Web sitemize hoşgeldiniz, 19 Nisan 2024
Beğen 1

Senai Demirci-Can Kırığı

Ele avuca gelmiyor can.
Dokununca dökülüyor parmak uçlarından
Elimize avucumuza varlıktan yana ne düşmüşse
hepsi can dokunuşundan,
parmak uçlarımıza yakınlıktan yana ne dökülmüşse
hepsi can suyundan.

Söze sığmıyor can,
dile gelmiyor
Şiire uymuyor, masalda uyumuyor,
Dilimize damağımıza değen ne varsa tatmak adına,
hepsinin tadı can,
hepsinin tuzu can.

Söz etmeye değer ne varsa,
kayda değer ne yaşarsa,
hep can heyecanı,
hepsi canın romanı.
Mezara inmiyor can,
toprağa düşmek bilmiyor.
Çamura düşen, toprakta biten ne varsa,
hepsinin dürtüsü candan, hepsinin dirilişi candan.
Mezarlar boyu gizlenen ne varsa,
hepsi can tarlası.
Ne varsa toprak üstünde kanayan ve sancıyan,
hep can kavgası

Kokusu yok canın; sesi yok, nefesi yok.
Çağıltısız ve uğultusuz,
gürültüsüz, kavgasız kayıp gidiyor alnımızdan ve anımızdan.
Bileğimizden akıp giden an,
damarımızda kanayan dem,
damağımızda tuzlu nem,
dudağımızda gamlı ney,
hepsi hepsi can kaygısı,
hepsi can tortusu.

Tene değiyor can, ete kemiğe bürünüp öylece görünür oluyor.
Tenin tenhasında, et kemik arasında gizli ne varsa,
hepsinin libası can,
hepsinin ayinesi can.

Nefese siniyor can, bakışta siliniyor,
dokunuşta yitiyor,
ateşte eriyor.
Renkten yana ne varsa gülde,
ateşi yakan ne varsa,
kanı kaynatan her neyse,
hep candan,
hep can ocağından,
hepsi can çırağından.

Dağılıp çözülüyor can zamanın kıvrımlarında,
kırılıp dökülüyor yüreğin odacıklarında.
Anları birbirine ulayan ne varsa
hepsi canın bağından;
kırık aynalarda,
soluk sarı fotoğraflarda unutulmadık,
umulmadık ne varsa,
hepsi canın yumağından.

Yüzlere uğruyor can,
bebek yüzlerden,
güzel yüzlerden,
masum yüzlerden,
mahzun yüzlerden geçip gidiyor.

İçin de içine sızan,
sularda sızlayan,
kalplere süzülen,
şah damarında dolanan ne varsa,
hepsi canın kuyusundan,
hepsi canın kıyısından.

Yaralarda çoğalıyor can,
kanda kıvranıyor,
geceyi dağlıyor,
gündüzü kanatıyor.
Karbeyaz soğukların göğsüne akan sıcak kanda azalan neyse,
bir pıhtının özünde közlenen yangın neyse,
gecenin acısını gündüzün yarasına dolayan ne hikmetse,
hepsi can paresinden,
hepsi can çaresinden.

Can, paslı bir bıçak yarasıdır varlığın göğsünde.
Tenin beyaz yüzünde bir kardelen hülyasıdır.
Göğün en canlı yıldızı,
yerin en kanlı çiçeği.

Yarada kabuk bağlayan her neyse,
buzda kristal kristal biçimlenen her ne ise,
gökten yukarıda,
yerden aşağıda ne varsa kaynayan,
hepsi can yüzünden,
hep can gözünden,
hep can özünden.

Yüreğimizin yayında gerili oktur can,
ki buralı değildir,
şimdiye de razı değildir;
bizden önceleri ve bizden sonralarıdır.
Gölgemizin kuytusunda saklı bir hayaldir can,
ki bizden ama bizden olmayandır,
bizimle ama bizimle kalmayandır.
Alnımızda doğmuş bir şebnemdir can,
ki bizde ama bize ait olmayandır,
bizden ötelerde aşkları vardır.

Ve can Cânan’dandır.
Semâda Ahmed muştusu,
Hira’da Muhammed korkusu,
Hicret’te Sıddık telaşı,
Mekke’de mahbubiyet davası,
Taif’de rahmet duası,
Medine’de Ensar sevdası…
Ne varsa, Cânan’dan yana,
hepsi candan âlâ,
hepsine can feda,
hepsine canlar kurban ola.

Ne varsa yaşadığımız, tattığımız, sevdiğimiz ve var bildiğimiz;
ne varsa yaşamaya değer bildiğimiz,
anamız, babamız, yavrumuz,
yurdumuz, vatanımız, dünyamız,
göğümüz, gözümüz, elimiz, yüreğimiz…
Her ne varsa Hepsi Cânan’ın ayinesinde bir göründü bir kayboldu.
Hepsi Cânan hatırına varlığa vardı.
Hepsi hepsi Cânan uğrunda can kırığı…
Ol Cânan ki , cânın cânıdır.
Ol Cânan ki Canlar cânıdır.
Yüreğimiz Cânan sevdasına kanmalı,
canımız Cânan ile kanamalıdır…
canımız Cânana kanamalıdır…


Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.