Web sitemize hoşgeldiniz, 23 Kasım 2024
Beğen 2

Süleyman Şahintürk-Yaratıldı Dürri Yekta

Yaratıldı dürr-i Yektâ, yedi kat semâdan evvel
Yüce nûru en mücellâ, bedeniyle en mükemmel
Ve gelince asr-ı rahmet, uzanır şifâlı bir el
Ne nasipli bir bahardır, o güzel Rabîulevvel

O son elçisiydi Arş’ın okuyordu Arz’a ferman
Dili bal akan bir ümmî, okunurdu O’nda Kur’ân
Alıyor bu şânı elbet, O’nu gönderen makamdan
O’nu seçti çünkü Allâh, O’nu sevdi çünkü Rahmân

Sönüyor, alevli âteş, yıkılır, sütün ve taçlar
Göz ucuyla emri kâfî, koşarak gelir ağaçlar
Niceler doyar tükenmez, bereketlenir kıraçlar
O Mübâreğin dilinden, buluyor şifâ, ilâçlar

Anadan çocukken öksüz, daha doğmadan yetimdi
Dede, amca öldü bir bir, koruyan yetîmi kimdi
Senetü’l-hüzün geçerken, yaşanan azâb elimdi
Ve Burak’la geldi Cibril, gidilen makâm azimdi

Yürüyüşte bir asâlet, duruşunda bir metânet
Yüreğindedir sadâkat, omuzundadır emânet
Her işinde saklı hikmet, bakışıysa tam fetânet
Beşeriyyet üstü insan, melek üstüdür bu tıynet

O’nu ilk kez görenler, duyuyordu önce heybet
Isınırdı arkasından, oluşurdu bir muhabbet
Kızaran yüzünde îkaz, mütebessiminde rağbet
O ne şanlı arkadaşlık, ne nasiptir O’nla sohbet

O ki her yönüyle mâsum, her adım rızâyı tartar
Kilit oldu şerre her an, iyilikte hep anahtar
Olamazdı zerre noksan. oluverse zelle miktar
Koruyor o anda Rahman, iniyor o anda ihtar

Koca devletin başıyken, iki hurma elverirdi
Dileyen alırdı O’ndan, diyemez, hayır, verirdi
Kapısında dursa muhtaç, dayanır mı hiç erirdi
Ne gelirse Hakk katından, fukarâya gönderirdi

Savaşında bir gazanfer, yenilir mi böyle bâzû
Söküğüyle kendi meşgul, eşi olmayan tevâzû
O şirin Hasan Hüseyn’in yeri merhametli omzu
Ama Hakk’a hasredilmiş, bütün iştiyak ve arzû

Geceler boyunca kâim, Yüce Rabbinin huzûru
Yaradan’la hep mülâkî, gözünün, namazdı nûru
Ramazan’da kat kat infak, yüce bir kerem zuhûru

O’nu gördüğünde Mecnûn, unutuldu gitti Leylâ
O’na denmemiş mi Levlâk, O’nu sevmemiş mi Mevlâ
Yaradan sever de kullar, O’nu sevmiyor mu hâlâ
Sevinir, sevilse mahbûb, sevinir Refîk-i Âlâ

Sığınır O Şâh’a varlık, nice kof beşer inanmaz
Yarılır da ortadan ay, nice puslu göz uyanmaz
Kütük ayrılıktan ağlar, nice ham gönül utanmaz
Kayalar selâm dururlar, nice taşta yankılanmaz

Dağılır gider karanlık gecenin sabâhı O’nda
Bütün ömrü kaydedilmiş, beşerin felâhı O’nda
Sözü, Fi’li hep yazılmış, her işin salâhı O’nda
Daralan sadır ferahlar, gönül inşirâhı O’nda

Gülüverse gül yüzünden, açılırdı gonca güller
Teri düştü, yeryüzünden, bitiverdi bunca güller
O’nu koklamış sayıldık, bize misk olunca güller
Yine ellerinde açsın, gün olup solunca güller

Bu cihâna tek sebep var: o da Aşk-ı Mustafâ’dır
Nefesin ki Yâ Muhammed. ölü kalbe bir şifâdır
Sana ittibâ ve hürmet, bereketli bir safâdır
Sana uymayan gidişler, bilirim ki hep cefâdır

Yakışır bütün cihânın, gülü, serteser derilse
Kademinle geçtiğin her yola katbekat serilse
Salevat getirse diller ve edeple gönderilse
Bize bir yudum şefâat ve huzurda yer verilse

“Kişi sevdiğiyle yârın olacak” dedin “berâber”
Seni Yâ Habîb-i Rahman, seviyor bu abd-i kemter
Seni sevmemek ne mümkün? bu gedâ kapında inler
Eşiğinde beklerim ben, ne olur rızânı göster

Bu firâka yandı gönlüm, bir ümit dayanmak ister
Seni görmemiş bu gözler, görerek uyanmak ister
Yanar ümmetin Efendim, su arar da kanmak ister
Bizi vâr eden bu aşkın ateşinde yanmak ister

Unutur mu görse bir kez, o Cemâle erse gözler
Uzağında kalmışız biz, Seni görmeyen de özler
Sana âşık Tâlî, “izinin tozunda yüzler”
Seni medhe yetmez elbet, şu kırık dökükçe sözler


Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum Yaz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.