Web sitemize hoşgeldiniz, 19 Aralık 2024
Beğen 3

Cemal Kuru-Son Veda 1

Daha genç yaşımda bak nasıl oldum iki elim bağlanınca şaşırdım kaldım
Mahkemeye vardı varan hayale daldım iki elim bağlanınca şaşırdım kaldım
Yakmalı yıkmalı anam hapishaneyi el kızı bekler mi anam otuz seneyi

Muradıma eremeden ayrıldım yârdan şimdi hep dileklerimiz şu dört duvardan
Bana mektup yazın anam bildirin ordan iki elim bağlanınca şaşırdım kaldım
Yakmalı yıkmalı anam hapishaneyi el kızı bekler mi anam otuz seneyi

Asker ocağı derler adına, çileler içinde doğup büyüyen evlatları ana sevgisinden vatan sevgisine kucak açtıran mekân, o mekân ki bir çiçeğin gövdesinden ayrılıp acıklı acıklı gözyaşı dökmesi misali vakti geldiği zaman o evlatları ana kucağından alan anayı da evlat hasretiyle özlem duygularına terk eden en kutsal mekân. O mekân ki kucağına almış olduğun çeşitli beldelerde ve değişik karakterdeki insanlara hayatta en iyi tecrübeyi tecrübesi zirveye ulaşmış olan bilgileri o yiğitlere öğreten ve vatanı namusu fazileti uğrunda kendisini feda etmeyi görev sayan bu uğurda şehit olmayı göze alan Mehmetçiklerin mekânı. Asker ocağı. Vatani görevini yapmak için vatanı canı ve namusu uğrunda şehitlik mertebesine ulaşmak isteyen Mehmet’in olayına hep birlikte seyran kalalım=
Anadolu’nun küçük bir kasabasında dünyaya gelen Mehmet küçük yaşta babasını kaybetmişti. Kardeşi annesi ve kendisi büyük zorluklar içerisinde hayatlarına devam ettiler. Zaman içerisinde Ayşe ile tanışıp mutlu bir yuva kurdular ve Mehmet’in bu mutlu yuva sonucunda küçük yaşta kaybetmiş olduğu babasının ismini taşıyacak olan bir oğlu oldu İsmi Yakup idi. Annesi çok sevinmişti. Genç yaşta kaybetmiş olduğu eşinin adını torununa vermişlerdi. Annesi oğulları ve torununu çok seviyordu. Ve çok mutlu idiler. Hep korkuyordu annesi, sanki bu mutlulukları bozulacakmış gibi. Günler mutlu ve güzel geçerken Mehmet’in askerlik vakti gelmişti. Annesi Mehmet’inden ayrılacağı için çok üzgündü. Üzgünlüğünü belli etmiyordu ama Mehmet annesinin üzüldüğünü anlıyordu ve annesine moral vermeye çalışıyordu. Evde yarı buruk bakışlar sevinç gözyaşları hâkimdi. Neden sevinmesinlerdi ki, Mehmet’i askere uğurluyorlardı. Bakışları neden buruk olmasın ki, Mehmet’lerinden ayrı kalacaklardı. İnsanın sevdiğinden ayrı kalması annesinden kardeşlerinden çocuklarından hanımından ayrılması kolay değildi. O ki, evin kapısından yavaş yavaş dışarıya çıkıyordu. O kadar dalgındı ki arkadaşlarını bile fark edemiyordu ve hep birlikte otobüs terminaline gitmek üzere yola çıktılar. Arkadaşları Mehmet’e moral vermek için yolda nağmeler okuyorlardı. En büyük asker bizim asker diye otobüs terminaline varmışlardı. Ayrılık vakti gelmişti. Üzüntü içindeydi. Sıkılıyordu bunalıyordu Mehmet. Ailesi ve arkadaşlarıyla vedalaşmaları başlamıştı. Otobüs işletmecisinin sesi duyuldu birden=Lütfen herkes yerlerine geçsin aracımız hareket etmek üzeredir. Adettendir askeriyede herkesi arkadaşları omuzlarına alır En büyük asker bizim asker diye bağırırlar. Arkadaşlarının omuzlarındaydı Mehmet. Ona moral vermek için omuzlarına almışlardı. Duymuyordu arkadaşlarının bağırmalarını. Sanki başka bir âlemdeydi buruktu hüzünlüydü bilmiyordu sebebini. Belki bu son görüşmesiydi Mehmet’in. Annesi oğlum Mehmet’im hayırlı yolculuklar vatanımız canımız sizlere emanet diyebildi. Gözyaşlarına hâkim olamıyordu annesi. Sanki bir daha oğlunu göremeyecekmiş gibi bir his vardı içinde. Mehmet sadece canım anam diyebildi. Mehmet’in hanımı ise Mehmet’im bizi mektupsuz bırakma. Oğlumla seni bekleyeceğiz dedi. Asker eşleri ne isteyebilir ki. Onların tek tesellisi mektuplardır. Mehmet’in canı bir tanesi biricik oğlu ise babasının nereye gittiğini bile bilmiyor masumane bir sesle babacığım babacığım ne olur beni de götür ben sensiz duramam diyordu. Hıçkırıklar içinde ağlıyordu Yakup. Baba oğul o kadar düşkünlerdi ki birbirlerine Mehmet dayanamadı, oğlunun Yakup’unun bu yalvarışlarına dayanamadı, gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Oğlum Yakup’um annen sana emanet, anneni hiç üzme diyordu Mehmet. Ama gözleri nem oluk oluk yaşlar akıyordu. Dayanamıyordu oğlu Yakup’un ağlamasına. Sanki içinden bir şeyler kopuyordu. Son sözü oğlu Yakup’um diyebildi. Mehmet ardından gözyaşı ve buruk bakışlar bırakarak bindi otobüse. Son kez baktı geriye, annesine, kardeşi Ali’ye, hanımı Ayşe’ye biricik oğlu Yakup’a baktı. Bu son bakışmalarıydı sanki ve otobüs asker ocağı dediğimiz mekâna doğru hareket etmeye başladı. Uzun bir otobüs yolculuğundan sonra işte o an gelmişti. Mehmet kışlanın kapısından içeriye doğru acemi erlerle birlikte giriyordu. Nizamiyenin girişindeki nöbetçi askerler yeni gelen acemi askerlere yol gösteriyorlardı. Mehmet de askeri kıyafetlerini almak için diğer askerlerle birlikte sıraya girdi. Acemi askerler sivil kıyafetlerini görevlilere teslim ettikten sonra uzun süre üzerlerinden çıkaramayacakları yeni kıyafetlerini giymişlerdi. Mehmet de yeni askeri kıyafetlerini giyinmiş, uğrunda seve seve can verilecek mekâna ayak basmıştı. Kışla içerisinde kısa bir gezinti yaptıktan sonra istirahat etmek için yatakhanelerine geçtiler. Artık eğitim başlamıştı. Acemi askerler komutanlarla birlikte eğitim yapıyorlardı. Benimsemişlerdi yeni yerlerini. Mehmet kendini çok çabuk fark ettirmişti. Arkadaşlarıyla olan diyalogu ile eğitimi ile komutanlara olan saygısı ile kendini sevdirmişti. Komutanları Mehmet ve arkadaşlarından çok memnundu. Fakat komutanlarının gözünde Mehmet bir başkaydı. Acemi askerlerin eğitimi tamamlandıktan sonra dağıtım yerlerine geldiklerinde Mehmet’in yanlarında kalmasına karar vermişlerdi. Ona onbaşı rütbesi verilecekti. Askerlerin acemilik süresi bitmek üzereydi. Dağıtım yerleri de belli olmuştu. Kendi aralarında sevinç naraları atıyorlardı. Mehmet’in dağıtım yeri ise acemi birliğiydi. Onbaşı olarak devam edecekti askerliğe. Arkadaşları sevinç naraları atarken sevinemiyordu Mehmet. Buruktu hüzünlüydü başka âlemlere dalmıştı sanki. Arkadaşları ona ne oldu Mehmet neden sevinemiyorsun, bir sorunun mu var, neden böylesin diyorlardı, teselli vermeye çalışıyorlardı arkadaşları Mehmet’e. Bir sıkıntısı vardı bir sorunu vardı ama söyleyemiyordu. Bilmiyordu ki sebebini, nereden bilecekti ilerde başına gelecekleri. İstemez miydi arkadaşlarıyla sevinmek gülmek eğlenmek. Kim istemez ki ama sevinemiyordu Mehmet. Uzun zaman olmuştu Mehmet eve mektup yazmamıştı. Merak ediyorlardı annesi hanımı kardeşi. Annesi hiç belli etmiyordu üzüntüsünü evdekilere. Günlerdir içi içine sığmıyordu. Yüreğinde bir sızı vardır. Bilmiyordu ne olduğunu. Hep Mehmet’ini düşünüyordu. Mehmet’inden haber alamayınca üzüntüsü kat kat artıyordu ama belli etmiyordu kimseye. Oğlum Mehmet’im diye mırıldanıyordu kendi kendine. Gelinini gördü birden. Gelinim Ayşe’m Mehmet’imden haber var mı, uzun zamandır haber alamadık kızım dedi. Hiçbir haber yok anacığım nedendir bilmem mektup yazmadı uzun zamandır. Ali çarşıya kadar gitmişti biliyorsun inşaallah iyi haberle gelir. İnşaallah gelin Ayşe’m dedi. Annesi=Dün gece Mehmet’i rüyamda gördüm. Anam diye bağırıyordu. Koşuyordu bana doğru Koştukça uzaklaşıyorduk birbirimizden. Hayırdır anam inşaallah. Ben de karışık rüyalar görmeye başladım dedi gelin Ayşe. Ali gülerek geliyordu. Sevinç doluydu. Ana yüreği dayanır mı, oğlu Ali’yi görür görmez gelin Ayşe’ye seslendi, Ayşe kızım Ali’m geliyor, karnı acıkmıştır yemek hazırla da beraber yeriz dedi. Analar hep böyledir işte. Çocuklarını görünce yüreklerinde bir kıpırdanma olur. Nerden bilecek Ali’si oğlu Mehmet’in abisinin katili olacağını bilemezdi. Analar çocuklarının iyiliklerini düşünürler. Büyükler anlatırlar=Ana ve oğlu varmış. Birbirlerinden hiç ayrılmazlarmış. Ama oğlunun bir derdi bir sıkıntısı varmış. Bir türlü annesine söyleyemezmiş. Nasıl söylesin ki, annesinin yüreğini almak şartıyla sevdiği kızın onunla evlenebileceğini. Kızla birbirlerini seviyorlarmış. Bir şartı vardı sevdiği kızın evlenebilmek için. Eğer ki benimle evlenmek istiyorsan annenin yüreğini al bana getir demiş. Ağır bir şart. Onu nasıl söylerdi annesine. Hayatta tek dayanağı annesiymiş çünkü. Diyemezdi ki annesine anneciğim sevdiğim bir kız var, benimle evlenmek için senin yüreğini istiyor diyemezdi. Üzüntüden kederden halsizleşmiş, dermanı kalmamış. Oğlunun bu durumun u gören annesi çok üzülüyor, içi içini yiyormuş. Oğlana oğlum nedir derdin annen kurban olsun sana demiş. Ama oğlu bir türlü söyleyemiyor, söyleyemedikçe de kahrından halsizleşiyormuş. Annesinin ısrarlarına dayanamayan oğlu zor şartlar altında söylemeye karar vermiş, anneciğim sevdiğim bir kız var onunla evlenmek istiyorum demiş. Annesi= oğlum üzüldüğün şeye bak bunun için mi üzülürsün gider isteriz demiş. Fakat oğlu anneciğim benimle evlenmesi için bir şartı var, senin yüreğini istiyor, onunla evlenmem için seni nasıl feda ederim anneciğim diye feryat ediyormuş. Oğlunun bu durumuna çok üzülen annesi oğlum yeter ki sen üzülme mutlu ol annenin yüreği sana feda olsun. Bunun için mi üzülürsün a oğlum demiş ve yüreğini koparıp ona vermiş. Oğlu annesinin yüreği elinde sevdiği kıza koşmaya başlar. Yolda giderken ayağı bir taşa takılır düşer. Kendi bir tarafa elinde bulundurduğu annesinin yüreği bir taraf düşer. Toz toprak içinde kalır annesinin yüreği. Oğlunun bu halini gören annesinin yüreği dile gelir. Oğlum evladım bir yerine bir şeyler oldu mu, bir yerin kanıyor mu oğul diye o annesinin yüreği dile gelir. İşte Mehmet’in annesi de öyleydi. Oğullarını gördüğü zaman yüreğinde bir şeyler hissederdi. Onların üzülmesini hiç istemezdi. Ana yüreği dayanamıyordu. Anne oğlu Ali’sine sorar. Ali’m abin Mehmet’ten haber var mı? Ali’nin eve sevinçle gelmesinden belliydi. Ali=Evet anneciğim abimden bir mektup var diyerek yengesine uzattı mektubu. Önce yengesi okumalıydı. Özel nağmeler vardır içinde diyerek önce yengesine uzattı. Biricik Yakup’un annesi gelin Ayşe Mehmet’inden gelen mektubu sessizce okumaya başlar. Gelin Ayşe’yi tatlı bir tebessüm ve heyecan almıştır. Çünkü mektupta bir sürprizi vardır= Ayşe’m kimseye haber verme. Sürpriz olsun diye yazmıştır. O mektubu vermez. Sevinçlidir Ayşe. Nasıl sevinmesin ki Mehmet’i geliyordu. Bilemezdi ileride başına gelecek olayları. Kötü günler bekliyordu. Talihsizlikler bekliyordu. Neden Mehmet neden neden sürpriz yapma ihtiyacını hissettin annenin kardeşin Ali’nin oğlun Yakup’un neden haberi olmasın. Mektupta yazmışsın Ayşe’ Ayşe’m kimseye haber verme bir hafta sonra evdeyim. Evdekilere sürpriz olsun. Hayır Mehmet hayır hayır sürprizleri sen ailene değil kardeşinin kurşunlarına yapıyorsun bilemezsin başına gelecekleri. Nerden bilsin ki artık çok geçti. Çünkü Mehmet’in kaderiydi bu alın yazısıydı. Mehmet de istemez miydi evine geldiğinde annesine kardeşine o biricik Yakup’una sarılsın onları doya doya koklasın özlem gidersin Vah Mehmet’im vah senin de kaderin alınyazın böyleymiş elden ne gelir, ne gelirse kuluna Allahtan gelir. Gelin Ayşe mektubu okur gülümseyerek anne selamı var Mehmet’i iyiymiş beni merak etmeyin diyor. Vah gelin Ayşe’m vah. Sen de mi ne olur ne olur Mehmet’imi geleceğini sen söyle. O senin eşin kocan biricik Yakup’unun babası, hasretimiz kısa sürecek bir ömür hasret gideremeyeceksiniz. Mehmet’inin canını kurşunlara bilemezdi gelin Ayşe. Mehmet’inin başına gelecekleri. Bilemezdi genç yaşta dul kalacağını. Bilemezdi Yakup’unun yetim kalacağını. Çünkü Mehmet’in kaderiydi bu değiştiremezdi ki.


  • Cemal Kuru, Sinan Şirin
  • 18 Eylül 2015 tarihinde eklendi.
  • tarafından eklendi.
  • Cemal Kuru-Son Veda 1 için yorumlar kapalı
  • 4.578 kez görüntülendi

Sinan Şirin

Sitemizde sanatçıya ait toplam 2 eser bulunmaktadır. Sanatçının sayfasına gitmek için tıklayın.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.