Web sitemize hoşgeldiniz, 22 Kasım 2024
Beğen 3

Kemal Faruk Altınkurt-Miftah

Senin neş’et etmeni yalnız bu arz beklemedi
O kutlu gelişi on sekiz bin âlem bekledi

Senin teşrifinle bütün canlar sürûrla dolu
O kızgın çöl, âlemlerin merkezi oldu

Her bir kum tanesi elmaslara inkılâp etti
Sen gelmezden evvel çöller seraptan ibaretti

O ne teşrif yâ Rab, bütün puthaneler yerle bir
O teşrifattaki hülasanın adı; Allah bir

Doğar doğmaz dudaklardan verdi ilk işareti
Dudaklardan dökülen hece; ümmetî ümmetti

O muhteşem gelişle her yer nurlarla dolmuştu
Mevcudât âdeta zikir nöbetine tutulmuştu

Dağlar taşlar cezbeyle musâfaha ediyordu
Bütün yıldızlar “Hoş Geldin Efendim” diyordu

Sen gelmezden evvel her yeri sarmıştı deniyet
Senin gelmenle şahikaya çıktı medeniyet

Şelale gibi aktın bütün gönüllere doldun
Bundan büyük paye var mı Rabbin habibi oldun

O mübarek nazarınla ikiye böldün mahı
Sadece sensin muazzam kainatın miftahı

Huzurun menbaı bütün insanlığa hamisi
Vahşeti yıkan gül medeniyetinin bânisi

Ne kadar menfilik varsa hepsi oldu bertaraf
Mis gibi çiçeklerle müzeyyen oldu her taraf

İlahi gelişinle güzel ahlak tamamlandı
Son nokta konuldu, kainat allandı pullandı

Görmedi, göremez senin gibisini bir dide
Alemlere rahmet gönderilmiş bir pesendide

Senin yolunda gidenler şahsiyetini buldu
Her kim sana karşı çıktıysa yok oldu, mahvoldu

Ezcümle seni seven bir dost, bize yâran
Seni sevmeyenin insan olmasına yok imkan

“Seni tanımayan beni tanımaz“ dedi Allah
Ademiyetin mümtaz peygamberisin Âliyullah

Allah huzuruna varmaya yoktur yüzümüz
Hepimiz pür günah kan akıtıyor gözümüz

Bizden âli şefkatinizi esirgemeyiniz
Tek tesellimiz sizin bize şefaat etmeniz

Olmasan nic’olurdu halimiz yâ Resulallah
Seni nümûne yarattı bize HAZRETİ ALLAH

Ummanlar yetmedi engin deryanı doldurmaya
Bir damlası yeter, dar gönlümüzü taşırmaya

Gelmedi gelemez, olamaz şeriki ve eşi
Hem ışıdın hem ısıttın kainatın güneşi

Kurtuluşu bulduk senin ferahlı âleminde
Sayende güzellikleri gördük her cihetinde

Seninle geçirmek vardı her anı, her demi
Susayan gönülleri sulayan şefkat zemzemi

Bir nigâhınla kirli ruhları temizledin
O beliğ kelamlarla gönülleri filizledin

Sen gelene kadar gam ve kasavet zirvedeydi
Sen geldin, masnuat seninle gülmeyi öğrendi

Aşkın doruk noktasından gönüllere süzüldün
Neler yaptılar sana yine güldün, yine güldün

Beddua etmedi, ne kini oldu, ne garazı
Zikirhaneye tadil eyledi küre-i arzı

Onlar insanlığını yitirmiş birer illetti
Sen zirvelere yükseldikçe onlar sükût etti

Katlettiler bir çok masumla Hazreti Hamza’yı
Harp meydanları görmedi böyle bir şühedayı

Kim dayanır ashabın çektiği ıstıraplara
Habbab’ın çıplak sırtını uzattılar korlara

Ne bir taviz verdiler ne de yaptılar takiyye
Şehadetle ilk şereflenen Yasir ve Sümeyye

Ah! Ammar, dağladılar ateşlerle bedenini
Demir gömlek takıp erittiler iliklerini

Ey Talha, kılıçlarla vurdular her tarafına
Nasıl dayandın sen yetmiş beş kılıç yarasına

Ya sen Musab, senin haline yürek mi dayanır
Kolları kesik halde sancağı tutan bahadır

Tayyar, sen de Musab’la aynı kaderi paylaştın
Takılan kanatlarınla cennete havalandın

Hazreti Hudeyb’i mızraklarla şehit ettiler
Mübarek yüzünü kıbleden çeviremediler

Hazreti Zeyd’e bir söz dahi söyletemediler
Önce işkence sonra oklara hedef ettiler

Duasının kabulünde çok zor kabil-i kıyas
Okçulukta zirve İran fatihi Ebi Vakkas

Yalnız Kur’ân ve Hadis hıfzetti Ashab-ı Suffa
Dünya nimetlerini geri tepen ehli vefa

İlk talebesi oldular mektebi Kur’ân’ın
Paspas, halı oldular yolunda Resulullah’ın

Suffa’nın cefakâr muallimi Ebu Hureyre
Yoktur halis yüreğinde menfilikten bir zerre

İslâm’ın kara elması sabır taşı mehveşi
Dinimizin ilk müezzini Bilal-i Habeşi

Resulullah’a kalkan olan Hazreti Nesibe
Celadette olabilsek keşke ona talebe

Harika çocuk zeka âbidesi akl-ı münbit
Bir ayda iki lisanı alt eden Zeyd bin Sabit

Hür olmasına vesile üç yüz hurma fidesi
Hendek fikrinin mucidi Selman bin Farisi

Gönlü tertemiz Resulullah’ın sadık yaveri
Aşk vecd ve coşku deryası Ebu Zerr-i Gifari

Vefatıyla arş-ı ala titredi avaz avaz
Defninde yetmişbin melek bulunan Sa’d Bin Muaz

Ey Hamza, burnunu kulaklarını koparttılar
Yetmedi, paraladılar ciğerini mahluklar

Yazıldı göğe Allah ve Resulü’nün aslanı
Şühedalar cumhuriyetinin cumhurbaşkanı

O yüce merhametle Vahşi ve Hint’i affettin
Mızrakla değil güler yüzünle zulmü altettin

Zulümlerin artması yıldıramadı o ruhu
O ruhun peşinden giden o güzide güruhu

Sana zulüm edenlerin başındaydı Ebu Cehil
Kahhar ismi başında patladı oldu sersefil

Uhud’ta mübarek yüzünü kanattı müşrikler
O anda her şey devreye girdi başta melekler

Kanın yere akmasın diye oldular seferber
Bir damla yere düşse âlem olurdu zir-ü zeber

Doğduğun yer Mekke seni hicrete zorlamıştı
Bazıları hakaret etmiş seni horlamıştı

Mekke’nin kapıları seni görünce açıldı
Sana zulüm edenler boncuk gibi saçıldı

Hakaikin karşısında çam gibi devrildiler
Mekke’ye girince ne kadar yanıldık dediler

Bir şey olacakmış gibi evlere saklandılar
Çok şükür hakikati geç de olsa anladılar

Bizim için en büyük nasihat Veda Hutbesi
Seni yolunda kurbanız hakikatin gür sesi

Bir an bezminde olaydım bin yıl yaşamaktansa
Devenin bir kılı olaydım böyle yaşamaktansa

Seni sırtıma alıp bir ömür çölde gideydim
Sana verilen zehirden üç öğün ben içeydim

Ummanlar yetmezdi sana akıtılan yaşlara
Ben hedef olaydım Taif’te atılan taşlara

Bir saniyelik nazarından bir nazar alaydım
O nazarın feyziyle, feyizyâb olup kalaydım

Muhabbet meclisinize bir defacık geleydim
Bereketli sofranızdan bir kırıntı yiyeydim

Hira dağında yuvarlanan bir kaya olaydım
Senin ayağından uçuruma yuvarlanaydım

Seni koruyan mağaranın tek bir tozu olaydım
Seninle Sıddığın sohbetini bir an duyaydım

Bir tel ben olaydım ankebutun yaptığı ağdan
Tek bir çalı olaydım güvercinin yuvasından

Bari yüzünü göreydim Medine’ye giderken
Medineli kendinden geçmiş seni karşılarken

Defleri ellerine aldı vurdu her birisi
Olaydım vurulan deflerden birinin derisi

Saldılar deveyi seçti Eyyüb’ün pak evini
Cilalayaydım ben devenin yattığı zemini

Olaydım Eyüp Sultanın evinin ayaktaşı
Medineli olmuş onun gönüldaşı, yoldaşı

Olaydım içtiğin deve sütünün bir damlası
Ne güzel yenir yanında ballı balçık hurması

Bir balçık olaydım Kuba Mescidi’nin harcında
Ben duraydım el pençe divan bir ömür karşında

Hele Mescid-i Aksa’dan Miraç’a yükselirken
Temaşa edeydim Kudüs’ün en güzel yerinden

O ne konuşma, o ne belagat her şeyiyle enfes
Olaydım sohbetinde ağzından çıkan bir nefes

Dinlemek vardı o güzel, o nezih sohbetleri
Serin çöl gecelerinin çadır muhabbetleri

Tebessüm eden dudaklarında çıkan hoş sözlere
Bakaydım keşke bir nebze için gülen gözlere

Yolunda bir geda olup bulabilsem yönümü
Bir damlası düşse taşırır fukara gönlümü

Kaybolaydım bir katre gibi sonsuz ummanında
Eriyip biteydim sinenin hoş sıcaklığında


Kemal Faruk Altınkurt

Sitemizde sanatçıya ait toplam 44 eser bulunmaktadır. Sanatçının sayfasına gitmek için tıklayın.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum Yaz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.