Web sitemize hoşgeldiniz, 29 Mart 2024
Beğen 1

Ahmet El Acemi-14.Cüz

14.CÜZ-LATİNCE
15-HİCR SURESİ
Bismillahirrahmanirrahim
1. Elif lam ra tilke ayatül kitabi ve kur’anim mübın
2. Rubema yeveddüllezıne keferu lev kanu müslimın
3. Zerhüm ye’külu ve yetemetteu ve yülhihimül emelü fe sevfe ya’lemun
4. Ve ma ehlekna min karyetin illa veleha kitabüm ma’lum
5. Ma tesbiku min ümmetin eceleha ve ma yeste’hırun
6. Ve kalu ya eyyühellezi nüzzile aleyhiz zikru inneke le mecnun
7. Lev ma te’tına bilmelaiketi in künte mines sadikıyn
8. Ma nünezzilül melaikete illa bil hakkı ve ma kanu izem münzarin
9. İnna nahnü nezzelnez zikra ve inna lehu le hafizun
10. Ve le kad erselna min kablike şiyeıl evvelin
11. Ve ma ye’tıhim mir rasulin illa kanu bihı yestehziun
12. Kezalike neslükühu fı kulubil mücrimin
13. La yü’minune bihı ve kad halet sünnetül evvelin
14. Ve lev fetahna aleyhim babem mines semai fe zallu fıhi ya’rucun
15. Le kalu innema sükkirat ebsaruna bel nahnü kavmün meshurun
16. Ve le kad cealna fis semai bürucev ve zeyyennaha lin nazırın
17. Ve hafıznaha min külli şeytanir racım
18. İlla menisterekas sem’a fe etbeahu şihabüm mübın
19. Vel erda medednaha ve elkayna fıha ravasiye ve embetna fıha min külli şey’im mevzun
20. Ve cealna leküm fıha meayişe ve mel lestüm lehu bi razikıyn
21. Ve im min şey’in illa ındena hazinühu ve ma nünezzilühu illa bi kaderim ma’lum
22. Ve erselner riyaha levakıha fe enzelna mines semai maen fe eskaynakümuh ve ma entüm lehu bi hazinın
23. Ve inna le nahnü nuhyı ve nümıtü ve nahnül varisun
24. Ve le kad alimnel müstakdimıne minküm ve le kad alimnel müste’hırın
25. Ve inne rabbeke hüve yahşüruhüm innehu hakımün alım
26. Ve le kad halaknel insane min salsalim min hameim mesnun
27. Vel canne halaknahü min kablü min naris semum
28. Ve iz kale rabbüke lil melaiketi innı haliküm beşeram min salsalim min hameim mesnun
29. Fe iza sevveytühu ve nefahtü fıhi mir ruhıy fekau lehu sacidın
30. Fe secedel melaiketü küllühüm ecmeun
31. İlla iblıs eba ey yekune meas sacidın
32. Kale ya iblısü ma leke ella tekune meas sacidın
33. Kale lem ekül li escüde li beşerin halaktehu min salsalim min hameim mesnun
34. Kale fahruc minha fe inneke racım
35. Ve inne aleykel la’nete ila yevmid dın
36. Kale rabbi fe enzırnı ila yevmi yüb’asun
37. Kale fe inneke minel münzarın
38. İla yevmil vaktil ma’lum
39. Kale rabbi bima ağveytenı le üzeyyinenne lehüm fil erdı ve le uğviyennehüm ecmeıyn
40. İlla ıbadeke minhümül muhlesıyn
41. Kale haza sıratun aleyye müstekıym
42. İnne ıbadı leyse leke aleyhim sültanün illa menittebeake minel ğavın
43. Ve inne cehenneme le mev’ıdühüm ecmeıyn
44. Leha seb’atü ebvab likülli babim minhüm cüz’üm maksum
45. İnnel müttekıyne fı cennativ ve uyun
46. Üdhuluha bi selamin aminın
47. Ve neza’na ma fı sudurihim min ğıllin ıhvanen ala sürurim mütekabilın
48. La yemessühüm fıha nesabüv ve ma hüm minha bi muhracın
49. Nebbi’ ıbadı ennı enel ğafurur rahıym
50. Ve enne azabı hüvel azabül elım
51. Ve nebbi’hüm an dayfi ibrahım
52. İz dehalu aleyhi fe kalu selama kale inna minküm vecilun
53. Kalu la tevcel inna nübeşşiruke bi ğulamin alım
54. Kale e beşşertümunı ala em messeniyel kiberu fe bime tübeşşirun
55. Kalu beşşernake bil hakkı fe la teküm minel kanitıyn
56. Kale ve mey yaknetu mir rahmeti rabbihı illed dallun
57. Kale fe ma hatbuküm eyyühel murselun
58. Kalu inna ürsilna ila kavmim mücrimın
59. İlla ale lut inna le müneccuhüm ecmeıyn
60. İllemraetehu kadderna inneha le minel ğabirın
61. Felemma cae ale lutnil murselun
62. Kale inneküm kavmümü münkerun
63. Kalu bel ci’nake bima kanu fıhi yemterun
64. Ve eteynake bil hakkı ve inna le sadikun
65. Fe esri bi ehlike bi kıt’ım minel leyli vettebı’ edbarahüm ve la yeltefit minküm ehadüv vemdu haysü tü’merun
66. Ve kadayna ileyhi zalikel emra enne dabira haülai maktuum musbihıyn
67. Ve cae ehlül medıneti yestebşirun
68. Kale inne haülai dayfı fe la tefdahun
69. Vettekullahe ve la tuhzun
70. Kalu e ve lem nenheke anil alemın
71. Kale haülai benatı in küntüm faılın
72. Le amruke innehüm le fı sekratihim ya’mehun
73. Fe ehazethümüs sayhatü müşrikıyn
74. Fe cealna aliyeha safileha ve emtarna aleyhim hıcaratem min siccıl
75. İnne fı zalike le ayatil lil mütevessimın
76. Ve inneha le bisebılim mükıyn
77. İnne fı zalike le ayatel lil mü’minın
78. Ve in kane ashabül eyketi le zalimın
79. Fentekamna minhüm ve innehüma le bi imamim mübın
80. Ve le kad kezzebe ashabül hıcril murselın
81. Ve ateynahüm ayatina fe kanu anha mu’ridıyn
82. Ve kanu yenhıtune minel cibali büyuten aminın
83. Fe ehazethümüs sayhatü musbihıyn
84. Fe ma ağna anhüm ma kanu yeksibun
85. Ve ma halaknes semavati vel erda ve ma beynehüma illa bil hakk ve innes saate le atiyetün fasfehıs safhal cemıl
86. İnne rabbeke hüvel hallakul alım
87. Ve le kad ateynake seb’am minel mesanı vel kur’anel azıym
88. La temüddenne ayneyke ila ma metta’na bihı ezvacem minhüm ve la tahzen aleyhim vahfıd cenahake lil mü’minın
89. Ve kul innı enen nezırul mübın
90. Kema enzelna alel muktesimın
91. Ellezıne cealül kur’ane ıdıyn
92. Fe ve rabbike le nes’elennehüm ecmeıyn
93. Amma kanu ya’melun
94. Fasdoa’bima tü’meru ve a’rıd anil müşrikın
95. İnna kefeynakel müstehziın
96. Ellezıne yec’alune meallahi ilahen ahar fe sevfe ya’lemun
97. Ve le kad na’lemü enneke yedıyku sadruke bima yekulun
98. Fe sebbıh bi hamdi rabbike ve küm mines sacidın
99. Ve’büd rabbeke hatta ye’tiyekel yekıyn
16-NAHL SURESİ
Bismillahirrahmanirrahim
1. Eta emrullahi fe la testa’ciluh sübhanehu ve teala amma yüşrikun
2. Yünezzilül melaikete bir ruhı min emrihı ala mey yeşaü min ıbadihı en enziru ennehu la ilahe illa ene fettekun
3. Halekas semavati vel erda bil hakk teala amma yüşrikun
4. Halekal insane min nutfetin fe iza hüve hasıymün mübiyn
5. Vel en’ame halekaha lemük fıha dif’üv ve menafiu ve minha te’külun
6. Ve leküm fıha cemalün hıyne türıhune ve hıyne tesrahun
7. Ve tahmilü eskaleküm ila beledil lem tekunu baliğıyhi illa bi şikkıl enfüs inne rabbeküm le raufür rahıym
8. Vel hayle vel biğale vel hamira li terkebuha ve zıneh ve yahlüku ma la ta’lemun
9. Ve alellahi kasdus sebıli ve minha cair ve lev şae le hedaküm ecmeıyn
10. Hüvellezı enzele mines semai mael leküm minhü şerabüv ve minhü şecerun fıhi tüsiymun
11. Yümbitü leküm bihiz zer’a vez zeytune ven nehıyle ven a’nabe ve min küllis semarat inne fı zalike le ayetel li kavmiy yetefekkerun
12. Ve sehhara lekümül leyle ven nehara veş şemse vel kaner ven nücumü müsahharatüm bi emrih inne fı zalike le ayatil li kavmiy ya’kılun
13. Ve ma zerae leküm fil erdı muhtelifen elvanüh inne fı zalike le ayetel li kavmiy yezzekkerun
14. Ve hüvellezı sehharal bahra li te’külu minhü lahmen tariyyev ve testahricu minhü hılyeten telbesuneha ve teral fülke mevahıra fıhi ve li tebteğu min fadlihı ve lealleküm teşkürun
15. Ve elka fil erdı ravasiye en temıde biküm ve enharav ve sübülel lealleküm tehtedun
16. Ve alamat ve bin necmi hüm yehtedun
17. E fe mey yahlüku ke mel la yahluk e fe la tezekkerun
18. Ve in teuddu nı’metellahi la tuhsuha innellahe le ğafurur rahıym
19. Vallahü ya’lemü ma tüsirrune ve ma tu’linun
20. Vellezıne yed’une min dunillahi la yahlükune şey’ev ve hüm yuhlekun
21. Emvatün ğayru ahya’ ve ma yeş’urune eyyane yüb’asun
22. İlahüküm ilahüv vahıd fellezıne la yü’minune bil ahırati kulubühüm münkiratüv ve hüm müstekbirun
23. La cerame ennellahe ya’lemü ma yüsirrune ve ma yu’linun innehu la yühıbbül müstekbirın
24. Ve iza kıyle lehüm maza enzele rabbüküm kalu esatıyrul evvelın
25. Li yahmilu evzarahüm kamiletey yevmel kıyameti ve min evzarillezıne yüdıllunehüm bi ğayri ılm e la sae ma yezirun
26. Kad mekarallezıne min kablihim fe etellahü bünyanehüm minel kavaıdi fe harra aleyhimüs sakfü min fevkıhim ve etahümül azabü min haysü la yeş’urun
27. Sümme yevmel kıyameti yuhzıhüm ve yekulü eyne şürakaiyellezıne küntüm tüşakkune fıhim kalellezıne utül ılme innel hızyel yevme ves sue lalel kafirın
28. Ellezıne teteveffahümül melaiketü zalimı enfüsihim fe elkavüs seleme ma künna na’melü min su’ bela innellahe alımüm bima küntüm ta’melun
29. Fedhulu ebvabe cehenneme halidıne fıha fe lebi’se mesvel mütekebbirın
30. Ve kıyle lillezınettekav maza enzele rabbüküm kalu hayra lillezıne ahsenu fı hazihıd dünya haseneh ve le darul ahırati hayr ve le nı’me darul müttekıyn
31. Cennatü adniy yedhuluneha tecrı min tahtihel enharu lehüm fıha ma yeşaun kezalike yeczillahül müttekıyn
32. Ellezıne teteveffahümül melaiketü tayyibıne yekulune selamün aleykümüdhulül cennete bima küntüm ta’melun
33. Hel yenzurune illa en te’tiyehümül melaiketü ev ye’tiye emru rabbik kezalike fealellezıne min kablihim ve ma zalemehümüllahü ve lakin kanu enfüsehüm yazlimun
34. Fe esabehüm seyyiatü ma amilu ve haka bihim ma kanu bihı yestehziun
35. Ve kalellezıne eşraku lev şaellahü ma abedna min dunihı min şey’in nahnü ve la abaüna ve la harramna min dunihı min şey’ kezalike fealellezıne min kablihim fe hel aler rusüli illel belağul mübın
36. Ve le kad beasna fı külli ümmetir rasulen enı’büdüllahe vectenibüt tağut fe minhüm men hedellahü ve minhüm men hakkat aleyhid dalaleh fe sıru fil erdı fenzuru keyfe kane akıbetül mükezzibın
37. İn tahrıs ala hüdahüm fe innellahe la yehdı mey yüdıllü ve ma lehüm min nasırın
38. Ve aksemu billahi cehde eymanihim la yeb’asüllahü mey yemut bela va’den aleyhi hakkav ve lakinne ekseran nasi la ya’lemun
39. Li yübeyyine lehümüllezı yahtelifune fıhi ve li ya’lemellezıne keferu ennehüm kanu kazibın
40. İnnema kavlüna li şey’in iza eradnahü en nekule lehu kün fe yekun
41. Vellezıne haceru fillahi mim ba’di ma zulimu le nübevviennehüm fid dünya haseneh ve le ecrul ahırati ekber lev kanu ya’lemun
42. Ellezıne saberu ve ala rabbihim yetevekkelun
43. Ve ma erselna min kablike illa ricalen nuhıy ileyhim fes’elu ehlez zikri in küntüm la ta’lemun
44. Bil beyyinati vez zübür ve enzelna ileykez zikra li tübeyyine linnasi ma nüzzile ileyhim ve leallehüm yetefekkerun
45. E fe eminellezıne mekerus seyyiati ey yahsifellahü bihimül erda ev ye’tiyehümül azabü min haysü la yaş’urun
46. Ev ye’huzehüm fı tekallübihim fe ma hüm bi mu’cizın
47. Ev ye’huzehüm ala tehavvüf fe inne rabbeküm le raufür rahıym
48. E ve lem yerav ila ma halekallahü min şey’iy yetefeyyeü zılalühu anil yemıni veş şemaili süccedel lillahi ve hüm dahırun
49. Ve lillahi yescüdü ma fis semavati ve ma fil erdı min dabbetiv vel melaiketüe hüm la yestekbirun
50. Yehafune rabbehüm min fevkıhim ve yef’alune ma yü’merun
51. Ve kalellahü la tettehızu ilaheynisneyn innema hüve ilahüv vahıd fe iyyaye ferhebun
52. Ve lehu ma fis semavati vel erdı ve lehüd dınü vasıba e fe ğayrallahi tettekun
53. Ve ma büküm min nı’metin fe minellahi sümme iza messekümüd durru fe ileyhi tec’erun
54. Sümme iza keşefed durra anküm iza ferıkum minküm bi rabbihim yüşrikun (49.ayet secde ayetedir.)
55. Li yekfüru bima ateynahüm fe temetteu fe sevfe ta’lemun
56. Ve yec’alune li ma la ya7lemune nasıybem mimma razaknahüm tellahi le tüs’elünne amma küntüm tefterun
57. Ve yec’alune lillahil benati sübhanehu ve lehüm ma yeştehun
58. Ve iza büşşira ehadühüm bil ünsa zalle vechühu müsveddev ve hüve kezıym
59. Yetevara minel kavmi min sui ma büşşira bih e yümsikühu ala hunin em yedüssühu fit türab e la sae ma yahkümun
60. Lillezıne la yü’minine bel ahırate meselüs sev’ ve lillahil meselül a’la ve hüvel azızül hakım
61. Ve lev yüahızüllahün nase bi zulmihim ma terake aleyha min dabbetiv ve lakiy yüehhıruhüm ila ecelim müsemma fe iza cae ecelühüm la yeste’hırune saatev ve la yestakdimun
62. Ve yec’alune lillahi ma yekrahune ve tesıfü elsinetühümül kezibe enne lehümül husna la cerame enne lehümün nara ve ennehüm müfratun
63. Tellahi le kad erselna ila ümemim min kablike fe zeyyene lehümüş şeytanü a’malehüm fe hüve veliyyühümül yevme ve lehüm azabün elım
64. Ve ma enzelna aleykel kitabe illa li tübeyyine lehümüllezıhtelefu fıhi ve hüdev ve rahmetel li kavmiy yü’mininun
65. Vallahü enzele mines semai maen fe ahya bihil erda ba’de mevtiha inne fı zalike le ayatel li kavmiy yesmeun
66. Ve inne leküm fil en’ami le ıbrah nüskıyküm mimma fı bütunihı mim beyni fersiv ve demil lebenen halisan saiğal liş şaribın
67. Ve min semaratin nehıyli vel a’nabi tettehızune minhü sekerav ve rizkan hasena inne fı zalike le ayetel li kavmiy ya’kılun
68. Ve evha rabbüke ilen nahli enittehızı minel cibali büyutev ve mineş şeceri ve mimma ya’rişun
69. Sümme külı min külles semarati feslükı sübüle rabbiki zülüla yahrucü mim butuniha şerabüm muhtelifün elvanühu fıhi şifaül linnas inne fı zalike le ayatel li kavmiy yetefekkerun
70. Vallahü halekaküm sümme yeteveffaküm ve minküm mey yüraddü ila erzelil umuri li keyla ya’leme ba’de ılmin şey’a innellahe alımün kadır
71. Vallahü faddale ba’daküm ala ba’dın fir rızk femellezıne füddılu bi raddı rizkıhim ala ma meleket eymanühüm fe hüm fıhi seva’ ife bi nı’metillahi yechadun
72. Vallahü ceale leküm min enfüsiküm ezvacev ve ceale leküm min ezvaciküm benıne ve hafedetev ve razekaküm minet tayyibat e fe bil batıli yü’minune ve bi nı’metillahi hüm yekfurun
73. Ve ya’büdune min dunillahi ma la yemlikü lehüm rizskam mines semavati vel erdı şey’ev ve la yestetıy’un
74. Fe la tadribu lillahil emsal innellahe ya’lemü ve entüm la ta’lemun
75. Darabellahü meselen abdem memlukel la yakdiru ala şey’iv ve mer razaknahü minna zirkan hasenen fe hüve yünfiku minhü sirrav ve cehra hel yestevun elhamdü lillah bel ekseruhüm la ya’lemun
76. Ve darabellahü meseler racüleyni ehadühüma ebkemü la yakdiru ala şey’iv ve hüve kellün ala mevlahü eynema yüveccihhü la ye’ti bi hayr hel yestevı hüve ve mey ye’müru bil adli ve hüve ala sıratım müstekıym
77. Ve lillahi ğaybüs semavati vel ard ve ma emrus saati illa ke lemhıl besari ev hüve akrab innellahe ala külli şey’in kadır
78. Vallahü ahraceküm mim bütuni ümmehatiküm la ta’lemune şey’ev ve ceale lekümüs sem’a vel ebsara vel ef’idete lealleküm teşkürun
79. E lem yerav ilet tayri müsehharatin fı cevvis sema’ ma yümsikühünne illellah inne fı zalike le ayatil li kavmiy yü’minun
80. Vallahü ceale leküm min cüludil en’ami büyuten testehıffuneha yevme za’niküm ve yevme ikametiküm ve min asvafiha ve evbariha ve eş’ariha esasev ve metaan ila hıyn
81. Vallahü ceale leküm mimma haleka zılalev ve ceale leküm minel cibali eknanev ve ceale leküm serabiyle tekıykümül harra ve serabiyle tekıyküm be’seküm kezalike yütimmü nı’metehu aleyküm lealleküm tüslimun
82. Fe in tevellev fe innemü aleykel belağul mübın
83. Ya’rifune nı’metellahi sümme yünkiruneha ve ekseruhümül kafirun
84. Ve yevme neb’asü min külli ümmetin şehıden sümme la yü’zenü lillezıne keferu ve la hüm yüsta’tebun
85. Ve iza raellezıne zalemül azabe fe la yühaffefü anhüm ve la hüm yünzarun
86. Ve iza raellezıne eşraku şürakaehüm kalu rabbena haülai şürakaünellezıne künna ned’u min dunik fe elkav ileyhimül kavle inneküm le kazibun
87. Ve elkav ilellahi yevmeizinis seleme ve dalle anhüm ma kanu yefterun
88. Ellezıne keferu ve saddu an sebılillahi zidnahüm azaben fevkal azabi bima kanu yüfsidun
89. Ve yevme neb’azü fı külli ümmetin şehıden ala haüla’ ve nezzelna aleykel kitabe tibyanel likülli şey’iv ve hüdev ve rahmetev ve büşra lil müslimın
90. İnnellahe ye’müru bil adli vel ıhsani ve ıtai zil kurba ve yenha anil fahşai vel münkeri vel bağy yeızüküm lealleküm tezekkerun
91. Ve evfu bi ahdillahi iza ahettüm ve la tenkudul eymane ba’de tevkıdiha ve kad cealtümüllahe aleyküm kefıla innellahe ya’lemü ma tef’alun
92. Ve la tekunu kelletı nekadat ğazleha mim ba’di kuvvetin enkasa tettehızune eymaneküm dehalem beyneküm en tekune ümmetün hiye erba min ümmeh innema yeblukümüllahü bih ve le yübeyyinenne leküm yevmel kıyameti ma küntüm fıhi tahtelifun
93. Ve lev şaellahü le cealleküm ümmetev vahıdetev ve lakiy yüdıllü mey yeşaü ve yehdoı mey yeşa’ ve le tüs’elünne amma küntüm ta’melun
94. Ve la tettehızu eymaneküm dehalem beyneküm fe tezille kademüm ba’de sübutiha ve tezukus sue bima sadedtüm an sebılillah ve leküm azabüm azıym
95. Ve la teşteru bi ahdillahi semenen kalıla innema ındellahi hüve hayrul leküm in küntüm ta’lemun
96. Ma ındeküm yenfedü ve ma ındellahi bak ve le necziyennellezıne saberu ecrahüm bi ahseni ma kanu ya’melun
97. Men amile saliham min zekerin ev ünsa ve hüve mü’minün fe le nuhyiyennehu hayaten tayyibeh ve la necziyennehüm ecrahüm bi ahseni ma kanu ya’melun
98. Fe iza kara’tel kur’ane festeız billahi mineş şeytanir racım
99. İnnehu leyse lehu sültanün alellezıne amenu ve ala rabbihim yetevekkelun
100. İnnema sültanühu alellezıne yetevellevnehu vellezıne hüm bihı müşrikun
101. Ve iza beddelna ayetem mekane ayetiv vallahü a’lemü bima yünezzilü kalu innema ente müfter bel ekseruhüm la ya’lemun
102. Kul nezzelehu ruhul kudüsi mir rabbike bil hakkı li yüsebbitellezıne amenu ve hüdev ve büşra lil müslimın
103. Ve le kad na’lemü ennehüm yekulune innema yüallimühu beşar lisanüllezı yulhıdune ileyhi a’cemiyyüv ve haza lisanün arabiyyüm mübın
104. İnnellezıne la yü’minune bi ayatillahi la yehdıhimüllahü ve lehüm azabün elım
105. İnnema yefteril kezibellezıne la yü’minune bi ayatillah ve ülaike hümül kazibun
106. Men kefera billahi mim ba’di ımanihı illa men ükrihe ve kalbühu mutmeinüm bil ımani ve lakim men şeraha bil küfri sadran fe aleyhim ğadabüm minellah ve lehüm azabün azıym
107. Zalike bi ennehümüstehabbül hayated dünya alel ahıratü ve ennellahe la yehdil kavmel kafirın
108. Ülaikellezıne tabeallahü ala kulubihim ve sem’ıhim ve ebsarihim ve ülaike hümül ğafilun
109. La cerame ennehüm fil ahırati hümül hasirun
110. Sümme inne rabbeke lillezıne haceru mim ba’di ma fütinu sümme cahedu ve saberu inne rabbeke mim ba’diha le ğafurur rahıym
111. Yevme te’tı küllü nefsin tücadilü an nefsiha ve tüveffa küllü nefsim ma amilet ve hüm la yuzlemun
112. Ve darabellahü meselen karyeten kanet aminetem mutmeinnetey ye’tıha rizkuha rağadem min külli mekanin fe keferat bi en’umillahi fe ezakahallahü libasel cuı vel havfi bima kanu yasneun
113. Ve le kad caehüm rasulüm minhüm fe kezzebuhü fe ehazehümül azabü ve hüm zalimun
114. Fe külu mimma razekakümüllahü halalen tayyibev veşküru nı’metellahi in küntüm iyyahü ta’büdun
115. İnnema harrama aleykümül meytete ved deme ve lahmel hınzıri ve ma ühille li ğayrillahi bih fe menidturra ğayra bağıv ve la adin fe innellahe ğafurur rahıym
116. Ve la tekulu lima tesıfü elsinetükümül kezibe haza halalüv ve haza haramül li tefteru alellahil kezib innellezıne yefterune alellahil kezibe la yüflihun
117. Metaun kalılüv ve lehüm azabün elım
118. Ve alellezıne hadu harramna ma kasasna aleyke min kabl ve ma zalemnahüm ve lakin kanu enfüsehüm yazlimun
119. Sümme inne rabbeke lillezıne amilüs sue bi cehaletin sümme tabu mim ba’di zalike ve aslehu inne rabbeke mim ba’diha le ğafurur rahıym
120. İnne ibrahıme kane ümmeten kanitel lillahi hanıfa ve lem yekü minel müşrikın
121. Şakiral li en’umih ictebahü ve hedahü ila sıratım müstekıym
122. Ve ateynahü fid dünya haseneh ve innehu fil ahırati le mines salihıyn
123. Sümme evhayna ileyke enittebı’ millete ibrahıme hanıfa ve ma kane minel müşrikın
124. İnnema cüıles sebtü alellezınahtelefu fıh ve inne rabbeke le yahkümü beynehüm yevmel kıyameti fıma kanu fıhi yahtelifun
125. Üd’u ila sebıli rabbike bil hıkmeti vel mev’ızatil haseneti ve cadilhüm billetı hiye ahsen inne rabbeke hüve a’lemü bi men dalle an sebılihı ve hüve a’lemü bil mühtedın
126. Ve in akabtüm fe akıbu bi misli ma ukıbtüm bih ve lein sabertüm le hüve hayrul lissabirın
127. Vasbir ve ma sabruke illa billahi ve la tahzen aleyhim ve la tekü fı daykım mimma yemkürum
128. İnnellahe meallezınettekav vellezıne hüm muhsinun
14.CÜZ-MEAL
15 – HİCR SÛRESİ
Mekke döneminde nâzil olmuştur. 99 âyettir. 80. âyette bahsedilen Hicr ahalisi, sûreye isim olmuştur. Hicr halkı, Hz. Salih (a.s.) ın kavmi olan Semûd halkıdır. Hicr sûresi, Kur’ân’ın Allah Teâlanın sözü olduğunu vurgulamaktadır. Bu sûre peygamberlerin tebliğleri karşısında bir grup kâfirin her zaman diretmiş olduğunu hatırlatır. Allah’ın varlığının ve birliğinin bazı delillerini serdeder. Sonra insanlığın en büyük kıssası olan Hz. Adem (a.s.) ile İblis’in kıssasını anlatır. Büyük Kur’ân nimetine dikkat çekilerek sûre sona erdirilir.
Bismillahirrahmanirrahim.
1 – Elif Lâm Râ. Bunlar kitabın ve Kur’ân-ı Mübin’in âyetleridir.
Mübin teriminin anlamı için: (28,2)
2 – Bir zaman olur kâfirler, “Keşke vaktiyle müslüman olmuş olsaydık!” diye çok hasret çekerler. [6,27]
Bu pişmanlığı Allah müminlere zafer verdiğinde veya ölecekleri sırada yahut kıyamet günü dile getirirler.
3 – Bırak onları, yesin içsinler, zevklerine düşsünler, arzu ve emelleri kendilerini oyalaya dursun. Yakında bilecekler! [77,46]
4 – Bizim imha ettiğimiz her memleket hakkında mutlaka daha önce kararlaştırılmış, malum bir vaade vardır.
5 – Hiç bir ümmet vaadesini ne öne alabilir, ne erteleyebilir.
6-7 – O kâfirler, alay ederek: “Ey o kendisine kitap indirilmiş olan! dediler, mutlaka sen bir delisin!
Eğer iddianda tutarlı isen, ne diye bize o melekleri getirip göstermiyorsun?” [23,70; 43,53; 25,21-22] {KM, Markos 3,22; Matta 11,18}
8 – Biz o melekleri ancak hikmet gereğince göndeririz.
Ama o zaman da, kendilerine hiç mühlet verilmez, derhal işleri bitirilir, mahvolup giderler.
9 – Hiç şüphe yok ki o zikri, Kur’ân’ı Biz indirdik, onu koruyacak olan da Biz’iz. [5,67]
Kur’ân mesajı öyle dikkatli, titiz bir şekilde korunmuştur ki bugün dünyanın her tarafında en yaygın kitap olan bu eser, bir harf farkı olmaksızın binlerce yıldan beri okunmaktadır. Matbaa, kaydetme, ulaşım imkânlarına rağmen yirminci asırda yaşamış ünlü şahısların eserlerinde bile farklılıklar bulunması, bu işin başlı başına mûcize olduğunu gösterir.
10-11 – Senden önce gelip geçen milletlere de Biz Peygamberler gönderdik.
Ama onlara hiç bir resul gelmedi ki onunla alay etmiş olmasınlar.
12-13 – Biz böylece o inkâr ve alayı suçluların kalplerine sokarız.
Geçmiş ümmetlerin başlarına gelen felaketler ibret teşkil ettiği halde yine de onlar iman etmezler.
14-15 – Hatta o kâfirlere gökten bir kapı açsak, onlar da yukarı yükselip çıksalar,
yine de “Galiba gözlerimiz bağlandı, belki de büyüye tutulduk!” derler.
16-18 – Gerçekten Biz, gökte burçlar yarattık ve onları seyredenler için yıldızlarla süsledik.
Hem onu kovulmuş her şeytandan koruduk. Ancak kulak hırsızlığı edenler olursa, onu da parlak bir ışık kovalar. [25,61; 85,1; 26,212; 37,8-10] {KM, Luka 10,18}
Burç: Kale, hisar, yüksek köşk mânalarına gelir. Gökyüzünde özel bir şekilde toplanmış olan birtakım yıldız kümelerine de burç denilmiştir. Bu kümelerin meşhur olanları on iki tane olmakla beraber, âyet-i kerimede “bürûcen” nekire şeklinde zikredildiğine göre, gökte daha keşfedilmemiş birçok yıldız kümesinin bulunduğuna işaret edilmektedir.
Şihab: “parlak ışık, alev” demektir. Göktaşı veya henüz keşfedilmemiş bir ışın türü olabilir.
Eğer göktaşı olarak düşünürsek, bunların dünya atmosferine son derecede fazla miktarda düştüğü bilinmektedir. Pek mümkündür ki şeytanların uzayda yükselmeleri bu şihablarla önleniyordur. Fakat bunlar dünyada insanların hayatlarını imha etmezler. Zira göktaşları dünya küresini çevreleyen atmosfer küresine girer girmez yanıp kül olmakta, son derece nadir olarak, ibret olsun diye yere düşmektedir. Hasılı, dünyamız burçlarla korunmasaydı bu şihablar hayatımızı çoktan imha etmiş olurlardı.
19 – Yeri de yaydık, genişlettik ve oraya ağır baskılar (sağlam dağlar) çaktık ve orada hikmetle ölçülmüş olarak her türlü nebatı yetiştirdik. [37,6] {KM, Tekvin 3,24}
20 – Orada hem siz insanlar için, hem rızkını sizin vermediğiniz daha nice yaratıklar için geçimlikler meydana getirdik.
21 – Hiçbir şey yoktur ki onu meydana getiren hazinelerin anahtarları elimizde olmasın. Biz onu ancak belirli bir ölçü ile indiririz.
22 – Aşılayıcı olarak rüzgârlar gönderdik. Derken gökten yağmur indirip onunla sizi suladık.
Halbuki o suyu hazinelerde depolayan da sizler değilsiniz. [39,21; 56,68-74; 16,10; 67,30]
Rüzgarların bitkilerdeki erkek ve dişi unsurlar arasında döllenmeyi sağladıklarına işaret ediliyor.
Âyetin son kısmı ise kaynak sularını oluşturan ilahî kanuna işaret ediyor. Yağmurla inen su yerde kaybolmaz. Yüzeye yakın taş havuzlarda depolanır. Tuzlardan ve kirlerden arıtılmış olarak tatlı bir hayat kaynağı halinde mahlûklara ikram edilir.
23 – Muhakkak ki hayatı veren de Biz’iz, hayatı geri alıp öldüren de ve elbette hepsine vâris olacak, hepsinden sonraya kalacak olan baki de Biziz.
24 – Doğrusu sizden, önden gidenleri de, geri kalanları da Biz pek iyi biliriz.
Doğup ölenleri veya ileride dünyaya gelip ölecekleri yahut İslâm’da, Cihadda, taatte öne geçip geri kalanları da biliriz. Sizin hallerinizden hiç biri Bize gizli kalmaz, demektir.
25 – Senin Rabbin, elbette onları mahşerde toplayacaktır. Çünkü O hakîmdir, alîmdir (tam hüküm ve hikmet sahibidir, her şeyi bilir).
26 – Biz insanı kara çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık. [55,14-15; 6,2]
27 – Cinleri de daha önce, zehirli ateşten yaratmıştık.
28 – Ve hani Rabbin meleklere: “Ben, demişti, kuru çamurdan, şekillenmiş bir çamurdan bir beşer yaratacağım.”
29 – “Bu itibarla, Ben onu düzenlediğim insan şekline koyduğum ve içine ruhumdan üflediğim zaman, derhal onun için secdeye kapanınız.”
Allah’ın isimlerinin insanda böyle tecelli etmesidir ki insanı arzda halife kılmış ve bütün mahlûkat üzerine çıkarmıştır.
30-31 – İblis hariç bütün melekler secdeye kapandılar. O ise kibirlenip, secde edenler arasında yer almadı.
32 – Allah İblis’e: “Sen niye secde edenlerle beraber olmadın?” diye sordu.
33 – “Benim, dedi, kuru çamurdan şekillenmiş balçıktan yarattığın bir beşere secde etmem mümkün değildir.” [2,34; 7,12; 17,62] [38,76]
34-35 – “O halde, dedi, defol buradan! Çünkü sen kovuldun,
ve bu lânet, hesap gününe kadar senin üzerinde devam edecektir.”
36 – “Ya Rabbi! dedi, o halde insanların diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver!”
37-38 – “Haydi, buyurdu, belirli bir güne kadar sana müsaade edildi.”
39-40 – İblis: “Ya Rabbi! dedi, beni azdırmâna karşılık,
yemin ederim ki ben de dünyada onlara günahları süsleyeceğim
ve ancak senin ihlasa erdirdiğin kulların müstesna, onların hepsini azdıracağım” [17,62; 38,82-83]
İblis şunu demek istiyor: “Ya Rabbî, benden aşağıda olan birine boyun eğmemi istedin. Benim bu emre uymayacağım sence mâlumdu. İşte böylece azmama sebep oldun ve bu da bu insanlar sebebiyle başıma geldi. İşte ben de onları azdıracağım.”
41 – Allah buyurdu: “Bu seçkin kullarımın tuttuğu yol, işte Ben’im gözettiğim dosdoğru yoldur.” [16,9; 1,6-7]
42 – “Şüphesiz Benim o seçkin kullarım üzerinde senin hiçbir nüfûzun yoktur, ancak senin peşine takılmış şaşkın azgınlar başka!”
43-44 – Şüphesiz cehennem de o azgınların hepsinin varacakları yerdir.
Oranın yedi kapısı vardır ve onlardan her kapıdan kimlerin gireceği belirlenmiştir. Onlar kapılara bölüştürülmüşlerdir.
İblis kıssasının hatırlatılması şu muhtevada olmuştur: Daha önceki âyetlerde kâfirlerin felakete götüren yollara tâbi oldukları üzerinde durulmuştu. Bu sapıklıkların gerisinde, en büyük bir düşmanın bulunduğunu, insanların buna karşı daima uyanık ve tetikte olmalarının lüzumunu hatırlatmak için bu kıssaya yer verilmiş ve denilmek istenmiştir ki: “Peygamber sizi bu tehlikeden kurtarmak istiyor. Fakat siz dostunuzu düşmanınızı ayırd edemiyorsunuz.”
45 – Şeytana uymaktan korunan müttakiler ise cennetlerde ve pınar başlarındadırlar.
46 – “Esenlikle, emin olarak girin oraya” (denir onlara).
47 – Onların kalplerindeki kini söküp çıkarmışızdır. Dost ve kardeş olarak, divanlar üzerinde karşı karşıya otururlar.
48 – Orada kendilerine hiç bir zahmet ve meşakkat dokunmaz, oradan hiç çıkarılmazlar.
49-50 – Kullarıma haber ver ki (günahları örten) gafur, (ihsanı bol olan) rahîm Ben’im.
Bununla beraber azabım da elîm mi elîm!
51 – Onlara İbrâhim’in misafirlerinden de bahset. [11,69; 51,24] {KM, Tekvin 18. bölüm}
Hz. İbrâhim (a.s.) ın kıssasının münasebeti şudur. Bu sûrenin başında 7. âyette müşriklerin “Eğer iddianda tutarlı isen ne diye bize melekleri getirmiyorsun?” sözleri nakledilmişti. Onlara şu denilmek isteniyor: “Melekler gelirse, kesin hükmü icra için gelirler, artık size mühlet verilmez.”
52 – Onun yanına girdiklerinde “Selam!” dediler. İbrâhim: “Biz sizden korkuyoruz” dedi.
Misafirlere ikram ettiği yiyecekleri yemediklerini görünce böyle dedi.
53 – “Korkma!” dediler. “Biz sana akıllı, bilgin bir oğlunuzun dünyaya geleceğini müjdeliyoruz.”
54 – “Beni mi müjdeliyorsunuz?” dedi. “Bana ihtiyarlık gelip çatmışken, artık beni nasıl tebşir edersiniz?”
55 – “Sana gerçeği müjdeledik, onun için ümit kesenlerden olma!” dediler.
56 – O da: “Rabbinin rahmetinden, hak yoldan sapanlardan başka kim ümit keser ki?” dedi.
57 – Ve ilave etti: “Ey elçiler, bundan başka işiniz nedir? sorabilir miyim?”
58-60 – “Haberin olsun” dediler, “Biz suçlu bir topluluğu cezalandırmak için gönderildik.
Ancak eşi dışında Lut’un ailesi müstesna.
Çünkü onların hepsini kurtaracağız. Eşinin suçlularla beraber kalmasını gerekli gördük.”
61-62 – Elçiler Lut’un evine gelince O: “Doğrusu, siz ürkülecek kimselersiniz” dedi.
63-65 – “Yok” dediler, “Biz sana, onların şüphe ettikleri cezayı getirdik ve sana emr-i Hak ile geldik, emin ol bizler sadık kimseleriz.
Hemen gecenin sonunda aileni yola çıkar, sen de arkalarından git, içinizden hiç kimse dönüp ardına bakmasın, size emredilen yere geçin gidin.” [15,8; 11,65]
Bundan maksat: “Sakın arkana bakma, yoksa taş kesilirsin” değildir. Maksat şudur: “Arkanıza bakarsanız felakette helâk olanların müthiş çığlıkları, manzaraları ile karşılaşırsınız. Şimdi ne onların lâyık oldukları cezayı bulmaları sebebiyle sevinme, ne de üzülme zamanı değildir. Oradan hızla uzaklaşmalısınız ki azap yağmurundan etkilenmeyesiniz.”
66 – Ona şu kesin emri vahyettik: “Sabaha çıkarlarken onların kökü kesilmiş olacaktır!” [11,81]
67 – Şehir halkı da misafirlerin geldiğini duyup eğlenmek için gelmişlerdi.
68-69 – “Bunlar benim misafirlerim!” dedi, “Ne olur beni mahcûp etmeyin. Allah’tan korkun da beni rüsvay etmeyin.”
Bu âyetler onların saldırganlıkta adeta gözlerinin döndüğünü zarif bir üslûpla ifade ediyor. Halkça sayılan birine, kısa süre için uğrayan bir misafir bile emin olamıyordu. Talmudda bu çürümelerin çok somut örnekleri rivâyet edilir.
70 – Onlarsa: “Biz seni elalemin işine karışmaktan menetmemiş miydik (şunu bunu korumak sana mı kalmış!)” dediler.
71 – Lût: “Eğer evlenmek isterseniz, işte kızlarım, onlarla evlenebilirsiniz” dedi.
72 – (Resulüm!) “Hayatın hakkı için onlar, kendilerini öylesine kaybetmişlerdi ki sarhoşlukları içinde sürünüp gitmekte idiler.”
Bu hitabı yapan Cenab-ı Allah’tır. Bir başka tefsire göre, hitab edenler elçi melekler “Hayatın hakkı için, onlar sarhoşlukları içinde sürünüp gitmektedirler” demişlerdi.
73 – Güneş doğarken o korkunç ses bastırıverdi onları!
74 – Bir anda şehirlerinin üstünü altına çevirdik. Pişirilmiş çamurdan yapılmış taş yağmuruna tuttuk onları!
75 – Elbette bunda işaretten anlayanlar için alınacak nice ibretler vardır.
76 – Hem o şehir harabesi uğrak bir yol üzerindedir.
Bu şehrin harabeleri Hicaz’dan Suriye ve Mısır’a giden yol üzerindedir.
77 – Elbette bunda, iman edecekler için çok ibretler vardır.
78 – Eyke halkı da zalim mi zalim bir halk idi.
Eyke, Tebük’ün eski adı olup Şuayb (a.s) ın halkıdır.
79 – Onlara da hakettikleri cezayı verdik. Bu her iki şehir harabesi de uğrak bir yol üzerindedir.
80 – Hicr halkı da peygamberleri yalancı saydı.
Hicr, Semud’un başkenti idi. Kalıntıları Medine’nin kuzeybatısında el-Ula kasabasının yanındadır. Medine – Tebük karayolu üzerindedir. Hz. Peygamber (a.s.) ın tavsiyesine uyarak buradan geçenler orada konaklamazlar.
81 – Onlara delil ve mûcizelerimizi verdik, ama yüzçevirdi onlar bu delillerden! [41,17]
82 – Dağlarda evler yontarak güven içinde bulunuyorlardı.
83 – Bir sabah o korkunç ses bastırıverdi onları!
84 – Kazanıp ele geçirdikleri mal ve imkânlar hiçbir fayda vermedi kendilerine.
Bu âyet Hz. Peygamberi ve müminleri teselli etmektedir. Hakikatin mutlaka zuhur edeceğini, batılın savletinin devamlı olmadığını bildirmektedir.
85 – Öyle ya, Biz gökleri, yeri ve bu ikisinin aralarında bulunan varlıkları elbette boşuna değil, gerçek bir gaye ve hikmetle yarattık.
Hiç şüphe yok ki o kıyamet saati gelip çatacaktır. Öyleyse müsamaha ile tatlılıkla davran onlara. [23,115-116; 38,27; 53,31; 43,89]
86 – Elbette senin Rabbin mükemmel yaratan ve herşeyi hakkıyla bilendir. [36,81-83]
87 – Şu kesin ki biz sana Seb-i mesânî ile şu yüce Kur’ân’ı verdik.
Seb-i mesânî: Fatiha sûresidir.
88 – Sakın o kâfirlerden bir kısmına geçici bir zevk olarak verdiğimiz dünya nimetlerine göz atma.
Onların iman etmemelerinden ötürü üzülme ve müminlere kol kanat ger, şefkatle koru onları. [20,31; 26,215; 9,128] {KM, Çıkış 18,15-16}
89 – Ve de ki: “Sizi, sizleri bekleyen felaketten açıkça uyarıyorum.”
90-91 – Tıpkı o bölüşenlerin, O Kur’ân’ı parça parça edenlerin başlarına indirdiğimiz felaket gibi.
Muktesimîn: bölüşenler, bölenler veya yemin edenler mânalarına gelir. İlk mânaya göre: Kur’ân’ı kısım kısım ayırarak bir kısmını kabul, öbür kısmını reddedenler mânasına gelir. Bunlar, birinci derecede, kendileri de kısım kısım bölünmüş olan Yahudi ve Hıristiyanlardır. Ayrıca, inkârlarını var güçleriyle yemin ederek pekiştirenler de kasdedilmiş olabilir.
92 – Rabbin hakkı için sorguya çekeceğiz onların hepsini!
93 – Yaptıkları işlerden sorumlu tutacağız onları.
94 – Şimdi sen, sana ne emredilmişse onu açıkça söyle onlara.
Yüzçevir, aldanma o müşriklere! [54,6; 68,10]
95 – Seninle alay edenlerin haklarından gelmeye Biz yeteriz.
96 – Onlar Allah’tan başka tanrı uyduruyorlar ama yaptıklarının sonucunu yakında öğrenecekler!
97 – Çok iyi biliyoruz, onların bu kabil iddialarından ötürü senin canının sıkıldığını!
98 – Ama sen Rabbini hamd ile tenzih et ve secde edenlerden ol.
99 – Sana ölüm gelip çatıncaya kadar da Rabbine ibadet et. [74, 46-47]
Yakîn: Müfessirlerin ekserisi tarafından “ölüm” diye tefsir edilmektedir. Süleyman Ateş “kesin bilgi” diye yorumlayarak: “Rabbine ibadet et ki sana yakin gelsin, (kesin bilgiye eresin)” demektedir.
16 – NAHL SÛRESİ
Mekkî dönemin sonlarında nazil olmuştur. 128 âyettir. Bal arısı mânasına gelen Nahl, 68. âyette geçer. Allah Teâlanın yaratıcılığı ve ilhamı bal arısının bal yapmasında açıkça meydanda olduğundan Allah Teâla bu ilhama dikkatimizi çekmektedir. Hz. Peygamberin risaletine, imanın ve küfrün neticelerine değinilip sonra Allah’ın birliğine dair delillere geçilir. Küfür ve nankörlüğün, şükürsüzlüğün neticeleri bildirilir. Sonra esas gaye olan, insanları hak dine münasip usul ile çağırma üzerinde durularak sûre sona erdirilir.
Bismillahirrahmanirrahim.
1 – Allah’ın emri ha geldi ha gelecek! Artık onun gelmesini çabuklaştırmak istemeyin. Allah müşriklerin koştuğu ortaklardan münezzehtir, yücedir. [21,1; 54,1]
2 – Allah melekleri, kendi tarafından bir vahiy ile kullarından dilediği kimselere, “Benden başka tanrı yoktur. Bana karşı gelmekten sakının!” diye uyarmak üzere gönderir. [42,52; 6,124; 22,75; 21,25]
3 – O, gökleri ve yeri hikmetle, ciddi bir maksatla yarattı. Yücedir O müşriklerin koştukları ortaklardan! [53,31]
4 – Nitekim O, insanı bir damla sudan yarattı, ama gel gör ki o yaman bir hasım kesiliverdi. [36,77-79; 25,54]
5 – Davarları da yarattı.
Bunlarda sizi soğuktan koruyan (deri, yün, kıl gibi) maddeler ve birçok faydalar vardır.
Hem onların etlerini ve ürünlerini de yersiniz.
6 – Onları akşamleyin ağıllarına getirir, sabahleyin otlaklara götürürken bambaşka bir zevk alırsınız! [6,142]
7 – Bunlar yüklerinizi taşırlar; öyle uzak diyarlara varıncaya kadar götürürler ki,
onlar olmaksızın son derece zahmet ve meşakkat çekmeden varamazdınız oralara.
Gerçekten, bunları size âmade kılan Rabbiniz pek şefkatlidir. Rahmet ve ihsanı boldur. [36,71-72; 23,21-22; 40,79-81; 43,12-14]
8 – Hem binmeniz, hem de zinet olsun diye atlar, katırlar, merkepler yarattı.
Hem sizin bilemeyeceğiniz daha neler neler yaratacak!
Bu hayvanların etlerinin yenmemesine, ayrıca her zaman yeni binitlerin yaratılacağına işaret edilmektedir.
9 – Doğru yolu bildirmek Allah’a aittir. Kimi yol ise eğridir. Şayet O dileseydi, hepinizi toptan doğru yola getirirdi. [76,3; 6,153] [10,99; 11,117-119]
İnsanın maddî hayatını sürdürebilmesi için sayısız nimetler yaratıp insanın emrine veren Allah’ın, onun manevî hayatını düzenleyen yolu göstermemesi imkânsızdır. O bu yolu göstermekle beraber, insanı o yola girmeye mecbur etmemiş, insanı eğitip kemale erdirmek kasdıyla, onun kendi iradesi ile doğru yola yönelmesini istemiştir.
10 – Odur ki gökten yağmur indirir.
Hem içeceğiniz su ondan oluşur, hem de hayvanlarınızı içinde otlattığınız ot ve ağaçlar!
11 – Allah o su sayesinde sizin için ekinler, zeytinlikler, hurmalıklar, üzüm bağları ve envaı çeşit meyveler yetiştirir.
Elbette bunda düşünen kimseler için alınacak bir ders var! [27,60; 7,57; 6,99]
12 – Hem geceyi ve gündüzü, güneşi ve ay’ı sizin hizmetinize verdi.
Diğer yıldızlar da O’nun emriyle size râm edilmiştir. Elbette aklını çalıştıran kimseler için bunda alınacak nice dersler var!
13 – Yeryüzünde türlü türlü renklerle, her çeşitten bitki ve hayvan olarak sizin için yarattığı daha neler neler var!
Elbette bunda düşünen kimseler için alınacak ibret var.
14 – Yine O’dur ki denizi sizin hizmetinize verdi ki
oradan taptaze et yiyesiniz ve takınıp kuşanacağınız zinet eşyası çıkarasınız.
Denizde gemilerin suları yara yara akıp gittiklerini görürsün.
Bütün bunlar Onun lutfedeceği nasibi aramanız ve nimetine şükretmeniz içindir.
15 – Hem dünya hareketiyle sizi sarsmasın diye,
yeryüzüne ağır baskılar çaktı, sabit dağlar koydu.
Amaçlarınıza ermeniz için ırmaklar, geçitler yerleştirdi. [79,32; 21,31] {KM, Mezmurlar 114,5}
16 – Yol bulmada yararlanacağınız daha birçok alametler, işaretler koydu.
Yıldızlarla da bir kısım insanlar yol bulurlar.
17 – Yaratan hiç yaratamayana benzer mi? Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?
18 – Halbuki Allah’ın nimetini saymaya kalksanız, mümkün değil, sayamazsınız. Gerçekten Rabbin gafurdur, rahîmdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur).
Sûrenin 3. âyetinden buraya kadar olan kısmı, keza ileride gelecek 65 – 83 bölümü, kâinat kitabının değişik sayfalarını ve manzaralarını göstererek insanı bunlar üzerinde düşünmeye, bu muazzam nizamı kurup yöneten Allah’ın kudreti önünde eğilmeye, O’nun nimetlerinden yararlanıp Ona şükretmeye teşvik etmektedir.
19 – Allah sizin neleri gizleyip neleri açığa vurduğunuzu pek iyi bilir.
20-21 – O müşriklerin Allah’tan başka ibadet edip yalvardıkları sahte tanrılar ise,
hiçbir şey yaratamazlar. Zaten kendileri yaratılmaktadırlar.
Hep ölüdürler, diri değildirler.
Kendilerine tapanların bile ne zaman diriltileceklerini bilemezler. [37,95-96]
22 – Sizin ilahınız bir tek İlahtır. Öyle iken âhireti inkâr edenlerin kalbleri bu gerçeği de inkâr eder. Hep kibirlenip dururlar. [38,5; 39,45; 40,60]
23 – Hiç şüphe yok ki Allah, onların neleri gizleyip, neleri açığa vurduklarını pek iyi bilir ve şu kesindir ki kibirlenenleri hiç sevmez.
24-25 – Onlara: “Rabbiniz ne gönderdi?” denildiğinde “Öncekilerin masallarını!” derler.
Böylece kıyamet günü kendi günahlarını tastamam yüklenmelerinden başka, bilgisizlikleri sebebiyle saptırdıkları kimselerin günahlarının epey bir kısmını da yüklenmeleri için böyle derler.
Bak! Ne fena bir yük yükleniyorlar! [25,5-9; 74,18-24; 29,13]
26 – Kendilerinden önceki kâfirler de peygamberler için hileler, tuzaklar kurmuşlardı.
Ama neticede Allah onların binalarını ta temellerinden yıktı da üstlerindeki tavan tepelerine çöktü.
Hem de bu azap onlara hiç farkedemedikleri bir yerden gelmişti. [5,64; 59,2]
27 – Sonra kıyamet günü de Allah onları zelil eder ve:
“Hani” der, “nerede sizin o uğurlarında müminlere düşman kesildiğiniz ortaklarım(!)”
Kendilerine ilim nasib edilenler de: “Gerçekten her türlü zillet ve sefalet bugün kâfirlerin başınadır!” derler. [86,9-10; 26,93]
28-29 – Kendi öz canlarına zulmederlerken meleklerin canlarını aldıkları kimseler azabı görünce:
“Biz, bir kötülük olsun diye yapmıyorduk!” diye başlarını öne eğerler.
İman ilmine sahip olanlar da:
“Hayır, hayır! Allah yaptığınız işi ne maksatla yaptığınızı pekiyi biliyor!
O halde girin bakalım içinde ebediyyen kalmak üzere cehennemin kapılarından!
Ne fena bir yerdir o kibirlililerin yeri!” derler. [6,23; 58,18] [35,36; 40,46]
30 – Allah’a karşı gelmekten sakınanlara ise: “Rabbiniz ne indirdi?” denildiğinde: “Hayır indirdi” derler.
Bu dünyada güzel işler yapanlara güzel bir mükâfat var.
Âhiret yurdu cennet, dünyadan ve içindeki her şeyden elbette daha hayırlıdır.
Ne hoş yurttur o takvâ sahiplerinin yurdu!” [16,97; 28,80; 93,4; 3,198]
31 – Adn cennetleri, oraya girecek onlar…
Zemininden ırmaklar akar.
Onlara orada ne isterlerse var…
İşte Allah müttakilere böyle mükâfat eder! [43,71; 41,30-32]
32 – Onlar ki melekler canlarını tatlılıkla alırlar:
“Selam size! Yaptığınız işlerden dolayı buyurun cennete!” derler.
33-34 – Dini inkâr edenler ille kendilerine meleklerin gelmesini yahut Rabbinin azap emrinin gelmesini mi bekliyorlar?
Onlardan öncekiler de böyle yaptılar.
Allah zulmetmedi onlara, kendi canlarına zulmediyordu onlar!
Kendilerini buldu, yaptıkları kötü işler.
Sarıp kuşatıverdi onları alay ettikleri şeyler. [52,14]
35 – Bir de müşrikler dediler ki: “Eğer Allah dileseydi ne biz, ne de atalarımız,
Kendisinden başkasına ibadet etmez.
Onun emri olmadan hiçbir şeyi haram kılmazdık.”
Bunlardan öncekiler de böyle söylemiş, böyle yapmışlardı.
O halde, peygamberlere açık bir tebliğden başka bir vazife düşer mi?
36 – Biz her millete bir peygamber gönderdik.
O da “Allah’a ibadet edin, tağuttan uzak durun!” dedi.
Sonra onlardan bir kısmına Allah hidâyet nasib etti, bir kısmı hakkında da sapacaklarına dair hüküm kesinleşti.
İşte gezin dolaşın dünyayı da peygamberleri yalancı sayanların akıbetlerinin ne olduğunu görün! [21,25; 43,45; 47,10; 67,18]
Bu âyette, küfür ve dalâleti tercih edenleri Allah’ın dalâlette bıraktığı, Dünyada da ceza olarak Allah’ın onları imha edip, diyarlarını boşalttığı bildiriliyor. Müteakip âyette ise Kureyş’in inadı, Resûlullah (a.s.)ın ise onların yola gelmelerine ne derece düşkün olduğu hatırlatılıp, üzülmemesi, zira onların, haklarında dalâlet kararının kesinleştiği kısımdan oldukları bildiriliyor.
37 – Sen onların hidâyete gelmelerine ne kadar düşkün olsan da,
şunu bil ki: Allah dalâlette bıraktığı kimselere hidâyet vermez.
Onlara yardım eden de bulunmaz. [5,41, 11,34; 7,186; 10,96-97]
Âyetin mânası şudur: Bir insan, iradesini kötüye kullanıp dalâleti tercih eder, hep orada kalmakta ısrar ederse Allah onun kalbinde dalâleti yaratır. Böyle birini, kendi isteği rağmına, zorla hidâyete getirmez (Âlûsî).
38 – Onlar vargüçleriyle yemin ederek: “Allah, ölen kimseyi diriltmez!” dediler.
Hayır, diriltecek!
Bu Onun verdiği kesin bir sözdür, fakat insanların ekserisi bunu bilmezler.
39 – Diriltecek ki hakkında ihtilaf ettikleri o ba’s, o diriliş gerçeğini meydana çıkarsın
ve bunu inkâr edenler de kendilerinin yalancı olduklarını bilsinler. [53,31; 52,14-16; 20,15]
40 – Biz herhangi bir şeyin olmasını istediğimizde,
sadece “Ol!” deriz, o da hemen oluverir. [54,50; 31,28; 36,82]
41 – Zulme mâruz kaldıktan sonra Allah uğrunda hicret edenleri, elbette dünyada güzel bir yere yerleştiririz.
Âhiret mükâfatı ise daha büyüktür. Bunu bir bilselerdi!
Hicretten ötürü yapılan bu vaad, kısa zamanda gerçekleşmiş, Medineden itibaren müslümanlar teşkil ettikleri sağlam toplum ile hakkı yaymışlardır.
42 – O muhacirler hak yolda sabreder ve yalnız Rablerine dayanıp güvenirler.
43 – Senden önce de, gönderdiğimiz elçiler, kendilerine vahyettiğimiz bir kısım adamlardan başka bir varlık değildiler.
Eğer bu konuları bilmiyorsanız ilim adamlarına sorunuz.
44 – Evet, belgeler, mûcizeler ve kitaplarla gönderdik onları.
Sana da ey Resulüm bu zikri indirdik ki kendilerine indirileni insanlara açıklayasın. Umulur ki düşünüp anlarlar. [17,93-94; 25,20; 21,8; 18,110]
Bu âyetteki Zikir: Kur’ân-ı Kerim veya Sünnet-i Nebeviye olarak tefsir edilir. İkinci tefsir daha az yaygın olmakla beraber daha tutarlıdır. Zira indirilen Kur’ân’ı Hz. Peygamberin (a.s.m.) açıklaması, yine ona indirilen bu Zikir sayesinde olmaktadır. Bu âyet, Kur’ân’ın Sünnet ile açıklanması gerektiğine en kuvvetli delillerdendir. “Dinin tek kaynağı Kur’ân’dır” diyenler şöyle derler: a) Peygamberin görevi sadece tebliğdir. b) Bugün için sadece Kitap gereklidir, zira Peygamberin açıklaması olarak rivayet edilen bilgiler gerekliliğini yitirmiştir. c) Peygambere mâl edilen rivayetler güvenilir yolla ulaşmamıştır.
Bunların her üçü de batıldır. Zira, a) Allah’ın muradı sırf mesajı ulaştırmak olsaydı onu melekle veya başka bir tarzda gönderirdi. İnsanlardan bir Resul ile gönderdiğine göre, birçok âyette açıkça bildirdiği üzere, ona açıklama ve uygulama görevi vermiştir. b) Hz. Peygamberin Kur’ân’ı tebliğ vazifesinden başka tebyin (açıklama) ve tatbik görevi de vardır. c) Kur’ân’ın birçok hükmünü hatta namaz ve zekât gibi en kesin emirlerini Sünnetin açıklaması olmaksızın uygulamak mümkün değildir. d) Hz. Peygamberden sahih surette nakledilen çok hadis vardır. Bunları inkâr edenin tarihi de inkâr etmesi gerekir.
45-46 – Şer planları hazırlayanlar, emin mi oldular: Allah’ın kendilerini yerin dibine geçirmesinden yahut hiç ummadıkları bir yerden azabın gelmesinden, yahut gezip dolaşırlarken Allah’ın kendilerini kıskıvrak yakalamasından? Çünkü onlar, kaçıp kurtulacak durumda değildirler. [67,16-17]
47 – Yahut da kendilerini korkuta korkuta, eksilte eksilte alıvermesinden emin mi oldular? Demek ki Rabbiniz çok şefkatli, çok merhametlidir.
48 – Görmüyorlar mı ki Allah’ın yarattığı şeylerin gölgeleri bile nasıl sağdan soldan sürünüp Allah’a secde ederek dönmektedir?
49 – Hem göklerde ve yerde ne varsa hepsi, herhangi bir canlı olsun, melaike olsun hepsi Allah’a secde eder, asla kibirlenmezler.
Bu âyeti okuyanın veya dinleyenin secde etmesi vaciptir.
50 – Üstlerindeki Rab’lerinden korkar ve kendilerine ne emredilirse onu yaparlar.
51 – Allah buyurdu ki: “İki tanrı edinmeyin. O ancak tek Tanrıdır. O halde yalnız Benden korkun!”
52 – Göklerde ne var, yerde ne varsa hep O’nundur.
İtaat daima O’nadır.
Öyle iken Allah’tan başkasından mı korkuyorsunuz?
53 – Hem sizde nimet namına ne varsa hepsi Allah’tandır.
Kaldı ki size bir sıkıntı dokunduğunda da yalnız O’na yalvarırsınız. [17,67; 14,34]
54 – Ama sonra sizin o sıkıntınızı giderince, içinizden bir kısmı hemen Rablerine ortak koşarlar.
55 – İşte bunca nimete şükür yerine neticede, böyle nankörlük ederler.
Şimdi bir süre eğlenin bakalım, yakında başınıza gelecek âkıbeti öğrenirsiniz.
56 – Bir de kendilerine nasib ettiğimiz nimetlerimizden, tutuyor gerçek yüzünü kendilerinin de bilmedikleri o bilinçsiz putlara pay ayırıyorlar.
Allah hakkı için, uydurduğunuz bu iftiraların mutlaka hesabı sorulacaktır. [6,136]
57 – Allah’ın kızları olduğunu iddia ediyorlar. O, çocuğu olmaktan münezzehtir.
Hoşlandıkları erkek çocuklarını ise kendilerine yakıştırırlar. [43,15-18; 53,21-22]
58 – Onlardan birine bir kızının dünyaya geldiği müjdelenince, öfkesinden ve üzüntüsünden, yüzü mosmor kesilir.
59 – Müjdelendiği bu kötü haberin etkisiyle utanıp eşinden dostundan saklanmaya çalışır.
Şimdi ne yapsın!
Hor, hakir, itilip kakılan bir bela olarak hayatta mı bıraksın, yoksa toprağa mı gömsün, ne yapsın? diye kara kara düşünür!
Dikkat ediniz, ne fena hükümlerdi verdikleri bu hükümler!
60 – Âhirete inanmayanların böylesine kötü sıfatları vardır.
En yüce sıfatlar ise Allah’ındır.
Aziz O’dur, hakim O! (üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibidir).
61 – Eğer Allah zulümleri yüzünden insanları cezalandıracak olsaydı dünyada tek canlı bile bırakmazdı.
Fakat onları takdir ettiği bir vaadeye kadar bekletir. Vaadeleri gelince ne bir an öne alabilir, ne bir an geriye bırakabilirler.
62 – Hem utanmadan, kendilerinin beğenmedikleri şeyleri Allah’a yakıştırıyor,
O’nun dinini, peygamberini hafife alıyorlar, hem de en güzel akıbetin kendilerini beklediği yalanını uyduruyorlar.
Beklesinler bakalım!
Onlara olsa olsa ateş vardır!
Hem de oraya gireceklerin önünde olacaklardır. [41,50; 18,35-36; 11,9-10; 19-77]
63 – Allah hakkı için, Biz senden önce birçok ümmete kendilerini irşad etmeleri için resuller gönderdik, fakat Şeytan onların batıl işlerini kendilerine güzel gösterdi. Bu yüzden peygamberlerini yalancı saydılar.
İşte Şeytan dünyada olduğu gibi, bu gün de onların dostudur. Onlara gayet acı bir azap vardır.
64 – Ey Resulüm, Sana bu Kitabı indirmemiz, sırf onların, hakkında ihtilaf ettikleri gerçekleri açıklaman ve sırf iman edecek kimselere hidâyet ve rahmet olması içindir.
65 – Allah gökten yağmur indirip onunla ölmüş olan yeryüzüne hayat verir.
Elbette bunda gerçeğe kulak verecek kimseler için ibret ve delil vardır.
66 – Doğrusu davarlarda da size deliller vardır:
Zira size onların karınlarındaki işkembe ile kan arasından,
halis bir süt içiriyoruz ki içenlerin boğazından afiyetle geçer.
67 – Hurma ve üzümden hem sarhoşluk veren içki, hem de güzel gıdalar elde edersiniz.
Şüphesiz bunda aklını çalıştıran kimseler için alacak ibret vardır.
Bu âyet, hurma ve üzümden, güzel gıdadan farklı olarak sarhoşluk veren bir madde de elde edildiğini bildirmektedir. Böylece sarhoşluk veren şeylerin güzel ve makbul içecek sayılmadığını tasrih etmekle onun ileride yasaklanacağına da ima edilmektedir. Mekke döneminde içki hakkında başka âyet yoktur. [Bkz, 2,219; 4,43; 5,90-91]
68-69 – Rabbin bal arısına şöyle vahyetti: “Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kurdukları çardaklardan kendine göz göz ev (kovan) edin.
Sonra da her türlü meyveden ye de Rabbinin sana yayılman için belirlediği yolları tut.”
Onların karınlarından renkleri çeşit çeşit bir şerbet çıkar ki onda insanlara şifa vardır.
Elbette düşünen kimseler için bunda alacak ibret vardır. {KM, Yoel 2,22-24}
Bu âyette vahiy, ilham anlamındadır. Kuşun uçmayı, balığın yüzmeyi, yeni doğan bebeğin emmeyi öğrenmesi gibi bütün canlıların hayat vesilelerini öğrenmeleri de ilham eseridir. Bütün büyük keşifler, önemli edebiyat ve san’at eserleri de bu kabildendir. Bal arısının harika kimyagerliğine âyet özellikle yer vermektedir.
70 – Sizi Allah yarattı. Sonra da sizi O öldürecek.
İçinizden kimi bilgi sahibi olmasından sonra çocuk gibi, bir şey bilmesin diye-
ömrün en fena devrine vardırılır.
Allah her şeyi hakkıyla bilir, her şeye kadirdir. [30,54]
71 – Allah sizi, maişet ve rızık hususunda kiminizi kiminize üstün kıldı.
Nasipleri bol olanlar kendi nasiplerini,
kendileriyle eşit seviyeye inecek derecede,
yanlarında çalıştırdıkları köle, ve hizmetçilere vermezler.
O halde nasıl olur da Allah’ın nimetini, Allah’ın kendilerinin üzerindeki hakkını bile bile inkâr ederler? [30,28] {KM, Çıkış 21,2; I Korintos. 12,13}
72 – Allah kendilerinizden, insan kardeşlerinizden size eşler yarattı.
Eşlerinizden size oğullar, torunlar verdi ve sizleri hoş, güzel gıdalarla besledi.
Böyle iken onlar batıla inanıyor da Allah’ın bunca nimetlerini inkâr mı ediyorlar?
73 – Allah’tan başka, kendilerine, ne göklerden, ne yerden zerre miktar rızık verme gücü olmayan ve bunu yapma ihtimali de bulunmayan birtakım nesnelere tapıyorlar.
74 – Artık birtakım benzetmelerle, temsillerle Allah’a benzerler icad etmeyin.
Çünkü Allah benzeri olmadığını bilir, ama siz bu gerçekleri bilmezsiniz.
Allah’ı başka varlıklara kıyas etmeyin. O’nu muhafızlar, nöbetçiler, sekreterler aracılığı ile kendine ulaşılan dünya krallarına kıyas etmeyin. Herkes doğrudan doğruya O’nun huzuruna girebilir.
75 – Allah size bir temsil getiriyor:
Bir tarafta bir şahsın kölesi olup hiçbir güç ve yetkisi olmayan aciz bir adam,
öbür tarafta kendisine tarafımızdan bol bol rızık ve imkân nasib ettiğimiz bir zat ki
o maldan gizli – açık dilediği gibi harcayıp kullanıyor.
Hiç bu ikisi eşit tutulabilir mi?
Bütün hamdler, övgüye vesile olan herşey, Allah’a aittir.
Ne var ki onların çoğu bunu bilmezler.
76 – Allah bir de şu temsili getiriyor:
İki kişi var. Birisi dilsiz, hiçbir şey beceremez, efendisine sadece bir yük!
Ne tarafa gönderse hiçbir işe yaramaz!
Şimdi hiç bu zavallı ile, hakkı hakikati bilen, adaleti dile getirip gerçekleştiren, dosdoğru yol üzere ilerleyen bir insan eşit tutulabilir mi?
77 – Bütün göklerin ve yerin gaybını bilmek de Allah’a mahsus!
Kıyametin oluş işi ise, başka değil, ancak göz açıp kapama yahut daha da kısa bir anda olup biter.
Şüphe yok ki Allah her şeye kadir! [54,50; 31,28] {KM, I Korintos. 15,52}
78 – Allah sizi analarınızın karınlarından öyle bir halde çıkardı ki hiçbir şey bilmiyordunuz.
Öyle iken size kulaklar, gözler, kalpler verdi ki şükredesiniz. [67,23-24]
79 – Gökyüzünün genişliğinde Allah’ın emrine râm olarak uçan kuşları görmezler mi?
Bunları orada Allah’tan başkası tutmuyor.
Elbette bunda iman edecek kimseler için çok deliller, çok işaretler vardır. [67,19]
80 – Allah evlerinizi sizin için bir huzur ocağı yaptı.
Davarların derilerinden de, gerek göçtüğünüz, gerek konakladığınız günlerde sizin için taşınması kolay evler (çadırlar, portatif evler) nasib etti.
O davarların yünlerinden, tüylerinden veya kıllarından bir süreye kadar faydalanacağınız giyilecek, döşenecek ve kullanılacak eşyalar yapma imkânı verdi.
81 – Allah yarattığı şeylerin bir kısmında size gölgelikler, dağlarda da sizin için barınaklar yaptı.
Sizi sıcaktan ve soğuktan koruyacak elbiseler ve savaşta sizi koruyacak zırhlar var etti.
Böylece Allah üzerinizdeki nimetlerini tamamlar ki O’na teslimiyetle itaat edesiniz.
82 – Eğer bunca nimetlere rağmen yüz çevirirlerse sen sorumlu değilsin.
Çünkü senin açık tebliğden başka bir görevin yoktur.
83 – Müşrikler Allah’ın nimetini bilmekle beraber, bunları kendilerine veren Allah’tan başkasına ibadet etmekle bu nimetleri inkâr ederler.
Onların çoğu işte böyle nankördürler!
84 – Gün gelecek, o gün her ümmetten birer şahit getireceğiz.
Artık ne o kâfirlere konuşmaları için izin verilecek, ne de özür dileme imkânı bırakılacak. [77,35-36]
Şahit, o ümmetin peygamberi veya onun tebligatını güncelleştiren peygamber vârislerinden biridir.
85 – O zalimler cehennem azabını görünce yalvarıp yakaracaklar.
Fakat ne azapları hafifletilecek, ne de kendilerine mühlet verilecektir. [25,12-14; 18,53; 21, 39-40]
86 – Müşrikler orada şeriklerini görünce:
“Yüce Rabbimiz! Ha işte Senden başka yalvardığımız, Sana ortak saydığımız putlarımız.
Onlar yokmu onlar, işte onlar bizi şaşırttılar!” diyecek, onlarsa bunların suratlarına şu sözü çarpacaklardır: “Yalancının tekisiniz siz!” [46,5-6; 19, 81-82; 29,25; 18,52]
87 – Ve o gün zalimler Allah’ın hükmüne teslim olur, uydurdukları tanrılar da kendilerini bırakıp ortalıkta görünmez olurlar. [32,12; 20,111]
88 – Onlar ki kendileri kâfir oldukları gibi başkalarını da Allah yolundan çevirirler…
İşte başka insanları da ifsad ettikleri için, onların cezalarını kat kat artırırız.
89 – Gün gelir, her ümmetten kendilerine birer şahit getiririz.
Seni de ümmetin üzerine bir şahit olarak getirip dinleriz.
Ey Resulüm, işte sana bu kutlu kitabı indirdik ki her şeyi açıklasın, doğru yolu göstersin,
Allah’a teslimiyetle itaat edecek olanlara, rahmetin ve müjdenin ta kendisi olsun. [7,6; 5,109; 4,41]
Kur’ân-ı Kerim hidâyet ve dalâletin, âhiretteki kurtuluş veya azabın sebeplerini bildirmiş, dinin hükümlerini ayrıntılı veya mücmel olarak ihtiva etmiştir. Mücmel (çok özlü) hükümleri ise Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in sünneti açıklamıştır.
90 – Allah başkalarına adaleti, hatta adaletten de fazla olarak ihsanı, en güzel davranışı ve muhtaç oldukları şeyleri yakınlara vermeyi emreder.
Hayâsızlığı, çirkin işleri, zulüm ve tecavüzü yasaklar. Düşünüp tutasınız diye size öğüt verir. [16,126; 5,8; 17,26; 7,33]
Bu âyet, iyiliğin ve fenalığın çeşitli derecelerini göstererek sağlıklı bir toplumun başlıca dayanaklarını zihinlere yerleştirmektedir. Dolayısıyla Cuma namazında hutbenin sonunda okunup bu esasların hatırlatılması pek isabetlidir.
91 – Bir de sözleşme yaptığınızda Allah’ın huzurunda verdiğiniz sözü yerine getirin.
Allah’ı kefil ederek bağlandığınız yeminleri te’kid ettikten sonra bozmayın.
Hiç şüphe yok ki Allah yaptığınız her şeyi bilir. [2,224; 5,89]
92 – Bir topluluk, diğer bir topluluktan sayıca, nüfuzca veya malca daha çok olduğu için, yeminlerinizi aranızda bir aldatma ve işi bozma sebebi kılıp da ipliğini sağlamca büküp eğirdikten sonra çözen, böylece bütün emeğini boşa çıkaran ahmak kadının durumuna düşmeyin.
Gerçekten Allah sizi bununla (sözünüzü yerine getirmekle veya nüfuz ve servet çokluğu ile) imtihan eder.
Kıyamet günü de hakkında ihtilafa düşmüş olduğunuz şeyleri size açıklayacaktır.
93 – Allah dileseydi sizin hepinizi bir tek ümmet yapardı.
Lâkin O, dilediğini şaşırtır, dilediğini doğru yola iletir.
Şu kesin ki sizler bütün yaptıklarınızdan sorguya çekileceksiniz. [10,99; 11,118-119]
Diğer dinleri yok etmeyi mübah saymak yanlıştır. Zira aksi halde Allah, insanlara seçme hürriyeti vermez, hepsini mümin ve itaatli yaratırdı. Allah kullarını imtihan etmektedir.
94 – Yeminlerinizi aranızda bir aldatma ve fesat aleti yapmayın ki sonra ayağınız sapasağlam bastıktan sonra kayabilir, insanları Allah yolundan alıkoymanız sebebiyle kötülüğün cezasını tadarsınız, âhirette de size pek büyük bir azap olur.
95 – Allah’a verdiğiniz sözü değersiz bir menfaat karşılığında satmayın.
Zira âhirette Allah nezdinde olan nimet, eğer bilirseniz, sizin için elbette daha hayırlıdır.
96 – Sizin elinizdekiler tükenir, ama Allah’ın elinde olanlar bakidir.
Biz sabredenleri, işledikleri en güzel işleri esas alarak ödüllendirecek, kötülüklerini bağışlayacağız.
97 – Erkek olsun kadın olsun, kim mümin olarak güzel işler yaparsa, elbette ona güzel bir hayat yaşatacak ve onları işledikleri en güzel işleri esas alarak ödüllendirecek, kötülüklerini bağışlayacağız.
98 – İmdi, Kur’ân okuyacağın zaman, o kovulmuş şeytandan Allah’a sığın.
Kur’ân okumaya başlarken şeytandan Allah’a sığınmak yetmeyip tilavet boyunca da onun vesveselerinden sığınıp korunmaya çalışmak gerekir. Şeytanın, insanı Kur’ân hidâyetinden alıkoymak için çalıştığını unutmamalıdır.
99 – Aslında iman edip Rab’lerine güvenen ve dayananlar üzerinde onun bir nüfuzu yoktur.
100 – Onun nüfuzu, ancak onu dost edinenler ve onu Allah’a, ortak sayanlar üzerindedir.
101 – Biz bir âyetin yerine onun hükmünü neshedecek başka bir âyet getirdiğimiz zaman
-ki Allah göndereceği âyetleri pek iyi bilmektedir-
onlar: “Sen iftiracının tekisin!” dediler.
Hayır, hiç de öyle değil! Onların çoğu işin gerçeğini bilmiyorlar.
Bu âyeti nesih delili sayanlar vardır. Fakat bazı alimler neshin Mekke döneminde sözkonusu olmadığını söyleyerek âyeti şöyle anlarlar: Kur’ân aynı konuyu farklı yerlerde yeniden ele alır, yeni ayrıntılar ekler. Yahut aynı konuyu değişik yerlerde farklı örneklerle açıklar. Yahut vahyi safha safha gönderir. İnsanlara açıklamak için değişik üslup, yol ve metodlar izler.
102 – Söyle onlara: “İman edenlere tam bir sebat vermek
ve Allah’a teslimiyet gösterecek müslümanlara bir hidâyet ve müjde olmak üzere Kur’ân’ı,
Rabbin tarafından gerçek olarak getiren, Ruhu’l-kudüstür.
103 – Biz onların, Peygamber hakkında: “Mutlaka ona öğreten bir insan vardır!” dediklerini pek iyi biliyoruz.
Hakikatten uzaklaşarak tahminle kendisine yöneldikleri şahsın dili başkadır, halbuki bu Kur’ân, açık bir Arapça ifadedir.
104 – Allah’ın âyetlerine iman etmeyenler var ya (onlar inkârı, tercih ettikleri müddetçe)
Allah onları hidâyete erdirmez.
Onlara gayet acı bir azap vardır.
105 – Allah’ın âyetlerine iman etmeyenlerdir ki uydurdukları yalanı Allah’a mal ederler!
İşte yalancıların ta kendileri onlardır.
106 – Kalbi imanla dolu olarak mutmain iken, dini inkâr etmeye mecbur bırakılıp da yalnız dilleriyle inkâr sözünü söyleyenler hariç, kim imanından sonra Allah’ı inkâr ederek gönlünü inkâra açar, göğsüne küfrü yerleştirirse, onlara Allah tarafından bir gazap, hem de müthiş bir azap vardır.
Kureyş, Yasir ailesini dinden dönmeye zorladılar. Kabul etmeyince Yasir ile Sümeyye’yi develerle parçalattılar. Babası ile annesinin bu durumunu gören Ammar (r.a.) dili ile onların istediğini söyledi. Peygamberimiz (a.s.) onun ruhsatı (izni) kullandığını bildirdi. Âyet bu ruhsatı beyan buyurmak üzere indirilmiştir.
107 – Bunun sebebi şudur: Çünkü onlar dünya hayatını âhirete üstün tutmuşlar, âhiretlerini dünyalarına feda etmişlerdir ve çünkü onlar inkârı tercih ettikleri müddetçe Allah kâfirler topluluğunu hidâyete erdirmez.
108 – Bunlar o kimselerdir ki Allah onların kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlemiştir.
İşte hakkı göremeyen gafiller onlardır.
109 – Hiç şüphe yok ki âhirette de hüsrana uğrayanlar onlar olacaktır.
110 – Bundan sonra şunu bil ki: Şüphesiz ki senin Rabbin,
mihnet ve işkenceye, zulme ve baskıya uğradıktan sonra
mücahede edip sabreden, ardından da hicret edenlerle beraberdir.
Evet Rabbin, onların bütün bu güzel hareketlerine karşılık elbette onları bağışlayıp ihsanda bulunacaktır. Çünkü O gafurdur, rahîmdir.
Burada öncelikle Habeşistana hicret eden müminlere işaret edilmektedir.
111 – Gün gelecek, herkes sadece kendisini kurtarmaya bakacak, gözü başkasını görmeyecek, her şahsa, yaptıklarının karşılığı tamtamına ödenecek, kendilerine asla haksızlık edilmeyecektir.
112 – Allah şöyle bir temsil getirir:
Bir şehir halkı vardı: Güvenlik ve huzur içinde idi, rızıkları her yandan bol bol, rahatça geliyordu.
Derken Allah’ın nimetlerine nankörlük ettiler,
Allah da halkının işlediği suçlar sebebiyle o şehre açlığı ve korkuyu tattırdı, açlık ve korku elbise gibi kaplayıverdi bütün vücudlarını.
113 – Onlara, içlerinden bir peygamber geldi, onlar onu yalancı saydılar.
Derken onlar zulümlerine devam ederken, çok geçmeden azap kendilerini kıskıvrak yakaladı. [28,58-59; 14,28-29; 3,164; 2,151]
114 – Onun için siz Allah’ın size verdiği rızıklardan helâl ve hoş olarak yeyin.
Yalnız Allah’a ibadet ediyorsanız Onun nimetlerine şükredin.
115 – Allah size sadece leşi, kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesilen hayvanın etini haram kıldı.
Ama kim çaresiz kalırsa zaruret miktarını aşmayarak ve başkasının hakkına da tecavüz etmeyerek, haram kılınan şeyden yerse bunda günah yoktur.
Şüphesiz Allah çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur.
116 – Kendi dillerinizin yalan yanlış nitelendirmesiyle uydurduğunuz yalanı Allah’a mal ederek “bu helâldir, şu haramdır” demeyin.
Çünkü Allah adına yalan söyleyenler asla iflah olmazlar.
117 – Onların bütün bulacakları, dünyanın azıcık bir zevkidir.
Onlara gayet acı bir azap vardır. [31,24; 10,70]
118 – Yahudilere de, daha önce sana bildirdiğimiz şeyleri haram kılmıştık.
Bununla Biz onlara zulmetmedik.
Lâkin onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı. [4,160; 6,146; 6,119]
Daha önce indirilen, 6,146. âyetine işaret ediliyor.
119 – Bundan sonra şunu bil ki: Rabbin, cahillik sebebiyle fenalık yapan, peşinden tövbe edip halini ve işini düzeltenleri bağışlar.
Rabbin, onların bu hallerinden sonra elbette gafur ve rahîm olduğunu gösterir.
120 – Gerçekten İbrâhim, hak dine yönelen, Allah’a itaat üzere bulunan tek başına bir ümmet, bütün hayırlı halleri kendinde toplayan bir önder idi. Hiçbir zaman müşriklerden olmadı O.
Yaşadığı dönemde dünyada tevhid sancağını taşıyan tek müslüman idi. Normalde bir ümmet tarafından yürütülen bir görevi yaptığı için, bir ümmet sayılırdı.
121 – Allah’ın nimetlerine şükreden bir zat idi. Çünkü Allah onu seçmiş ve doğru yola iletmişti. [4,125; 21,51; 53,37]
122 – Biz ona dünyada iyilik verdik. Elbette o, âhirette de salihlerden olacaktır.
123 – Sonra da sana vahyettik ki: Doğru yola yönelerek İbrâhim’in dinine tâbi ol; zira o müşriklerden değildi.
124 – Sebt (cumartesi) tatili, ancak onda ihtilaf edenlere farz edilmişti.
Rabbin kıyamet günü ihtilaf ettikleri hususlarda onlar hakkında elbette hükmünü verecektir.
(Krş. Tevrat, Çıkış 20,8-11; 23,12-13; Sayılar 15,32-36) Aslında kendilerinin cuma gününü ibadete tahsis etmeleri istenmiş, muhalefet etmeleri üzerine, sıkı bir tatille cumartesi gününe riayet hükmü getirilmişti.
125 – Sen insanları Allah yoluna hikmetle, güzel ve makul öğütlerle dâvet et, gerektiği zaman da onlarla en güzel tarzda mücadele et.
Rabbin, elbette, yolundan sapanları en iyi bildiği gibi kimlerin doğru yola geleceğini de pek iyi bilir. [29,46; 20,44]
Bu âyet, İslâm tebliğinin esas metodunu tesbit etmektedir. İnsanlar başlıca üç kısımdır. Birinci kısım aklını kullanmasını bilenler olup bunlara gerçeği anlatmak hikmetle, delilleri bildirmekle olur. İkinci kısım daha geniş kitle olup bunlar akli delillerden çok, selim fıtratlarını koruyan fayda ve zararını düşünen kimselerdir. Bu gruba güzel öğüt vererek, hakka uymakla sağlayacakları faydaları, uymamakla mâruz kalacakları zararları anlatmak gerekir.
Bu ikisinden anlamayıp muhalif olan kâfirlere de, şartlara göre tartışmanın en verimli şekli ile gerçeği anlatıp savunmak gerekir. Unutmamalı ki Allah Firavun’a gönderdiği Hz. Mûsa ile Hz. Harun’a da: “Ona tatlı, yumuşak bir tarzda hitab edin. Olur ki aklını başına alır, yahut hiç değilse biraz çekinir” (20,44) talimatını vermişti.
126 – Ceza verecek olursanız, size yapılan azap ve cezanın misliyle cezalandırın.
Ama eğer bu hususta sabrederseniz, bilin ki bu, sabredenler için daha hayırlıdır. [5,45; 42, 40]
127 – Sabret! Senin sabrın da ancak Allah’ın yardımı iledir.
Kâfirlerin yüz çevirmesinden mahzun olma, yaptıkları hilelerden dolayı da telaş edip darlanma. [9,40]
128 – Çünkü Allah fenalıktan korunanlar ve hep güzel davrananlarla beraberdir.


Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.