Web sitemize hoşgeldiniz, 18 Aralık 2024
Beğen 3

Mustafa Demirci-Düzensiz Saldırılar

Bedir’in ve onu izleyen küçük seferlerin önemli bir sonucu da, Cuheyne ve Kızıl Deniz’deki diğer komşu kabilelerin Medîne’yle müttefik olmasıydı. Bu, Mekke kervanlarının Suriye’ye giden sahil yolunu kesmek demekti ve şu soruyu akla getiriyordu: Doğu, batı ve kuzeyden kervan yollarını kontrol altına alarak Kureyş’i zayıf bir konumda bırakmak mümkün değil miydi? Bu gizli tehlike Kureyşlilerin gözünden kaçmıştı. Fakat Kureyşliler, kuzeydoğudaki, Basra Körfezi’nde Irak’a giden yol üzerindeki Süleym ve Gatafan kabileleriyle ittifaklarını güçlendirmişlerdi. Bu kabileler Mekke ve Medîne’nin doğusundaki Necd ovasında yaşıyorlardı. Mekke’den giden kervanlar yedinci konaklarını Süleym kabilesinin verimli topraklarında yapıyorlardı. Kureyşliler özellikle bu kabileyi, Yesrib sınırlarını yağmalama konusundaki hiçbir fırsatı kaçırmamaları için teşvik ediyorlardı.
Bunu takip eden aylardan birinde, Peygamber (s.a.v) vahanın doğusundan yapılacak olan üç saldırıya karşı uyarı aldı. Bu saldırılardan ikisini Süleym, birini Gatafan kabilesi yapacaktı. Her seferinde onlar saldırıya fırsat bulamadan, onları kendi yerleşim bölgelerinde bastırdı ve onun geldiği haberini duyan kabile adamları kaçtılar. Fakat bu yürüyüşlerden biri özellikle başarılıydı. Gatafan kabilesinin Sa’lebe ve Muharip kollarına karşı yapılan yürüyüşte, Peygamber (s.a.v) Necd’in kuzeyindeki kayalıklarda gizlenen bu bedevîleri, Sa’lebe’den Müslüman olmuş bir bedevînin rehberliğinde bastırmak istedi. Oradan kuzeye doğru Muharip kabilesinin yerleşim bölgesine doğru ilerlerken yağmur başladı. Aralarında Peygamber (s.a.v)’in de bulunduğu bir grup adam, sığınmaya fırsat bulamadan ıslandılar. Peygamber (s.a.v) adamlardan biraz uzaklaştı, bir ağacın yanında soyunup giyeceklerini ağaca astı ve kurumasını bekledi. Ağacın altında yatarken onu uyku bastırdı. Onların bu hareketleri görmedikleri birçok kişi tarafından gözleniyordu. Peygamber (s.a.v) uyandığında karşısında kılıcını çekmiş bir adam buldu. Adam, Peygamber (s.a.v)’in haber aldığı saldırıdan sorumlu olan Muharib’in şefi Du’sur idi. “Ey Muhammed!” dedi, “Bugün seni bana karşı kim koruyacak?” Peygamber (s.a.v): “Allah!” dedi. Bunun üzerine Cebrâîl, beyazlar giymiş bir adam olarak göründü ve adamı göğsünden geriye doğru itti. Kılıç Du’sur’un elinden düştü, Peygamber (s.a.v) de kılıcı aldı. Cebrâîl, Du’sur’un önünden kayboldu. Du’sur bir melek gördüğünü anlamıştı. Peygamber (s.a.v): “Seni bana karşı kim koruyacak?” diye sordu. Du’sur: “Hiç kimse “ dedi ve şu sözlerle devam etti: “Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehadet ederim.” Peygamber (s.a.v) adama kılıcını geri verdi. Birlikte Müslümanların kamp yerine gittiler ve Du’sur’a din konusunda bilgi verildi. Du’sur daha sonra kabilesinin yanına döndü ve onlara İslâm’ı tebliğ etmeye başladı.
Ordu Necd’den dönene dek Kâ’b İbn Eşref Mekke’den ayrılmış ve Medîne’den çok uzakta olmayan Benî Nadir kabilesi civarındaki evine ulaşmıştı. Onun Kureyş’i öc almağa teşvik eden şiirlerinin yanı sıra, Peygamber (s.a.v)’i ve arkadaşlarını aşağılayan şiirleri de vardı. Arabistan’da tutulan bir şair, insanların tümünün görüşünü temsil ediyor, denilebilirdi. Çünkü böyle bir şairin mısraları dilden dile dolaşırdı. Şair eğer iyi ise iyilik kaynağı, kötü ise de kötülük kaynağı olurdu. Bir gün Peygamber (s.a.v) şöyle dua etti: “Ya Rabbi! Beni Kâ’b İbn Eşref’ten kurtar. Sen dilediğinden kurtarırsın. O hem kötülük yayıyor hem de kötü şiirler okuyor.” Ve yanındakilere: “Kim bana bu kadar kötülük yapan İbn Eşref’e karşı çıkar?” İlk gönüllü, Evs’li Sa’d İbn Muâz (r.a.)’ın kabilesinden Muhammed İbn Mesleme (r.a.) idi. Peygamber (s.a.v) ona Sa’d’a danışmasını söyledi ve dört gönüllü daha bulundu. Bu beş gönüllü, yalan söylemeden, hile yapmadan İbn Eşref’e yaklaşılamayacağını biliyorlardı. Aynı zamanda Peygamber (s.a.v)’in bunları yasakladığından da haberdârdılar. Bu yüzden Peygamber (s.a.v)’e gittiler ve ona zihinlerini meşgul eden bu konuyu açtılar. Peygamber (s.a.v) onlara, amaçlarına ulaşmak için her şeyi söylemekte serbest oldukları, çünkü savaşta hile ve yalanın serbest olduğunu ve Kâ’b’ın da kendilerine savaş açtığını söyledi.
Kâ’b’ı aldatarak evinden dışarı çıkardılar ve öldürdüler. Paniğe kapılan Nadir Yahudileri Peygamber (s.a.v)’e gittiler ve başkanlarından birinin sebepsiz yere öldürüldüğünü söylediler. Peygamber (s.a.v) gelenlerin çoğunun Kâ’b gibi İslâm’a düşman olduklarını biliyordu. Bunu hayal kırıklığı içinde kabul etmek zorunda kaldı. Fakat Yahudilere, düşmanca düşüncelere hoşgörü gösterilse de, düşmanca etkinliklere hoşgörü gösterilemeyeceği bildirilmeliydi. “Eğer o da kendisi gibi düşünen diğerleri gibi davransaydı, haince öldürülmezdi. O bizi incitti ve aleyhimize şiir yazdı; sizden hanginiz bunu yaparsa öldürülecektir.” Daha sonra Peygamber (s.a. v) onları bağlılık anlaşmasından başka özel bir anlaşma yapmaya davet etti. Onlar da kabul ettiler.


Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum Yaz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.