Web sitemize hoşgeldiniz, 21 Aralık 2024
Beğen 2

Abdurrahman Es Sudeys-Nur Suresi

24-NUR SURESİ
Bismillahirrahmanirrahim
1. Suratün enzelnaha ve feradnaha ve enzelna fıha ayatim beyyinatil lealleküm tezekkerun
2. Ezzaniyeü vez zanı feclidu külle vahıdim minhüma miete celdetiv ve la te’huzküm bi hima ra’fetün fı dınillahi in küntüm tü’minune billahi vel yevmil ahır velyeşhed azabehüma taifetüm minel mü’minın
3. Ezzanı la yenkihu illa zaniyeten ev müşriketev vezzaniyetü la yenkilhuha illa zanin ev müşrik ve hurrime zalike alel mü’minın
4. Vellezıne yermunel muhsanati sümme lem ye’tu bi erbeati şühedae fecliduhüm semanıne celdetev ve la takbelu lehüm şehadeten ebeda ve ülaike hümül fasikun
5. İllellezıne tabu mim ba’di zalike ve aslehu fe innellahe ğafurur rahıym
6. Vellezıne yermune ezvacehüm ve lem yekül lehüm şühedaü illa enfüsühüm fe şehadetü ehadihim erbeu şehadatim billahi innehu le mines sadikıyn
7. Vel hamisetü enne la’netellahi aleyhi in kane minel kazibın
8. Ve yedraü anhel azabe en teşhede erbea şehadatim billahi innehu le minel kazibın
9. Vel hamisete enne ğadabellahi aleyha in kane mines sadikıyn
10. Ve lev la fadlüllahi aleyküm ve rahmetühu ve ennellahe tevvabün hakım
11. İnnellezıne cau bil ifki usbetüm minküm la tahsebuhü şerral leküm bel hüve hayrul leküm li küllimriim minhüm mektesebe minel ism vellezı tevella kibrahu minhüm lehu azabün azıym
12. Lev la iz semı’tümuhü zannel mü’minine vel mü’minatü bi eğfüsihim hayrav ve kalu haza ifküm mübın
13. Lev la cau aleyhi bi erbeati şüheda’ fe iz lem ye’tu biş şühedai fe ülaike ındellahi hümül kazıbun
14. Ve lev fadlüllahi aleyküm ve rahmetühu fid dünya vel ahırati ve messeküm fı ma efadtüm fıhi azabün azıym
15. İz telekkavnehu bi elsinetiküm ve tekulune bi efvahiküm ma leyse leküm bihı ılmüv ve tahsebunehu heyyinev ve hüve ındellahi azıym
16. Ve lev la iz semı’tümuhü kultüm ma yekunü lena en netekelleme bi haza sübhaneke haza bühtanün azıym
17. Yeızukümullahü en teudu li mislihı ebeden in küntüm mü’minın
18. Ve yübeyyinüllahü lekümül ayat vallahü alımün hakım
19. İnnellezıne yühıbbune en teşıal fahışetü fillezıne amenu lehüm azabün elımün fıd dünyü vel ahırah vallahü ya’lemü ve entüm la ta’lemun
20. Ve lev la fadlüllühi aleyküm ve rahmetühu ve ennellahe raufür rahıym
21. Ya eyyühellezıne amenu la tettebiu hutuvatiş şeytan ve mey yettebı’ hutuvatiş şeytani fe innehu ye’müru bil fahşai vel münker ve lev la fadlüllahi aleyküm ve rahmetühu ma zeka minküm min ehadin ebedev ve laninnellahe yüzekkı mey yeşa’ vallahü semıu alım
22. Ve la ye’teli ülül fadli minküm ves seati ey yü’tu ulil kurba vel mesakıne vel mühacirıne fı sebılillahi vel ya’fu velyasfehu e la tühıbbune ey yağfirallahü leküm vellahü ğafurur rahıym
23. İnnellezıne yermunel muhsanatil ğafilatil mü’minati lüınu fid dünya vel ahırati ve lehüm azabün azıym
24. Yevme teşhedü aleyhim elsinetühüm ve eydıhim ve erculühüm bima kanu ya’melun
25. Yevmeiziy yüveffıhimüllahü dınehümül hakka ve ya’lemune ennellahe hüvel hakkul mübın
26. Elhabisatü lil habısıne vel habısune lil habisat vet tayyibatü lit tayyibıne vet tayyibune lit tayyibat ülaike müberraune mimma yekulun lehim mağfiratüv ve rizkun kerım
27. Ya eyyühellezıne amenu la teodhulu büyuten ğayru büyutiküm hatta teste’nisu ve tüsellimu ala ehliha zaliküm hayrul leküm lealleküm tezekkerun
28. Fe il lem tecidu fıha ehaden fe la tedhuluha hatta yü’zene leküm ve in kıyle lekümurciu ferciu hüve ezka lemüm ve in kıyle lekümurciu ferciu hüve ezka leküm vlalahü bima ta’melune alım
29. Leyse aleyküm cünahun en tedhulu büyuten ğayra meskunetin fıha metaul leküm vallahü ya’lemü ma tübdune ve ma tektümun
30. Kul lil mü’minıne yeğuddu min ebsarihim ve yahfezu fürucehüm zalike ezka lehüm innellahe habırum bima yasneun
31. Ve kul lil mü’minati yağdudne min ebsarihinne ve yahfazne fürucehünne ve la yübdıne zınetehünne illa ma zahera minha vle yadribne bi humurihinne ala cüyubihinne ve la yübdıne zınetehünne illa li büuletihinne ev abaihinne ev abai büuletihinne ev ebaihinne ev ebnai büuletihnne ev ıhvanihinne ev benı ıhvanihinne ev benı ehavatihınne ev nisaihinne ev ma meleket eymanühünne evit tabiıyne ğayri ülil irbeti miner ricali evit tıflillezıne lem yazheru ala avratin nisai ve la yadribne bi ercülihunne li yu’leme ma yuhfıne min zınetihinn ve tubu ilellahi cemıan eyyühel mü’minune lealleküm tüflihun
32. Ve enkihül eyama minküm ves salihıyne min ıbadiküm ve imaiküm iy yekun fükarae yuğnihimüllahü min fadlih vallahü vasiun alim
33. Vel yesta’fifillezıne la yecidune nikahan hatta yuğniyehümüllahü min fadlih vellezıne yebteğunel kitabe memma meleket eymanüküm fe katibuhüm in alimtüm fıhim hayrav ve atuhüm mim malillahillezı ataküm ve la tükrihu fetaytiküm alel biğai in eradne tehassunel li tebteğu aradal hayatid dünya ve mey yükrihhünne fe innellahe mim ba’di ikrahihinne ğafurur rahıym
34. Ve le kad enzelna ileyküm ayatim mübeyyinativ ve meselem minellezıne halev min kabliküm ve mev’ızatel lil tüttekıyn
35. Allahü nurus semavati vel ard meselü nurihı ke mişkatin fıha mısbah elmisbahu fı zücaceh ezzücacetü ke enneha kevkebün dürriyyüy yukadü min şeceratim mübaraketin zeytunetil la şerkıyyetiv ve la ğarbiyyetiy yekadü zeytüha yüdıy’ü ve lev lem temseshü nar nurun ala nur yehdillahü li nurihı mey yeşa’ ve yadribüllahül emsale lin nas vallahü bi külli şey’in alım
36. Fı büyutin ezinellahü en türfea ve yüzkera fıhesmühu yüsebbihu lehu fıha bil ğudüvvi vel asal
37. Ricalül la tülhıhim ticaratüv ve la bey’un an zikrillahi ve ikamis salit ve ıtaiz zekati yehafune yevmen tetekallebü fıhil kulubü vel ebsar
38. Li yecziyehümüllahü ahsene ma amilu ve yezıdehüm min fadlih vallahü yerzüku mey yeşaü bi ğayri hısab
39. Vellezıne keferu a’malühüm keserabim bi kıy’atiy yahsebulhüz zam’anü maa hatta iza caehu lem yecidhü şey’ev ve vecedellahe ındehu feveffahü hısabeh vallahü serıul hısab
40. Ev ke zulümatin fı bahril lücciyyiy yağşahü mevcüm min fevkıhı mevcüm min fevkıhı sehab zulümatüm ba’duha fevka ba’d iza ahrace yedehu lem yeked yeraha ve mel lem yec’alillahü lehu nuran fe malehu min nur
41. E lem tera ennellahe yüsebbihu lehu men fis semavati vel erdı vet tayru saffat küllün kad alime salatehu ve tesbıhah vallahü alımüm bima yef’alun
42. Ve lillahi mülküs semavati vel ard ve ilellahil mesıyr
43. E lem tera ennellahe yüzcı sehaben sümme yüellifü beynehu sümme yec’alühu rukamen fe teral vedka yahrucü min hılalihv ve yünezzilü mines semai min cibalin fıha mim beradin fe yüsıybü bihı mey yeşaü ve yasrifühu ammey yeşa’ yekadü senaberkıhı yezhebü bil ebsar
44. Yukallibüllahül leyle ven nehar inne fı zalike le ıbratel li ülil ebsar
45. Vallahü halekü külle dabbetim mim ma’ fe minhüm mey yemşı ala batnih ve minhüm mey yemşı ala ricleyn ve minhüm mey yemşi ala erba’ yahlükullahü ma yeşa’ innellahe ala külli şey’in kadır
46. Le kad enzelna ayatim mübeyyinat vallahü yehdı mey yeşaü ila sıratım müstekıym
47. Ve yekulune amenna billahi ve bir rasuli ve eta’na sümme yetevella ferıkum minhüm mim ba’di zalik ve ma ülaike bil mü’minın
48. Ve iza düu ilellahi ve rasulihı li yahküme beynehüm iza ferıküm minhüm mu’ridun
49. Ve iy yekül lehümül hakku ye’tu ileyhi müs’ını
50. E fı kulubihim meradn emrtabu em yehafune ey yehıyfellahü aleyhim ve rasulüh bel ülaike hümüz zalimun
51. İnnema kane kavlel mü’minıne iza düu ilellahi ve rasulihı li yahküme beynehüm ey yekulu semı’na ve eat’na ve ülaike hümül müflihun
52. Ve mey yütııllahe ve rasulehu ve yahşellahe ve yettakhi fe ülaike hümül faizun
53. Ve aksemu billahi cehde eymanihim lein emartehüm le yahrucünn kulla tuksimu taatüm ma’rufeh innellahe habırum bima ta’melun
54. Kul etıy’ullahe ve etıy’ur rasul fe in tevellev fe innema aleyhi ma hummile ve aleyküm ma hummiltüm ve in tütıy’uhu tehtedu ve ma aler rasuli illel belağul mübın
55. Veadellahüllezıne amenu minküm ve amilus salihüti le yestahlifennehüm fil erdı kemestahlefellezıne min kablihim ve le yümükkinenne lehüm dinehümül lezirteda lehüm ve le yübeddilennehüm mim ba’di havfihim emna ya’büdunenı la yüşrikune ve şey’a ve men kefera ba’de zalike fe ülaike hümül fasikun
56. Ve ekıymus salate ve atüz zekate ve etıy’ur rasule lealleküm türhamun
57. La tahsebennellezıne keferu mu’cizıne fil ard ve me’vahümün nar ve le bi’sel mesıyr
58. Ya eyyühellezıne amenu li yeste’zinkümüllezıne meleket eymaüküm vellezıne lem yeblüğul hulüme minküm selase merratv min kabli salatil fecri ve hıyne tedaune siyabeküm minez zahırati ve mim ba’di salatil ışa’i selasü avratil leküm leyse aleyküm ve la aleyhim cünahum ba’dehünn tavvafune aleyküm ba’duküm ala ba’d kezalike yübeyyinüllahü lekümül ayat vallahü alımün hakım
59. Ve iza beleğal atfalü minkümül hulüme fel yeste’zinu kemeste’zenellezıne min kablihim kezalike yübeyyinüllahü leküm ayatih vallahü alımün hakım
60. Vel kavaıdü minen nisaillatı la yercune nikahan fe leyse aleyhinne cünahun ey yeda’ne siyabehünne ğayra müteberricatim bi zıneh ve ey yesta’fifne hayrul lehünn vallahü semıun alım
61. Leyse alel a’ma haracüv ve la ala enfüsiküm en te’külu mim büyutiküm ev büyuti abaiküm ev büyuti ümehatiküm ev büyuti ıhvaniküm ev büyuti ehavatiküm ev büyuti a’mamiküm ev büyuti ammatiküm ev büyuti ahvaliküm ev büyuti halatiküm ev ma melektüm mefatihahu ev sadıkıküm leyse aleyküm cünahun en te’külu cemıan ev eştata fe iza dehaltüm büyuten fe sellimu ala enfüsiküm tehıyyetem min ındillahi mübaraketen tayyibeh kezalike yübeyyinüllahü lekümül ayati lealleküm ta’kılul
62. İnnemel mü’minunellezıne amenu billahi ve rasulihı ve iza kanu meahu ala emrin camiıl lem yezhebu hatta yeste’zinuh innellezıne yeste’zinuneke ülaikellezıne yü’minune billahi ve rasulih fe izeste’zenuke li ba’dı şe’nihim fe’zel li men şi’te minhüm vestağfir lehümüllah innellahe ğafurur rahıym
63. La tec’alu düaer rasuli beyneküm ke düai ba’dıküm ba’da kad ya’lemüllahüllezıne yetesellelune minküm livaza fel yahzerillezıne yühalifune an emrihı en tüsıybehüm fitnetün ev yüsıybehüm azabün elım
64. E la inne lillahi ma fis semavati vel ard kad ya’lemü ma entüm aleyh ve yevme yürceune ileyhi fe yünebbiühüm bi ma amilu vallahü bi külli şey’in alim.
MEALİ
24 – NUR SÛRESİ
64 âyet olup Medine devrinde indiğinde ittifak vardır. Hicretin 6. yılında ve Ahzab sûresinden birkaç ay sonra nazil olmuştur. Sûre adını, nur âyeti denilen 35. âyetinden almaktadır. Nur sûresi, toplum ve özellikle aile ile ilgili prensipler getirmiştir. Zinanın haram olup zinakârların cezası, iffetli kadın ve erkeklere zina isnad etmenin cezası, kendi eşine zina isnad etmenin hükmü, Hz. Âişe’nin, kendisine yapılan iftiradan berî olması, evlere girerken izin isteme, kadın erkek ilişkileri, kadınların örtünmeleri, mahremler, evliliğe teşvik, Allah’ın hidâyeti, bazı tevhid delilleri, ev içinde aile fertleri ile ilgili âdap, bütün toplumu ilgilendiren durumlarda müminlerin sorumlulukları ilh. bu konuların başlıcalarını oluşturur. Daha önceki sûreler, müslümanlara ümit verirken bu sûre İslâm nûrunun ne şarka, ne garba mensup olmayan evrensel bir nûr olup dünyanın her tarafına yayılacağını (âyet: 55) müjdelemektedir.
Bismillâhirrahmânirrahîm
1 – Bu, indirdiğimiz ve uygulanmasını gerekli kıldığımız bir sûredir. İyice belleyip dersinizi alırsınız diye onun içinde açık seçik âyetler indirdik.
2 – İmdi, zina eden kadın ve erkeğin her birine yüz değnek vurun. Eğer Allah’a ve âhirete iman ediyorsanız, Allah’ın hükmünü uygulama işinde sakın acıma hissi sizi etkisi altına alıp da uygulamayı engellemesin. Hem onların bu cezalandırılmalarında müminlerden bir cemaat da bulunup şahid olsun. {KM, Tesniye 22,28-29}
İslâm hukukuna göre, bu ceza, bekârlara ait olup, evli zinakârlara recim uygulanır. Değnek diye çevirilen celde, cild kökünden gelip cilde tesir eden, ete geçmeyecek şekilde vurmadır. Ceza uygulanırken kürk, palto gibi kaba elbiseler çıkarılır, fakat gömlek gibi giyecekler çıkarılmaz.
Cezanın uygulanması, esnasında en az dört kişi bulunmalıdır.
3 – Zinakâr, ancak bir fâhişe veya putperest bir kadınla evlenmek ister. Fâhişeyi de ancak bir zinakâr veya putperest nikâhlamak ister. Böyle bir evlilik müminlere haram kılınmıştır. [24,26-32; 2,221; 4,25; 5,5]
Burada: Müşrikler, zinayı mübah sayıp hafife alanlar ve bir de böyle olmayanlar diye üç kısım vardır. Birinci kısımla evlenmek haramdır. Haramlığı kesin zinayı helâl sayıp hafife alanların yaptıkları bu iş küfür olduğundan onlar da müşrik sayılırlar, kendileri ile evlenme caiz olmaz. Zinası sabit olan fakat bunu mübah saymayan bir kadını, bir mümin nikâhlarsa, nikâh geçerli olur. Fakat tahrimen mekruhtur. Bu üçüncü kısımda, farklı içtihadlar vardır. Bazılarına göre âyet, yasaklamayıp sadece toplumdaki bir durumu bildirmektedir. Bazılarına göre ise, nikâhlanma yasaktır.
4 – İffetli kadınlara zina isnad edip de buna dair dört şahid getiremeyen herkese seksen değnek vurun ve bundan böyle, onların şahitliklerini artık ebediyyen kabul etmeyin. Çünkü bunlar gerçekten fâsıkların ta kendileridir. [4,24] {KM, Tesniye 22,13-21}
İslâm hukukunda “kazf” denilen bu iftirayı yasaklamanın hikmeti insanları, başkalarının cinsel ilişkileri ile ilgili dedikodulardan engellemek, toplumun ve fertlerin haysiyet ve şerefini korumaktır. Bu dedikodulardan en fazla zarar gören kadınları böylesine koruyan, başka hiç bir sistem mevcut değildir. Böylesi gerçek veya gerçek olmayan, ama ilgi çeken haberlerle bir yandan insanlar karalanmakta, öbür yandan insanlar cinsel yönden tahrik edilmekte, fuhuş ve ahlâksızlık yayılmaktadır. İslâm hidâyetinden uzak bir kısım medyanın maalesef en fazla yer ayırdığı bu konuların ıslahı, bütün toplumlarda büyük bir gayret ve ihtimam beklemektedir.
5 – Ama bu iftira suçundan sonra tövbe edip halini düzeltenler bu fâsıklık damgasından kurtulurlar. Çünkü Allah gafurdur, rahîmdir.
6-7 – Kendi eşlerini zina etmekle suçlayıp da buna dair kendileri dışında şahit bulamayan kocalar ise, kendilerinin doğru söylediklerine dair ayrı ayrı dört kere Allah adına yemin eder, şahitlik eder, beşinci kere ise, yalancı olması halinde, Allah’ın lânetinin kendi üzerine gelmesini isterler.
8-9 – Hanımının ise, kocasının bu suçlamasında yalancı olduğuna dair ayrı ayrı dört kere Allah adına yemin ve şahitlik etmesi, beşincide ise kocasının doğru söylemesi halinde, Allah’ın gazabının kendi üzerine çökmesini dilemesi, kendisinden cezayı kaldırır.
10 – Allah’ın sizin hakkınızda lütuf ve merhameti olmasaydı, eğer O Allah, tövbeleri kabul buyuran, yaptığı her iş, verdiği her hüküm hikmetli olan bir zat olmasaydı, müstahak olduğunuz bütün cezaları hemen verir, sizi perişan ederdi.
11 – O İftirayı çıkaranlar, içinizden küçük bir gruptur.
Siz o iftirayı kendi hakkınızda fena bir şey sanmayın, bilakis o sizin için hayırlıdır.
O iftiracılara gelince, onlardan her birinin, kazandığı günah nisbetinde cezası vardır.
Bu yaygaranın elebaşılığını yapan şahsa ise cezanın en büyüğü vardır.
Benî Mustalık gazvesinde Hz. Peygambere (a.s.) Hz. Âişe refakat etti. Dönüşte Medine yakınında ordu konakladı. Hareket edileceği sırada Hz. Âişe (r.a) tabiî ihtiyaç için kafileden geride kalmıştı. Deve üzerindeki hevdeç içinde taşınıp kendisi de zayıf olduğundan, farkına varılmayıp kafile hareket etmiş, Hz. Âişe ihtiyaçtan sonra kolyesini düşürdüğünü farkedince onu ararken kafileyi kaçırmış, geldiğinde, sadece hareket sonrası kontrolü ile görevli Safvan (r.a.) kalmıştı. Devesine Hz. Âişe’yi bindirip kendisi yaya Medineye döndüler. Münafıkların başı İbn Übey yaygara çıkarıp namus iftirası attı. Dedikodu yayıldı.
Herkesten sonra dedikoduyu işiten Hz. Âişe iftiranın dehşetinden donup kaldı. Hz. Peygamberden izin isteyip babasının evine döndü. Hastalandı, dünya başına zindan oldu. Tam bir ay kadar sonra bu âyetler vahyedilip Allah tarafından masumluğu, kıyamete kadar her gün ve her saat okunacak şekilde ebediyyen tescil edildi.
12 – Siz ey müminler, bu dedikoduyu daha işitir işitmez, mümin erkekler ve mümin kadınlar olarak birbiriniz hakkında iyi zan besleyip: “Hâşâ, bu besbelli bir iftiradan başka bir şey değildir!” demeniz gerekmez miydi?
Kur’ân, böylesi durumlarda müminlerin, birbirlerine sahip çıkmalarını, hüsnüzannın esas olduğunu etkili bir üslupla istemektedir. Asr-ı saadette bunun bol ve güzel örnekleri bulunmakla beraber, maalesef çok az da olsa yaygaraya kapılanlar olmuştu.
13 – O iftiracılar dört şahit getirselerdi ya!
Şahitlerini getirmediklerine göre, onlar Allah katında yalancıların ta kendileri olarak tescil edileceklerdir.
14 – Hem dünyada, hem de âhirette Allah’ın lütuf ve merhameti sizinle olmasaydı, daldığınız bu yaygaradan dolayı mutlaka başınıza müthiş bir ceza gelirdi.
15 – O sırada siz o iftirayı dilden dile birbirinize aktarıyor, işin aslına dair hiç bilginiz olmayan sözleri ağızlarınızda geveleyip duruyordunuz ve bunu basit, önemsiz bir şey sanıyordunuz.
Halbuki o, Allah’ın nazarında pek büyük bir vebaldi!
16 – Nasıl oldu da onu işitir işitmez: “Böylesi iftiraları ağzımıza alamayız, böyle şeyler bize yakışmaz. Hâşa! Bu pek büyük, pek çirkin bir bühtandır” demediniz!
17 – Eğer mümin iseniz, Allah böylesi bir şeyi tekrarlamaktan sizi kesinlikle sakındırıp yasaklıyor.
18 – Ve Allah âyetleri size açık açık bildiriyor. Allah alîm ve hakîmdir (her şeyi bilir, tam hüküm ve hikmet sahibidir).
19 – Müminler arasında çirkinliklerin yayılmasını arzu eden kimseler için, dünyada da âhirette de gayet acı bir azap vardır. Allah bilir, siz bilemezsiniz.
20 – Eğer Allah’ın sizin üzerinizdeki lütfu ve inayeti olmasaydı
ve eğer Allah pek şefkatli ve merhametli olmasaydı, başınıza müthiş bir azap gelirdi.
21 – Ey iman edenler! Sakın şeytanın izinden gitmeyin.
Her kim şeytanın peşinden giderse bilsin ki o kendisinden hep fena, çirkin ve meşrû olmayan şeyleri yapmasını ister.
Eğer Allah’ın lütuf ve merhameti olmasaydı, sizden hiçbiriniz asla temize çıkamazdı.
Ancak Allah dilediğini temizleyip arındırır.
Çünkü Allah her şeyi hakkıyla işitir ve her şeyi kemaliyle bilir. [4,79; 2,208]
22 – İçinizden fazilet ve imkân sahibi olanlar, akrabalara, fakirlere, Allah yolunda hicret etmiş olanlara sadaka vermeme hususunda yemin etmesinler.
Affedip müsamaha göstersinler.
Siz de Allah’ın sizi affedip müsamaha göstermesini arzu etmez misiniz?
Allah gerçekten gafurdur, rahîmdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur).
23 – Şu kesin ki, hayâsızlıktan habersiz, iffetli mümin hanımlara, zina iftirası atanlar dünyada da âhirette de lânete uğrarlar.
Onlara müthiş bir azap vardır. [33,57]
24 – Gün gelecek, dilleri, elleri ve ayakları yapmış oldukları bütün kötülükleri tek tek bildirerek aleyhlerinde şahitlik edecektir. [32,20; 17,36; 36,65]
25 – O gün Allah onlara hak ettikleri karşılığı tam tamına verecek
ve onlar da Allah’ın, gerçeği açıklayan, hakkın ta kendisi olduğunu anlayacaklardır. [50,22]
26 – Kötü kadınlar ve kötü sözler, kötü erkeklere;
kötü erkekler, kötü kadınlara ve kötü sözlere;
temiz kadınlar ve temiz kelimeler ise temiz erkeklere;
temiz erkekler de temiz kadınlara ve temiz sözlere yakışır.
Bu temiz insanlar, o iftiracıların dedikodularından berîdirler,
onlara mağfiret, değerli ve büyük bir nasip vardır.
27 – Ey iman edenler! Kendi evleriniz dışındaki evlere, sahiplerinden izin isteyip onlara selam vermeden girmeyiniz.
Böyle yapmanız sizin için daha münasiptir.
Olur ki düşünür, hikmetini anlarsınız.
Cahiliyede arapları selam ve haber vermeden evlere dalarlardı. Bu âyet, mesken dokunulmazlığını, evlere giriş kuralını belirledi. Hz. Peygamberin tatbikatı ve hadisleri bu konuyu da yeterli derecede açıklamıştır. Hadislerden biri, girmek isteyenin önce selam verip sonra “Girebilir miyim” diye izin istemesini, üçüncü tekrardan sonra izin verilmezse geri dönmesini bildirir.
28 – Şayet orada hiçbir kimse bulamazsanız size izin verilmeden oraya girmeyiniz.
Eğer size: “Müsait değiliz, geri dönün” denirse dönün.
Bu sizin için daha nezih, daha münasiptir.
Allah yaptığınız her şeyi tamamen bilir.
29 – İçinde oturulmayan fakat sizin faydalanma hakkınız bulunan evlere girmenizde mahzur yoktur.
Ama hiç unutmayın ki Allah açığa vurduğunuz ve gizlediğiniz her şeyi bilir.
30 – Mümin erkeklere bakışlarını kısmalarını ve edep yerlerini açmaktan ve zinadan korumalarını söyle.
Bu, onlar için en uygun olan davranıştır.
Allah yaptıkları her şeyden hakkıyla haberdardır. {KM, Matta 5,28}
Âyette kısma anlamına gelen “gadd” kelimesi, kısmilik ifade eden “min” edatı ile kullanılmıştır. Kısıtlanan şey erkeklerin kadınlara bakmaları, insanların birbirlerinin edep yerlerine bakmaları veya müstehcen görüntülere bakmalarıdır.
Bir hadis meali: “Namahreme ilk bakış sana ait olup, sorumluluğu yoktur. Ama ikincisi yani bakışı devam ettirmen senin aleyhindedir.” Bakmanın caiz olduğu yerlerden biri: Evlenme niyetiyle birbirini görme sırasında olur. Erkeğin örtmesi farz olan yeri, göbeği ile diz kapağı arasıdır. Kadınınki ise, elleri ve yüzü hariç, baştan aşağı bütün vücududur. Şafîî gibi birçok müçtehide göre yüzü de örtünme yerine dahildir.
31 – Mümin kadınlara da bakışlarını kısmalarını ve edep yerlerini günahtan korumalarını söyle.
Yine söyle ki mecburen görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler.
Başörtülerini yakalarının üzerini kapatacak şekilde örtsünler.
Zinet takılan yerlerini kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, üvey oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, mümin kadınlar, ellerinin altında bulunanlar (köleler), erkeklikten kesilip kadınlara ihtiyaç duymayan hizmetçiler veya henüz kadınların mahrem yerlerini anlamayan çocukları dışında kimseye göstermesinler.
Saklı zinetlerine dikkat çekmek için, ayaklarını da vurmasınlar.
Ey müminler! Hepiniz toptan Allah’a tövbe ediniz ki felaha eresiniz. [35,59]
Zinetlerden maksat, ya kolye, küpe, bilezik gibi zinetlerin yerleri yahut bizzat zinet eşyalarıdır. Birinci görüş daha ağır basar. Örtülecek yerlerden istisna el, yüz ve ayaklardır. Yüz ile ayakların örtülmesinin farz olduğunu söyleyen âlimler de vardır.
32 – İçinizden evli olmayanları, köle ve cariyelerinizden evlenmeye müsait olanları evlendirin. Eğer fakir iseler, Allah lütfu ile onların ihtiyaçlarını giderir. Çünkü Allah’ın lütfu geniştir. Her şeyi hakkıyla bilir (ihtiyaçları ve lütfa lâyık olanları da bilir).
Âyetteki emir kipinin farziyet ifade etmediğine karineler vardır. Kesin olan, evlenmenin şahsî bir tasarruf olduğudur. Ancak burada emir, akrabalar, yakını olmayanlar için düşünülür ise yöneticilerin evlendirme konusunda yardımcı olmasının mendup olduğunu gösterir.
33 – Evlenme imkânı bulamayanlar ise, Allah lütfu ile onların ihtiyaçlarını giderinceye kadar iffetli kalmaya çalışsınlar.
Eliniz altındaki köle ve cariyelerinizden mükâtebe yapmak isteyenler olursa ve siz de onlarda liyakat görürseniz mükâtebe yapınız. Allah’ın size ihsan ettiği maldan siz de onlara veriniz. Mecburî hizmet bedellerini ödemelerine yardım ediniz.
Dünya hayatının geçici metâını elde etmek için, sakın cariyelerinizi -hele iffetli olmak isterlerse- fuhşa zorlamayın. Her kim onları fuhşa zorlarsa, bilinmelidir ki zorlanmalarından sonra, Allah kendileri hakkında gafurdur, rahîmdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur). [9, 60; 4,25]
Köle veya cariye efendisine başvurup hürriyetini satın almak istediğini söylerse, efendisi ona ödemesi gereken meblağı bildirip bunu ödemesi halinde hür olacağına dair onunla bir akit imzalar. Bu akde, “mükâtebe” denilir. Bu durumda çalışıp para kazanma imkânı bulması için efendisi ona vakit imkânı da verir. Zekât fonunun sarfedileceği sekiz bölümden biri de “rikab” adı ile bu bölüm olduğundan mükâtibler bu yardımdan da yararlanırlar.
Öte yandan bu âyet, Cahiliye dönemine ait fuhuş evleri işletmesini de kesinlikle ilga etmiştir.
34 – Muhakkak ki size dinin hükümlerini açıklayan âyetler, aynen sizden önce gelip geçenlerin hallerinden misaller ve Allah’a karşı gelmekten sakınacaklar için birtakım öğütler indirdik.
35 – Allah göklerin ve yerin nûrudur. O’nun nûrunun misali, tıpkı içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir. Lamba bir sırça (cam) içinde, o sırça da sanki parlayan incimsi bir yıldız!
Bu lamba, ne yalnız doğuya, ne de yalnız batıya mensup olmayan kutlu, pek bereketli bir zeytin ağacından tutuşturulur. Bu öyle bereketli bir ağaç ki, nerdeyse ateş değmeden de yağ ışık verir. Işığı pırıl pırıldır. Allah dilediği kimseyi nûruna iletir. Gerçeği anlamaları için insanlara böyle temsiller getirir. Allah her şeyi bilir. [4,174; 39,22; 57,28; 6,122; 57,19] {KM, II Samuel 22, 29; I Yuhanna 1,5; Yuhanna 8,12}
Nur: “Görmeye vesile olan ışık” veya “Işık kaynağı” anlamına gelir. Bu anlamı ile nur yaratılmış olduğundan, âyetin ilk cümlesi: “Allah, güneş vb. ışık saçan cisimleri yaratmak sûretiyle gökleri ve yeri aydınlatan” veya “Göklerde ve yerde olanları sapıklıktan kurtaran, hidâyete erdiren, aydınlığa çıkaran” diye tefsir edilir. Başka geniş tefsirler de vardır. Hülasa nûr ismi, Allah Teâla hakkında bazı alimlerce mecazî, bazılarınca da hakikî mânada değerlendirilir. Birçok çağdaş müfessir, bu âyetin devamında, başka bazı gerçekler arasında, bir de elektrik ampülüne işaret edildiği kanaatindedirler.
36-37 – O nûra, Allah’ın yükseltilmesine ve içlerinde kutlu isminin zikredilmesine izin verdiği evlerde (mescidlerde) kavuşulur. Oralarda, sabah akşam O’nun şanını yücelterek tenzih eden öyle yiğitler vardır ki, ne ticaretler, ne alım ve satımlar onları Allah’ı zikretmekten, namazı hakkıyla ifa etmekten, zekâtı vermekten alıkoymaz. Onlar kalplerin ve gözlerin dehşetten halden hale döneceği, alt üst olacağı bir günden endişe ederler. [39,47; 73,40; 18,14,42; 76,10; 62,9; 63, 9; 72,18]
Âyetteki “evler” mescitler olarak tefsir edilmekle beraber aynı zamanda “müminlerin evleri” diye de tefsir edilir. Hatta bazı müfessirler bu ikinci izahın ağır bastığı kanaatini taşırlar (Tefhimu’l-Kur’ân). Zira İslâmda ibadet mâbedlerle ve ruhban sınıfı ile sınırlı değildir.
38 – Allah Teâla onlara yaptıklarına karşılık en güzel mükâfatı verecek, onların mükâfatlarını kendi lütfundan artıracaktır.
Allah dilediği kimseyi hesapsız rızıklandırır. [39,34; 25,16; 16,31; 6,160]
39 – Dini inkâr edenlere gelince:
Onların işleri düz, ıssız bir çöldeki serap gibidir ki susayan onu su zanneder.
Nihayet onun yanına varınca su namına hiçbir şey bulamaz… Fakat Allah’ı bulur.
O da onun hesabını tam tamına görür. Zira Allah hesabı pek çabuk görür. [25,23]
40 – Yahut o kâfirlerin duygu, düşünce ve davranışları derin bir denizdeki yoğun karanlıklara benzer.
Öyle bir deniz ki onu, dalga üstüne dalga kaplıyor…
Üstünde de koyu bulut.
Üst üste binmiş karanlıklar…
İçinde bulunan insan, elini uzatsa nerdeyse kendi elini bile göremiyor.
Öyle ya, Allah birine nûr vermezse artık onun hiçbir nûru olamaz. [2,257; 6,122]
41 – Baksana göklerde olan, yerde olan herkes, kanatlarını çarparak uçan dizi dizi kuşlar, hep Allah’ı tesbih ederler.
Onlardan her biri kendi duasını ve tesbihini pek iyi bellemiştir. Allah onların yaptıklarını hakkıyla bilir. [17,44; 22,18]
42 – Göklerin ve yerin hâkimiyeti Allah’ındır.
Bütün işler O’na götürülür, hüküm O’nun kapısından çıkar.
43 – Baksana, Allah bulutları sevkediyor, sonra onları bir araya getirip üst üste yığıyor.
İşte görüyorsun ki bunların arasından yağmur çıkıyor.
O gökten, oradaki dağlar büyüklüğünde bulutlardan dolu indirir de onunla dilediğini vurur, dilediğini de ondan korur.
Bu bulutların şimşeğinin parıltısı nerdeyse gözleri alıverecek!
44 – Allah gece ile gündüzü birbirine çeviriyor, geceyi gündüze, gündüzü geceye dönüştürüyor, sürelerini uzatıp kısaltıyor. Elbette bunda görebilenler için alınacak bir ders vardır. [3,190]
45 – Allah her canlıyı sudan yarattı. Kimi karnı üstünde sürünür, kimi iki ayağı üstünde yürür, kimi dört ayağı üstünde yürür.
Allah dilediğini yaratır. Çünkü Allah her şeye kadirdir.
46 – Gerçekten Biz hükümlerimizi açıklayan âyetler indirdik.
Allah dilediği kimseyi doğru yola hidâyet eder.
47 – Çünkü niceleri: “Biz Allah’a ve Resulüne inandık ve itaat ettik” derler de sonra onlardan bir kısmı, buna rağmen geri dönerler. İşte bunlar mümin değildirler. [4,150]
48 – Aralarında hükmetmesi için Allah’ın ve Resulünün hükmüne dâvet edildiklerinde, bir de bakarsın onlardan bir kısmı yüz çeviriyor! [4,60-61; 105]
49 – Ama hüküm kendilerinden yana gözükmeye görsün, tam bir itaat içinde koşa koşa gelirler.
50 – Sahi, kalplerinde bir inkâr hastalığı mı var bunların?
Yoksa imanda şüpheye mi düştüler yahut Allah’ın ve Resulünün kendilerine zulüm ve haksızlık yapacağından mı endişe ediyorlar?
Doğrusu, asıl zalimler hem de kendi kendilerine haksızlık edenler, onların ta kendileridir!
51 – Haklarında hüküm verilmek üzere Allah’a ve Resulüne dâvet edilen müminlerin söyledikleri tek söz:
“Hay hay! Başüstüne!” demek olmuştur. İşte felaha erenler onlar olacaklardır.
Gerçek müminin başlıca özelliği, karşı karşıya kaldığı her durumda Allah’ın rızasını gözetmek,
Allah ve Resulünün Kur’ân ve hadislerde varid olan hükümlerine gönül rızası ile uymaktır.
Aksine davranış münafıkların vasfıdır.
52 – Kim Allah’a ve Resulüne itaat eder, Allah’ı tazim edip O’na karşı gelmekten sakınırsa,
işte ebedî başarı ve mutluluğa erenler onlar olacaklardır.
53 – Senin kendilerine emretmen halinde hicret etmeye veya savaşa çıkacaklarına dair vargüçleriyle yemin billâh ettiler.
“Yemine ne hacet!” de, “Yemin etmeyin, sizden istenen makul bir itaattır.
Elbette Allah yaptığınız ve yapacağınız her şeyi bilir”
54 – De ki: “Allah’a itaat edin, Peygambere itaat edin.
Eğer sırtınızı dönerseniz bilin ki Peygamber kendi görevinden,
siz de kendi yükümlülüğünüzden sorumlu olursunuz.
Ama ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz.
Yoksa, peygamberin görevi, açıkça tebliğ etmekten başka bir şey değildir.” [13,40; 88,21-22]
55 – Allah içinizden iman edip makbul ve güzel işler işleyenlere kesin olarak vaad buyurur ki:
Daha önce müminleri dünyada hakim kıldığı gibi kendilerini de hakim kılacak, kendileri için beğenip seçtiği İslâm dinini tatbik etme gücü verecek ve yaşadıkları korkulu dönemin arkasından, kendilerini tam bir güvene erdirecektir.
Çünkü onlar, yalnız Bana ibadet edip hiçbir şeyi Bana şerik yapmazlar.
Artık bundan sonra kim küfrana saparsa, işte onlar yoldan çıkıp Allah’a karşı gelmiş olurlar. [2,30; 38,26; 27,16; 21,105; 14,14; 28,6; 6,165; 7,69; 8,26; 7,129]
56 – Öyleyse ey müminler, siz namazı hakkıyla ifa etmeye devam edin, zekâtı verin,
Peygambere itaat edin ki merhamete mazhar olasınız.
57 – İnkâr edenlerin dünyada Allah’ın hükmünden kaçıp kurtulacaklarını sakın zannetme!
Onların varacakları yer ateştir. Gerçekten ne kötü bir sondur bu!
58 – Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunan köle ve hizmetçileriniz ile
içinizden henüz bülûğa ermemiş çocuklarınız,
odanıza girmek için şu üç vakitte sizden izin istesinler:
Sabah namazından önce, öğle vakti istirahat için elbiselerinizi çıkardığınız zaman ve bir de yatsı namazından sonra.
İşte bu üç vakit, mahremiyet vakitlerinizdir.
Ama bunların dışında izinsiz girmelerinde ne sizin için ne de onlar için bir mahzur yoktur.
Çünkü sizin birbirinizin yanına girip çıkmanız kaçınılmazdır.
İşte Allah size âyetlerini böylece açıklar.
Gerçekten Allah, alim ve hakîmdir (her şeyi kemaliyle bilir, tam hüküm ve hikmet sahibidir).
59 – Çocuklarınız büluğa erdiklerinde ise, kendilerinden büyük olanları nasıl izin istiyorlardı ise,
odanıza girmek için her vakitte izin istesinler.
İşte Allah size âyetlerini böylece açıklar.
Çünkü Allah her şeyi kemaliyle bilir, her hükmü yerinde açıklar.
60 – Evlenme arzu ve ümidi kalmamış olan ihtiyar kadınların, zinet yerlerini teşhir etmeksizin, dış giysilerini çıkarmaları, günah değildir.
Bununla beraber sakınmaları, kendileri yönünden daha iyidir.
Allah her şeyi işitir, gizli âşikâr her şeyi mükemmelen bilir.
61 – Görme özürlü, topal veya hasta gibi özürlülerin
sizin evlerinizden yemek yemelerinde mahzur olmadığı gibi,
sizin de eşlerinize yahut çocuklarınıza ait evlerinizden,
babalarınızın evlerinden, annelerinizin evlerinden,
erkek kardeşlerinizin, kız kardeşlerinizin evlerinden,
amcalarınızın evlerinden, halalarınızın evlerinden, dayılarınızın evlerinden, teyzelerinizin evlerinden
yahut anahtarları size bırakılmış sahip çıkmanız istenen yerlerden
veya arkadaşlarınızın evlerinden yemek yemenizde mahzur yoktur.
İster toplu, ister ayrı ayrı yemenizde de sakınca yoktur.
Evlerinize girdiğiniz zaman Allah katından kutlu, feyizli ve bereketli bir iyi dilek temennisi olarak birbirinize selam verin.
İşte Allah size âyetlerini böylece açıklıyor.
Umulur ki düşünüp hikmetini anlarsınız. [58,8] {KM, Matta 10,12}
Sefere çıkanlar, savaş gazilerine, yaralılara ve özürlü fakir kimselere evlerine sahip çıkmaları için evlerini teslim ederlerdi. Bunlar da çekindiklerinden dolayı, o evlerden yiyip içmezlerdi. Bunun mübahlığı böylece kesinleştirilmiş olmaktadır.
62 – Gerçek müminler ancak öyle kimselerdir ki
Allah’a ve Resulüne bütün kalpleriyle iman etmiş olup, bütün toplumu ilgilendiren meseleleri görüşmek üzere onun yanında bulundukları vakit ondan izin almadıkça ayrılıp gitmezler.
Senden izin isteyenler hakikaten Allah’a ve Resulüne gerçekten iman edenlerdir. Öyle ise bazı işler için senden izin istedikleri zaman, sen de onlardan dilediğin kimselere izin ver ve onlar için Allah’tan af dile. Muhakkak ki Allah gafurdur, rahîmdir.
İslâm toplumunu ilgilendiren önemli meselelerin görüşüldüğü yere gitmek ve oradaki yetkilinin izni olmadıkça ayrılmamak bir vecibedir. Hayatî bir mazeret olmadıkça izin taleb etmek caiz görülmediği gibi mazereti kabul edip etmemek de Hz. Paygamber (a.s.) ile İslâm toplumunun yöneticilerinin takdirindedir.
63 – Resulullahın sizi çağırmasını, sizin birbirinizi dâvet etmenizle bir tutmayın.
Allah elbette sizden birbirini siper edinerek sıvışıp gidenleri bilir.
Öyleyse Peygamberin emrine aykırı hareket edenler başlarına dünyada bir bela gelmesinden yahut âhirette gayet acı bir azap gelmesinden korkup çekinsinler.
Resulullahın çağrısına uymak farzdır. Onun duasına Allah Teâla icabet buyurur. Dolayısıyla ihtimamla itaat gerekir. Âyet aynı zamanda şunu da ifade eder: Müminler, Hz. Peygambere hitab eder veya ondan bahsederken sadece ismini zikretmekle kalmayıp onun nübüvvet makamını ifade eden “Resulullah”, “Resul-i Ekrem”, “Peygamber Efendimiz” gibi bir vasfını söylemelidirler. Ayrıca ona salat-ü selam getirmelidirler. [35,56]
64 – Dikkat edin! Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. O şu anda içinde bulunduğunuz durumu da pek iyi biliyor. İnsanların kendi huzuruna götürülecekleri büyük duruşma günü, yapmış oldukları şeyleri tek tek kendilerine bildirip karşılığını verecektir. Allah her şeyi pek iyi bilir. [2,144; 26,218-220; 10,61; 11,5; 18,49; 75,13]


Kur'an-ı Kerim Dosyaları

Sitemizde sanatçıya ait toplam 50 eser bulunmaktadır. Sanatçının sayfasına gitmek için tıklayın.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.