Mustafa Demirci-Senin Yüzünün Nuru
Ebû Tâlib’in karısı Fâtıma (r.a.), kocasının ölümünden önce veya başka bir rivayete göre bir müddet sonra Müslüman olmuştu. Ali ve Ca’fer’in kız kardeşleri olan kızı Ümmü Hâni (r.a.) de İslâm’a girmişti. Fakat kocası Hubeyre, Allah’ın birliği mesajına kapalı idi. Bununla birlikte Peygamber (s.a.v.) evlerine geldiğinde onu iyi karşılar ve namaz vakti ise evdeki Müslümanlar cemaatle namaz kılarlardı. Bir keresinde hepsi yatsı namazını Peygamber’le birlikte kıldıktan sonra, Ümmü Hâni Peygamber (s.a.v.)’i geceyi kendi evlerinde geçirmeye davet etti. Peygamber (s.a.v.) onun teklifini kabul etti; fakat uyuduktan kısa bir süre sonra kalktı ve Mescid-i Haram’a gitti, çünkü geceleri Kâ’be’yi ziyaret etmeyi severdi. Oradayken uyku bastırdı ve Peygamber (s.a.v.) Hicr’de uyudu.
“Ben Hicr’de uyurken” dedi, “Cebrâîl geldi ve ayağıyla beni dürttü. Uyandım ve etrafta hiçbir şey göremeyince tekrar yattım. İkinci kez geldi; üçüncü kez yine geldi ve beni kolumdan tutup ayağa kaldırdı, birlikte Mescid’in kapısından çıktık. Orada eşekle katır arası beyaz bir binek vardı. İki yanında, bacaklarını oynattığı yerde kanatları vardı ve her adımı gözün görebileceği uzaklığa varıyordu.”
Daha sonra Peygamber (s.a.v.) Burak adlı bu bineğe Cebrâîl’le nasıl bindiğini, Cebrâîl’in göğe yükselirken bineğin hızını, yönünü ayarladığını, kuzeye, Yesrib ve Hayber’in ötesine gidip Kudüs’e vardıklarını anlattı. Orada bir grup peygamberle -İbrahim, Mûsâ, İsâ ve diğerleri- karşılaştılar. Mescid’de namaz kılarken bütün peygamberler onun arkasında namaz kıldılar. Daha sonra Muhammed’in önüne iki fıçı kondu; biri süt, biri şarapla doluydu. Peygamber (s.a.v.) süt dolu fıçıdan aldı ve içti, şarap fıçısına dokunmadı. Bunun üzerine Cebrâîl şöyle dedi: “Sen doğru yola yöneltildin, sen de halkını o yola yönelttin ve şarap sana yasaklandı.”
Daha sonra, kendisinden öncekiler gibi -İdrîs, İlyâs, İsâ ve Meryem gibi- o da bu dünyadan semâya yükseltildi. Kudüs toprağının ortasındaki bir taşın üstünden tekrar Burak’a bindi. Burak onu yükseltti ve İlyâs’ın ateş arabasıyla aynı vazifeyi gördü. Artık kendi asıl halinde görünen Cebrâîl onları dünyevî şekil, yer ve zamandan uzaklaştırıp semaya yükseltti; yedi semâdan her birinden geçerken, Muhammed (s.a.v.) kendisiyle birlikte Kudüs’te namaz kılan peygamberleri tekrar gördü. Dünyada onları cismânî bir şekilde görmüştü; oysa şimdi onları semâvî şekillerinde görüyor ve gördüklerine hayretle bakıyordu. Yûsuf’un yüzünün dolunayın parlaklığı gibi olduğunu[88] ve tüm güzelliklerin yarısına sahip olduğunu[89] söylemiştir. Fakat bu bile, onun diğer peygamberler karşısındaki şaşkınlığını gidermemiş; bu yüzden de, ayrıca Hârûn’un güzelliğinden bahsetmiştir.[90] Gökte gördüğü bahçelerle ilgili şunları söylemiştir: “Yay büyüklüğündeki bir Cennet parçası, güneşin doğup battığı tüm alandan daha iyidir. Eğer Cennet kadınlarından biri yeryüzünün insanlarına görünse, gökle yer arasındaki bütün alanı ışık ve güzel koku ile doldurur.” Orada gördüğü her şeyi Ruh gözüyle görüyordu. Tüm dünyevî yaratıklara nazaran kendi manevî varlığı hakkında şöyle demiştir: “Âdem henüz su ile çamur arası bir şeyken, ben peygamberdim.”
Göğe yükselişinin zirvesi Sidretü’l-Müntehâ (En Son Sidr Ağacı) idi. Kur’ân’da bu şekilde belirtilmiştir ve Peygamber (s.a.v.)’in hadîslerine dayanan eski bir tefsirde şunlar geçer: “Sidr ağacının kökü Taht’tadır ve bu ağaç, Peygamber olsun, Cebrâîl olsun; herkesin bilme noktasının sınırını belirler. Onun ötesi, Allah’tan başka herkese gizlidir.”[93] Evrenin bu sınırında Cebrâîl (a.s.) Muhammed (s.a.v.)’e asıl şekliyle, yaratıldığı gibi göründü.[94] Daha sonra, âyette geçtiği gibi:
“Sidreyi örten örtmekte iken, göz kayıp şaşmadı ve (sınırı) taşmadı. Andolsun, O, Rabbinin en büyük âyetlerinden olanını gördü” (Necm : 16-18).
Taberî Tefsîri’ne göre, İlâhî Nur, Sidr ağacına inmiş ve onun ötesindeki her şeyi gizlemiştir. Peygamber (s.a.v.) gözü kayıp-şaşmamış ve sınırı aşmamıştır.[95] Bu, Peygamber’in (s.a.v.) “Senin yüzünün nûruna sığınıyorum” sözünün karşılığıydı.
Sidr Ağacı’nda Peygamber (s.a.v.) ümmeti için elli rekat namaz kılma emrini aldı; aynı zamanda[96] İslâm inancını ortaya koyan şu âyeti de öğrendi:
“Peygamber, kendisine Rabbinden indirilene iman etti, mü’minler de. Tümü, Allah’a meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine inandı. Onun peygamberleri arasında hiçbirini (diğerinden) ayırdetmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Rabbimiz bağışlamanı (dileriz). Varış ancak Sana’dır dediler”. (Bakara: 285).
Daha önce yükseldikleri gibi yedi gökten tekrar indiler. Peygamber (s.a.v.) bu konuda şunları söyler: “Dönüşümde Mûsâ’nın -o size ne iyi bir dosttu!- yanından geçerken bana: ‘Sana kaç vakit namaz farz oldu?’ diye sordu. Ben günde elli vakit olduğunu söyleyince, ‘Namaz ağır bir ibadettir, senin ümmetin ise zayıftır. Rabbine geri dön ve senin ve ümmetinin yükünü hafifletmesini iste’ dedi. Bunun üzerine geri döndüm ve Rabbimden yükümü hafifletmesini istedim, O da on vaktini geri aldı. Mûsâ, yanından geçerken yine bana aynı şeyleri tekrarladı, ben de geri döndüm ve on vakit namaz daha üzerimden kaldırıldı. Fakat her seferinde Mûsâ beni geri gönderiyordu, sonunda üzerimde günde beş vakit namaz kaldı. Tekrar Mûsâ’nın yanına gittim, o yine daha önce söylediklerini tekrarlıyordu. Ben: “Rabbime gittim ve utanana dek azaltmasını istedim; artık geri dönemem” dedim. İşte bu yüzden kim beş vakit namazı Allah’ın merhametine sığınarak ihlas ile kılarsa ona bu elli vaktin sevabı verilir.”
Peygamber (s.a.v.) ve Cebrâîl (a.s.) Kudüs’teki o taşın yanına indikten sonra geldikleri yoldan, güneyden gelen kervanları görerek tekrar Mekke’ye döndüler. Kâ’be’ye vardıklarında hâlâ geceydi. Peygamber (s.a.v) oradan yine kuzeninin evine gitti. Ümmü Hâni olayı şöyle anlatıyor: “Şafaktan kısa bir süre önce peygamber (s.a.v) bizi uyandırdı ve sabah namazını birlikte kıldıktan sonra bana: “Ümmü Hâni gördüğün gibi akşam namazını sizinle birlikte bu vadide kıldım. Daha sonra Kudüs’e gittim ve orada namaz kıldım. Şimdi de gördüğün gibi sabah namazını yine beraber kıldık” dedi. Gitmek için ayağa kalktı. Cübbesini öylesine kuvvetle çektim ki. Peygamber (s.a.v)in gögsü açık kalacak şekilde cübbe üstünden sıyrıldı: “Ey Allah’ın Rasûlü!” dedim, “Bunu başkalarına söyleme, çünkü onlar sana yalancı der ve seninle alay ederler.” O ise:”Allah’a yemin ederim onlara söyleyeceğim’ dedi.”
Mescid’e gitti ve orada karşılaştıklarına Kudüs’e yaptığı yolculuğu anlattı. Düşmanları buna çok sevinmişlerdi; çünkü şimdi ellerinde ona mecnûn (deli) demek için karşı çıkılamaz bir delil vardı. Kureyşli çocuklar bile Mekke’den Suriye’ye bir kervanın ancak bir ayda varabileceğini ve dönüşün de bir ay olacağını biliyordu. Şimdi, Muhammed ise bir gecede oraya gidip geldiğini iddia ediyordu. Bir grup adam Ebû Bekir (r.a.)’e gitti ve: “Şimdi bakalım arkadaşın hakkında ne düşüneceksin? O bize dün gece Kudüs’e gittiğini, orada namaz kılıp geri döndüğünü söylüyor” dediler. Ebû Bekir (r.a.) onları yalan söylemekle suçladı, fakat onlar Muhammed (s.a.v.)’in o anda Mescid’de ve yolculuğunu anlatmakta olduğunu söylediler. Ebû Bekir o zaman: “Eğer o söylediyse, doğrudur. Bunda şaşılacak ne var? O bana gökten haberlerin gece veya gündüz bir saat içinde geldiğini söyledi ve ben onun doğru söylediğini biliyorum. Bu, sizin yersiz itirazlarınızın ötesinde bir olaydır” dedi.[99] Daha sonra O da mescide gitti ve yine aynı şekilde tasdik etti. “Eğer o söylediyse, doğrudur.” O zamandan itibaren Peygamber (s.a.v.), Ebû Bekir (r.a.)’e “doğrunun tasdikçisi” ve “doğrunun şahidi” anlamına gelen es-Sıddîk adını verdi. Bunun yanı sıra olayı inanılmaz bulan bazı kişiler, fikirlerinden dönmek üzereydiler; çünkü Peygamber (s.a.v.) Mekke’ye dönerken yolda gördüğü kervanları anlatıyor, kaç gün sonra ve nasıl şehre ulaşabileceklerini söylüyordu. Önceden haber verdiği olayların hepsi yerine gelmişti. Peygamber (s.a.v.) Mescid’dekilere sadece Kudüs’e yaptığı yolculuğu anlatmıştı. Ebû Bekir veya ashâbdan başkalarıyla yalnız kaldığında, gökte yaptığı yolculuğu ve orada gördüklerinin bir kısmını anlatmıştır. Bunlar genellikle daha sonraki yıllarda sorulan sorulara verilen cevaplar şeklinde ortaya çıkmıştır.
Mustafa Demirci
Sitemizde sanatçıya ait toplam 50 eser bulunmaktadır. Sanatçının sayfasına gitmek için tıklayın.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.