Mustafa Demirci-Vadideki Kureyş
İbrahim’in soyundan gelen en güçlü Arap kavimlerinden biri de Kureyş idi; ve İsâ’dan yaklaşık dört yüz yıl sonra, Kureyş’ten Kusayy, Huzaa’nın lideri Huleyl’in kızı ile evlendi. Huleyl, damadını kendi oğullarına tercih etti; çünkü Kusayy zamanının Arapları arasında sivrilmiş bir şahsiyetti. Huleyl’in ölümünden sonra, şiddetli bir çarpışma oldu ve sonunda Mekke’nin yöneticiliği ve Kâ’be’nin koruyuculuğu Kusayy’a verildi.
Bunun üzerine Kusayy yakın akrabaları olan Kureyşlileri – kardeşi Zühre, amcası Teym, diğer bir amcasının oğlu olan Mahzum ve daha uzak olan birkaç kuzenini- vadiye getirdi ve Mabed’in yakınına yerleştirdi. Bunlar ve yakınları ‘Vadi Kureyş’leri’, Kusayy’ın daha uzak akrabaları olan ve çevredeki tepelerde yerleşmiş olanlar ise ‘Civar Kureyş’leri’ olarak tanınır. Kusayy bu iki kabileyi de kral gibi yönetir ve vergi alır, bu parayla da kendilerini besleyemeyecek kadar fakir olan hacıları doyururdu. Bu zamana kadar Mabed’in koruyucuları onun çevresinde çadırlarda kalıyorlardı. Fakat Kusayy onlara, kendilerine evler yapmalarını söyledi, kendisi de Dâru’n-Nedve adıyla tanınan geniş bir ev yaptı.
Her şey ahenkliydi, fakat karışıklıklar çıkmak üzere idi. Kusayy soyunun belirgin özelliklerinden biri de her nesilde bir tek seçkin kişinin tüm kavme hükmetmesi idi. Kusayy’ın dört oğlundan en şerefli ve tanınmış olanı Abdu Menâf’tı. Fakat Kusayy, en büyük oğlu Abdu’d-Dâr’ı içlerinde en az yetenekli olmasına rağmen diğerlerine tercih etti ve ölümünden kısa bir süre önce ona şunları söyledi: “Oğlum, insanlar, onları senden daha şerefli kabul etseler de, seni onların seviyesine çıkaracağım. Sen açmadıkça Kâ’be’ye kimse giremeyecek. Kureyş’in savaş sancağı senin ellerinde olacak, sen izin vermedikçe hiçbir hacı Mekke’de içecek su bulamayacak, sen vermedikçe hiçbir yiyecek bulamayacak, Kureyş senin evinden başka yerde bir meselede anlaşamayacak.” Kendi hak ve güçlerinin tümüyle birlikte Dâru’n-Nedve’nin sahipliğini de ona verdi.
Evlâda yakışır bir şekilde Abdu Menâf, babasının dileklerini tartışmasız kabul etti; fakat bir sonraki nesilde Kureyş’in yarısı, gününün en ileri gelen adamı olan Abdu Menâf’ın oğlu Hâşim’in etrafında toplandılar ve hakların Abdu’d-Dâr sülâlesinden Hâşim’in kendi sülalesine aktarılmasını istediler. Hâşim ve kardeşlerini destekleyenler Zühre ve Teym’in torunları ve en büyük oğulun soyundan olanlar hariç tüm Kusayy soyundan gelenlerdi. Mahzûm’un soyundan gelenler ve diğer uzak kuzenler hakların Abdu’d-Dâr’da kalması gerektiğini savundular. İşler o kadar alevlendi ki Abdu Menâf soyundan bir grup kadın bir kâse güzel koku getirip, Kâ’be’nin yanına koydular; Hâşim, kardeşleri ve diğer taraftarları ellerini bu kâseye daldırıp, birbirlerini bırakmayacaklarına dair and içtiler ve bu anlaşmayı teyid etmek için kokulu ellerini Kâ’be’nin taşlarına sürttüler. İşte bu grup ‘Güzel Kokanlar’ diye anıldı. Abdu’d-Dâr’ın taraftarları da birleşme andı içtiler ve onlara da ‘Müttefikler’ adı verildi. Şiddet ve savaş sadece Mabed’in içinde değil Mekke’yi çevreleyen büyük bir daire içinde de yasaktı. İki grup, bir anlaşmazlık çıktığında, savaşmak için bu kutsal yerden millerce uzağa gitmek zorundaydı. Sonunda Abdu Menâf oğulları’nın vergi toplama ve hacılara yiyecek ve su sağlama haklarını almasına, Abdu’d-Dâr Oğulları’nın ise Kâ’be’nin anahtarlarına ve diğer haklara sahip olmasına ve onların evinin yine toplanma yeri (Dâru’n-Nedve) olarak devam etmesine karar verildi.
Hâşim’in kardeşleri, hacılara hizmet görevini Hâşim’e verdiler. Hac zamanı yaklaştığında Hâşim mecliste kalkar ve şöyle derdi: “Ey Kureyşliler, siz Allah’ın komşularısınız, O’nun evinin yakınlarısınız, işte bu bayramda Allah’ın ziyaretçileri, hacılar O’nun evine geliyor. Onlar Allah’ın misafirleridir ve hiçbir misafir O’nun misafirleri kadar cömertlik beklemez. Eğer benim kendi zenginliğim yetse idi, bu yükü size yüklemezdim.”
Hâşim hem Arabistan içinde, hem de dışında şeref kazandı. Mekke’den kalkan iki büyük kervanı, Yemen’e giden kış kervanını ve kuzey-batı Arabistan’a oradan Roma İmparatorluğu’nun bir bölümü olarak Bizans yönetiminde olan Suriye ve Filistin’e giden yaz kervanını o düzenlemiştir. İki kervan da eski “misk yolu” üzerinden geçerdi ve yaz kervanının en önemli duraklarından biri ve ilk durağı, kuzeyde Mekke’den onbir günlük deve yolu uzaklıktaki Yesrib vahası idi. Bu vahada bir zamanlar sadece yahudiler hüküm sürüyordu, fakat daha sonra Güney Arabistan’dan bir Arap kavmi bölgeyi kontrolü altına aldı. Yahudiler, toplumun genel yaşamında rol almaya ve kendi dinlerini koruyarak zenginlik içinde yaşamaya devam ettiler. Yesrib’deki Araplara gelince, onlar ana-erkil gelenekleri devam ettiriyorlardı. Atalarından bir kadının ölümünden sonra Kayle’nin çocukları adını aldılar, fakat Kayle’den sonra kabile, oğulları Evs ve Hazrec arasında ikiye ayrıldı.
Hazrec’in en etkin ve tanınmış kadınlarından biri, Neccâr sülâlesinden Amr’ın kızı Selmâ idi. Hâşim onunla evlenmek istedi. Selmâ kendisiyle ilgili işlerin kontrolünün kendisinde olmasını şart koşarak teklifi kabul etti ve ayrıca bir erkek çocuk dünyaya getirdiğinde en azından dört yaşına dek Yesrib’de büyütmeyi şart koştu. Hâşim bu şartları kabul etti. Çünkü yeni gelenler için daha tehlikeli olan vaha humması sayılmazsa, Yesrib’in iklimi Mekke’den daha sağlıklıydı. Bundan başka Hâşim sık sık Suriye’ye gidiyordu. Gerek oraya giderken, gerekse dönüşte Selmâ ve oğlunun yanında kalabilirdi. Fakat Hâşim’in yaşamı uzun sürmedi, seferlerinden birinde Filistin’de, Gazze’de hastalandı ve öldü.
Hâşim’in Abdu Şems ve Muttalib[3] adında iki öz kardeşi ve Nevfel adında bir üvey kardeşi vardı. Abdu Şems Yemen’de ve Suriye’de ticaretle meşguldü, Nevfel ise Irak’ta ticaret yapıyordu. Bu nedenle ikisi de çoğu zaman Mekke’den uzakta bulunuyorlardı. Bu ve daha başka sebepler yüzünden, hacılara su verme ve onları beslemek için vergi toplama haklarını Hâşim’in küçük kardeşi Muttalib aldı ve kendisinden sonra bu görevleri yüklenebilecek bir kişi düşünmeye başladı. Hâşim’in Selmâ dışındaki diger eşlerinden üç oğlu vardı. Fakat söylenenlerin tümü doğru ise, bunların hiçbiri -ve Muttalib’in kendi oğullarından hiçbiri-Selmâ’nın oğluyla karşılaştırılamazdı. Çok genç olmasına rağmen Şeybe -annesinin verdiği isim- liderlik için özgün vasıflar göstermeye başlamıştı. Vaha’dan geçen yolcular onunla ilgili çok mükemmel haberler getiriyorlardı. Sonunda Muttalib onu görmeye gitti, gördükleri onu. Selmâ’dan yeğenini kendisine emanet etmesini istemeye yöneltti. Selmâ oğlunu bırakmak istemiyordu. Şeybe de annesinin rızası olmadan onu bırakmayacağını söyledi. Fakat Muttalib’in ümidi kırılmamıştı. Mekke’nin anne ve oğula Yesrib’in sağlayamayacağı olanaklar sağlayacağını vurguladı. Kutsal Ev’in bekçileri ve tüm Arabistan’daki haccın merkezi olan Kureyşliler şerefçe diğer Arap kabilelerinden üstündüler; büyük bir ihtimalle Şeybe, bir gün babasının görevini üstlenecek ve Kureyş’in liderlerinden biri olacaktı. Fakat bunun için önce kendi halkıyla bütünleşmeliydi. Dışardan gelen bir göçmen böyle bir şerefe tabiî ki hak kazanamazdı. Selmâ onun öne sürdüğü düşüncelerden çok etkilendi. Eğer oğlu Mekke’ye giderse onu Mekke’de ziyaret etmesi veya oğlunun onu ziyaret etmesi zor olmayacaktı. Bu nedenle onun gitmesine izin verdi. Muttalib yeğenini devesinin arkasına aldı ve yola koyuldu. Mekke’ye giderken yolda onlara rastlayanların, bu yabancı genci gördüklerinde “Abdu’l-Muttalib” yani “Muttalib’in kölesi” dediklerini duydu. O da “bu benim kardeşim Hâşim’in oğludur” diye cevap verdi. Sözlerine karşılık olarak verilen selâmla birlikteki gülümseme, şehirde ağızdan ağıza dolaşacak olan genç adamla ilgili haberlerin başlangıcıydı; o günden sonra genç, Abdu’l-Muttalib olarak anıldı. Mekke’ye vardıktan kısa bir süre sonra, babasının hakları üzerinde Abdu’l-Muttalib ile amcası Nevfel arasında anlaşmazlık çıktı: fakat koruyucu amcasının ve Yesrib’den gelen desteğin yardımıyla Abdu’l-Muttalib, haklarını kazanabildi. Muttalib’in Yesrib’de verdiği sözlerden de ümit kesmedi. Yıllar sonra Muttalib öldüğünde hiç kimse yeğeninin hacılara yiyecek ve su sağlama haklarını almasına karşı çıkmadı. Onun bu işi becermekte amcasını ve babasını bile geçtiği söylenirdi.
Mustafa Demirci
Sitemizde sanatçıya ait toplam 50 eser bulunmaktadır. Sanatçının sayfasına gitmek için tıklayın.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.