
13. Fe bima nakdıhim mısakahüm leannahüm ve cealna kulubehüm kasiyeh yüharrifunel kelime ammevadııhı ve nesu hazzam mimma zükkiru bih ve la tezalü tettaliu ala hainetim minhüm illa kalılem minhüm fa’fü anhüm vasfah innellahe yühıbbül muhsinın
14. Ve minellezıne kalu inna nesara ehazna mısakahüm fe nesu hazzam mimma zükkiru bihı fe ağrayna beynehümül adavete vel bağdae ila yevmil kıyameh ve sevfe yünebbiühümüllahü bi ma kanu yasneun
15. Ya ehlel kitabi kad caeküm rasulüna yübeyyinü leküm kesıram mimma küntüm tuhfune minel kitabi ve ya’fu an kesır kad caeküm minellahi nuruv ve kitabüm mübın
16. Yehdı bilillahü menittebea rıdvanehu sübüles selami ve yuhricühüm minez zulümati ilen nuri bi iznihı ve yehdıhim ila sıratım müstekıym
17. Le kad keferallezıne kalu innellahe hüvel mesıhunü meryem kul fe mey yemlikü minellahi şey’en in erade ey yühlikel misıhabne meryeme ve ümmehu ve men fil erdı cemıa ve lillahi mülküs semavati vel erdı ve ma beynehüma yahlüku ma yeşa’ vallahü ala külli şey’in kadır
18. Ve kaleltil yehudü ven nesara nahnü ebnaüllahi ve ehıbbaüh kul fe lime yüazzibüküm bi zünubiküm bel entüm beşerum mimmen halak yağfiru li mey yeşaü ve yüazzibü mey yeşa’ ve lillahi mülküs semavati vel erdı ve ma beynehüma ve ileyhil mesıyr
19. Ya ehlel kitabi kad caeküm rasulüna yübeyyinü leküm ala fetratim miner rusüli en tekulu ma caena mim beşıriv ve la nezırin fe kad caeküm beşıruv venezır vallahü ala külli şey’in kadır
20. Ve iz kale musa li kavmihı ya kavmizküru nı’metellahi aleyküm iz ceale fıküm embiyae ve cealleküm mülukev ve ataküm ma lem yü’ti ehadem minel alemın
21. Ya kavmidhulül erdal mükaddesetelletı ketebellahü leküm ve la terteddu ala edbariküm fe tenkalibu hasirın
22. Kalu ya musa inne fıha kavmen cebbarıne ve inna len nedhuleha hatta yahrucu minha fe iy yahrucu minha fe inna dahılun
23. Kale racülani minellezıne yehafune en’amellahü aleyhimedhulu aleyhimül bab fe iza dehaltümuhü fe inneküm ğalibune ve alellahi fe tevekkelu in küntüm mü’minın
24. Kalu ya musa inna len nedhuleha ebedem ma damu fıha fezheb ente ve rabbüke fe katila inna hahüna kaıdun
25. Kale rabbi innı la emlikü illa nefsı ve ehıy fefruk beynena ve beynel kavmil fasikıyn
26. Kale fe inneha müharrametün aleyhim erbeıyne seneh yetıhune fil erdı fe la te’se alel kavmil fasikıyn
27. Vetlü aleyhim nebeebney ademe bil hakk iz karraba kurbanen fe tükubbile min ehadihima ve lem yütekabbel minel ahar kale le aktülennek kale innema yetekabbelül lahü minel müttekıyn
28. Leim besatte ileyye yedeke li taktülenı ma ene bi basitıy yediye ileyke li aktülek innı ehafüllahe rabbel alemın
29. İnnı ürıdü en tebue bi ismı ve ismike fe tekune min ashabin nar ve zalike cezaüz zalimın
30. Fe tavveat lehu nefsühu katle ehıyhi fe katelehu fe asbeha minel hasirın
31. Fe beasellahü ğurabey yebhasü fil erdı li yüriyehu keyfe yüvarı sev’ete ehıyh kale ya veyleta eaceztü en ekune misle hazel ğurabi fe üvariye sev’ete ehıy fe asbeha minen nadimın
32. Min ecli zalike ketebna ala benı israıle ennehu men katel nefsem bi ğayri nefsin ev fesadin fil erdı fe keennema katelen nase cemıa ve men ahyaha fe keennema ahyan nase cemıa ve le kad caethüm rusülüna bil beyyinati sümme inne kesıram minhüm ba’de zalike fil erdı le müsrifun
33. İnnema cezaüllezıne yüharribunellahe ve rasulehu ve yes’avne fil erdı fesaden ey yükattelu ev yüsallebu ev tükattaa eydıhim ve ercülühüm min hılafin ev yünfev minel ard zalike lehüm hızyün fid dünya ve lehüm fil ahırati azabün azıym
34. İllellezıne tabu min kabli en takdiru aleyhim fa’lemu ennellahe ğafurur rahıym
35. Ya eyyühellezıne amenüttekullahe vebteğu ileyhil vesılete ve cahidu fı sebılihı lealleküm tüflihun
36. İnnellezıne keferu lev enne lehüm ma fil erdı cemıav ve mislehu meahu li yeftedu bihı min azabi yevmil kıyameti ma tükubbile minhüm ve lehüm azabün elım
37. Yürıdune ey yahrucu minen nari ve ma hüm bi haricıne minha ve lehüm azabüm mükıym
38. Ves sariku ves sarikatü faktau eydiyehüma cezaem bima keseba nekalem minellah vallahü azızün hakım
39. Fe men tabe mim ba’di zulmihı ve asleha fe innellahe yetubü aleyh innellahe ğafurur rahıym
40. E lem ta’lem ennellahe lehu mülküs semavati vel erdı yüazzibü mey yeşaü ve yağfiru li mey yeşa’ vallahü ala külli yeş’in kadır
41. Ya eyyüher rasulü la yahzünkellezıne yüsariune fil küfri minellezıne kalu amenna bi efvahihim ve lem tü’min kulubühüm ve minellezıne hadu semmaune lil kezibi semmaune li kavmin aharıne lem ye’tuk yüharrifunel kelime mim ba’di mevadııh yekulune in utıtüm haza fe huzuhü ve il lem tü’tevhü fahzeru ve mey yüridillahü fitnetehu fe len temlike lehu minellahi şey’a ülaikellezıne lem yüridillahü ey yütahhira kulubehüm lehüm fid dünya hızyüv ve lehüm fil ahırati azabün azıym
42. Semmaune lil kesibi ekkalune lis suht fe in cauke fahküm beynehüm ev a’rıd anhüm ve in tu’rıd anhüm fe ley yedurruke şey’a ve in hakemte fahküm beynehüm bil kıst innellahe yühıbbül muksitıyn
43. Ve keyfe yühakkimunee ve ındehümüt tevratü fıha hukmüllahi sümme yetevellevne mim ba’di zalik ve ma ülaike bil mü’minın
44. İnna enzelnet tevrate fıha hüdev ve nur yahkümü bihen nebiyyunellezıne eslemu lillezıne hadu ver rabbaniyyune vel ahbaru bimestuhfizu min kitabillahi ve kanu aleyhi şüheda’ fe la tahşevün nase vahşevni ve la teşteru bi ayatı semenen kalıla ve mel lem yahküm bi ma enzelellahü fe ülaike hümül kafirun
45. Ve ketebna aleyhim fıha ennen nefse bin nefsi vel ayne bil ayni vel enfe bil enfi vel üzüne bil üzüni ves sinne bis sinni vel cüruha kısas fe men tesaddeka bihı fe hüve keffaratül leh ve mel lem yahküm bima enzelellahü fe ülaike hümüz zalimun
46. Ve kaffeyna ala asarihim bi ıysebni meryeme müsaddikal lima beyne yedeyhi minet tevrati ve ateynahül incıle fıhi hüdev ve nuruv ve müsaddikal lima beyne yedeyhi minet tevrati ve hüdev ve mev’ızatel lil müttekıyn
47. Vel yahküm ehlül incıli bima enzelellahü fıh ve mel lem yahküm bima enzelellahü fe ülaike hümül fasikun
48. Ve enzelna ileykel kitabe bil hakkı müsaddikal lima beyne yedeyhi minel kitabi ve mühayminen aleyhi fahküm beynehüm bima enzelellahü ve la tettebı’ ehvaehüm amma caeke minel hakk li küllin cealna minküm şir’atev ve minhaca ve lev şaellahü le cealeküm ümmetev vahıdetev ve lakil li yeblüveküm fı ma ataküm festebikul hayrat ilellahi merciuküm cemıan fe yünebbiüküm bi ma küntüm fıhi tahtelifun
49. Ve enıhküm beynehüm bi ma enzelellahü ve la tettebı’ ehvaehüm vahzerhüm ey yeftinuke amba’dı ma enzelellahü ileyk fe in tevellev fa’lem ennema yürıdüllahü ey yüsıybehüm bi ba’dı zünubihim ve inne kesıram minen nasi le fasikun
50. E fe hukmel cahiliyyeti yebğun ve men ahsenü minellahi hukmel li kavmiy yukınun
51. Ya eyyühellezıne amenu la tettehızül yehude ven nesara evliya’ ba’duhüm evliyaü ba’d ve mey yetevellehüm minküm fe innehu minhüm innellahe la yehdil kavmez zalimın
52. Fe terallezıne fı kulubihim meraduy yüsariune fıhim yekulune nahşa en tüsıybena dairah fe asellahü ey ye’tiye bil fethı ev emrim min ındihı fe yusbihu ala ma eserru fı enfüsihim nadimın
53. Ve yekulüllezıne amenu ehaülaillezıne aksemu billahi cehde eymanihim innehüm le meaküm habitat a’malühüm fe asbehu hasirın
54. Ya eyyühellezıne amenu mey yertedde minküm an dınihı fe sevfe ye’tillahü bi kavmiy yühıbbühüm ve yühıbbunehu ezilletin alel mü’minıne e ızzetin alel kafirıne yücahidune fı sebılillahi ve la yehafune levmete laim zalike fadlüllahi yü7tıhi mey yeşa’ vallahü vasiun alım
55. İnnema veliyyükümüllahü ve rasulühu vellezıne amenüllezıne yükıymunes salate ve yü’tunez zekate ve hüm rakiun
56. Ve mey yetevellellahe ve rasulehu vellezıne amenu fe inne hızbellahi hümül ğalibun
57. Ya eyyühellezıne amenu la tettehızül lezınettehazu dıneküm hüzüvev ve leıbem minellezıne utül kitabe min kabliküm vel küffara evliya’ vettekullahe in küntüm mü’minın
58. Ve iza nadeytüm iles salatittehazuha hüzüvev ve leıba zalike bi ennehüm kavmül la ya’kılun
59. Kul ya ehlel kitabi hel tenkımune minna illa en amenna billahi ve ma ünzile ileyna ve ma ünzile min kablü ve enne ekseraküm fasikun
60. Kul hel ünebbiüküm bi şerrim min zalike mesubeten ındellah mel leanehüllahü ve ğadıbe aleyhi ve ceale minhümül kıradete vel hanazıra ve abedet tağut ülaike şerrum mekanev ve edallü an sevais sebıl
61. Ve iza cauküm kalu amenna ve kad dehalu bil küfri ve hüm kad haracu bih vallahü a’lemü bi ma kanu yektümun
62. Ve tera kesıram minhüm yüsariune fil ismi vel udvani ve eklihimüs suht le bi’se ma kanu ya’melun
63. Lev la yenhahümür rabbaniyyune vel ahbaru an kavlihimül isme ve eklihimüs suht le bi’se ma kanu yasneun
64. Ve kaletil yehudü yedüllahi mağluleh ğullet eydıhim ve lüınu bi ma kalu bel yedahü mebsutatani yünfiku keyfe yeşa’ ve le yezıdenne kesıram minhüm ma ünzile ileyke mir rabbike tuğyanev ve küfra ve elkayna beynehümül adavete vel bağdae ila yevmil kıyameh küllema evkadu naral lil harbi atfeehellahü ve yes’avne fil erdı fesada vallahü la yühıbbül müfsidın
65. Ve lev enne ehlel kitabi amenu vettekav le kefferna anhüm seyyiatihim ve le edhalnahüm cennatin neıym
66. Ve lev ennehüm ekamüt tevrate vel incıle ve ma ünzile ileyhim mir rabbihim le ekelu min fevkıhim ve min tahti erculihim minhüm ümmetüm muktesıdeh ve kesırum minhüm sae ma ya’melun
67. Ya eyyüher rasulü bellığ ma ünzile ileyke mir rabbik ve il lem tef’al fe ma bellağte risaleteh vallahü ya’sımüke minen nas innellahe la yehdil kavmel kafirun
68. Kul ya ehlel kitabi lestüm alal şey’in hatta tükıymüt tevrate vel incıle ve ma ünzile ileyküm mir rabbiküm ve le yezıdenne kesıram minhüm ma ünzile ileyke mir rabbike tuğyanev ve küfra fe la te’se alel kavmil kafirın
69. İnnellezıne amenu vellezıne hadu ves sabiune ven nesara men amene billahi vel yevmil ahıri ve amile salihan fe la havfün aleyhim ve la hüm yahzenun
70. Le kad ehazna mısaka benı israıle ve erselna ileyhim rusüla küllema caehüm rasulüm bi ma la tehva enfüsühüm ferıkan kezzebu ve ferıkay yaktülun
71. Ve hasibu ella tekune fitnetün feamu ve sammu sümme tabellahü aleyhim sümme amu ve sammu kesırum minhüm vallahü basıyrum bima ya’melun
72. Le kad keferallezıne kalu innellahe hüvel mesıhubnü meryem ve kalel mesıhu ya benı israıla’büdüllahe rabbı ve rabbeküm innehu mey yüşrik billahi fe kad harramellahü aleyhil cennete ve me’vahün nar ve ma liz zalimıne min ensar
73. Le kad keferallezıne kalu innellahe salisü selaseh ve ma min ilahin illa ilahüv vahıd ve il lem yentehu amma yekulune le yemessennellezıne keferu minhüm azabün elım
74. E fe la yetubune ilellahi ve yestağfiruneh vallahü ğafurur rahıym
75. Mel mesıhubnü meryeme illa rasul kad halet min kablihir rusül ve ümmühu sıddıkah kana ye’külanit taam ünzur keyfe nübeyyinü lehümül ayati sümmenzur enna yü’fekun
76. Kul e ta’büdune min dunillahi ma la yemlikü leküm darrav ve la nef’a vallahü hüves semıul alım
77. Kul ya ehlel kitabi la tağlu fı dıniküm ğayral hakkı ve la tettebiu ehvae kavmin kad dallu min kablü ve edallu kesırav ve dallu an sevais sebıl
78. Lüınellezıne keferu mim benı israıle ala lisani davude ve ıysebni meryem zalike bima asav ve kanu ya’tedun
79. Kanu la yetenahevne amünkerin fealuh lebi’se ma kanu yef’alun
80. Tera kesıram minhüm yetevellevnellezıne keferu le bi’se ma kaddemet lehüm enfüsühüm en sehıtallahü aleyhim ve fil azabi hüm halidun
81. Ve lev kanu yü’minune billahi vne nebiyyi ve ma ünzile ileyhi mettehazuhüm evliyae ve lakinne kesıram minhüm fasikun
82. Le tecidenne eşedden nasi adavetel lillezıne amenül yehude vellezıne eşraku ve le tecidenne akrabehüm meveddetel lillezıne amenüllezıne kalu inna nesara zalike bi enne münhüm kıssısıne ve ruhbanev ve ennehüm la yestekbirun
6.CÜZ-MEAL
4-NİSA SURESİ
148 – Allah, ağır ve inciten sözlerin açıktan söylenmesini hiç sevmez, ancak söyleyen zulme uğramışsa o başka. Allah her şeyi hakkıyla işitir ve görür.
149 – Bununla beraber eğer bir iyiliği açıktan yapar veya gizlerseniz veya bir kusuru bağışlarsanız bunu yapın, çünkü Allah da afüvdür, kadirdir (affı çoktur, herşeye kadir olduğu halde yine de affeder).
Kusuru bağışlama: İnsanın, kusur işleyenden, kötülük yapandan hakkını almasına, bir önceki âyet cevaz verse de kusur bağışlamak daha iyidir. Kusur bağışlama işi, açıktan ve gizli yapılan iyiliğe dahil olmakla birlikte, açıkça zikredilmesi, açıklanmaya lâyık olacak önem arzetmesinden ileri gelir, hatta iyiliği açık ve gizli işleme de buna zemin hazırlamak için zikredilmiştir. Keza şartın cevabı olarak “fe innellahe kâne afuvven kadîra” gelmesi de, makbul olan affın, güçlü iken yapılan af olduğunu gösterir.
150-151 – O kimseler ki ne Allah’ı tanırlar ne resullerini ve o kimseler ki Allah’ı tanıdığını iddia edip resullerini tanımayarak, Allah ile resullerini birbirinden ayırmak isterler
Ve o kimseler ki “resullerin bazısına iman ederiz, bazısını reddederiz” derler ve böylece iman ile küfür arasında bir yol tutmak isterler,
İşte bunlar gerçek kâfirlerin ta kendileridir. Biz de kâfirler için zelil ve perişan eden bir ceza hazırladık. [2,8]
152 – Allah’a ve resullerine iman edip o resuller arasında hiçbir ayrım yapmayanların mükâfatlarını ise Allah ileride verecektir. Allah gafurdur, rahîmdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur). [2,285]
153 – Ehl-i kitap senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. Bu cahilliklerini çok görme.
Nitekim daha önce Mûsâ’dan bundan da fazlasını istemişlerdi ve: “Allah’ı bize açıktan göster!” demişlerdi.
Bunun üzerine de, zulümleri sebebiyle onları yıldırım çarpmıştı.
Daha sonra kendilerine açık mûcizeler ve deliller gelmesini müteakip bu sefer tuttular buzağıyı tanrı edindiler.
Derken onlar tövbe edince, bunu da bağışladık. Ve Mûsâ’ya da onlar üzerinde âşikâr bir nüfuz ve kudret verdik. [7,143]{KM, Çıkış 33,18}
Medine Yahudilerinin olur olmaz, akıl almaz isteklerine değer vermemeleri konusunda Hz. Peygamber (a.s.) ve müminler uyarılıyorlar. İnanmak istemeyene ne kadar mûcize gösterilse inanmaz. Demek onların inanmaya niyetleri yok. Nitekim Hz. Mûsâ (a.s.)’ın çağdaşı Yahudiler o mûcizelerle beraber yaşamalarına rağmen tutup buzağıya bağlanmışlardı.
154 – Verdikleri sözde durmalarını pekiştirmek için, dağı üzerlerine kaldırdık da: “Girin secdelere kapanarak o kapıya!” dedik onlara.
Bir de onlara: “Cumartesi günü av yaparak, ilahî yasağı aşmayın” deyip bu hususta kendilerinden ağır teminat almıştık. [2,58; 7,171; 2,63]
[2,88; 41,5; 3,55; 19,30; 3,49] {KM, Levililer 26,41; Tesniye 30,6}
2,88 de o Yahudilerin, Hz. Peygamber (a.s.) ın dâvetini sağır bir kulakla dinledikleri hatta “Siz ne kadar kesin delil getirseniz de, dâvetinizi kabul etmemekte kararlıyız. Zira kalplerimiz size karşı örtülüdür” dedikleri bildirilir.
Hz. Îsâ (a.s.)’ın mûcize olarak çarmıha gerilmekten kurtarılması, onu öldürtmeye çalışan Yahudilerin günahını azaltmaz. Zira onlar işkence ve hakaret ettikleri, astırdıkları şahsın Îsâ olduğunu sanıyorlardı.
Hz. Îsâ hakkında ihtilafa düşenler, Hıristiyanlardır. Zira iyice bilindiği üzere bu konuda farklı inançlar vardır. Bir inanca göre çarmıha gerilen, Hz. Îsâ değil, ona çok benzeyen bir adamdı. Başka bir görüşe göre Hz. Îsâ idi, fakat çarmıhta ölmedi, oradan indirildiğinde yaşıyordu. Bazıları ise çarmıhta öldüğüne, ama daha sonra dirilip havarileri ile görüştüğüne inanırlar. Bazıları onun mukaddes ruh olarak göğe yükseldiğine, bazıları ise maddî vücudu içinde göğe yükseldiğine inanırlar.
Yahudilerin sözünde geçen “Allah’ın resulü” vasfı, onların alay etmek için yaptıkları bir nakilden ibarettir. “Sizin iddianıza göre Allah’ın resulü olan Îsâ” demek istemişlerdir.
155-158 – İşte sözleşmelerini bozmaları, Allah’ın âyetlerini inkâr etmeleri, peygamberleri haksız yere öldürmeleri ve “kalplerimiz perdelidir” demeleri
-ki kalpleri perdeli yaratılmış olmayıp, Allah inkârcılıkları sebebiyle kalplerini mühürledi de artık onlar pek az inanırlar-
yine inkârları ve Meryem aleyhinde müthiş bir iftira atmaları ve “Biz Allah’ın resulü(!) Meryem oğlu Mesih Îsâ’yı katlettik!” demeleri yüzünden, onların başlarına belalar vererek cezalandırdık, kalplerini mühürledik.
Oysa onlar Îsâ’yı öldüremediler, asamadılar da; öldürülen başkası idi, lâkin kendilerine ona benzer gösterildi.
Îsâ hakkında ihtilâfa düşenler de bu hususta şüphe içindedirler. Bu konuda kesin bilgileri yoktur, zanna tâbi olmaktan başka bir şeye dayanmazlar.
Onu kesinlikle öldüremediler. Doğrusu Allah onu kendi katına yükseltti. Allah aziz ve hakimdir (mutlak galiptir, tam hüküm ve hikmet sahibidir). [2,88; 41,5; 3,55; 19,30; 3,49] {KM, Levililer 26,41; Tesniye 30,6}
2,88’de o Yahudilerin, Hz. Peygamber (a.s.)’ın dâvetini sağır bir kulakla dinledikleri hatta “Siz ne kadar kesin delil getirseniz de, dâvetinizi kabul etmemekte kararlıyız. Zira kalplerimiz size karşı örtülüdür.” dedikleri bildirilir.
Hz. Îsâ (a.s.)’ın mûcize olarak çarmıha gerilmekten kurtarılması, onu öldürtmeye çalışan Yahudilerin günahını azaltmaz. Zira onlar işkence ve hakaret ettikleri, astırdıkları şahsın Îsâ olduğunu sanıyorlardı.
Hz. Îsâ hakkında ihtilâfa düşenler, Hıristiyanlardır. Zira iyice bilindiği üzere bu konuda farklı inançlar vardır. Bir inanca göre çarmıha gerilen, Hz. Îsâ değil, ona çok benzeyen bir adamdı. Başka bir görüşe göre Hz. Îsâ idi, fakat çarmıhta ölmedi, oradan indirildiğinde yaşıyordu. Bazıları ise çarmıhta öldüğüne, ama daha sonra dirilip havarileri ile görüştüğüne inanırlar. Bazıları onun mukaddes ruh olarak göğe yükseldiğine, bazıları ise maddî vücudu içinde göğe yükseldiğine inanırlar.
Müslümanlar ise bazı ayetlerle onları açıklayan hadisi şeriflere dayanarak Hz. İsa’nın öldürülemeyip göğe yükseltildiğini ve ahir zamanda inip dünyayı adaletle yönetip gerçek dini tanıtarak Hz. Peygamberin şeriatına göre hükm edeceğine inanırlar.
Yahudilerin sözünde geçen “Allah’ın resulü” vasfı, onların alay etmek için yaptıkları bir nakilden ibarettir. “Sizin iddianıza göre Allah’ın resulü olan Îsâ” demek istemişlerdir.
159 – Ehl-i kitaptan hiç kimse yoktur ki ölmeden ona inanacak olmasın. Kıyamet günü gelince de o, onların aleyhinde şahitlik edecektir.
Yahudiler nübüvvetini inkâr ederek ona inanmazken, hıristiyanlar da onu tanrılaştırarak lâyıkı veçhile inanmazlar. Ama can vermeden önce onun Allah’ın kulu ve resulü olduğuna inanacaklar ama o zamanki iman fayda etmeyecektir.
160-161 – Hâsılı o Yahudilerden taşan bir zulüm, insanları Allah yolundan menetmeleri, kendilerine yasaklanmış olmasına rağmen faizi almaları, halkın mallarını haksızlıkla yemeleri yüzündendir ki Biz, kendilerine daha önce helâl kılınan bazı temiz nimetleri haram kıldık ve içlerinden kâfir kalanlara can yakıcı azap hazırladık. [2,62.275; 3,93] {KM, Tesniye 23,20}
162 – Fakat onlardan geniş ilmi olanlar ile müminler, hem sana indirilen Kur’ân’a, hem de senden önce indirilen kitaplara iman ederler.
O namaz kılanlar, zekât verenler, Allah’a ve âhirete hakkıyla iman edenler var ya! İşte onlara yarın büyük mükâfat vereceğiz.
163 – Nuh’a ve ondan sonraki nebîlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. İbrâhim’e, İsmâil’e, İshak’a, Yâkub’a ve torunlarına, Îsâ’ya, Eyyub’a, Yunus’a, Harun ve Süleyman’a da vahyettik. Davud’a da Zeburu verdik.
Şimdi elde bulunan Tevratta Mezmurlar Kitabının sadece bir kısmı Hz. Davud (a.s.)’ın Mezmurlarından oluşur ve ona izafe edilir. Hz. Davud’a ait kısım, vahiy parıltıları ile dolu bir Kitap olup, esas itibariyle ilahî kaynaktan geldiği anlaşılır.
164 – Durumlarını sana daha önce anlattığımız nice elçiler gönderdik.
Anlatmadığımız nice elçiler de gönderdik.
Allah Mûsâ’ya da hitab ederek konuştu. [40,78] {KM, Sayılar 12,8}
165 – Biz o elçileri rahmetimizin müjdecileri, cezamızın habercileri olarak gönderdik.
Ta ki resûllerden sonra, artık insanların Allah’a karşı ileri sürebilecekleri bir bahaneleri kalmasın.
Allah aziz ve hakîmdir (mutlak galiptir, tam hüküm ve hikmet sahibidir). [20,134; 28,47]
166 – Lâkin Allah sana indirdiğine şahitlik eder ki onu kendi ilmiyle indirmiştir.
Melekler de buna tanıklık ederler.
Zaten Allah’ın şahit olması bir şeyin gerçekliği için yeter de artar!
167 – Onlar ki inkâr eder ve başkalarını da Allah yolundan engellerler, işte onlar haktan büsbütün sapmışlardır.
168-169 – İnkâr edip zulmedenleri Allah affedecek değil.
Onları cehennem yolundan başka bir yola çıkaracak da değil.
Onlar cehennemde ebedî kalacaklardır. Bu da Allah’a göre çok kolaydır.
170 – Ey insanlar! Resûlullah Rabbinizden size hakkı getirdi, kendi iyiliğiniz için ona iman edin.
Eğer inkâr ederseniz bilin ki göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Allah alîmdir, hakîmdir (her şeyi bilir, tam hüküm ve hikmet sahibidir). [14,8]
171 – Ey Ehl-i kitap! Dininizde haddi aşmayın, taşkınlık yapmayın ve Allah hakkında gerçek olmayan şeyleri iddia etmeyin.
Meryemin oğlu Mesih Îsâ sadece Allah’ın resulü, Meryeme ulaştırdığı kelimesidir. Allah tarafından gelen bir ruhtur. Gelin Allah’a ve elçilerine iman getirin, “Tanrı üçtür” demeyin. Kendi iyiliğiniz için bundan vazgeçin.
Allah ancak tek bir İlahdır. O, çocuğu olmaktan münezzehtir. Göklerde ne var, yerde ne varsa O’nundur. Koruyan ve yöneten olarak Allah yeter. [2,116; 3,39.45.59; 9,31; 5,75; 21,91; 66,12; 43,59; 5,116; 19,88-89]
Allah Teâla bir şeyin var olmasını isteyince “ol!” der o da vücuda gelir [3,82]. Allah’ın emirleri, kelimeleri tükenmez [31,27]. İnsanları, koyduğu bir nizama göre baba ve anneden yaratan Allah, ilk insan Hz. Âdemi annesiz ve babasız yarattığı gibi, kudret ve hikmetinin bir tezahürü olarak Hz. Îsâ’yı da babasız olarak var etmiştir. Böylece iradesinin mutlak olduğunu, Kendisini mahkûm ve esir edecek hiçbir şeyin bulunmadığını göstermiştir. Başlangıçta Hıristiyanlara Hz. Îsâ’nın Allah’ın emri (kelimesi) ile bâkire Meryem’den yaratıldığı söylenmişti. Fakat daha sonra onlar hellenistik dönem filozoflarından Philon felsefesinden etkilendiklerinden kelimeyi “Allah’ın Kelamı” (Logos) anlamında kabul ettiler. Böylece Allah’ın zatını veya kelam sıfatını Hz. Îsânın şahsında izhar ettiğine inanmaya başladılar. Bu durum, sinoptik üç İncîl’e aykırı olan dördüncü Yuhanna İncîlinin başlangıcında görülmektedir.
Allah Hz. Îsâ’yı Ruhu’l-kudüs (kutsal ruh) ile desteklemiştir [2,253]. Yüksek ruhanî değerler taşıdığından burada da “Allah tarafından gelen bir ruh” olarak nitelendirilmiştir. Maksat onun yüksek ahlâkî faziletlere sahip, bütün kötülüklerden uzak kutsal bir ruh ve hakîkat ile ve kuvvetli bir basîret hassası ile donatıldığına dikkat çekmektir. Fakat Yunan felsefesinin etkisi ile “Allah’tan gelen bir ruh” u “Allah’ın Kendi Ruhu” na dönüştürüp onun, Îsâ’ya hulûl ettiğini iddia ederek, ortaya muğlak bir teslis inancı çıkardılar. On sekiz asırdan beri bu muğlak inancı yorumlamaya çalışan sayısız tefsir ve mezhep birbirini itham edip durmaktadır.
172 – Ne Mesih, ne de Allah’a en yakın büyük melekler, Allah’a kul olmaktan kaçınmazlar. Kim O’na kulluktan kaçınır ve kibirlenirse bilsin ki Allah, yarın hepsini huzuruna toplayıp hesaba çekecektir. [19,30] {KM, İşaya 42,1; Matta 12, 18; Yuhanna 8,29}
173 – İman edip iyi ve yararlı işler yapanların mükâfatlarını Allah, tam tamına ödeyecek, hatta lütfundan onlara hak ettiklerinden daha fazlasını da verecektir. Kulluktan kaçınıp kibirlenenleri ise can yakıcı bir azaba sokacak ve onlar Allah’tan gayrı ne bir hâmi, ne de bir yardımcı bulamayacaklardır. [40,76]
174 – Ey insanlar! İşte size Rabbinizden kesin bir delil geldi, size açık bir nûr indirdik. {KM, Mezmur 36,10; İşaya 2,5; 10,1. Luka 1,78; Yuhanna 8,12}
175 – Allah’a iman edip ona sımsıkı sarılanları ise, O, tarafından bir rahmet ve geniş bir nimet içine yerleştirecek ve onları Kendisine varan doğru yola koyacaktır.
176 – Senden fetva isterler. De ki kelâle’nin yani babası ve çocuğu olmayan kişinin mirası hakkındaki hükmünü Allah şöyle bildiriyor: Çocuğu olmayıp bir kız kardeşini bırakarak ölen bir adamın terikesinin yarısı kız kardeşine aittir.
Eğer kızkardeş çocuk bırakmaksızın ölürse tek varis olan erkek kardeş onun terikesinin tamamını alır. İki kızkardeş kalırsa onlar erkek kardeşlerinin terikesinin üçte ikisini alırlar. Eğer varisler erkek ve kız kardeşlerden oluşursa erkek, kadın hissesinin iki mislini alır. Allah şaşırmamanız için size bunları açık açık bildiriyor. Allah her şeyi hakkıyla bilir. [6,25; 16,15; 21,31; 31,10]
5 – MÂİDE SÛRESİ
Medine’de nazil olmuş olup 120 âyettir. Hicrî 6. yılda Hz. Peygamber (a.s.)’ın Mekkelilerle yaptığı Hudeybiye anlaşmasından sonra nazil olmaya başlamıştır. İhtiva ettiği birçok konudan biri olan ve “yemek sofrası” mânasına gelen Mâide, sûreye isim olmuştur.
Bu sûre-i şerife sözleşmelere uymayı emrederek başlar. Sonra haccın eda edilmesi, bazı yiyecekler, bazı içtimâî ilişkiler, dürüstlük gibi insanlığı yücelten faziletler, Yahudi ve Hıristiyanların ahitlerini ve dinlerini bozdukları, bununla beraber bazı mütevazi papazların müslümanlara sempati duymasının yanısıra Yahudilerin taassubunu, münâfıkların davranışlarını müteakip, tekrar hac ibadetinin edasıyla ilgili bazı hükümleri bildirir. Toplam olarak sûre, on sekiz farz ihtiva etmektedir. Ahitlerini yerine getireceklerin kıyamet günü alacakları ödül bildirilerek sûrenin başlangıcı ile sonu uyum içinde bitirilir.
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1 – Ey iman edenler! Bağlandığınız ahitleri yerine getiriniz. Haram kılındığı size bildirilenler dışında, davarların eti size helâl edilmiştir. Şu kadar var ki, ihram halinde iken de av avlamak helâl değildir. Allah dilediği şekilde hükmeder. [5,3; 2,27]
Davarlar: deve, sığır, koyun ve keçidir. Başka hayvanları öldürüp yiyerek beslenen etoburlar ile pençeli kuşların etleri haramdır.
İhram: Kâbe’ye belli bir mesafede hac veya umre ibadetine başlama ve bunun bir alameti olarak da iki parça dikişsiz örtüye bürünme halidir. İhram halinde, normal zamanda mübah olan bazı şeyler yapılmaz: tıraş olmak, cinsî ilişki, koku sürme, zararlı haşeratı öldürme, avlanma gibi.
2 – Ey iman edenler! Ne Allah’ın şeairine, ne şehr-i harama, ne Kâbe’ye hediye olarak gönderilen kurbanlık hayvanlara, hele hele gerdanlık takılı kurbanlıklara, ne de Rabbinin lütfunu, ihsan edeceği kazancı ve O’nun rızasını arzulayarak Beyt-i Haram’a yönelenlere sakın hürmetsizlik etmeyin.
İhramdan çıkınca isterseniz avlanın. Sizin Mescid-i Haram’ı ziyaretinizi engellediler diye birtakım kimselere karşı beslediğiniz kin ve öfke, sakın sizin onlara saldırmanıza yol açmasın.
Siz iyilik etmek, fenalıktan sakınmak hususunda birbirinizle yardımlaşın, günah işlemek ve başkasına saldırmak hususunda birbirinizi desteklemeyin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah’ın cezası çok şiddetlidir. [2,194. 217; 5,97; 9,13; 22,32]
Şeâir: Bir dini, bir milleti veya bir sistemi temsil eden nişane, amblem demektir. Devlet bayrakları, askerî üniformalar, paralar gibi. Bunlara yapılan hakaret cezalandırılır. Kâbeyi ziyaret için giderken orada kurban edilmek üzere kişinin beraberinde götürdüğü kurbanlıklar da şeairdendir, zira Allah’a kulluğun nişanesidir. Batıl yolda da olsa, dinî şeâire saygısızlık gösterilmesi yasaklanıyor. Bu sûre indirildiğinde müslümanlar Mekke müşrikleri ve çevrelerinde diğer müşriklerle savaş halinde idiler. Müşrikler, asırlık âdetlerine rağmen onların Kâbe ziyaretini engellemişlerdi. Onların lâyık oldukları sert karşılığı vermeme konusunda müslümanlar uyarılıyorlar.
3 – Size şunlar haram kılındı: Kendiliğinden ölen hayvan, kan, domuz eti, Allah’tan başkasının adına kesilen, henüz canı çıkmadan yetişip şartına uygun tarzda kestikleriniz müstesna; boğulmuş, bir şey vurularak öldürülmüş, yukarıdan yuvarlanmış, boynuzlanmış yahut canavar tarafından parçalanmış olup da ölen hayvanların etleri, putlara ait sunaklarda kesilen hayvanların etleri ve zar atarak, kumar oynayarak elde edilen etler.
Bütün bunlar itaat dışına çıkıştır. Artık bugün kâfirler dininizi söndürmekten ümitlerini kestiler. Öyleyse onlardan korkmayın, Benden çekinin.
İşte bugün sizin dininizi kemâle erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Sizin için din olarak İslâmı beğendim.
Kim günaha meyletmeksizin açlıktan bunalıp çaresiz kalırsa, haram olan etlerden yiyebilir. Çünkü Allah gafurdur, rahimdir (affı ve merhameti boldur). [6,145; 5,90; 2,173] {KM, Çıkış 20,25; Levililer 11,7; Tesniye 27,5; 14,8; Resullerin işleri 25,20; 21,25; Matta 5,17}
Hayvanın tezkiyesi, yani dine uygun boğazlanması nefes borusu, yemek borusu ile şahdamarları denilen iki kan damarının kesilmesidir. Böylece hayvan kanın akmasına imkân verecek şekilde boğazlanır.
Eğer boynun tamamı koparılır, yahut hayvanın boğazı sıkılarak veya başka şekilde öldürülürse bunlar, uygun boğazlama sayılmaz. Zira bu durumda kan vücutta kalıp pıhtılaşır, ete yapışır.
Burada haram kılınan şeyler: İnanç açısından veya maneviyat ve ahlâk açısından, bir de temizlik açısından haram kılınmıştır. Sırf tıbbî yönden değerlendirmek isabetli olmaz. Böyle olsaydı mesela ilkin zehir ve diğer öldürücü şeyler yasaklanırdı. Oysa böyle bir yasak Kur’ân’da görülmez.
Müşrikler, cansız tanrılarının görüşlerini almak için şöyle bir uygulama yaparlardı: Kâbe’de Hübel putunun yanında yedi fal oku bulunurdu. Kişi, put bakıcısına kurban sunduktan ve bazı merasimlerden sonra oklardan birini çeker, üzerinde ne yazılı ise böylece güya tanrısal irâdeyi öğrenmiş olurdu.
4 – Kendilerine nelerin helâl kılındığını sana soruyorlar. De ki: “Bütün temiz ve iyi rızıklar size helâl kılınmıştır.
Allah’ın size öğrettiğinden öğrenip eğittiğiniz avcı hayvanların sizin için tutup getirdiklerini yeyiniz ve üzerlerine Allah’ın adını anınız. Allah’a karşı gelmekten sakının, çünkü Allah hesabı çabuk görür.” [6,119; 7,157]
Kur’ân’ın indirildiği çevrede haramlar çok olduğundan o alışkanlıkla Hz. Peygamber (a.s.) dan âdeta bir helâller listesi istediler. Kur’ân aksini yaparak, sadece mahdut haramları bildirerek gerisinin mübah olduğunu bildirmekle bir ınkılap yapmış oluyordu.
5 – Bugün size temiz ve iyi şeyler helâl kılındı. Ehl-i kitabın kestikleri ve diğer yiyecekleri size helâldir. Sizin yiyecekleriniz de onlara helâldir.
Namuslu, zinaya girmemiş ve gizli dostlar edinmemiş insanlar halinde yaşamanız şartıyla, müminlerden hür ve iffetli kadınlarla, Ehl-i kitaptan hür ve iffetli kadınlar da, mehirlerini verip nikâhladığınızda size helâldir.
Kim imanı inkâr ederse bütün yaptığı işler boşa gider ve o âhirette de ziyana uğrayanlardan olur. [2,236; 4,24-25]
Ehl-i kitabın besmele çekerek kestikleri temiz hayvanın eti helâldir. Ehl-i kitabın namuslu kadınları da müslüman erkekle evlenebilir. Âyetin sonu müslümanı uyarmaktadır.
6 – Ey iman edenler! Namaza kalkmak istediğinizde yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın.
Başlarınızı meshedip topuklarınızla birlikte ayaklarınızı da yıkayın.
Cünüp iseniz tastamam yıkanın (boy abdesti alın). Eğer hasta veya yolcu iseniz veya tuvaletten gelmişseniz, yahut kadınlarla münasebette bulunmuş olup da su bulamazsanız temiz toprağa teyemmüm edin, (mânen arınma niyeti ile) ondan yüzlerinize ve ellerinize meshedin.
Allah size güçlük çıkarmak istemez, fakat şükredesiniz diye sizi temizleyip arındırmak ve size olan nimetlerini tamama erdirmek ister. [4,43]
Abdest ve guslü bildiren âyet budur. Cinsel temas veya ihtilam sonucu manen kirlenen kişi gusleder. Yıkanmadan namaz, tavaf, mescide girme, Kur’ân okuma gibi ibadetleri yapamaz.
Ruh temizliğine beden temizliği de eklendiğinde hidâyet ve nimet tamamlanmış olur.
7 – Allah’ın size lütfettiği nimeti ve sizin “duyduk ve itaat ettik, baş üstüne!” dediğiniz vakit, sizden aldığı sözünüzü hatırlayın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah sinelerde saklı bütün sırları bilir.
Burada alındığı bildirilen “söz”, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin, ashabından Akabe ve Hudeybiye’de almış olduğu biata işaret etmektedir.
Ayrıca Hz. Muhammed’in resûlullah olduğunu kabul ve ikrar eden her mümin, onun Allah tarafından getirdiği bütün hükümleri kabul ettiğine dair söz vermiş olmaktadır.
8 – Ey iman edenler! Haktan yana olup vargücünüzle ve bütün işlerinizde adaleti gerçekleştirin ve adalet nümunesi şahitler olun.
Bir topluluğa karşı, içinizde beslediğiniz kin ve öfke, sizi adaletsizliğe sürüklemesin.
Âdil davranın, takvâya en uygun hareket budur.
Allah’a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.
9 – Allah iman edip makbul ve güzel işler yapanları affedip kendilerine büyük mükâfat vermeyi vaad etmiştir.
10 – Kâfir olup âyetlerimizi yalan sayanlar ise cehennemliktir.
11 – Ey iman edenler! Allah’ın size olan şu nimetini hatırlayın: Hani bir topluluk size el uzatmaya, sizi öldürüp yok etmeye teşebbüs etmişti de O, bunların ellerini size zarar vermekten menetmişti.
Allah’ın hukukuna haksızlık etmekten sakının. Müminler yalnız Allah’a dayansınlar. [48,24]
Bir-i meûne faciasından hemen sonra çok nazik bir ortamda ashabdan Âmir ed-Damrî, kasdî olmaksızın, anlaşmalı Benî Âmir kabilesinden iki kişiyi öldürmüş, gergin bir durum ortaya çıkmıştı. Hz. Peygamber bizzat gidip Benî Nadîr Yahudilerinden diyet ödemede yardım istedi. Aslında onları göreve çağırdı. Zira sözleşme gereği, diyet konusunda yardımlaşma görevleri vardı. Bunlar içlerinden suikast planı hazırlamışlardı. Cibril haber verdi, iş anlaşıldı, Allah resûlünü korudu. Âyet, bu olaya işaret etmektedir.
12 – Allah İsrail oğullarından kesin söz aldı. Biz onlardan (on iki boydan her birinden bir kefil olmak üzere) on iki de kefil tayin etmiştik. Allah buyurdu ki:
“İyi bilin ki Ben sizinle beraberim.
Eğer siz namazı dikkatli bir şekilde tamtamına eda eder, zekâtı verir,
resullerime iman eder, onlara sahip çıkar,
Allah rızası için gerekli yerlere harcayarak Allah’a güzel bir tarzda ödünç verirseniz,
Ben elbette sizin kusurlarınızı örter ve elbette sizi içinden ırmaklar akan cennete yerleştiririm.
Ama kim bundan sonra nankörlük edip küfre saparsa, doğru yoldan sapmış, kendini zayi etmiş olur.”
Tevrat’ta İsrail boylarının reisleri denilerek bunların isimleri yazılır (Sayılar 1,5-15). Kur’ân’ı İngilizceye çeviren Rodwell, Kur’ân’ın bu on iki reisi uydurduğunu iddia ederek cehaletini gösterir.
13 – İşte o Yahudileri, verdikleri kesin sözü bozduklarındandır ki lânetledik, onların kalplerini katılaştırdık.
Böylece onlar kelimeleri yerlerinden oynatarak tahrif ederler.
Kendilerine tebliğ edilen hususlardan pek çoğunu unuttular.
Onların pek azı hariç olmak üzere, onlar tarafından devamlı olarak hainlik görürsün.
Yine de sen onları affet, aldırma. Çünkü Allah iyilik edenleri sever. [2,75; 3,7; 4,46]
14 – “Biz Nasraniyiz, Hırıstiyanız” diyenlerden de kesin söz aldık. Fakat onlar da kendilerine tebliğ olunan derslerden birçoğunu unuttular.
Bu yüzden Biz de aralarına kıyamet gününe kadar sürecek kin ve nefret bıraktık. Allah onların meslek haline getirdikleri bu işleri bir bir yüzlerine çarpacaktır. [2,62] [KM, İşaya 19,2]
Nasâra, nusret kökünden gelip ensar (yardımcılar) demektir [61,14]. Hz. Îsâ’nın memleketi Nasıra ile ilgisi yoktur. Bazı Avrupalılar Kur’ân’ın Hıristiyanları küçümsemek için Nasıraya nisbetle bu ismi kullandığını iddia ederler. Hz. Îsâ’nın havarilerine ilkin Antakyalılar M.S. 43-44 yıllarında Mesihîler adını vermişlerdir. Yoksa kendisi, adına bir din kurup böyle bir isim kullanmamıştır. Ona tâbi olanlar Tevrat’a bağlı Yahudi cemaati ile, Kudüsteki Mabede gitmeye devam etmişlerdir (Resullerin İşleri, 3,1). Daha sonra Pavlos, Tevrat cemaatinden ayrılıp kurtuluş için sadece Mesih’e inanmak gereğini öne sürdü. Cemaat ismi uzun süre oturmadı (kardeşler, müminler, şakirtler denildi). Mesihîler adı, önce düşmanları tarafından kendilerine verilip, sonra mecburen kabullendikleri bir isim oldu. Kur’ân asıl isimlerini kullandığından ona teşekkür yerine tenkid etmeleri çok tuhaftır.
Hıristiyanlar ilk üç asır işkence ve gizliliğe mahkûm oldukları dönemde ortaya çok sayıda İncîl çıktı. Roma İmparatoru Constantin M.S. 324’de Hıristiyanlığı devlet dini olarak kabul ettiğinde çeşitli bölünmeler çoktan başlamış ve din asliyetini kaybetmişti.
15 – Ey Ehl-i kitap! Kitaptan (Tevrat’tan) gizlediklerinizin çoğunu size beyan eden,
bir çoğunu da yüzünüze vurmayarak affeden Resûlümüz size gelmiş bulunuyor. İşte size Allah tarafından bir nûr ve hakikatleri açıklayan bir kitap geldi.
16 – Allah onunla, rızasını izleyenleri selamet yollarına iletir,
Onları izni ile karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve onları dosdoğru yola iletir.
17 – “Allah, Meryem’in oğlu Mesih’tir” diyenler kesinlikle kâfir olmuşlardır.
De ki: “Eğer Allah Meryemin oğlu Mesihi, annesini ve dünyada bulunanların hepsini imha etmek istese, O’na karşı kimin elinden bir şey gelir? Kim O’nu engelleyebilir?
Doğrusu göklerin, yerin ve ikisi arasında olan bütün varlıkların hâkimiyeti Allah’a aittir. O dilediğini yaratır. Allah her şeye kadirdir. [4,171; 9,30]
(Bu konuda 4,171 âyeti ile ilgili açıklamaya bkz.)
18 – Hem Yahudiler, hem de Hıristiyanlar “Biz Allah’ın evlatları ve sevgilileriyiz.” dediler.
De ki: “Öyleyse niçin Allah sizi günahlarınız sebebiyle cezalandırıyor?”
Hayır, bilakis siz O’nun yarattığı birer beşer topluluğusunuz. Allah dilediğini affeder, dilediğini cezalandırır.
Göklerde, yerde ve ikisi arasında olan her şeyin hâkimiyeti Allah’ındır.
Dönüş de O’na olacaktır.
19 – Ey Ehl-i kitap! Resullerin gelmesinin kesintiye uğradığı bir sırada,
ileride “bize ne müjdeleyen ne de uyaran hiçbir Peygamber gelmedi” demeyesiniz diye
size, müjdeleyici ve uyarıcı Elçimiz, her şeyi beyan etmek üzere geldi. Allah her şeye hakkıyla kadirdir.
Hz. Muhammed (a.s.)’ın risaletinden önce altı yüzyıl boyunca Peygamber gelmemişti. En yakın olan Hz. Îsâ altı yüz yıl kadar önce yaşamıştı.
20 – Bir vakit de Mûsâ kavmine şöyle demişti:” Ey kavmim! Allah’ın size lütfettiği nimetlerini bir düşünün; zira o içinizden peygamberler çıkarttı, sizi hür insanlar yaptı ve devrinizde hiç kimseye vermediğini size verdi. [2,47-122; 45,16; 2,143; 3,110] {KM, Sayılar 13,17; 14,38}
İsrail oğulları Hz. Mûsâ’dan önce de, mesela Hz. Yusuf döneminde ve ondan sonra Mısır’da büyük bir güce sahip olmuşlardı. Uzun süre medenî dünyanın en üstün gücü kalıp paraları Mısırda olduğu gibi, çevresinde de geçerli olmuştu.
21 – Ey kavmim! Haydi, Allah’ın size nasib ettiği kutsal ülkeye girin, sakın geri dönüp kaçmayın. Yoksa hüsrana düşerek perişan olursunuz. {KM, Tesniye 7,13; 8,1; Çıkış 3,8}
“Kutsal ülke”, İbrâhim, İshak, Yâkub (a.s.)’ın vatanı olan Filistindir. Mısır’dan ayrıldıklarında Allah onları oraya yöneltmişti. Bu âyetler Hz. Mûsâ’ya tâbi olan o zamanki İsrailoğullarından bahs etmektedir. Dolayısıyla onların âlemlere üstün kılınmaları, o kutsal ülkeye girmeleri o döneme aittir ve Allah yolunda olma, Ona lâyık davranışlarda bulunma ile şartlıdır.
22 – “Ya Mûsâ, dediler, orada zorba ve güçlü bir millet var.
Onlar oradan çıkmadıkça biz asla giremeyiz. Eğer çıkarlarsa, ancak o zaman gireriz.” {KM, Sayılar 13,31-33; Tesniye 1,28}
23 – Allah’ın buyruğuna uymamaktan korkan ve Allah’ın kendilerine iman ve yakin nimeti ihsan ettiği iki yiğit çıkıp dediler ki:
“Üzerlerine hücum edin, kapıyı tutun. Kapıyı tutup da dışarıda savaş meydanına çıkmalarını önlediniz mi muhakkak siz galipsinizdir. İmanınızda samimî iseniz yalnız Allah’a dayanın.”
24 – Yine dediler ki: “Ya Mûsâ! O zorbalar orada oldukları müddetçe biz asla giremeyiz. Haydi sen Rabbinle git, ikiniz onlarla savaşın, biz işte burada oturuyoruz.”
25 – Mûsâ: “Ya Rabbî, dedi, ben kendi nefsimden ve kardeşimden başkasına söz geçiremiyorum. Artık bizimle bu itaatsiz, bu yoldan çıkmış topluluk arasında Sen hükmünü ver!”
26 – Buyurdu ki: “O kutsal yer onlara kırk yıl boyunca haram kılındı. Oldukları yerde sersem sersem dolaşacaklardır. Sen artık o yoldan çıkmış kimseler için kendini üzme!” {KM, Sayılar 14,33; Tesniye 2,7; Yuşa 5,6}
Hz. Mûsâ (a.s.)’ın kavmine hitabı, Kızıldenizin kuzeyinde Faran çölünde bulundukları sırada yapılmıştır. Hz. Mûsâ’yı dinlemeyen, korkak ve isyancı millet terbiye edilsin ve yeni bir nesil yetişsin diye kırk yıl çölde sersem sersem dolaşmaya mahkûm edildiler. 38 yılda Faran’dan Ürdüne varabildiler. Ürdün’ün fethinden sonra Hz. Mûsâ (a.s.) vefat etti. Onun halefi Yuşa zamanında İsrailoğulları Filistin’i işgal ettiler. Tevrat, Sayılar, 13-20. bölümlerinde çok ayrıntılı olarak bu olaylar anlatılır.
27-29 – Onlara Âdem’in iki oğlunun gerçek olan haberini oku:
Onların her ikisi birer kurban takdim etmişlerdi de birininki kabul edilmiş, öbürününki kabul edilmemişti.
Kurbanı kabul edilmeyen, kardeşine: “Seni öldüreceğim” dedi.
O da: “Allah, ancak muttakilerden kabul buyurur, dedi. Yemin ederim ki, sen beni öldürmek için el kaldırırsan, ben seni öldürmek için sana el kaldırmam. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.”
“Ben isterim ki sen, kendi günahınla beraber benim günahımı da yüklenesin de cehennemliklerden olasın. Zalimlerin cezası işte budur!” [3,62; 18,13; 19,34] {KM, Tekvin 4,3-12; Makkabe 7,11}
Hz. Âdem (a.s.)’ın iki oğlunun kıssası, Hz. Muhammed (a.s.)’ın çağdaşı bazı Yahudilerin suikast girişimlerini kınama gayesini de gütmüş olabilir (Mesela 5,11). Benzerlik vecihlerinden en kuvvetlisi kıskançlıktır. Kabil Habil’i çekemediği gibi, (Tevrat, Tekvin, bölüm:4) o Yahudiler de Hz. Muhammed (a.s.) ile ashabını çekemiyorlar, dîni önderliğin onlara geçmesini hazmedemiyorlardı.
30 – Bu sözler Kabil’in hırsını kamçıladı. Nefsi, kardeşini öldürmeyi ona kolay bir şey gösterdi. O da onu öldürüp ziyan edenlerden oldu.
31 – Derken Allah, yeri eşen bir karga gönderdi ki kardeşinin cesedini nasıl örteceğini göstersin.
Kabil: “Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar bile olup da kardeşimin cesedini örtemedim!” dedi ve pişmanlığa düşenlerden oldu.
Tevrat’ta Kabil’in cesedi gömme işinden bahsedilmez.
32 – İşte bundan dolayı İsrail oğullarına kitapta şunu bildirdik:
Kim katil olmayan ve yeryüzünde fesat çıkarmayan bir kişiyi öldürürse sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur.
Kim de bir adamın hayatını kurtarırsa sanki bütün insanların hayatını kurtarmış olur.
Resullerimiz onlara açık âyetler ve deliller getirmişlerdi.
Ne var ki onların çoğu bütün bunlardan sonra, hâlâ yeryüzünde fesat ve cinayette aşırı gitmektedirler. [2,84-85]
Bu âyet insan hayatının kutsallığını vurgulayan en mükemmel bir beyandır. Hayatın korunması için, her bir kişi, başkasının hayatının kutsallığını kabul edip onu korumaya çalışmalıdır.
Mevdûdi’nin dediğine göre bu hüküm mevcut Tevrat’ta yer almaz. Ama onun tefsiri olan Talmud’da değiştirilmiş olarak: “İsrailden tek bir kişiyi öldüren, tüm ırkı öldürmüş gibi cezalandırılacaktır” tarzında yer alır (Tefhim, bu âyetin açıklamasında).
33-34 – Allah ve Resûlüne savaş açanların, (yol keserek terör eylemi yaparak) yeryüzünü ifsad etmek için koşuşanların cezası; öldürülmeleri veya asılmaları yahut sağ elleri ile sol ayaklarının kesilmesi yahut da bulundukları yerden sürülmelerinden başka bir şey olmaz.
Bu onların dünyadaki rüsvaylığıdır. Âhirette ise onlara başkaca müthiş bir ceza vardır.
Ancak kendilerini ele geçirmenizden önce tövbe edenler, bu hükmün dışındadır. Biliniz ki Allah gafurdur, rahimdir (affı ve merhameti boldur). [7,124; 20,71; 26,49]
Bu âyet bir önceki âyetin uygulaması durumundadır. Hayatı korumanın yaptırım gücünü ortaya koymak kabilindedir. Burada harpten maksat, müslüman toplum içinde, gerek kırsal kesimde, gerek şehirlerde yol kesme, terör estirme, can emniyetini ortadan kaldırma veya mal gasp etmedir.
Adam öldürene kısas olarak ölüm cezası uygulanır. Öldürmekle beraber mal alan kimse asılır. İdareciler duruma göre bu cezalardan birini uygulamada muhayyerdirler. Sağ elin kesilmesi, mal gasb etmeleri, sol ayağın kesilmesi ise yol kesme ve terör estirmekle halkın can güvenliğini ortadan kaldırdıkları içindir. Sürülme Hanefî mezhebine göre hapis cezasıdır. Şafiiye göre sürme, başka bir yere sürgün olarak uygulanır.
35 – Ey iman edenler! Allah’ın hukukunu gözetin, onun hukukunu ihlal etmekten sakının, O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda mücahede edin ki korktuğunuzdan kurtulup umduğunuza kavuşasınız.
36 – Kâfirler, kıyamet günü cezaları olan azaptan kurtulmaları için, dünyada olan her şeyi, bir misli fazlasıyla verseler dahi kendilerinden kabul edilmez. Onlara can yakıcı bir azap vardır. [10,54; 13,18; 39,47; 70,11-14]
37 – Onlar ateşten çıkmak isterler ama oradan çıkacak değiller. Onlara devamlı bir azap vardır.
38 – Hırsız erkek ile hırsız kadının irtikâb ettikleri suça bir karşılık ve Allah tarafından insanlara ibret verici bir ukubet olmak üzere ellerini kesiniz. Allah azîz ve hakimdir (mutlak galiptir, tam hüküm ve hikmet sahibidir). {KM, Tesniye 25,11-12}
Sirkat: sözlükte hırsızlık demek olup terim olarak: “Akil ve baliğ bir kişinin belirli miktarın üstünde olan bir malı veya parayı, konulup korunduğu yani saklandığı yerden, hiçbir hak ve şüphe sözkonusu olmaksızın, gizlice alıp zimmetine geçirmesidir.” Çalındığında el kesme cezası uygulanmayan çok durum vardır: Meyve ve sebzelerin, otlakta otlayan hayvanların, henüz toplanmamış tahılların, eğlence aletlerinin, kamu mallarının vs… Bunlar cezasız bırakılmaz, fakat el kesilmez. O halde hırsıza: a-Aklî dengesi yerinde olup, erginlik çağında bulunması, b-İmam Ebû Hanîfeye göre çalınan malın 10 dirhem (32 gram) gümüş değerinden az olmaması. c-Malın saklandığı yerden çalınması şartı aranır. Ceza sağ elin bilekten kesilmesi şeklinde uygulanır.
39 – Kim yaptığı zulüm ve haksızlıktan sonra tövbe edip halini ve işini düzeltirse Allah tövbesini kabul eder; Çünkü Allah gafurdur, rahimdir (affı ve merhameti boldur). {KM, Zekarya 1,3}
Hırsızlık büyük günahlardandır. Hırsız tövbe etmezse âhirette büyük azaba uğratılır. Ancak dünyada cezasını çekerse veya suçu tesbit edilmediği için ceza çekmez ve fakat çaldığı malı sahibine teslim edip tövbe ederse Allah onu affedeceğini bildiriyor.
40 – Bilmez misin ki göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’a aittir.
Dilediğini cezalandırır, dilediğini affeder; Çünkü Allah her şeye kadirdir.
41 – Ey Peygamber! Kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyla “iman ettik” diyen münafıklarla, Yahudilerden kâfirlikte yarışanlar seni üzmesin.
Zira onlar yalancılık etmek için dinlerler. Senin yanında olmayan bir grup hesabına casusluk için dinlerler.
Kelimeleri konuldukları yerlerden çıkarıp tahrif ederler. “Size şu fetva verilirse onu kabul edin, o verilmezse onu kabul etmekten geri durun” derler.
Allah birini şaşırtmak isterse, sen onun lehinde Allah’a karşı hiçbir şey yapamazsın.
Onlar öyle kimselerdir ki Allah onların kalplerini arındırmak istememiştir. Onların hakkı dünyada rüsvaylık olduğu gibi, âhirette de müthiş bir cezadır. [2,75; 4,46] {KM, İşaya 29,13. Matta 15,8; Markos 7,6}
Yahudi bilginleri okur yazar olmayan dindaşlarına, Hz. Muhammed’in öğretileri kendilerine uyarsa kabul etmelerini, aksi halde reddetmelerini söylüyorlardı.
Fıtratını iyice değiştirmiş kişinin, arınmaya hiç niyeti yoksa Allah da arındırmaz. Azıcık isteği olanı Allah elbette ihmal etmez.
42 – Yalan dinlemeye çok meraklı, haram yemeye pek düşkündürler. Sana gelirlerse ister aralarında hükmet, istersen hükmetmekten geri dur.
Geri durursan onlar sana asla bir zarar veremezler. Şayet hükmedersen, aralarında adaletle hükmet. Çünkü Allah âdilleri sever. {KM, Çıkış 23,8; Tesniye 16,19; 27,25}
Haram, yani rüşvet yiyenler, rüşvete göre hüküm veren Yahudi hâkim ve fakîhleridir.
Hayber Yahudilerinden soylu bir kadınla erkek zina etmişlerdi. Tevrata göre (Tesniye, 22, 22-24) recim olan cezayı uygulamak istemediklerinden dâvayı Hz. Peygamber (a.s.)’a götürdüler. “Recim derse kabul etmeyin, başka ceza verirse kabul edin” dediler. Hz. Peygamber recme hükmedince itiraz ettiler. Zinanın cezası “yüzüne kara çalıp merkeple dolaştırmaktır” diye, ısrar ettiler. İbn Suriya hariç, hepsi yeminle tekid ettiler. Peygamberimiz çok ağır yemin verdirerek son olarak Tevratın hükmünü sorunca bilginleri İbn Suriya recmi itiraf etti. İşte, bu âyet bu olaya işaret etmektedir.
43 – Kendi kitapları olan ve içinde Allah’ın hükmü bulunan Tevrat ellerinde iken nasıl olup da seni hakem tayin ediyorlar?
Sonra ne diye peşinden dönüp senin hükmüne razı olmuyorlar?
Aslında onlar hiç bir şeye iman eden kimseler değildirler.
O Yahudilerin dinde samimi olmadıkları yüzlerine çarpılıyor. Çıkarlarına uymayınca, inandıkları kutsal kitaplarını rafa kaldırıp, keyiflerine uygun fetva verir umuduyla inanmadıkları bir kişinin fetvası peşine düşmüşler. Ne iğrenç samimiyetsizlik! Aslında onlar sadece kendi çıkarlarına tapan insanlar!
44 – İçinde hidâyet ve nûr olan Tevratı biz indirdik. Kendilerini Hakka teslim eden nebîler, Yahudilerle ilgili meselelerde onunla hükmederlerdi.
Âlimler ve mürşitler de Allah’ın kitabını koruma ile görevlendirilmeleri sebebiyle yine onunla hüküm verirlerdi.
Hepsi de kitabın hak olduğunun şahitleri idiler. O halde ey hâkimler, insanlardan korkmayın, Benden korkun.
Âyetlerimi az bir menfaat karşılığında satmayın.
Kim Allah’ın indirdiği ahkâm ile hükmetmezse işte onlar tam kâfirdirler.
Din bilginlerinin koruma görevleri vardı, fakat Kur’ân bu görevi eksiksiz yaptıklarını bildirmiyor.
Kitabı önemsemeyerek, onu inkâr ederek onunla hükmetmeyenler kâfirdirler.
45 – Hem Tevrat’ta onlara şu hükmü de farz kıldık:
Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş karşılıktır. Hülasa bütün yaralamalar birbirine kısas edilir.
Fakat kim bu kısas hakkından feragat edip bağışlarsa bu, kendi günahları için keffaret olur.
Kim Allah’ın indirdiği ahkâm ile hükmetmezse işte onlar tam zalimdirler. [2,178] {KM, Çıkış 21,23-25; Levililer 24,17-20; Tesniye 19,21}
Kısas, şeriat sahibinin bir hakkı olarak değil, hayatın dokunulmazlığını temin etmek için meşrû kılınmıştır. Yani can almak için değil, cana dokundurmamak için hükmedilmiştir. Onun içindir ki hak sahibi kişi kısastan vazgeçerse, kısas yapılmaz. Zira kısas, sırf insanlar için vaz’ edilmiştir. (Tevrat’da kısas hükmü için: Levililer, 24, 19-21; Çıkış, 21,23-26])
46 – O peygamberlerin izlerince Meryem oğlu Îsâyı, kendisinden önceki Tevrat’ı tasdik edici olarak gönderdik.
Ona; kendisinden önceki Tevrat’ın tasdikçisi ve müttakilere bir hidâyet ve öğüt olmak üzere içinde hidâyet ve aydınlık bulunan İncîl’i verdik. [3,50]
İncîl bazı hususlarda Tevrat’taki hükümlerden ayrılır. Şu halde tasdikten maksat, genel esaslarda uygunluktur.
47 – Ve dedik ki: Ehl-i İncîl de, Allah’ın o kitapta indirdiği ile hükmetsin. Kim Allah’ın indirdiği ahkâm ile hükmetmezse işte onlar tam fâsıktırlar. [7,157; 5,68]
Burada İncîle ilk muhatap olanlara verilen emir naklediliyor. Kendilerinin uymaları istenen şeylerden biri de Hz. Muhammed’i müjdeleyen hususlardır.
48 – Sana da, daha önceki kitapları, hem tasdik edici, hem de onları denetleyici olarak bu kitabı, gerçeğin ta kendisi olarak indirdik.
O halde bütün Ehl-i kitabın aralarında, Allah’ın sana indirdiği ile hükmet, sana gelen bu hakikati terkedip de onların keyiflerine uyma.
Her biriniz için bir şeriat ve bir yol tayin ettik. Eğer Allah dileseydi, hepinizi bir tek ümmet yapardı. Fakat O, size verdiği farklı şeriatlar dairesinde sizi imtihan etmek istediği için ayrı ayrı ümmetler yaptı.
Öyleyse durmayın, hayırlı işlerde birbirinizle yarışın.
Zaten hepinizin dönüşü Allah’a olacak, O da hakkında ihtilaf ettiğiniz şeyleri size tek tek bildirecektir (haklıyı haksızı iyice belli edecektir). [2,41; 11,118; 17,107-108; 21,25; 16,36; 6,116; 12,103]
Müheymin: Öbür kitaplar üzerinde denetleyici, kontrolcü, şahit demektir. Kur’ân önceki kitaplar bakımından tasdikine başvurulacak bir merci olacaktır.
Kur’ân’dan önce her millete ayrı hidâyet, ayrı şeriat verilmişti. Kur’ân ile bütün hidâyet yolları birleşti; her devrin, her milletin ihtiyacı giderildi.
49 – Ve şu emri indirdik: Aralarında, Allah’ın sana indirdiği ahkâm ile hükmet. Sakın onların keyiflerine uyma ve Allah’ın indirdiği hükümlerin bir kısmından seni caydırmalarından sakın.
Şayet yüz çevirirlerse bil ki Allah onları bazı günahlarından dolayı musîbete uğratmak istiyordur. Zaten insanların birçoğu Allah’ın emrinden dışarı çıkmaktadırlar.
50 – Yoksa Cahiliye devrinin hükmünü mü istiyorlar?
Fakat kesin olarak iman eden insanlar için, Allah’tan daha güzel, daha doğru bir hâkim bulunabilir mi?
51 – Ey iman edenler! Yahudi ve Hıristiyanları velî edinmeyin. Onlar ancak birbirlerinin velisidirler. Sizden kim onları velî edinirse o da onlardandır. Allah böylesi zalimleri doğru yola iletmez.
Velî: Yerine göre hâmî, koruyucu, yönetici, işleri deruhte eden ve dost anlamlarına gelir.
52 – Kalbinde nifak hastalığı olanların, içlerinden: “Ne olur ne olmaz, başımıza bir felâket gelebilir, şimdiki durumumuz değişebilir, onun için biz tedbirimizi alalım” diyerek, kâfirlerle dost olmak için onların yanına girip çıktıklarını görürsün.
Umulur ki Allah yakında bir zafer ihsan eder
Veya Kendi tarafından peygamberi vasıtasıyla münafıkların maskelerini düşürme gibi bir başka durum ortaya çıkar da,
Onlar içlerinde gizledikleri bu nifaktan dolayı pişman olurlar.
53 – Onların içyüzlerini ancak o zaman keşfeden müminler de birbirlerine:
“Hayret doğrusu! Onlar değil miydi, siz müminlerle beraber olduklarına dair vargüçleriyle yemin edip duranlar!” Ama sonunda ne oldu? Gösteriş için yaptıkları bütün işleri boşa gitti, dünyada da, âhirette de ziyan edenlerden oldular.
54 – Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse dönsün:
Allah onların yerine öyle bir topluluk getirecek ki, Allah onları sever, onlar Allahı severler.
Onlar müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve zorludurlar.
Allah yolunda mücahede eder ve bu hususta dil uzatan hiçbir kimsenin ayıplamasından korkmazlar.
İşte bu, Allah’ın öyle bir lütfudur ki dilediğine verir. Allah vâsi ve alîmdir (ihsanı boldur, her şeyi hakkıyla bilir). [47,38; 4,133; 14,19-20; 48, 29; 58,21-22]
İslâm tarihinin başlangıcında üçü Hz. Peygamber (a.s.)’ın vefatından önce olmak üzere on bir toplu irtidad vak’ası olmuştur. Geriye kalanı Hz. Ebû Bekir (r.a.) devrinde yer almıştır.
Allah’ın dinine sahip çıkacak topluluk kavramı da çok geniştir. Çeşitli zaman ve mekânlarda İslâm tarihi boyunca, bu evsafta topluluklar Allah’ın lütfu ile eksik olmamıştır.
55 – Sizin dostunuz ancak Allah’tır, O’nun Resulüdür ve Allah’a tam boyun eğerek namazlarını hakkıyla ifa eden, zekâtlarını veren müminlerdir.
56 – Kim Allah’ı, Resulünü ve iman edenleri dost edinirse bilsin ki, bunların teşkil ettiği Allah tarafı, mutlaka galip gelecektir.
57 – Ey iman edenler! Ne dininizi alay ve eğlence konusu yapan sizden önce, kendilerine kitap verilenleri, ne de diğer kâfirleri dost (ve üzerinize yönetici) edinmeyin.
Mümin iseniz, Allah’ın bu buyruklarına karşı gelmekten sakının. [3,28]
58 – Siz ezan okuyarak namaza dâvet edince, bunu alay ve eğlence konusu yaparlar.
Onların böyle yapmalarının sebebi, akıllarını kullanmayıp bu güzelliği anlamamalarıdır.
Bu âyet, ezanın dayanağıdır. Ayrıca ezanla alay edip hafife almanın küfür olduğuna delalet eder.
59 – De ki: “Ey Ehl-i kitap! Sizin bizden hoşlanmayışınızın tek sebebi galiba şudur: Biz Allah’a iman ettiğimiz gibi, hem kendimize indirilen kitaba, hem de daha önce indirilen ilâhî kitaplara iman etmekteyiz. Sizin ise ekseriniz yoldan çıkmış fâsıksınız.”
60 – De ki: “Allah katında bir ceza olarak bundan daha beterini bildireyim mi?
O kimseler ki Allah onlara lanet etmiş, gazabına uğratmış, içlerinden bir kısmını maymun, domuz ve tâgut’a tapan kimseler yapmıştır. Yerleri en fena olanlar, doğru yoldan büsbütün sapanlar, işte onlardır.” [2,65; 85,8; 9,74]
İnsanların hayvan haline getirilmesine mesh denir. Bu da surî ve manevî olarak iki türlü olabilir. Manevî olunca ahlâkî düşüklük doğuran bir dönüştürme olur. Surî ve manevî olursa ahlâkî düşüklüğün yanında hayatî düşüklük de gerçekleşir. Bu durumda nesilleri devam etmez. Allah dilediğini yapar.
61 – Sizin yanınıza geldikleri zaman: “Biz mü’miniz” derler. Halbuki gerçekte onlar kâfir olarak girmişler, yine kâfir olarak çıkmışlardır. Onların içlerinde gizledikleri nifakı Allah pek iyi bilir.
62 – Onlardan birçoğunun günaha, başkasının hakkına tecavüz etmeye, haram yemeye yarışırcasına koştuklarını görürsün. Yaptıkları şey ne kadar kötü!
63 – Bari onların mürşitleri ve fakihleri onların günah olan şeyler söylemelerini ve haram yemelerini önleselerdi ya! Ama heyhât, ne gezer! Bunların yaptıkları da, ayrıca bir çirkin!
64 – Yahudiler: “Allah’ın eli bağlıdır” dediler. Hay kendi elleri bağlanasılar!
Hay dediklerinden dolayı mel’ûn olası adamlar! Hayır, hiç de öyle değil! Allah’ın iki eli de açıktır. Dilediği şekilde infak eder.
Rabbinden sana indirilen âyetler, mutlaka onlardan birçoğunun azgınlığını ve gâvurluğunu artıracaktır. Bununla beraber, Biz onların aralarına, kıyamete kadar sürüp gidecek bir kin ve nefret bıraktık.
Her ne zaman onlar savaş çıkarmak için bir yangın tutuşturdularsa Allah onu söndürdü. Sırf fesat çıkarmak için dünyanın her tarafında koşup dururlar. Allah müfsitleri sevmez. [4,53-54; 2,61; 3,112; 14,34; 41,44; 17,82] {KM, Mezmurlar; 104,27; 145,15-16}
Hicretten Sonra Medine’deki Yahudiler iktisâdi sıkıntı ile imtihan edildiklerinde onlardan bir kısmı tarafından, Allah’ın ihsan ve merhametini itham eden böyle bir söz söylenmişti. Hepsi dememiş ise de, diyenlere itiraz etmemek sûretiyle razı olmuş sayıldıklarından, bu söz hepsine izafe edilmiştir.
65 – Eğer Ehl-i kitap iman etse ve fesatçılıktan ve diğer fenalıklardan sakınsalardı, elbette Biz onların kötülüklerini örter ve onları naîm cennetlerine yerleştirirdik.
66 – Eğer onlar Tevrat’ı, İncil’i ve Rab’leri tarafından kendilerine indirilen Kur’ân’ın hükümlerini hakkıyla yerine getirselerdi, muhakkak ki yukarıdan yağmur gibi yağan ve yerden biten nimetler içinde kalır, onlardan yerlerdi.
Onlardan mûtedil bir zümre de vardır, ama onların çoğunun yaptıkları şeyler pek çirkin işlerdir. [7,96; 30,41; 7,159; 57,27; 35,32-33]
Yukarıdan gelen nimetler ilâhi vahiy, manevi ve ruhanî gıdalar; yerden bitenler ise maddi nimetlerdir.
67 – Ey Peygamber! Rabbinden sana indirilen buyrukları tebliğ et!
Eğer bunu yapmazsan risalet vazifesini yapmamış olursun.
Allah seni, zarar vermek isteyenlerin şerlerinden koruyacaktır. Allah kâfirleri hidâyet etmez, emellerine kavuşturmaz. [13,40; 2,272]
Bu âyet, Kur’ân’ın mûcizelerindendir. Risâlet görevini yerine getirme süreci içinde Efendimiz (a.s.m.)’ın düşmanları gittikçe artmıştı. Mekke müşriklerine, hicretten sonra Medine’deki kalabalık Yahudi kabileleri, Hıristiyanlar ve başka kabîleler de eklenmişti. Hele münâfıklar ve onların Yahudilerle işbirliği yaparak kışkırttıkları Medine dışındaki kabileler de hayli fazla idi. Bunca düşmanlıkların ve fiilen defalarca suikast girişimlerinin ona zarar vermemesinin, bu âyette müjdelenen ilahî koruma ile olduğunda hiç şüpheye yer yoktur.
68 – De ki: “Ey Ehl-i Kitap! Siz Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirilen Kur’ân’ı tatbik etmedikçe, hiçbir temele dayanmış sayılmazsınız, hiçbir dayanağınız yoktur.”
Rabbinden sana indirilen âyetler, mutlaka onlardan birçoğunun azgınlık ve inkârcılığını fazlalaştıracaktır.
O halde o kâfirlerden ötürü gam yeme!
Bir kere, Yahudiler ve Hıristiyanlar kutsal kitaplarını koruma imkânı bulamamışlar, metinleri tahrife mâruz kalmıştı. Kaldı ki ellerinde kalan şekliyle dahi tam uygulamıyorlardı.
69 – İman edenler, Yahudiler, Sabiîler, Hıristiyanlar…
Bunlar içinden her kim Allah’a ve âhiret gününe iman edip makbul ve güzel işler yaparsa, onlara hiçbir korku yoktur ve onlar asla üzülmezler. [2,62]
70 – Biz İsrailoğullarından bu iman esası üzere kesin sözlerini almış ve onlara resuller göndermiştik.
Ne zaman bir elçi, kendilerine canlarının istemediği bir şey getirdiyse, onlar bazı resullere “yalancı” diyor, bazılarını ise öldürüyorlardı. [2,61]
71 – Başlarına bir bela gelmeyeceğini sandıkları için, kör ve sağır kesildiler.
Sonra tövbe ettiklerinde Allah da tövbelerini kabul buyurdu.
Sonra içlerinden birçoğu yine kör ve sağır kesildiler. Allah yaptıklarını hakkıyla görüyor.
Eğer bunların âhirete, ve oradaki sorumluluğa imanları olsaydı böyle zannetmeyeceklerdi. Halbuki böyle sandıkları için kör ve sağır kesildiler. Hak delilleri görmez, hak sözü işitmez oldular.
72 – “Allah Meryem’in oğlu Îsâ’dır.” diyenler hiç şüphesiz kâfir olmuşlardır. Hâlbuki Îsâ vaktiyle şöyle demişti:
“Ey İsrail oğulları! Benim de, sizin de Rabbiniz olan tek Allah’a ibadet ediniz. Kim Allah’a eş ortak koşarsa, şu kesindir ki, Allah ona cenneti haram kılmıştır ve onun varacağı yer ateştir. Zalimlere yardımcı olan da çıkmaz.” [5,17; 9,31; 19,30-36; 4,48; 7,50; 43,59] {KM, Yuhanna 20, 17; Markos 12,29}
73 – “Allah üç uknumdan biridir” diyenler de kâfir olurlar. Hâlbuki bir tek İlahtan başka ilah yoktur.
Eğer bu batıl iddialarından vazgeçmezlerse içlerinden kâfir kalanlara mutlaka can yakıcı bir azap dokunacaktır. [4,171]
Arapçada sâlisü selâse veya rabi’u erba’a deyiminde üçüncü veya dördüncülük değil, “onlardan biri” mânası vardır.
74 – Hâlâ Allah’a dönüp O’ndan af dilemeyecekler mi? Allah gafurdur, rahimdir (affı ve merhameti boldur).
75 – Meryem oğlu Îsâ Mesih sadece bir Resuldür. Nitekim ondan önce de bir çok elçi gelip geçmiştir.
Onun annesi de çok dürüst, son derece iffetli bir hanımdı. Her ikisi de diğer insanlar gibi yemek yerlerdi.
Dikkat et: Biz onlara delilleri nasıl açıklıyoruz. Sonra bak nasıl oluyor da akılları çelinip bu hakikatlerden vazgeçiyorlar! [12,109] {KM, Luka 7,34; Matta 11,19}
Acıkıp yemek yeme ve vücudun ihtiyacından fazlasını dışarı çıkarma ihtiyacı, onların da mahiyet itibariyle insan olduklarını, dolayısıyla tanrı olmadıklarını ispatlar.
76 – De ki: Siz Allah’tan başka, size ne zarar, ne de fayda vermeye gücü yetmeyen âciz mahluklara mı ibadet ediyorsunuz? Halbuki hakkıyla işiten ve bilen yalnız Allah’tır. [13,16; 20,89; 25,3] {KM, Baruh 6. bölüm}
77 – De ki: “Ey Ehl-i kitap! Dininize ait konularda haksız yere haddi aşmayın.
Daha önce gelip geçenlerden hem kendisi sapmış, hem bir çok insanları da saptırmış olan atalarınızın
ve şimdiki durumda da doğru yoldan sapan birtakım kimselerin heva ve hevesine uymayın. [9,30]
Dini öğrenmeye, incelemeye ve hükümlerini dikkatli bir şekilde tatbik etmeye yönelmek aşırılık değil, içtihad, mücahede, ciddiyet ve takvâ.
“Haksız yere” kaydı: “Dinde hedefiniz daima hak olsun, kör bir taklit, kuru bir tutuculuk ile ifrat veya tefrite sapıp hakkın sınırını geçmeyiniz. Ey Hıristiyanlar! siz Mesihi tanrılaştırmayınız. Ey Yahudiler! Siz onun nebiliğini inkâr etmeyiniz. Bu batıl inançlarınızı devam ettirmeniz hakikatin sınırını aşmak, dolayısıyla Allah’ın hakkına tecavüz etmektir.” Bu âyet, Hıristiyanlığın şirk inançlarının etkisi altında kaldığına da işaret etmektedir. (Bkz. 9,30).
78 – İsrailoğullarından küfre sapanlar hem Davud’un, hem de Meryem oğlu Îsâ’nın lisanı ile lânetlendiler. Bunun sebebi onların isyan etmeleri ve taşkınlık edip haddi aşmaları idi. {KM, Mezmurlar 109; Matta 23. bölüm}
Hz. Mûsâ (a.s.)’dan sonra, İsrail tarihinde pek önemli iki şahsiyet olan Davud ile İsa (a.s.) Yahudileri yola getirmeye çalışmışlar, fakat sözlerini dinlemeyen Yahudiler, Babil ve Roma imparatorluklarının işgallerine maruz kalmışlardır. Her iki Zat da Hz. Muhammed (a.s.)’ı müjdelemişlerdir.
79 – Onlar kötülük yaptıkları zaman, birbirlerini kötülükten vazgeçirmeye çalışmazlardı.
Ne çirkin davranıştı bu tutumları!
80 – Onlardan çoğunun kâfirleri velî edindiklerini görürsün. Bu iş -ki onu bizzat kendileri yapmış ve üzerlerine Allah’ın hışmını çekmiştir- ne kötü bir davranıştır! Onlar cehennem azabında devamlı kalacaklardır.
81 – Eğer Allah’a, Peygamber’e ve ona indirilen vahye imanları olsaydı, kâfirleri velî edinmezlerdi. Fakat onların çoğu yoldan çıkmış kimselerdir.
82 – Sen, iman edenlere, düşmanlık besleme bakımından onların en şiddetlilerinin Yahudiler ile müşrikler olduğunu görürsün.
Müminlere sevgi bakımından en çok yakınlık duyanların ise “Biz Nasârayız (Hıristiyanız)” diyenler olduğunu görürsün.
Bunun sebebi, onlar arasında bilgin keşişlerin ve dünyayı terketmiş rahiplerin bulunması ve onların kibirlenmemeleridir. [3,199; 9,31; 24,37; 28,52-55; 57,27]


Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.