Web sitemize hoşgeldiniz, 28 Mart 2024
Beğen 1

Birinci Söz

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
وَبِهِ نَسْـتَعِينُ – اَلْحَمْدُ ِللهِ رَبِّ الْعٰالَمِينَ وَالصَّلٰوةُ وَالسَّلاَمُ عَلٰى سَيِّدِناَ مُحَمَّدٍ وَعَلٰۤى اٰلِهِ وَصَحْبِهِ اَجْمَعِينَ
1
Ey kardeş! Benden birkaç nasihat istedin. Sen bir asker olduğun için, askerlik temsilâtıyla, sekiz hikâyeciklerle bir kaç hakikati nefsimle beraber dinle. Çünkü ben nefsimi herkesten ziyade nasihate muhtaç görüyorum. Vaktiyle sekiz âyetten istifade ettiğim Sekiz Sözü biraz uzunca nefsime demiştim. Şimdi kısaca ve avam lisanıyla nefsime diyeceğim. Kim isterse beraber dinlesin.
BİSMİLLÂH her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız. Bil, ey nefsim, şu mübarek kelime, İslâm nişanı olduğu gibi, bütün mevcudâtın lisan-ı hâl ile vird-i zebânıdır. Bismillâh ne büyük, tükenmez bir kuvvet, ne çok, bitmez bir bereket olduğunu anlamak istersen, şu temsîlî hikâyeciğe bak, dinle. Şöyle ki:
Bedevî Arap çöllerinde seyahat eden adama gerektir ki, bir kabile reisinin ismini alsın ve himayesine girsin tâ şakîlerin şerrinden kurtulup hâcâtını tedarik edebilsin. Yoksa, tek başıyla, hadsiz düşman ve ihtiyacatına karşı perişan olacaktır. İşte, böyle bir seyahat için, iki adam sahrâya çıkıp gidiyorlar. Onlardan birisi mütevazi idi, diğeri mağrur. Mütevazii, bir reisin ismini aldı; mağrur almadı. Alanı her yerde selâmetle gezdi. Bir kàtıu’t-tarîke rast gelse, der: “Ben filân reisin ismiyle gezerim.” Şakî def olur gider, ilişemez. Bir çadıra girse o nam ile hürmet görür. Öteki mağrur, bütün seyahatinde öyle belâlar çeker ki, tarif edilmez. Daima titrer, daima dilencilik ederdi. Hem zelil, hem rezil oldu.
İşte, ey mağrur nefsim, sen o seyyahsın. Şu dünya ise bir çöldür. Aczin, fakrın hadsizdir. Düşmanın, hâcâtın nihayetsizdir. Madem öyledir; şu sahrânın Mâlik-i Ebedî ve Hâkim-i Ezelîsinin ismini al. Ta bütün kâinatın dilenciliğinden ve her hâdisâtın karşısında titremeden kurtulasın.

Evet, bu kelime öyle mübarek bir definedir ki, senin nihayetsiz aczin ve fakrın, seni nihayetsiz kudrete, rahmete raptedip Kadîr-i Rahîmin dergâhında aczi, fakrı en makbul bir şefaatçi yapar. Evet, bu kelime ile hareket eden, o adama benzer ki, askere kaydolur, devlet namına hareket eder, hiçbir kimseden pervâsı kalmaz. Kanun namına, devlet namına der, her işi yapar, her şeye karşı dayanır.

Başta demiştik: Bütün mevcudat lisan-ı hâl ile “Bismillâh” der. Öyle mi?
Evet. Nasıl ki, görsen, bir tek adam geldi, bütün şehir ahalisini cebren bir yere sevk etti ve cebren işlerde çalıştırdı. Yakînen bilirsin, o adam kendi namıyla, kendi kuvvetiyle hareket etmiyor. Belki o bir askerdir, devlet namına hareket eder, bir padişah kuvvetine istinad eder.

Öyle de, herşey Cenâb-ı Hakkın namına hareket eder ki, zerrecikler gibi tohumlar, çekirdekler, başlarında koca ağaçları taşıyor, dağ gibi yükleri kaldırıyorlar. Demek herbir ağaç “Bismillâh” der; hazine-i rahmet meyvelerinden ellerini dolduruyor, bizlere tablacılık ediyor.

Herbir bostan “Bismillâh” der, matbaha-i kudretten bir kazan olur ki, çeşit çeşit pek çok muhtelif leziz taamlar, içinde beraber pişiriliyor.

Herbir inek, deve, koyun, keçi gibi mübarek hayvanlar “Bismillâh” der, rahmet feyzinden birer süt çeşmesi olur. Bizlere Rezzak namına en latîf, en nazif, âb ı hayat gibi bir gıdayı takdim ediyorlar.

Herbir nebat ve ağaç ve otların ipek gibi yumuşak kök ve damarları “Bismillâh” der, sert taş ve toprağı deler, geçer. “Allah namına, Rahmân namına” der; herşey ona muhassar olur.
Evet, havada dalların intişarı ve meyve vermesi gibi, o sert taş ve topraktaki köklerin kemâl-i suhuletle intişar etmesi ve yeraltında yemiş vermesi, hem şiddet-i hararete karşı aylarca nâzik, yeşil yaprakların yaş kalması, tabiiyyunun
ağzına şiddetle tokat vuruyor, kör olası gözüne parmağını sokuyor ve diyor ki: En güvendiğin salâbet ve hararet dahi emir tahtında hareket ediyorlar ki, o ipek gibi yumuşak damarlar, birer Asâ-yı Mûsâ (a.s.) gibi

2 فَقُلْناَ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْحَجَرَ emrine imtisal ederek taşları şak eder. Ve o sigara kâğıdı gibi ince, nâzenin yapraklar, birer âzâ-yı İbrahim (a.s.) gibi, ateş saçan hararete karşı 3 يَا نَارُ كُونِى بَرْداً وَسَلاَماً âyetini okuyorlar.

Madem herşey mânen “Bismillâh” der; Allah namına, Allah’ın nimetlerini getirip bizlere veriyorlar. Biz dahi “Bismillâh” demeliyiz. Allah namına vermeliyiz, Allah namına almalıyız. Öyle ise, Allah namına vermeyen gafil insanlardan almamalıyız.

SUAL: Tablacı hükmünde olan insanlara bir fiyat veriyoruz. Acaba asıl mal sahibi olan Allah ne fiyat istiyor?

ELCEVAP: Evet, o Mün’im-i Hakikî, bizden o kıymettar nimetlere, mallara bedel istediği fiyat ise üç şeydir: Biri zikir, biri şükür, biri fikirdir.

Başta “Bismillâh” zikirdir. Âhirde “Elhamdü lillâh” şükürdür. Ortada, bu kıymettar harika-i san’at olan nimetler Ehad, Samed’in mucize-i kudreti ve hediye i rahmeti olduğunu düşünmek ve derk etmek fikirdir.

Bir padişahın kıymettar bir hediyesini sana getiren bir miskin adamın ayağını öpüp hediye sahibini tanımamak ne derece belâhet ise, öyle de, zahirî mün’imleri medih ve muhabbet edip Mün’im-i Hakikîyi unutmak, ondan bin derece daha belâhettir.

Ey nefis! Böyle ebleh olmamak istersen, Allah namına ver, Allah namına al, Allah namına başla, Allah namına işle, vesselâm.
Dipnotlar – Arapça İbareler – Haşiyeler :
1 : Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla başlar ve ancak Ondan yardım dileriz. Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, medih ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Efendimiz Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm ile âline ve ashâbına ise salât ve selâm olsun.
1 : “(Bir zaman da Mûsâ, kavmi için su arayıp Allah’a yalvarmıştı.) ‘Vur asânı taşa’ buyurduk.” Bakara Sûresi, 2:60.
2 : “(Biz ateşe şöyle ferman ettik:) ‘Ey ateş, serin ve selâmetli ol.” Enbiyâ Sûresi, 21:69.
Lügatler :
ab-ı hayat : hayat suyu
acz : âcizlik, güçsüzlük
ahali : halk
âhir : son
Asâ-yı Mûsâ : Hz. Mûsâ’nın taşa vurunca su çıkaran mucizeli asâsı
avam : halk
âzâ-yı İbrahim : ateşe atıldığı halde yanmayan Hz. İbrahim’in vücut organları
bedevî : çölde yaşayan, göçebe
belâhet : aptallık, ahmaklık
Bismillâh : Allah’ın adıyla
bostan : sebze bahçesi
cebren : zorla
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
define : hazine
dergâh : makam, huzur
derk etmek : algılamak, anlamak
ebleh : ahmak, aptal, akılsız
Ehad : bir olan Allah
elhamdü lillâh : hamd ve şükür yalnızca Allah’a mahsustur
emir tahtında : emir altında
fakr : fakirlik, ihtiyaç hali
feyz : ihsan, bolluk, bereket
fikir : nimeti vereni düşünmek
gafil : duyarsız ve mânevî sorumluluklarından habersiz
hâcât : ihtiyaçlar
hâdisât : olaylar
hadsiz : sınırsız
hakikat : gerçek, doğru
Hâkim-i Ezelî : egemenliği zaman öncesinden beri devam eden Allah
hararet : sıcaklık
harika-i san’at : san’at harikası
hayır : iyilik, güzel iş
hazine-i rahmet : rahmet hazinesi
hediye-i rahmet : Allah’ın rahmet hediyesi
himaye : koruma altına alma
ihtiyacât : ihtiyaçlar
imtisal etmek : emre uymak, itaat etmek
intişar : yayılma
istinad etmek : dayanmak
Kadîr-i Rahîm : herşeye gücü yeten, sonsuz rahmet sahibi Allah
kâinat : evren, yaratılmış herşey
kàtıut-tarik : yolkesen, eşkiya
kemâl-i suhuletle : tam bir kolaylıkla
kıymettar : kıymetli, değerli
kudret : güç, iktidar
lâtif : güzel, hoş
leziz : lezzetli
lisan-ı hâl : hal ve beden dili
mağrur : gururlu
makbul : kabul görmüş
Mâlik-i Ebedî : sahipliği sonsuza kadar süren Allah
mânen : mânevî olarak
matbaha-i kudret : Allah’ın kudret mutfağı
medih : övmek
mevcudat : varlıklar
miskin : zavallı
mucize-i kudret : Allah’ın kudret mucizesi
muhabbet etmek : sevmek
muhtelif : çeşitli
musahhar olmak : boyun eğmek
mübarek : bereketli, uğurlu
mün’im : nimet veren
Mün’im-i Hakikî : gerçek nimet verici olan Allah
mütevazi : alçakgönüllü
nam : ad
nasihat : öğüt
nâzenin : ince, nazik
nazif : temiz
nâzik : zarif, ince, narin
nebat : bitki
nefis : kişinin kendisi
nihayetsiz : sonsuz
nişan : alâmet, işaret
pervâ : korku
Rahmân : yarattıklarını esirgeyip koruyan, şefkat eden ve rızıklandıran sonsuz rahmet sahibi Allah
rahmet : şefkat, merhamet
raptetmek : bağlamak
Rezzak : bütün varlıkların rızıklarını veren Allah
sahrâ : çöl
salâbet : sertlik, katılık
Samed : hiçbir şeye muhtaç olmayan, ama herşey Ona muhtaç olan Allah
selâmet : esenlik, rahatlık
sevk etmek : göndermek, sürmek
seyyah : yolcu
şak etmek : yarmak
şakî : haydut, yol kesici
şefaatçi : af için aracılık eden
şer : kötülük, zarar
şiddet-i hararet : sıcaklığın şiddeti
şükür : nimeti veren Allah’a karşı minnet duymak, teşekkür etmek
taam : yiyecek
tabiyun : tabiatçılar, herşeyin tabiatın tesiriyle olduğunu savunanlar
tablacı : tezgâhtar, sunucu
tablacılık : tezgâhtarlık, sunuculuk
takdim etmek : sunmak
tedarik : elde etme
temsilât : temsiller, kıyaslama tarzında benzetmeler
temsilî : kıyaslamalı benzetme şeklinde, analojik
vesselam : artık bitti, bundan sonra selam
vird-i zeban : sürekli okunan zikir
yakînen : kesin olarak
zahirî : görünürdeki
zelil olmak : alçalmak
zerrecik : atom, en küçük madde parçası
zikir : Allah’ı anmak
ziyade : çok, fazla


RİSALE-İ NUR

Sitemizde sanatçıya ait toplam 50 eser bulunmaktadır. Sanatçının sayfasına gitmek için tıklayın.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.