Abdulbasit Abdussamed-Zuhruf Suresi
43-ZUHRUF SURESİ
Bismillahirrahmanirrahim
1. Ha mım
2. Vel kitabil mübın
3. İnna cealnahü kur’anen arabiyyen lealleküm ta’kılun
4. Ve innehu fı ümmil kitabi ledeyna le aliyyün hakım
5. E fe nadribü ankümüz zikra safhan en küntüm kavmem müsrifın
6. Ve kem erselna min nebiyyin fil evvelın
7. Ve ma yet’tıhim min nebiyyin illa kanu bihı yestehziun
8. Fe ehlekna eşedde minhüm batşev ve meda meselül evvelın
9. Ve lein seeltehüm men halekas semavati vel erda le yekulünne halekahünnel azızül alım
10. Ellezı ceale lekümül erda mehdev ve veale leküm fıha sübülel lealleküm tehtedun
11. Vellezı nezzele mines semai maem bi kader fe enşarna bihı beldetem meyta kezalike tuhracun
12. Vellezı halekal ezvace külleha ve ceale leküm minel fülki vel en’ami ma terkebun
13. Li testevu ala zuhurihı sümme tezküru nı’mete rabbiküm izesteveytüm aleyhi ve tekulu sübhanellezı sehhara lena haza ve ma künna lehu mukrinın
14. Ve inna ila rabbina le münkalibun
15. Ve cealu lehu min ıbadihı cüz’a innel insane le kefurum mübın
16. Emittehaze memma yahlüku benativ ve asfaküm bil benın
17. Ve iza büşşira ehadühüm bima darabe lir rahmani meselen zalle vechühu müsveddev ve hüze kezıym
18. E ve mey yüneşşeü fil hılyeti ve hüve fil hısami ğayrumübın
19. Ve cealül melaiketellezıne hüm ıbadür rahmani inasa e şehidu halkahüm setüktebü şehadetühüm ve yüs’elun
20. Ve kalu lev şaer rahmanü ma abednahüm ma lehüm bi zalike min ılmin in hüm illa yahrusun
21. Em ateynahüm kitabem min kablihı fe hüm bihı müstemsikun
22. Bel kalu inna vecedna abaena ala ümmetiv ve inna ala asarihim mühtedun
23. Ve kezalike ma erselna min kablike fı karyetim min nezırin illa kale mütrafuha inna vecedna abaena ala ümmetiv ve inna ala asarihim muktedun
24. Kale e ve lev ci’tüküm bi ehda mimma vecedtüm aleyhi abaeküm kalu inna bima ürsiltüm bihı kafirun
25. Fentekamna mihüm fenzur keyfe kane akıbetül mükezzibın
26. Ve iz kale ibrahımü li ebıhi ve kavmihı innenı beraüm mimma ta’büdun
27. İllellezı fetaranı fe innehu seyehdın
28. Ve cealeha kelimetem bakıyeten fı akıbihı leallehüm yarciun
29. Vel metta’tü haülai ve abaehüm hatta caehümül hakku ve rasulüm mübın
30. Ve lemma caehümül hakku kalu haza sıhruv ve inna bihı kafirun
31. Ve kalu lev la nüzzile hazel kur’anü ala racülim minel karyeteyni azıym
32. E hüm yaksimune rahmete rabbik nahnü kasemna beynahüm meıyşetehüm fil hayatid dünya ve rafa’na ba’dahüm fevka ba’dın deracatil li yettehıze ba’duhüm ba’dan suhriyya ve rahmetü rabbike hayrum mimma yecmeun
33. Ve lev la ey yekunen nasü ümmetev vahıdetel le cealna li mey yekfüru bir rahmani li büyutihim şükufem min fiddativ ve mearice aleyha yazherun
34. Ve li büyutihim ebvabev ve süruran aleyha yettekiun
35. Ve zuhrufa ve in küllü zalike lemma metaul haytiod dünya vel ahıratü ınde rabbike lil müttekıyn
36. Ve mey ya’şü an zikrir rahmani nükayyıd lehu şeytanen fe hüve lehu karın
37. Ve innehüm le yesuddunehüm anis sebıli ve yahsebune ennehüm anis sebıli ve yahsebune ennehüm mühtedun
38. Hatta iza caena kale ya leyte beynı ve beyneke bu’del meşrikayni fe bi’sel karın
39. Ve ley yenfeakümül yevme iz zalemtüm enneküm fil azabe müşterikun
40. E fe ente tüsmius summe ev tehdil umye ve men kane fı dalalim mübın
41. Fe imma nezhebenne bike fe inna minhüm müntekımun
42. Ev nüriyenne kellezı veadnahüm fe inna aleyhim muktedoirun
43. Festemsik billezı uhıye ileyk inneke ala sıratım müstekıym
44. Ve innehu lezikrul leke ve li kavmik ve sevfe tüs’elun
45. Ves’el men erselna min kablike mir rusülina e cealna min dunir rahmani alihetey yu’bedun
46. Ve le kad erselna musa bi ayatina ila fir’avne ve meleihı fe kale inni rasulü rabbil alemın
47. Felemma caehüm bi ayatina iza hüm minha yadhakun
48. Ve ma nürıhim min ayetin illa hiye ekberu min uhtiha ve ehaznahüm bil azabi leallehüm yarciun
49. Ve kalu ya eyyühes sahırud’u lena rabbeke bima ahide ındeke innena le mühtedun
50. Felemma keşefna anhümül azabe izahüm yenküsun
51. Ve nada fir’avnü fı kamihı kale ya kavmi e leyse lı mülkü mısra ve hazihil enharu tecrı min tahtı e fe la tübsırün
52. Em ene hayrum min hazellezı hüve mehınüv ve la yekadü yübın
53. Fe lev la ülkıye aleyhi esviratüm min zehebin ev cae meahül melaiketü mukterinın
54. Festehaffe kavmehu fe etauh innehüm kanu kavmen fasikıyn
55. Felemma asefununtekamna minhüm fe ağraknahüm ecmeıyn
56. Fe cealnahüm selefev ve meselel lil ahırın
57. Ve lemma duribebnü meryeme meselen iza kavmüke minhü yesıddun
58. Ve kalu e alihetüna hayrun em hu ma darabuhü leke illa cedela bel hüm kavmün hasımun
59. İn hüve illa abdün en’amna aleyhi ve cealnahü meselel li benı israıl
60. Ve lev neşaü le cealna minküm melaiketen fil erdı yahlüfun
61. Ve innehu le ılmül lissaati fe la temterunne biha vettebiun haza sıratum müstekıym
62. Ve la yesudodennekümüş şeytan innehu leküm adüvvün mübın
63. Ve lemma cae ıysa bil beyyinati kale kad ci’tüküm bil hıkmeti ve li übeyyine leküm ba’dallezı tahtelifune fıh fettekullahe ve etıy’un
64. İnnellahe hüve rabbı ve rabbüküm fa’büduh haza sıratum müstekıym
65. Fahtelefel ahzabü mim beynihim fe veylül lillezıne zalemu min azabi yevmin elım
66. Hel yenzurune illes saate en te’tiyehüm bağtetev ve hüm la yeş’urun
67. El ehıllaü yevmeizim ba’duhüm li ba’dın adüvvün illel müttekıyn
68. Ya ıbadi la havfün aleykümül yevme ve la entüm tanzenun
69. Ellezıne amenu bi ayatina ve kanu müslimın
70. Üdhulül cennete entüm ve ezvacüküm tuhberun
71. Yütafü aleyhim bi sıhafim min zehebiv ve ekvab ve fıha ma teştehıhil enfüsü ve telezzül a’yün ve entüm fıha halidün
72. Ve tilkel cennetülletı uristümuha bima küntüm ta’melun
73. Leküm fiha fakihetün kesıratüm miha te’külun
74. İnnel mücrimıne fı azabi cehenneme halidun
75. La yüfetteru anhüm ve hüm fıhi müblisun
76. Ve ma zalemnahüm ve lakin kanu hümüz zalimın
77. Ve nadev ya malikü li yakdı aleyna rabbük kale inneküm makisun
78. Lekad ci’naküm bil hakkı ve lakinne ekseraküm lil hakkı karihun
79. Em ebramu emran fe inna mübrimun
80. Em yahsebune enna la nesmeu sirrahüm ve necvahüm bela ve rusülüna ledeyhüm yektübun
81. Kul in kane lirrahmani veledün fe ene evvelül abidın
82. Sübhüne rabbis semavati vel erdı rabbil arşi amma yesıfun
83. Fezerhüm yahudu ve yel’abu hatta yülaku yevmehümüllezı yuadun
84. Ve hüvellezı fis semai ilahüv ve fil erdı ilah ve hüvel hakımül alım
85. Ve tebarakellezı lehu mülküs semavati vel erdı ve ma beynehüma ve ındehu ılmüs saah ve ileyhi türceun
86. Ve la yemliküllezıne yed’une min dunihiş şefaate illa men şehide bil hakkı ve hüm ya’lemun
87. Ve lein seeltehüm men halekahüm le yekulünnellahü fe enna yü’fekun
88. Ve kıylihı ya rabbi inne haülai kavmül la yü’minun
89. Fasfah anhüm ve kul selam fe sevfe ya’lemun
MEALİ
43 – ZUHRUF SÛRESİ
Mekkî olup, âyet sayısı 89’dur. Zuhruf: “altın, mücevher” demektir. 35. âyette geçtiğinden, sûreye bu isim verilmiştir. Hedefi tevhid, risalet ve ölümden sonra dirilip hesap verme gerçeklerini hatırlatmaktır. Cahiliye devrindeki garip inanç ve uygulamaları da (meselâ kız evlat istememe, meleklerin Allah’ın kızları olduklarını iddia etme gibi) reddeder. Cahiliye arapları başta olarak şirke düşen insanları şirkten vazgeçirmek için Hz. İbrâhim’in dininin gerçek yüzünü ortaya koyar. Sonra Hz. Mûsâ’nın tebliğ ve hizmetine geçilir. Sûre inananların ve kâfirlerin âhiretteki âkıbetlerini anlatarak sona erer.
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1 – Hâ. Mîm
2 – Açık olan ve gerçekleri açıklayan bu kitaba yemin olsun.
3 – Biz düşünüp anlamanız için onu Arapça bir Kur’ân olarak indirdik. [26,195]
4 – O, Bizim nezdimizdeki ana kitapta saklı olup çok yücedir, hikmet doludur. [56,77-80; 80,11-16]
Ümmü’l-kitab: bütün peygamberlere gönderilen ilahî mesajın, kendisinden alındığı asıl, ana kitap demektir. Levh-i Mahfuz olarak tefsir edilir.
5 – Siz haddi aşan bir topluluksunuz diye bu hakikatli mesajla sizi uyarmaktan vaz mı geçeceğiz? Bu mümkün değil!
Burada, Hz. Peygamber (a.s.)’ın risaletinin başlangıcından, bu sûrenin indirildiği yaklaşık on yıllık bir sürecin sonuna kadarki dönemin, bir cümlede özetlendiğini görüyoruz. Toplumlarda yerleşmiş nice bozuklukları düzelten, hastalıklarını, şefkatle tedavi eden, onları daldıkları bataklıktan kurtaran; cehalet, zulüm ve karanlıktan aydınlığa çıkaran peygamberlerini öldürmeye teşebbüs edecek kadar vahşilikte ileri giden o zalimlere böyle hitab ediliyor. Allah Teâla onlara şunu demek istiyor: “Sizi bu halde bırakmak Benim rahmet ve keremimle bağdaşmaz. Ne kadar serkeşlik etseniz de Ben sizi boğulmaya, helâk olmaya terketmem. Allah insanlardan vazgeçmez.”
6 – Daha önce gelip geçmiş nesillere nice nebîler gönderdik!
7 – Onlara hiçbir nebî gelmedi ki onunla alay etmiş olmasınlar.
8 – Biz bunlardan, senin Mekkeli muhataplarından daha kuvvetli olan toplumlar helâk ettik. Nitekim öncekilerin kıssaları geçmiştir. [40,82; 43,56; 40,85; 33,62]
9 – Onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorarsan, mutlaka: “Onları o azîz ve hakîm (O mutlak galip, tam hüküm ve hikmet sahibi) yarattı.” derler.
10 – O Yaratıcıdır ki yeryüzünü sizin için beşik gibi yapmış ve yol bulmanız için yerden yollar ve geçitler var etmiştir.
Başka yerlerde, yer hakkında firaş denilirken burada mehd (beşik) denilmiştir. Böylece beşiğinde rahat eden bebek gibi, yeryüzünün insanlar için döşendiği anlatılmıştır. Oysa gerçekte yerküre, en hızlı bir uçaktan daha fazla bir hızla uzayda dönmektedir. İçindeki sıcaklık, madenleri ve taşları bile eritecek güçtedir. Nitekim bazan volkanik püskürmeler de bunu hatırlatmaktadır. Allah böylesine büyük bir varlığı, kapsadığı bitmek tükenmek bilmez imkânlarıyla, insanlığın emrine vermekteki nimetlerini hatırlatmak istiyor.
11 – Gökten, bir ölçüye göre su indiren de O’dur.
Biz onunla ölü bir ülkeye hayat veririz.
İşte siz de mezarlarınızdan öyle çıkarılacaksınız.
12 – Bütün çiftleri yaratan, denizde gemilerden, karada davarlardan sizin için binekler yapan da O’dur.
Âyetteki ezvac kelimesinden sadece kadın ve erkekler kasdedilmez. Allah diğer mahlûkları da çift yaratmıştır. Mesela elektriğin, pozitif ve negatif kutuplarının bir araya gelmesiyle sayısız cihazlar yapılmıştır.
13-14 – Ta ki onların üstüne binerken Rabbinizin nimetini hatırlayasınız ve şöyle diyesiniz:
“Bunları bizim hizmetimize veren Allah yüceler yücesidir, her türlü eksiklikten münezzehtir.
O lütfetmeseydi biz buna güç yetiremezdik.
Muhakkak ki Biz sonunda Rabbimize döneceğiz.”
Hz. Peygamber sefere çıkarken bineğine bindiğinde, “Bismillah” deyip atın üzengisine bastıktan sonra bu âyeti okuyarak üç defa el-Hamdülillah, sonra üç defa Allah’u ekber derdi. Sonra bu âyetlerde bildirilen: “Sübhanellezî sehhare lena…” duasını okurdu.
15 – Öyle iken, müşrikler tuttular kullarından bir kısmını O’nun cüz’ü (parçası) saydılar. Gerçekten insan çok nankördür.
16 – Ne o, yoksa O yaratıklarından, aklınız sıra kızları kendisi evlat edindi de, o değerli oğulları size mi ikram etti?
Burada müşriklerin şiddetli çelişkileri vurgulanır: Onlar kız evlatlarını, hiç adam yerine koymuyor, hatta “kızın oldu” denilince kaçacak yer arıyorlardı. Kendileri erkek çocuk isterken, hoşlanmayıp hakir gördükleri kız çocuklarını Allah’a mal ediyor. “Onun kızları” olduğunu iddia ediyorlardı. Kur’ân kız çocuklarını hakir gördüğünden değil, onların kendi kendileriyle çelişkiye düşüklerini ortaya koymak için bu ifadeleri naklediyor.
17 – O müşriklerden her biri, Rahman’a yakıştırdığı kız evladı dünyaya geldiği haberini alınca,
birden yüzü mosmor kesilir, kederinden yutkunur durur.
18 – Onlar süs içinde yetişen ve tartışmada meramını kuvvetle anlatamayan kızları mı Allah’a isnad ediyorlar?
19 – Rahman’ın kulları olan melaikeyi de dişi saydılar.
Ne o! Onların yaratıldıkları sırada hazır mı bulundular?
Onların bu iddiaları yazılacak ve bundan ötürü onlar sorguya çekileceklerdir.
20 – Bir de dediler ki: “Eğer Rahman dileseydi, biz onlara tapmazdık.”
Aslında onların ciddi bir bilgileri yoktur. Onlar sırf kafadan atıyorlar.
21 – Yoksa Bizim onlara daha önce verdiğimiz bir kitap varmış da onlar buna mı sarılıyorlar?
22 – Hayır! Ne bilgileri var, ne kitapları! Sadece şöyle derler:
“Biz babalarımızı bir dine bağlanmış gördük. Biz de onların izlerinden gidiyoruz.”
23 – İşte böylece senden önce, uyarıcı bir resul gönderdiğimiz hiçbir şehir yoktur ki oraların varlıklı kişileri:
“Biz babalarımızı bir dine bağlanmış gördük. Biz de onların izlerine uyduk” demiş olmasınlar. [11,38; 17,16]
Varlıklı kişilerin hak dine karşı çıkmaları şundandır: 1.Bunlar mal mülk ile o derecede meşguldürler ki hak – batıl mücadelesine fikir yormazlar. Zihnen ve bedenen tembelleşmişlerdir. Kurulu düzen dışında bir şey düşünmezler. 2.Mevcut sistem sayesinde zenginleştiklerinden o düzenin devamını isterler.
24 – Peygamber onlara: “Peki, size babalarınızın bağlandığı dinden daha doğrusunu getirmişsem, yine de sürüp gidecek misiniz?” deyince onlar: “Şunu bilin ki, dediler, biz, sizinle gönderilen mesajı reddediyoruz.”
25 – Bunun üzerine Biz de onlardan müminlerin intikamını aldık. İşte bak peygamberlere yalancı diyenlerin sonu nasıl oldu gör!”
26-27 – Bir vakit İbrâhim babasına ve halkına şöyle dedi:
“Bilin ki ben sizin taptıklarınızdan her türlü ilişiği kestim. Ben ancak beni yaratana ibadet ederim. O bana yol gösterecektir.”
28 – O, bu sözü hakka dönsünler diye, gelecek nesillere devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı.
Hz. İbrâhim (a.s.)’ın neslinde bu miras devam edegelmişti. Hz. Peygamber (a.s.)’ın risaletinden önce Mekke’de “hanifler” diye bilinen ve Hz. İbrâhim’in inancına, bildikleri kadarıyla bağlı olan insanlar vardı.
29 – Doğrusu, Ben bunları da, babalarını da kendilerine hakikat ve onu açıklayan peygamber gelinceye kadar yaşattım.
30-31 – Ama bu gerçek kendilerine gelince: “Bu sihirdir, biz bunu kabul etmeyiz” dediler ve eklediler: “Bu Kur’ân, bu iki şehirden büyük bir adama indirilseydi ya!”
İki şehir ile: Mekke ile Taifi kasdediyorlardı.
32 – Senin Rabbinin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar?
Hâlbuki bu dünya hayatında onların maişetlerini aralarında taksim eden, bir kısmının diğer kısmını çalıştırması için, kiminin derecesini kimine üstün kılan Biziz.
Senin Rabbinin rahmeti ise, onların topladıkları bütün şeylerden daha hayırlıdır.
Dünyada rızıklar, rızık vesileleri, içtimai hayatın teşkilatlanması, geçimlerin takdir edilmesi âciz insanlara bırakılsa elbette dünya hayatı altüst olurdu. İnsanlar dünya hayatını bile tanzimden âciz iken, nerede kaldı ki nübüvvet meselelerini, nebî olmaya kimin lâyık olduğu gibi meseleleri bilebilsinler?
33-35 – Eğer, bütün insanların dinsizliğe imrenecek bir tek ümmet haline gelme mahzuru olmasaydı,
Rahman’ı inkâr edenlerin evlerinin tavanlarını ve çıkacakları merdivenleri, evlerinin kapılarını, üzerine kurulacakları koltukları hep gümüşten yapardık.
Onları altına, mücevhere boğardık.
Fakat bütün bunlar dünya hayatının geçici metâından ibarettir.
Âhiret ise Rabbinin nezdinde Allah’a karşı gelmekten sakınanlara mahsustur.
36 – Kim Rahmanın hikmetlerle dolu ders olarak gönderdiği Kur’ân’ı göz ardı ederse,
Biz de ona bir şeytan sardırırız; artık o, ona arkadaş olur. [4,115; 61,5; 41,25]
37 – Bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlar,
ama onlar kendilerinin hâla doğru yolda olduklarını sanırlar.
38 – Ta ki huzurumuza gelinceye kadar böyle devam eder.
Huzurumuza çıktığında arkadaşına:
“Keşke seninle aramız doğu ile batı arası kadar uzak olsaydı!
Meğer sen ne kötü arkadaşmışsın!” der.
39 – Allah buyurur: “Bu temenniniz bugün size hiçbir fayda vermez.
Çünkü hayat boyunca, birlikte zulmettiniz.
Burada da azabı birlikte çekeceksiniz.”
40 – Sen sağırlara söz işittirebilir, körleri doğru yolda yürütebilir, besbelli sapıklıkta olanları hidâyete erdirebilir misin?
41-42 – Ey Resulüm! Biz seni vefat ettirip yanımıza alsak da,
yine onlardan müminlerin intikamını alırız.
Yahut onlara vaad ettiğimiz azabı, sana sağlığında gösteririz.
Çünkü onlara karşı Biz her zaman güçlüyüz.
43 – O halde sen sana vahyedilen buyruklara sımsıkı sarıl, muhakkak ki sen dosdoğru yoldasın.
44 – Bu Kur’ân hem sana, hem milletine güzel bir namdır, şereftir.
İleride ondan dolayı sorguya çekileceksiniz.
45 – Senden önce gönderdiğimiz resullere sor bakalım:
Biz, hiç Rahman’dan başka tapılacak tanrılar kabul etmiş miyiz?
Asla! Bütün resuller tevhidi titizlikle uygulamışlardır.
Resullerden maksat onlara verilen kutsal kitaplardır. Bu âyet bütün peygamberlerin halis tevhidi anlattıklarına delildir.
46 – Nitekim onlardan Mûsâ’yı, delillerimiz ve mûcizelerimizle Firavun’a ve ileri gelen yetkililerine gönderdik.
O da onlara: “Ben Rabbülâlemin’in size elçisiyim” dedi.
Hz. Mûsâ’nın zikredilmesi, Mekke müşriklerine şunları düşündürmek içindir: 1.Peygamber tebliğine mazhar olan toplum lütfa nail olmuştur. Ama bunun değerini bilmezse, Firavun gibi helâk olacaktır. 2.Firavun Hz. Mûsâ’yı küçümsediği gibi siz de Hz. Muhammed’i küçümsüyorsunuz. Fakat asıl büyüklük ve küçüklük, Allah nezdinde olan ölçülere göredir.
47 – O, delillerimizle onlara gidince onlar alay edip gülmeye koyuldular.
48 – Onlara hep birbirinden büyük mûcizeler gösterdik. Belki dönüş yaparlar diye azaplarla sarstık.
Hz. Mûsâ (a.s.)’ın gösterdiği mûcizelerden burada kasdedilenler: 1.Büyücülerin yenilip müslüman olmaları. 2.Hz. Mûsâ’nın duası üzerine kıtlık olması ve Firavun’un bile Hz. Mûsâ’dan dua rica etmesi ve onun da bunu kabul etmesi. 3.Hz. Mûsâ’nın haber verdiği sel ve dolu sebebiyle görülen zarar sonucunda Firavunun yine dua rica etmesi. 4.Çekirge afeti ve Hz. Mûsâ’nın duası üzerine onların dağılmaları 5.Ülkeyi kaplayan haşerat ve kımılın Hz. Mûsâ’nın duası ile kalkması 6.Kurbağaların hücumu 7.Su kaynakları kanla dolmuşken Hz. Mûsâ’nın duası bereketiyle bunların zail olması. (krş. KM, Çıkış, 7-12)
49 – Azabı tadınca Mûsâ’ya: “Haydi büyücü! Sana verdiği sözünün gereği olarak bizim için Rabbine dua et, bizi bağışlasın, zira artık yola geleceğiz” dediler.
50 – Fakat Biz, onlardan azabı giderince, hemen sözlerinden caydılar. [7,133-135]
51-53 – Firavun halkına duyuru yapıp dedi ki: “Ey benim halkım!
Mısır’ın yönetimi benim elimde değil mi?
Ayaklarımın altından akan şu nehirler, kanallar benim değil mi?
Görmüyor musunuz? Yoksa ben, şu aşağılık, meramını bile neredeyse anlatamayan adamdan daha üstün değil miyim?
Eğer o dediği gibi ise, üstüne gökten altın bilezikler atılmalı yahut beraberinde melaikeler gelmeli değil miydi?” [26,29; 28,38] {KM, Hezekiel 29,3}
O devirde mesaj ilan etme yöntemi, burada bildirildiği üzere dellal çağırtmaktı. Bu dellallar şehir, köy ve kasabalarda konuyu halka duyururlardı. Zavallı Firavun’un elinde dalkavuk bir medya, haber ajansları veya devlet radyo ve TV’leri yoktu.
Hz. Mûsâ (a.s.)’da risaletten sonra kekemelik yoktu. Zira Taha, 27-36 âyetlerinde nakledilen “Dilimdeki tutukluğu çöz” duası, elbette kabul edilmişti. Firavun’un böyle demesi, ilahî mesajı anlamama konusundaki inadından ileri geliyordu. Kasden önemsemiyor veya önemsemez görünüyordu.
O dönemde, bir elçi gönderen hükümdar, önce onu, üzerinde ve çevresinde bütün ihtişam ve zenginliğini ispatlayacak eşyalarla donatırdı. Firavun, Mûsâ (a.s.)’da bundan bir eser göremeyince, onun sadeliğini, elçi olmayışının delili saymak istemişti.
54 – O halkını küçümsedi, onlar da ona itaat ettiler. Doğrusu onlar yoldan iyice çıkmış bir toplum idi.
Bir dikta yönetimi hukuku çiğner, çevresindeki menfaatçi dalkavuklarla bir oligarşi kurar, dürüst ve erdemli insanları susturursa, açıkça söylemese bile halkını hiçe saymış demektir. Halk da fâsık ise; hak, batıl, erdem onlar için önemsiz olduğundan sürü gibi ona uyarlar. Zulme, şahsiyetsizliğe boyun eğer, ses çıkarmazken, hakkı tutan bir ses yükselirse, onu sustururken sesleri yüksek çıkar. İşte bunlar zilleti kabul ettiklerinden, hiç sayılmaz müstehak olmuşlardır.
55 – Onlar bizi gazaba dâvet edince, Biz de onların hepsini suda boğarak, onlardan müminlerin intikamını aldık.
56 – Onları sonraki nesillere, geçmiş bir ibret ve misal yaptık.
57-58 – Vakta ki Meryem’in oğlu Îsâ misal verildi, derhal halkın keyiflenerek haykıra haykıra gülmeye koyuldu ve “Bizim tanrılarımız mı üstün, dediler, yoksa o mu?”
Bunu, sırf bir münâkaşa olsun diye sana misal verdiler. Zaten onlar kavgacı bir toplumdur.
59-60 – Hayır, o bir tanrı değil, nimetimize mazhar ettiğimiz ve İsrailoğulları için bir örnek yaptığımız bir has kulumuzdu. Şayet yapmak isteseydik, sizin yerinize geçmek üzere melekler yaratırdık. Ama bu, Allah’ın hikmetine aykırıdır.
61 – Gerçekten o, kıyamet için bir beyandır.
Artık siz, o saatin geleceğinden hiç şüphe etmeyin de Bana tâbi olun.
Doğru yol budur.
62 – Sakın Şeytan sizi yoldan çevirmesin.
Çünkü o sizin besbelli düşmanınızdır.
63-64 – Îsâ, açık açık delillerle onlara gelince:
“Ben, size hikmet getirdim,
bir de hakkında ayrılığa düştüğünüz bazı şeyleri size açıklamak için geldim.
O halde Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.
Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir, yalnız O’na ibadet edin. Doğru yol budur.” dedi.
65 – Ondan sonra kendisine mensup birtakım fırkalar aralarında ayrılığa düştüler.
Gayet acı olan bir günün azabından zalimlerin vay haline!
66 – İnsanlar, sadece, hiç farkında değillerken o kıyamet saatinin ansızın başlarına gelivermesine bakıyorlar.
67 – Müttakiler dışında dünyadaki bütün dostlar, o gün birbirine düşmandır. [29,25]
68 – Allah müttakilere şöyle buyurur: “Ey Benim kullarım!
Bugün size herhangi bir endişe yoktur.
Sizi üzen bir durum da olmayacaktır.”
69 – Ne mutlu onlara ki onlar, âyetlerimize inanmış ve Allah’a itaat etmişlerdir.
70 – Haydi siz de, eşleriniz de neş’e dolu olarak buyurun cennete!
71 – Altın tepsi ve kâselerle kendilerine ikram eden hizmetçiler, etraflarında fır döner.
Hülasa orada canınız ne isterse, gözleriniz hangi manzaralardan hoşlanırsa hepsi var!
Hem siz burada devamlı kalacaksınız.
72 – İşte dünyada yaptığınız makbul işlerden dolayı vârisi yapıldığınız cennet!
73 – Size orada, istediğiniz şekilde yiyeceğiniz her türlü meyve vardır.
74 – Suçlular ise cehennem azabında ebedî kalacaklar.
75 – Azapları hiç gevşetilmeyecek,
orada bütün ümitlerini yitirmiş olarak kalacaklardır.
76 – Böyle yapmakla Biz onlara haksızlık etmedik, ama asıl kendileri öz canlarına zulmettiler.
77 – Cehennem bekçisine şöyle feryad ederler:
“Malik! Ne olur, tükendik artık!
Rabbin canımızı alsın, bitirsin işimizi!”
O da: “Ölüp kurtulmak yok, ebedî kalacaksınız burada” der. [87,11-13]
78 – Allah da şöyle buyurur: “Biz size gerçeği getirmiştik.
Fakat çoğunuz hakikatten hoşlanmamıştınız.”
79 – Ey Resulüm! Onlar size hile kurmakta işi sağlama aldıklarını mı düşünüyorlar?
İşte Biz de işi sağlam tutuyoruz.
80 – Yoksa onlar, bizim sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır işitiriz ve yanlarındaki elçilerimiz de her yaptıklarını yazarlar.
81 – De ki: Faraza Rahman’ın çocuğu olsaydı ona ilk ibadet eden ben olurdum! [39,4; 19,90-91]
(Ben bunu bilmediğime göre demek ki böyle bir şey yoktur!)
82 – Göklerin ve yerin Rabbi, o Arşın, o muazzam saltanatın Rabbi,
Kendisine eş, ortak uyduranların iddialarından münezzehtir, yüceler yücesidir.
83 – Kendilerine bildirilen o hesap gününe kavuşuncaya kadar, onları kendi hallerine bırak, batıllarına dalsınlar, varsın oyalansınlar.
84 – O, Allah’tır, gökte de yerde de tek ve gerçek ilahtır.
O tam hüküm ve hikmet sahibidir, her şeyi hakkıyla bilir. [6,3]
85 – Göklerin, yerin ve ikisinin arasında olan bütün varlıkların mülk ve hâkimiyetine sahip olan Allah’ın şanı çok yücedir, hayır ve bereketi sınırsızdır.
Kıyamet saatini bilmek O’na aittir.
Hepiniz sonunda O’nun huzuruna götürüleceksiniz.
86 – Müşriklerin O’ndan başka yalvardıkları sahte tanrıların şefaat yetkileri yoktur.
Ancak bilerek hak ve gerçeğe şahitlik edenler bunu yapabileceklerdir.
87 – Eğer kendilerine: “Sizi kim yarattı?” diye sorarsan “Allah yarattı” derler.
O halde, nasıl oluyor da O’nu tek İlah kabul etmekten vazgeçiyorlar?
88 – Allah, elbette Resulünün: “Ya Rabbî! Ne yapayım, onlar, bir türlü imana gelmeyen bir topluluktur” demesini de biliyor. [25,30]
89 – Şimdi sen onlardan yüz çevir ve: “Selam size” de.
Artık yakında mâruz kalacakları âkıbeti öğrenirler.
Kur'an-ı Kerim Dosyaları
Sitemizde sanatçıya ait toplam 50 eser bulunmaktadır. Sanatçının sayfasına gitmek için tıklayın.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.