Mustafa Demirci-Göçler
Peygamber (s.a.v.), Mekke’deki Müslümanları Yesrib’e hicret etmeye teşvik ediyordu. Müslümanlardan biri, daha önce oraya hicret etmişti. Ebû Tâlib’in ölümü, yeğeni Ebû Seleme’nin koruyucusuz kalmasına neden olmuştu. Bu yüzden Ebû Seleme, karısını ve küçük oğulları Seleme’yi bir deveye bindirdi ve kendisi yürüyerek Yesrib’e yola çıktı. Fakat Ümmü Seleme, Mahzûm’un diğer kolundan, yani Benî el-Muğîre’dendi ve Ebû Cehil’in kuzeni oluyordu. Ailesinden bazıları onları takip ettiler ve devenin ipini Ebû Seleme’nin elinden aldılar. Ebû Seleme karşı çıkmanın anlamsız olduğunu bildiği için karısına onlarla birlikte gitmesini söyledi. Daha sonra onu almak için bir yol bulacaktı. Fakat Mahzûmluların diğer kolu, yani Ebû Seleme’nin akrabaları bu olayı duyunca çok kızdılar ve çocuğun kendi vesayetleri altında olması gerektiğini söylediler. Böylece tüm kabile onlara merhamet edip, çocuk ve annesini, Ebû Seleme’ye gönderene dek ayrı kaldılar. Bir müddet sonra Ümmü Seleme yanında sadece Seleme ile birlikte deve ile yola çıktı. Yaklaşık altı mil sonra, o zaman henüz Müslüman olmayan, Abdu’d-Dâr kabilesinden Osman İbn Talha ile karşılaştılar. Osman, yol boyunca çocukla annesine arkadaş oldu. Ebû Seleme’nin Yesrib’in en güney noktasında olan ve “iki grup kaya yığınından” birinin bulunduğu Kuba’da olduğunu duymuşlardı. Hurma bahçelerini görünce Osman, Ümmü Seleme’ye: “Kocan bu şehirde, selâmetle git” dedi ve kendisi tekrar Mekke’ye döndü. Ümmü Seleme onun bu yardımını hiç unutmadı ve onu nazikliğinden dolayı hep övdü.
İkinci Akabe Biatı’ndan sonra Kureyşli Müslümanlar yavaş yavaş hicret etmeye başladılar. İlk gidenler arasında Peygamber (s.a.v.)’in kuzenlerinden bazıları, Cahş ve Umeyme’nin oğulları ve kızları, Abdullah, kör olan kardeşi Ebû Ahmed ve Zeyneb ile Hamne adında iki kız kardeşleri vardı. Onlarla birlikte, uzun yıllardan beri Abdu Şems’in müttefiki olan birçok Beni Esed’li de gitti. Hamza ve Zeyd bir süre için eşlerini Mekke’de bırakıp gittiler. Fakat Osman (r.a.), Rukiyye (r.a.)’yi ve Ömer (r.a.)’de karısı Zeyneb’i, kızları Hafsa (r.a.) ve oğulları Abdullah’ı yanına alarak gittiler. Hafsa’nın kocası Sehm kabilesinden Huneys de onlarla birlikteydi. Ebû Seleme’nin üvey kardeşi Ebû Sabra, Süheyl’in kızı olan karısı Ümmü Gülsüm’le birlikte gitmişti. Peygamber’in genç kuzenlerinden olan Tulayb ve Zübeyr de gidenler arasındaydı.
Ebû Bekir ve Ali dışında tüm Müslümanlar hicret edince, Ebû Bekir (r.a.) Peygamber (s.a.v.)’den hicret etmek için izin istedi. Peygamber (s.a.v.) ona: “Acele etme, belki Allah sana bir arkadaş verir” dedi. Ebû Bekir (r.a.),Peygamber (s.a.v.)’i beklemesi gerektiğini anladı ve iki devesinin akasya yapraklarıyla beslenmesi için adamlarına emir verdi.
Kureyşliler hicret edenleri durdurabilmek için ellerinden geleni yaptılar. Süheyl’in diğer kızı da, daha önce Habeşistan’a gittigi gibi kocası Ebû Huzeyfe ile Yesrib’e gitmişti. Fakat Süheyl, bu kez oğlu Abdullah’ı kaçırmamak için, gözünü ondan ayırmıyordu. Daha önce Habeşistan’a hicret eden, Sehm’li lider As’ın oğlu Hişâm’ın başına da aynı şey gelmişti. Kureyşliler tarafından Necâşî’yi Müslümanlara karşı kışkırtmak için gönderilen adam onun üvey kardeşi Amr’dı. Hişam’ın teyzesinin oğlu Ömer, Yesrib’e birlikte gitmeyi planlamıştı. Mekke’den ayrı ayrı çıkacaklar ve şehrin on mil kadar kuzeyinde Edat dikenliğinde buluşacaklardı. Mahzûmlu Ayyaş da onlarla yolculuk edecekti. Fakat kararlaştırılan saatte Hişâm gelmedi. Bunun üzerine kararlaştırdıkları üzere Hişâm’ı beklemeden, Ömer ve ailesi Ayyâş’la yola koyuldular. Hişâm’ın babası ve kardeşleri bu plânı öğrenmişler ve onu zorla Mekke’de tutmuşlardı. Ona o kadar çok işkence etmişlerdi ki, sonunda onu İslâm’dan döndüğünü açıklamaya ikna ettiler.
Ayyaş ise Ömer’le birlikte Yesrib’e varmıştı. Fakat onun üvey kardeşleri Ebû Cehil ve Hâris onu takip ettiler ve annelerinin onu görene dek saçlarını taramamaya ve güneşin altında oturmaya yemin ettigini haber verdiler. Ayyâş buna çok üzüldü, fakat Ömer ona: “Onlar seni dininden döndürmekten başka birşey istemiyorlar; çünkü Allah’a andolsun ki eğer bitler anneni rahatsız ederse saçını tarar, güneş onu kavurmaya başladığında ise gölgeye sığınır” dedi. Fakat Ayyâş dinlemiyordu; Mekke’ye dönüp annesinin yeminini bozması gerektiğine inanıyordu. Aynı zamanda Mekke’de bıraktığı parasını da almak istiyordu. Fakat Ömer (r.a.)’den ayrıldıktan kısa bir süre sonra Ebû Cehil ve Hâris ona saldırdılar, ellerini ve ayaklarını bağlayıp şehre bir esir gibi getirdiler:”Ey Mekkeliler! Bizim kendi akılsızlarımıza yaptığımızı, siz de kendinizinkilere yapın” diye bağırdılar. Hişâm gibi Ayyâş da işkence sonucu İslâm’dan döndüğünü açıkladı; fakat ikisi için de bu son değildi. Kısa bir süre sonra bunun affedilmeyecek bir suç olduğunun farkına vardılar. Ömer de aynı fikirdeydi.
Fakat bir süre sonra şu âyet nazil oldu: “De ki: Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere ölçüyü taşıran kullarım! Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır esirgeyendir. Azab size gelip çatmadan evvel, Rabbinize yönelip dönün ve O’na teslim olun. Sonra size yardım da edilmez”. (Zümer: 53-54)
Ömer bu âyetleri bir kâğıda yazdı ve onları Hişâm’a göndermenin bir yolunu buldu. Hişâm şöyle dedi:”O yazı bana geldiğinde gözlerime iyice yaklaştırdım, sonra uzaklaştırdım, fakat “Allah’ım, onu anlamama yardım et” diyene kadar ne yazdığını anlayamadım. Daha sonra Allah onu benim kalbime yerleştirdi ve onu bizim söylediklerimiz ve bize söylenenler için nazil olduğunu anladım.” Hişâm bu âyetleri Ayyâş’a gösterdi, ikisi de tekrar İslâm’a girdiler ve kaçmak için bir fırsat beklemeye başladılar.
Mustafa Demirci
Sitemizde sanatçıya ait toplam 50 eser bulunmaktadır. Sanatçının sayfasına gitmek için tıklayın.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.