Web sitemize hoşgeldiniz, 06 Aralık 2025
Beğen 1

Abdullah Tamamlar-Esmaül Hüsna Lügatı

ALLAH:
Ezel ile ebedin arasında kutlu nur…
Zikriyle gönüllere dolan mânevî huzur.

ER-RAHMÂN:
Mahlûkâta rızk veren, tükenmeyen bereket;
Esirgeyen gücüyle âlemlere sükûnet…

EL-MELÎK:
Cümle yaradılanın, kâinâtın sâhibi…
Her zerrenin tapusu, fukarâ kalb tabîbi!

ER-RAHÎM:
Resûlullah’la aynı safta olan ümmetin,
Ardına kadar açar kapısını rahmetin…

EL-KUDDÛS:
Âlemde bir umman ki, doldurur aşk tasını.
Hiç kimse kalp pasının göremez noktasını.

ES-SELÂM:
Cennetteki dostlara ev sâhibinden kelâm;
Kullarına selâmet veren O’dur vesselâm!

EL-MÜ’MÎN:
Hak yolunda yürüyen peygamberine şâhit;
Mü’min olan beşere, nur kandilinden muhit!

EL-MÜHEYMÎN:
Dilerse rızkı vermez, sabır için kullara;
Dilerse saltanatı seriverir yollara.

EL-AZÎZ:
O’ndan büyük pâdişâh, ne mümkün, sümme hâşâ!
Kâfir beşer mahşerde nâçar düşer telâşa…

EL-CABBÂR:
Kudreti kâinâta sığmaz, gâibe taşar.
Azâmeti ebedî zamanları da aşar.

EL-MÜTEKEBBÎR:
Şüpheye mahâl yoktur, yücelerin yücesi!
O’nunla imhâ olur hâdisenin nicesi.

EL-HÂLIK:
Varlığın ve kaderin takdîrine hâkimdir.
Olmayanı yaradan, ezel ebed hekimdir.

EL-BÂRİ:
Dikeni gül dalına, nişan diyerek koymuş.
Toprak değil, su değil, gülü yaşatan o’ymuş.

EL-MUSAVVÎR:
Vukû bulur emriyle mahlûkâtın eşkâli.
Secdeye şevk veriyor kalplerdeki işgâli.

EL-GAFFÂR:
Güneşe bulut gibi günahlara perdedir.
Âşikâr etmez suçu, cezâsı mahşerdedir.

EL-KAHHÂR:
Karşısına geçip de cüret eden inkâra,
Cehennem ateşinde döner erimiş kar’a.

EL-VAHHÂB:
Kullarına nîmeti çokça ihsân eden Rab,
Dilde elhamdülillâh, ne güzel sıfat Vahhâb!

ER-REZZÂK:
Aldığımız son nefes bile O’nun nîmeti;
Son nefese de şükür, vuslatın alâmeti.

EL-FETTÂH:
Bir Kurân-ı Kerim ki, sayfasında yok müşkül.
“Ol” dese oluverir, darlık ateşi bir kül.

EL-ÂLİM:
İlim kaleminde hiç tükenmeyen mürekkep;
Cihân ve âhirete kılavuz olan mektep.

EL-KÂBIT:
Şükrü zikir etmeyen, dil pasını silemez.
Dar yollardan geçmeyen, yürümeyi bilemez.

EL-BÂSİT:
Lütf ile muâmele, sâlihlere ihsânı…
Her hayrı kullarına varlığının lisânı.

EL-HÂFID:
Nice mağrur kavimler, nice küfre düşenler,
Helâk oldu İblis’in ateşiyle pişenler.

EL-RÂFİ:
İmân ışığı yakıp selâmete erdirir;
İrfân ile cenneti yollarına serdirir.

EL-MUÎZ:
Şu cihanda olmaya, ikrâmından tek bir iz;
İzzeti şânındandır, şânından da pek azîz.

EL-MUZÎL:
Musîbet arayanlar, lâyıktır azâbına;
Yola gelmeyen kullar, uğrarlar gazâbına.

ES-SEMÎ:
Konuşmaya ne hâcet! Gönülden versen bir ses,
Her şeyi işitendir, lahzada bulur nefes.

EL-BASÎR:
Zifiri karanlıkta, O âlemi sarınca,
Kandil gibi ışıldar simsiyah bir karınca.

EL-HAKEM:
Emriyle tüm mahlûkât, eder hükmüne icrâ;
Sanılmasın ki makber enginlerde bir ücrâ.

EL-ADL:
Arasat meydanında işitilen sesinde,
Adâletle hükmeder terâzi kefesinde.

EL-LATÎF:
Sırat köprüsü gibi mânâdan yana ince,
Bilinmeyen o lahza, görülür halk edince.

EL-HABÎR:
Yalnız sanmasın kimse kendini mekân dardır;
Yapılan gizli kalmaz, her şeyden haberdardır.

EL-HÂLİM:
Azabdan evvel rahmet kapısını aralar,
Yumuşak hâlleriyle kalpte inci sıralar.

EL-AZÎM:
Rahlemde Kurân’ımla adını etsem ezber,
Günde beş defâ ezan sesi: Allâhu Ekber!

EL-GAFÛR:
Günah işleyen kulun kalbinde izi vardır;
Vücutta ten olmasa, yüzler yere nazardır.

EŞ-ŞEKÛR:
Cürme tövbe, nîmete şükretmek kefârettir.
Elhamdülillâh demek, ne büyük bir nîmettir.

EL-ALİYY:
Kürsüsüne Kurân’dan başka kitap konulmaz;
Yücelerden yücedir, hiçbir şeyde yanılmaz.

EL-KEBÎR:
Çölde kalanlara su, buz tutan kalbe ateş;
Târifine imkân yok, bulunmaz O’na bir eş.

EL-HÂFIZ:
Koruyup gözetiyor, emânet ettiğini…
Hiçbir mahlûk göremez, terk edip gittiğini.

EL-MUKÎT:
Bir dilim ekmek için bir avuç un yaratmış;
Dağıttığı rızkların değeri son karatmış.

EL-HASÎB:
Veresiye defteri sayalım bu dünyâyı;
Hesap ânı gelince, bozacak bu rüyâyı.

EL-CELÎL:
Şânıyla tûfan olmuş bir katre su çöllerde;
İmânsız helâk olmuş, boğularak göllerde.

EL-KERÎM:
Sakınmaz nîmetini, kıymet bilen kulundan.
Cömertlikte zirvede, gidersen hak yolundan.

EL-RAKÎB:
İster dağın ardına, ister yerin dibine,
Nereye girsen görür, ister çelik kabine.

EL-MUCÎB:
Duâ için açılan avuçlarda tecellî,
Âmin zikri yüreğe umut ile tesellî.

EL-VÂSİ:
İlmiyle âlemlerde kürsüleri kuşatmış;
Hak için çarpan kalbi, imân ile yaşatmış.

EL-HAKÎM:
Hüküm mührünü vurup pâk mübârek kâğıda,
Müslümanlar okurken İblis durmuş ağıda.

EL-VEDÛD:
Sevmek de ibâdettir, sevdiğin mûteberse;
Muhabbet hâsıl olur, şâyet vuslat kaderse.

EL-MECÎD:
Lügatteki târife sığmayan Azimüşşân!
Gördüğümüz manzara, yüceliğine nişan.

EL-BÂİS:
Makbere defnedilen her fânî dirilecek.
Ol ebedî hayâta Sûr ile girilecek.

EŞ-ŞEHÎD:
Ezelden ebede her vukû bulana şâhit;
İnsanın bilmediği sırlara da müşâhit.

EL-HAKK:
Gözlerin çevrildiği yerde tezâhür eder;
Fahr-i Kâinât aşkla Kurân’ı mühür eder.

EL-VEKÎL:
Önünde saf tutamam, senin kapından başka.
İtîmat kilidiyle ancak çıkılır köşke.

EL-KAVİYY:
Bir lahzada eritir kutuptaki buzları;
İnsan ölmeden kalbde eritmeli buğzları.

EL-METÎN:
Kalem kırılır ama ağacı kırılamaz;
Kudretini inkârla bir yere varılamaz.

EL-VELİYY:
Kelâmını hatmeden, Rabbi ile dost olur;
Cennet bahçelerinde, Kevser içip mest olur.

EL-HAMÎD:
Toprağından dem alıp açar ezân çiçeği;
Övgüye lâyık olan, gösteriyor gerçeği.

EL-MUHSÎ:
Her ne varsa âlemde sayısını biliyor.
Katmer katmer günahı, şükrün ile siliyor.

EL-MUBDÎ:
Misli yokken mahlûkun, vâr etti cümlesini;
Şekil verip başlattı, imtihân hamlesini.

EL-MUÎD:
Topraktaki tomurcuk büyüyüp meyve verir;
Dalından yere düşüp eski hâline gelir.

EL-MUHYÎ:
Rahminde beyaz karın, çırpınırken kardelen,
Güneş doğup üstüne, cân ile gelir selen.

EL-MÜMÎT:
Can verip can alanla, ölüm ne güzel vuslat!
Cânâna varmak için gönül gözünü ıslat!

EL-HAYY:
İnsanlar kefenlenir, bitki dalında kurur.
Kervanlar göçerken O, yerli yerinde durur.

EL-KAYYÛM:
Mü’minler birbirine bağlanmış bir binâdır.
Enkazlardan kurtaran, fesattan imtinâdır.

EL-VÂCİD:
Varlığım fedâ olsun yegâne sâhibime!
Âzâdımı istemem, mühür vursun kalbime.

EL-MÂCİD:
Şânına boyun eğip etmeli aşkla secde…
Salınsın gözyaşları, gönül kapılsın vecde.

EL-VÂHİD:
Her dâim yanımızda, gündüzü akşamıyla;
Yegâne mevcuduyla, bitmez ihtişâmıyla.

ES-SAMED:
Şefaat dileyerek, mihrâba yüz vurmalı.
Affına muhtâç olan kul ağlayıp durmalı.

EL-KADÎR:
Medet sâdece O’ndan, zîrâ her şeye kâdir.
Yıldızlar yanar cennet hududlarında bir bir.

EL-MUKTEDÎR:
Rüzgârıyla o lahza savurur tenden rûhu;
Helâk eder imândan o münezzeh gürûhu.

EL-MUKADDÎM:
Ne mutlu ki şükrünü eksik etmemiş beşer,
Ön saflarda yürüyüp Arş gölgesine düşer.

EL-MUAHHÎR:
Emre itaatsiz kul geride kalan zelîl;
CihÎnda ettikleri, âhiretine delîl.

EL-EVVEL:
Ezelin öncesinde yine yaradan vardı.
Zîrâ ezeli de halk eden yüce mîmardı.

EL-ÂHİR:
Son defâ selâm verip cihâna batar güneş;
Işık söner, ruh göçer, O kalır varlığa eş.

EZ-ZÂHİR:
Kalben tasdîk ederim, dille ikrâr ederim;
Varlığını reddeden sözü inkâr ederim.

EL-BÂTIN:
Açılsa sır perdesi, dağlar yerinden oynar.
Aralasan bir nebze, gözler eriyip kaynar.

EL-VÂLİ:
Yalnız O’nun hükmünde, kâinâtı idâre.
Olmasaydı cihânı zapt ederdi bâdire.

EL-MÜTEÂLİ:
Yüceliği önünde sükût edip çökmeli;
Secdeye alın vurup gözyaşları dökmeli.

EL-BERR:
İyi hâlinden suâl etmekten men olmuşuz;
Zîrâ baştan aşağı kadar salâh bulmuşuz.

EL-TEVVÂB:
Peygamber müjdeliyor, hamdü senâ dildedir.
Cennetin anahtârı, tövbe eden eldedir.

EL-MUNTEKÎM:
Hak huzûrunda yalın ayakla kalınacak.
Zulme tâbî olandan intikâm alınacak.

EL-AFÜVV:
Affına mazhâr olur, gönülden niyâz eden.
Aftan ümit kesilse, nasıl yaşardı beden?

ER-RAÛF:
Şefkati ile sarar merhamet kundağına;
Muhabbetini yazar, kulun gönül dağına.

MÂLİK’ÜL-MÜLK:
Sıra sıra saf tutan âlemlerin tapusu.
Mülk sâhibine şâhit, Arş-ı Âlâ kapısı.

ZÜLCELÂLİ VE’L-İKRÂM:
Dünyâda misâfiriz; nerde Ashâbı Kirâm?
Gelip geçen her fânî görmüş izzetü ikrâm.

EL-MUKSÎT:
Hazreti Âdem aynı demi teneffüs etmiş.
Adâletin kendisi hak yolunu vâdetmiş.

EL-CÂMİ:
Her mahlûkât, her beşer kıyâmette toplanır.
Zâlimler cehennemde ateşlere saplanır.

EL-GANİYY:
Hazînelerle dolu sandığın anahtârı;
Hesâbı akla ziyân tükenmeyen miktârı.

EL-MUĞNÎ:
Gönül kapın açıksa, sen herkesten zenginsin.
Zemzemle doldurulmuş denizlerden enginsin.

EL-MÂNİ:
İstemezse şâyet kim şu dünyâyı döndürür?
Emriyle kâinâtın güneşini söndürür.

ED-DARR:
Ne gelirse hamd olsun, kalpteki ezâ bile!
Belâ sandıklarımız, hayırlara vesîle.

EN-NÂFİ:
Yatağında gecenin kasvetiyle bir hasta,
Duâdan müteşekkil şifâsına vâsıta.

EN-NÛR:
Kâinâtın güneşi, nûrunun bir mislidir.
Görmeye kudret yetmez, gözler ondan islidir.

EL-HÂDİ:
Gözdeki sis perdesi yırtılıp da dağılsa,
Kul hidâyet vereni, doğru yolunu bulsa…

EL-BEDÎ:
Âlemleri târifte bütün diller lâl olur.
Müşkül olan tasvîre, fayda ilmihâl olur.

EL-BÂKİ:
Ecelin şerbetini ikrâm eder de sâki,
Cemî cümle mahlûkât gider O kalır bâki.

EL-VÂRİS:
Her servetin hakîki sâhibi O’dur yalnız.
Neden sandın ey gönül, neden kabristan ıssız?

EL-RÂŞİT:
Gösterdiği yol doğru nizâm ile çevrilmiş.
Rehberden ayrılan kin rüzgârıyla devrilmiş.

ES-SABÛR:
Olmasa âsilere tövbe için müddeti…
Cihânda vâr olurdu, cehennemin şiddeti.

Uğur Benek

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum Yaz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.