Web sitemize hoşgeldiniz, 20 Nisan 2024
Beğen 1

Serenat

Bu müzik seninle başladı. Bu çalkantılı akım, kayaları yumuşatan bu ağrı, dikkati unutturan imge, bu geçmiş zaman sayfalarında özlenen saat. Her gün biraz daha kendimizden uzaklaştığımız zamansız ve mekânsız kaldığımızda gecede. Artık kendimi seninle tanır ve tanınır oldum. Bir yokluğu mu kucakladım diye düşünmedim hiç. Sorular sorup Formüller aramadım. Sınırsız bir akıma dönüştü zaman. Bir eski zaman yarasını daha kanattım yeniden. Yazgı dedim teslim oldum muazzam esmerliğine. Bir miladi tarih olsun istemedim, ama deprem başladı, sarsıldım ve sırrımı sundum sana.
İnsanlar gecikmiş bir gecenin kıyılarında tuhaf ve emanet rüyalar görürken kurnaz olmayı aklından geçiren adamları sevmedim. Bir terazi almadım elime, hep vermek istedim takvimlere ve saçlarıma aldırmayıp her gün boğulacağım dalgalarına alışarak denizinde martıları sevmenin sarhoşluğunu yaşadım. Bu yeniden doğmak ve yağmurlara alışmaktı.
Birlikte yürüdük yeniden anlam kazanan kelimelerle. Gece trenlerini sevdik akşamın kalabalık saatlerini, tenha sularını bir ırmağın, badem çiçeklerini. Bir sıcaklığa tutunup öylece hayatı ve ölümü yokladık. Gecenin serin suçlarını paylaştık gizlice. Çarşıları karanfil kokuyordu şehrin ve eşkıyaları yoktu. Bilmiyorum, bilmiyorum kaç ömür sığdı bir gecenin düşlerine Salt duyguya dönüştük. Rehin kaldı aklımız. Esmerliğin katıldı toprağa, bekçi düdüklerini sevdik.
Gittin tozlu bakışların kaldı, çıldırtan hüznün. Şehrin kaderi değişti yoruldum sabahları sevmedim artık
Uyanmak korkunçtu anladım gecenin kehanetini. Yalnız kaldım kıyında. Kaybolmuş bir denizin yasını tuttum. Düşlerimde solgun çiçekler görüp ağladım. Umutla sarıldım telefonlara. Soğuk yüzlerinde cesaret aradım. Hep yüzümü çarptım aynalara, yorumsuzdu sözlerim. Kalp ağrıları, içimde sessizce dans eden akrebin hüneri, bir hayatın makyajını. Yüzünün güzellik reçetelerini. Bir mecnun kimliğine bürünüp seni anmak artık zor. İçimde en harlı ateşler, senden kalan bir iz gibi. Bir uyarıya dönüşüyor hatıran, bir mahrem çığlığa. Geriye kalan nedir şimdi. Ey bir türlü denizini bulamamış nehir. Korkunç şüphelerle titreyen aklımız bilmeli artık bu çalkantılı gökyüzünün altında melekle insan telefonla sekreter arasında fark var. Aynalar susuz tayfaları unutup bize bakıyorlar. Delice aksediyor ruhumuza
doğrular ve yanlışlar. Artık öfkemi ve yenilmişliğimi serin sulara batırıp yeni yorumlarla bir melek ordusuyla bakmalıyım yüzüne. Çünki yeni güzelliklerin tablosunda yine sen varsın. Olgunlaşan bir meyvenin bilgelik derslerini öğrendim. Varoluş sırrım seninle tamamlanıyor anlamasan da.
Zaman geçiyor, geciken bir akşamın kıyısında martıların deniz görmemesi hakikate aykırı. Bahar diyorsan içinde dalgın gözlerini açıp hayata katılmanın tutkusu seni de tanımlamalı. Çünki her şey biraz daha aşikâr ve hızla yayılıyor. Çiçeklerden usanıyor ve çocukları sevmiyorsun. Yılan ve akrep günleri içine giriyor, yalnız ve hatırasız kalıyoruz. Öfkesi kabaran bir adam geçiyor yanımızdan, saç modellerinin ne anlama geldiğini soruyor. Hızla solan ve soyulan duygular çevremizde içimiz daralıyor
Kâğıtlara sarılıyoruz tabletlere ve köleliğe. Kirlenen ve eskiyen şeylere, yeni alışkanlıklarla tanışıyor unutuyoruz yorumsuz bir habere dönüşüyor hayatımız.
İşte rüzgârımız, bir defa daha son defa esiyor ülkenden. Ben ne kadar sabırlı ve sarışın olmayı öğrensem de telefonlara aldırmıyor ve anlaşılmıyor sesim. Yağmura ve bulutlara daha yakın bir depremi gizliyor içinde. Bir işaret bekliyor senden. İçimdeki mağarada sonsuz yankılar. Hayatımızın gelecek sayfaları önünde dağlara doğru sonsuz bir koşu. Yalvaran kelimelerle bir daha ıslatıp toprağını
Serin ve el değmemiş duygularımla güneşimi çocuklara veriyorum. İnsan olsak diyorum, ateşi yeniden tutuşturulan. Kralların şapkasına gülüp geçsek yakınlarından bir dervişin gözlerindeki huzuru bulsak
Serin rüzgârlarla uyansa bedenimiz, geçen zaman geometrisinde tuşlardan usanmış kâğıtlardan, sorulardan saatlerden bu kaçıp gelmelerden sıyrılarak yıldızına uzansam. Çoban ateşinin içine gizlenerek şehirlerimizin gurur kalelerine askerlerimizi göndersek. Başımız dönse sevinçten. Beklenen günler gelir mi geri. Yeniden yeniden sevsek güvercinleri.


Abdulbaki Kömür

Sitemizde sanatçıya ait toplam 50 eser bulunmaktadır. Sanatçının sayfasına gitmek için tıklayın.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.