Web sitemize hoşgeldiniz, 18 Aralık 2024
Beğen 3

Mustafa Demirci-Gerdanlık

Âişe (r.a.) ve Ümmü Seleme (r.a.) bir seferde Peygamber (s.a.v)’e eşlik ediyorlardı. Peygamber (s.a.v)’in zamansız yola çıkma emri verdiği yerden birkaç konak ötede güneş batarken, Âişe akik gerdanlığını yere düşürdü. Kaybettiğini fark ettiğinde hava onu göremeyecek kadar kararmıştı. Onu orda bırakıp gitmek de istemiyordu. Annesi bu gerdanlığı evlendiği gün onun boynuna takmıştı ve bu Âişe’nin en kıymetli mücevherlerinden biriydi. Konakladıkları yerde su yoktu ve Peygamber (s.a.v) burada sadece kısa bir mola vermek istemişti. Fakat daha sonra gün ışıyıncaya kadar konaklama emri verdi. Plan değişikliğinin sebebi ağızdan ağıza dolaştı ve sadece küçük bir kolye için koskoca ordunun böyle susuz bir yerde konaklamasından çoğu kişi rahatsız oldu. Ashâbdan bazıları Ebû Bekir’e gidip şikâyet ettiler. Ebû Bekir (r.a.) kızının bu dikkatsizliği nedeniyle utandı ve sinirlendi. Ulaşılabilecek uzaklıkta hiç kuyu yoktu ve adamlar beraberlerinde getirdikleri suyun hepsini harcamışlardı. Sabah namazını kılmak mümkün olmayacaktı, çünkü abdest alacak suları yoktu. Fakat gecenin geç saatlerinde Peygamber (s.a.v)’e teyemmümle ilgili âyetler nazil oldu. Bu olayın toplumun pratik hayatında anlatılamayacak denli önemli bir rolü vardı “Eğer su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize sürün”. (Nîsâ: 43)
Konakladıklarından beri herkesi meşgul eden sıkıntı dolu duygular yok olmuştu. Üseyd şöyle bağırdı: “Ey Ebû Bekir ailesi! Bu bizim üzerimize getirdiğiniz ilk rahmet değil.”
Gün ışığında bile hâlâ gerdanlık ortalıkta görünmüyordu. Artık bulma ümitleri kaybolmuş ve kolyeyi bulmadan yola çıkmaya karar vermişlerdi. Yola koyulmak için Âişe’nin devesi ayağa kalktığında kolyeyi akşamdan beri orada çökmüş bir halde kalan devenin altında gördüler.
Bir sonraki kamp yerleri uzun kumlu bir arazi olan güzel bir vadi idi. Her zamanki gibi Peygamber (s.a.v)’in iki çadırı diğerlerinden biraz uzağa kurulmuştu. O gün Peygamber (s.a.v)’le beraber olma sırası Âişe’deydi. Âişe daha sonraki yıllarda bir yarış yapmayı nasıl teklif ettiğini anlatırdı: “Cübbemin eteklerini topladım, Peygamber (s.a.v) de aynısını yaptı. Yarışa başladık. Yarışı o kazandı. ‘Bu bir önceki sefer beni yendiğin yarışa karşılık’ dedi. Hicret’ten önce Mekke’de meydana gelen bir olayı kastediyordu.” Âişe açıklamak için şunları da ekledi: “Babamın evine gelmişti. Ben elimde bir şey tutuyordum. Peygamber (s.a.v), ‘Onu bana getir,’ dedi. Ben vermedim ve ondan kaçtım. O da peşimden kovaladı, fakat ben ondan hızlıydım.”[229]
Âişe’nin gerdanlığının bağ yeri incelmişti. Medîne’ye varmadan birkaç konak önce yine boynundan çözüldü ve düştü. Kolye, yola çıkma emri verildikten sonra Âişe’nin hacet için kamptan ayrıldığı bir sırada düşmüştü. Âişe kampa döndükten sonra Ümmü Seleme ile birlikte tahtlarının içine oturdular ve perdeleri kapatıp, peçelerini açtılar. İşte o zaman Âişe (r.a.) kolyesini kaybettiğini fark etti. Perdenin altından süzülüp, kolyesini aramaya gitti. O sırada adamlar develeri hazırlamışlar ve tahtları develerin üstüne yerleştirmişlerdi. Genellikle iki tahtın ağırlıklarının başka başka olduğunu fark edebilirlerdi. Çünkü otuz yaşında bir kadınla on dört yaşındaki zayıf bir kadının ağırlıkları tabii ki aynı olamazdı. Fakat bu kez hafif olan tahtın her zamankinden daha hafif olduğunu fark edemediler. Ve diğer develerle birlikte yola koyuldular. Âişe bu olayı şöyle anlatıyor: “Kolyemi buldum ve kamp yerine döndüm, fakat orada bir tek canlı bile kalmamıştı. Bunun üzerine tahtımın bulunduğu yere gidip oturdum. Beni kaybettiklerini anlayıp geri dönmelerini bekliyordum. Orada otururken gözlerim ağırlaştı ve uyuyakaldım. Mu’attal’ın oğlu Safvân[230] oradan geçtiğinde ben hâlâ orada yatıyordum. Bir sebep yüzünden ordudan geride kalmış ve geceyi kampta geçirmemişti. Bize örtünme emri gelmeden önce beni birçok kez görmüştü. Beni orada görünce, ‘Biz Allah’a ait (kullar)ız ve şüphesiz ona dönücüleriz. Bu Allah’ın Rasûlü’nün hanımı’ dedi. Safvân’ın bu âyeti okumasıyla Âişe uyandı ve peçesini yüzüne örttü. Safvân onu devesine bindirdi ve bir sonraki konağa kadar kendisi yürüyerek onu devesine götürdü.”[231]
Ordu konak yerine vardığında Âişe (r.a.)’nin tahtı yere konmuş ve içeriden kimse çıkmayınca onun uyuduğunu sanmışlardı. Konak yerinden ayrılmalarına az bir süre kala, onun Safvân’ın devesi üzerinde geldiğini görünce herkesin şaşkınlığı daha da arttı. Bu Medîne’yi sarsacak olan bir skandalın başlangıcıydı. Fakat o sırada Peygamber (s.a.v), Âişe (r.a.) ve ashâbın çoğu gelişen bu sorundan habersizdi.
Ganimetler her zamanki gibi dağıtıldı. Esirlerden biri, yenilen kabilenin başkanı Hâris’in kızı Cüveyriye idi. Kendisine yüksek bir fidye ödenmesini isteyen ensârdan birinin eline düşmüştü. Cüveyriye, Peygamber (s.a.v)’e geldi ve kendi adına meseleye el koymasını rica etti. Peygamber (s.a.v) o gün Âişe (r.a.)’nin odasındaydı ve Cüveyriye’ye kapıyı o açmıştı. Âişe neler olduğunu daha sonraları şöyle anlattı: “O çok güzel ve sevimli bir kadındı. Ona bakan hiçbir erkek kalbini ona kaptırmaktan kendini alıkoyamazdı. Onu kapıda görünce büyük bir kuşkuya kapıldım. Çünkü benim onda gördüğümü Rasûlullah’ın da göreceğini biliyordum. Rasûlullah’ın yanına girdi ve ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Ben kabilesinin reisi olan Hâris’in kızı Cüveyriye’yim. Başıma gelenleri biliyorsun. Fidyem konusunda senin yardımını istemeye geldim’ dedi. Peygamber (s.a.v) ‘Bundan daha iyisini ister misin?’ diye sordu. O da, ‘Bundan iyisi nedir?’ diye sordu. O, ‘Senin fidyeni ben ödeyeyim, sen de benimle evlen’ dedi.”[232]
Cüveyriye (r.a.) bu teklifi sevinçle kabul etti.Fakat babası fidye olarak vereceği develerle birlikte geldiğinde henüz nikâhları yapılmamıştı. Babasının getirdiği develer söz verdiği sayıda değildi. Çünkü Akik Ovası’nda hayvanlara bakmış ve iki tanesini çok beğenip orada bir yere gizlemişti. Geride kalan develeri Peygamber (s.a.v)’e getirip şöyle dedi: “Ey Muhammed! Sen kızımı esir aldın, işte fidyesi”. Peygamber (s.a.v), “Fakat Akik Ovası’na gizlediğin iki deve nerede?” dedi ve onların gizlendikleri yeri tüm ayrıntılarıyla anlattı. Bunun üzerine Hâris, “Allah’tan başka tanrı olmadığına ve ey Muhammed, senin de Allah’ın Rasûlü olduğuna şehadet ederim” dedi. İki oğlu da Müslüman oldular. Hâris diğer iki deveyi de getirtip bütün develeri Peygamber (s.a.v)’e verdi. Daha sonra Cüveyriye de Müslüman oldu. Peygamber (s.a.v) onu babasından istedi.
Babası onu verdi ve ona da bir oda inşa edildi.
Benî Mustalik’in artık Peygamber (s.a.v)’in akrabaları olduğu ortaya çıkınca muhâcirler ve ensâr henüz fidyeleri ödenmemiş olan esirleri serbest bıraktılar. Yaklaşık yüz aile serbest bırakıldı. Âişe (r.a.), Cüveyriye (r.a.)’yi kastederek, “Kavmine ondan daha faydalı olan bir başka kadın bilmiyorum” dedi.


Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum Yaz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.