Mustafa Demirci-Hüzün Yılından Sonra
Hüzün yılından sonraki yıl hac zamanı, Haziran’ın başına denk gelmişti. Kurban Bayramı’nda Peygamber (s.a.v.) hacıların üç gün kamp kurduğu Mina vadisine gitti. Yıllardan beri çadırların yanına gidip kendisini dinleyenlere Hak dini tebliğ etmeyi ve Kur’ân’dan bölümler okumayı adet edinmişti. Mina’nın Mekke’ye en yakın noktası, yolun kutsal şehir doğrultusunda tepelere doğru yükseldiği Akabe’dir. O yıl Peygamber (s.a.v.) Akabe’de Hazrec kabilesinden altı adamla karşılaştı. Hiçbirini tanımıyordu, fakat adamlar onu ve peygamberlik iddiasını duymuşlardı. Onlara kim olduğunu söyler söylemez altı adamın gözleri de ilgiyle parladı ve onu dikkatle dinlediler. Hepsi de Yesrib’deki komşuları Yahudilerin tehdidini biliyordu: “Bir peygamber gönderilmek üzere. Biz ona uyacağız ve sizi Ad ve İrem kavimleri gibi yerle bir edeceğiz.” Peygamber (s.a.v.) konuşmasını bitirince birbirlerine: “Bu gerçekten Yahudilerin bize söyledikleri peygamber. Ona ilk ulaşanların, Yahudiler olmasına izin vermeyelim” dediler. Birkaç soru sorup cevap aldıktan sonra, altısı da Allah’a ve Peygamber’ine inandıklarını söylediler ve onlara öğretilen İslâm kurallarını uygulayacaklarına söz verdiler. “Biz halkımızdan ayrılacağız” dediler, “çünkü düşmanlık ve kötülükte onlar gibi azgını yok. Belki de senin sayende Allah onları birleştirir ve barış gönderir. Şimdi onlara gideceğiz ve senin dinine uymaları için onlara yol göstereceğiz. Eğer Allah senin sayende onların birleşmesini sağlarsa, sizden daha güçlü bir topluluk bulunmaz Peygamber (s.a.v.) Ebû Bekir (r.a.)’in Benî Cumah’lılar arasındaki evini düzenli olarak ziyarete devam ediyordu. Bu ziyaretler, Ebû Bekir’in en küçük kızı Âişe (r.a.)’nin hatıralarının büyük bir bölümünü oluşturuyordu. O, anne ve babasının Müslüman olmadığı ve Peygamber (s.a.v.)’in onları her gün ziyaret etmediği bir zamanı hatırlamıyordu.
Hatîce (r.a.)’nin ölümünü takip eden aynı yıl Peygamber (s.a.v.) rüyasında bir adamın, bir ipek parçasına sarılı başka birini taşıdığını gördü. Adam ona: “Bu senin zevcen, onun örtüsünü aç” dedi. Peygamber (s.a.v.) ipek örtüyü kaldırdığında Âişe’yi gördü. Fakat Âişe sadece altı yaşındaydı, kendisi ise elliyi geçmişti. Yanı sıra, Ebû Bekir kızını Mut’im’in oğlu Cübeyr’e vermek için söz vermişti. Peygamber (s.a.v.) kendi kendine: “Eğer bu Allah’tan gelen bir emir ise, tekrar gelir” dedi. Birkaç gece sonra uyurken, bir meleğin aynı ipek yığınını taşıdığını gördü, bu kez kendisi meleğe: “Onu bana göster” dedi. Melek ipeği kaldırdı ve yine Âişe’yi gördü. Peygamber (s.a.v) yine: “Eğer Allah’tan ise, bunu tekrar gösterir” dedi.
Bu rüyaları kimseye, hatta Ebû Bekir (r.a.)’e bile anlatmadı. Fakat aynı haberi te’kit eden üçüncü bir olay daha oldu. Hatîce (r.a.)’nin vefatından beri Osman İbn Ma’zun’un zevcesi Havle, Peygamber (s.a.v.)’in ev ihtiyaçlarına yardım ediyordu. Bir gün yine Peygamber (s.a.v.)’in evindeyken onun evlenmesi gerektiğini söyledi. Peygamber (s.a.v.) ona kiminle evlenebileceğini sorduğunda ise: “Ya Ebû Bekir’in kızı Âişe, ya da Ze’meh’in kızı Sevde ile” cevabını verdi. Süheyl’in yengesi ve kuzeni olan Sevde otuz yaşlarında bir duldu. İlk kocası, Süheyl’in kardeşi Sekran onu da Habeşistan’a birlikte götürmüştü. Onlar Mekke’ye ilk dönenler arasındaydılar. Dönüşlerinden kısa bir süre sonra Sekran ölmüştü.
Peygamber (s.a.v.) Havle’den teklif ettiği iki gelinle de evlilik girişimlerinde bulunmasını istedi. Sevde’nin cevabı: “Hizmetindeyim, ey Allah’ın Rasûlü” oldu. Peygamber (s.a.v.) ona: “Sana evlilikte vekil olacak bir adam seç” diye haber gönderdi. Sevde, Habeşistan’dan dönen kayınbiraderi Hâtib’i seçti ve Hâtib onu evlendirdi.
O sırada Ebû Bekir (r.a.) de Mut’im’i Âişe’den vazgeçmeye kolaylıkla ikna etmişti ve Âişe de Sevde’den birkaç ay sonra Peygamber’in eşi oldu. Nikâh sırasında Âişe yoktu, nikâh akdi Peygamber (s.a.v.)’le babası arasında yapıldı. Âişe daha sonraları konumunda bir değişiklik olduğunu, bir gün evin yakınında arkadaşlarıyla oynarken annesinin elinden tutup içeriye soktuğu zaman anladığını anlatmıştır. Annesi ona artık sokakta oynamamasını, bunun yerine arkadaşlarının ona gelmesini söyledi. Âişe (r.a.), annesi ona hemen evlendiğini söylememesine rağmen, durumu tahmin ediyordu; ve sokak yerine bahçe duvarları arasında oynamaktan başka yaşamı, eskisi gibi devam etti.
Bu sırada Ebû Bekir, evinin önüne küçük bir mescid yapmak istedi. Mescid, etrafı duvarlarla kaplı, üstü açık bir yapıydı. Ebû Bekir orada namaz kılar, Kur’ân okurdu. Fakat duvarlar yeteri kadar yüksek olmadığı için çoğunlukla bir grup adam onu Kur’ân okurken seyredip dinler ve okuduğu vahyin etkisiyle ulvîleşen kişiliğini farkederdi. Ümeyye, Ebû Bekir’in neden olduğu ihtidaların artacağından korkuyordu. Onun teklifi üzerine Kureyş liderleri İbnu’d-Duğunne’ye bir mesaj gönderdiler ve koruma şartlarına Ebû Bekir’in uymadığını, mescidin duvarlarının evden bir bölüm sayılamayacak denli alçak olduğunu haber verdiler. “Eğer Rabbine duvarlar arasında ibadet edecekse, bırakın yapsın” dediler “fakat eğer açıktan ibadet etmek istiyorsa korumanı onun üzerinden kaldır”. Ebû Bekir mescidinden vazgeçmek istemiyordu, bu yüzden İbnu’d-Duğunne ile yaptığı anlaşmayı resmen bozdu: “Allah’ın koruması bana yeter” dedi.
İşte o gün Peygamber (s.a.v.) ona ve diğer mü’minlere şu haberi verdi.
“Sizin hicret edeceğiniz yer bana gösterildi: İki kaya yığını arasında suyu bol ve hurma ağaçlarıyla dolu bir yer gördüm.”
Mustafa Demirci
Sitemizde sanatçıya ait toplam 50 eser bulunmaktadır. Sanatçının sayfasına gitmek için tıklayın.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.