Web sitemize hoşgeldiniz, 18 Aralık 2024
Beğen 4

Abdullah Al Matrood-Enfal Suresi

8-ENFAL SURESİ
Bismillahirrahmanirrahim
1. Yes’eluneke anil enfal kulil enfalü lillahi ver rasul fettekullahe ve aslihu zate beyniküm ve etıy’ullahe ve rasulehu in küntüm mü’minın
2. İnnemel mü’minunellezıne iza zükirallahü vecilet kulubühüm ve iza tüliyet aleyhim ayatühu zadethüm ımanev ve ala rabbihim yetevekkelun
3. Ellezıne yükıymunes salate ve mimma razaknahüm yünfikun
4. Ülaike hümül mü’minine hakka lehüm deracatün ınde rabbihim ve mağfiratüv ve rizkun kerım
5. Kema ahraceke rabbüke mim beytike bil hakkı ve inne ferıkam minel mü’minıne le karihun
6. Yücadiluneke fil hakkı ba’de ma tebeyyene keennema yüsakune ilel mevti ve hüm yenzurun
7. Ve iz yeıdükümüllahü ıhdet taifeteyni enneha leküm ve teveddune enne ğayra zatiş şevketi tekunü leküm ve yürıdüllahü ey yühıkkal hakka bi kelimatihı ve yaktaa dabiral kafirın
8. Li yühıkkal hakka ve yübtılel batıle ve lev kerihel mücrimun
9. İz testeğıysune rabbeküm festecabe leküm ennı mümiddüküm bi elfim minel melaiketi mürdifın
10. Ve ma cealehüllahü illa büşra ve li tatmeinne bihı kulubüküm ve men nasru illa min ındillah innellahe azızün hakım
11. İz yüğaşşikümün nüase emenetem minhü ve yünessilü aleyküm mines semai mael li yütahhiraküm bihı ve yüzhibe anküm riczeş şeytani ve li yerbita ala kulubiküm ve yüsebbite bihil akdam
12. İz yuhıy rabbüke ilel melaiketi ennı meaküm fe sebbitüllezıne amenu seülkıy fı kulubillezıne keferur ru’be fadribu fevkal a’nakı vadribu minhüm külle benan
13. Zalike bi ennehüm şakkullahe ve rasuleh ve mey yüşakıkıllahe ve rasulehu fe innellahe şedıdül ıkab
14. Zaliküm fe zukuhü ve enne lil kafirıne azaben nar
15. Ya eyyühellezıne amenu iza lekıytümüllezıne keferu zahfen fe la tüvelluhümül edbar
16. Ve mey yüvellihim yevmeizin dübürahu illa müteharrifel li kıtalin ev mütehayyizen ila fietin fe kad bae bi ğadabim minellahi ve me’vahü cehennem ve bi’sel mesıyr
17. Fe lem taktüluhüm ve lakinnellahe katelehüm ve ma rameyte iz rameyte ve lakinnellahe rama ve li yübliyel mü’minıne minhü belaen hasena innellahe semıun alım
18. Zaliküm ve ennellahe muhinü keydil kafirın
19. İn testeftihu fekad caekümül feth ve in tentehu fe hüve hayrul leküm ve in teudu neud ve len tuğniye anküm fietüküm şey’ev ve lev kesürat ve ennellahe meal mü’minın
20. Ya eyyühellezıne amenu etıy’ullahe ve rasulehu vela tevellev anhü ve entüm tesmeun
21. Ve la tekunu kellezıne kalu semı’na ve hüm la yesmeun
22. İnne şerrad devabbi ındellahis summül bükmüllezıne la ya’kılun
23. Ve lev alimellahü fıhim hayral le esmeahüm ve lev esmeahüm le tevellev ve hüm mu’ridun
24. Ya eyyühellezıne amenüstecıbü lillahi v lir rasuli iza deaküm lima yühyıküm va’lemu ennellahe yehulü beynel mer’i ve kalbihı ve ennehu ileyhi tuhşerun
25. Vetteku fitnetel la tüsıybennellezıne zalemu minküm hassah va’lemu ennellahe şedıdül ıkab
26. Vesküru iz entüm kalılüm müsted’afune fil erdı tehafune ey yetehattafekümün nasü fe avaküm ve eyyedeküm bi nasrihı ve razekaküm minet tayyibati lealleküm teşkürun
27. Ya eyyühellezıne amenu la tehunüllahe ver rasule ve tehunu emanatiküm ve entüm ta’lemun
28. Va’lemu ennema emvalüküm ve evladüküm fitnetüv ve ennellahe ındehu ecrun azıym
29. Ya eyyühellezıne amenu in tettekullahe yec’al leküm fürkanev ve yükeffir anküm seyyiatiküm ve yağfir leküm vallahü zül fadlil azıym
30. Ve iz yemküru bikellezıne keferu li yüsbituke ev yaktüluke ev yuhricuk ve yemkürune ve yemkürullah vallahü hayrul makirın
31. Ve iza tütla alehim ayatüna kalu kad semı’na lev neşaü le kulna misle haza in haza illa esatıyrul evvelın
32. Ve iz kalüllahümme in kane haza hüvel hakka min ındike fe emtır aleyna hıcaratem mines semai evi’tina bi azabin elım
33. Ve ma kanellahü li yüazzibehüm ve ente fıhim ve ma kanellahü müazzibehüm ve hüm yestağfirun
34. Ve ma lehüm ella yüazzibehümüllahü ve hüm yesuddune anil mescidil harami ve ma kanu evliyaeh in evliyaühu illel müttekune ve lakinne ekserahüm la ya’lemun
35. Ve ma kane salatühüm ındel beyti illa mükaev ve tasdiyeh fe zukul azabe bi ma küntüm tekfürun
36. İnnellezıne keferu yünfikune emvalehüm li yesuddu an sebılillah fe seyünfikuneha sümme tekunü aleyhim hasraten sümme yuğlebun vellezıne keferu ila cehenneme yuhşerun
37. Li yemizellahül habise minet tayyibi ve yec’alel habıse ba’dahu ala ba’dın fe yerkümehu cemıan fe yec’alehu fı cehennem ülaike hümül hasirun
38. Kul lillezıne keferu iy yentehu yuğfer lehüm ma kad selef ve iy yeudu fe kad medat sünnetül evvelın
39. Ve katiluhüm hatta la tekune fitnetüv ve yekuned dınü küllühu lillah fe inintehev fe innellahe bi ma ya’melune besıyr
40. Ve in tevellev fa’lemu ennellahe mevlaküm nı’mel mevla ve nı’men nesıyr
41. Va’lemu ennema ğanimtüm min şey’in fe enne lillahi humüsehu ve lir rasuli ve lizil kurba vel yetama vel mesakıni vebnis sebıli in küntüm amentüm billahi ve ma enzelna ala abdina yevmel fürkani yevmel tekal cem’an vallahü ala külli şey’in kadır
42. İz entüm bil udvetid dünya ve hüm bil udvetil kusva ver rakbü esfele minküm ve lev tevaadtüm lahteleftüm fil mıadi ve lakil li yakdıyellahü emran kane mef’ulel li yehlike men heleke am beyyinetiv ve yahya men hayye am beyyineh ve innellahe le semıun alım
43. İz yürıkehümüllahü fı menamike kalıla ve lev erakehüm kesıral le feşiltüm ve le tenaza’tüm fil emri ve lainnellahe sellem innehu alımüm bi zatis sudur
44. Ve iz yürıkümuhüm izil tekaytüm fı a’yüniküm kalılev ve yükallilüküm fı a’yünihim li yakdıyellahü emran kane mef’ula ve ilellahi türceul ümur
45. Ya eyyühellezıne amenu iza lekıytüm fieten fesbütu veskürullahe kesıral lealleküm tüflihun
46. Ve etıy’ullahe ve rasulehu ve la tenazeu fe tefşelu ve tezhebe rıhuküm vasbiru innellahe meas sabirın
47. Ve la tekunu kellezıne haracu min diyarihim betarav ve riaen nasi ve yesuddune an sebılillah vallahü bi ma ya’melune mühıyt
48. Ve iz zeyyene lehümüş şeytanü a’malehüm ve kale la ğalibe lekümül yevme minen nasi ve innı carul leküm felemma teraetil fietani nekesa ala akıbeyhi ve kale innı berıüm minküm innı era ma la teravne innı ehafüllah vallahü şedıdül ıkab
49. İz yekulül münafikune vellezıne fı kulubihim meradun ğarra haülai dınühüm ve mey yetevekkel alellahi fe innellahe azızün hakım
50. Ve lev tera iz yeteveffellezıne keferul melaiketü yadribune vücuhehüm ve edbarahüm ve zuku azabel harıyk
51. Zalike bima kaddemet eydıküm ve ennellahe leysi bi zallamil lil abıd
52. Kede’bi ali fir’avne vellezıne min kablihim keferu bi ayatillahi fe ehazehümüllahü bi zünubihim innellahe kaviyyün şedıdül ıkab
53. Zalike bi ennellahe lem yekü müğayyiran nı’meten en’ameha ala kavmin hatta yüğayyiru ma bi enfüsihim ve ennellahe semıun alım
54. Kede’bi ali fir’avne vellezıne min kablihim kezzebu bi ayati rabbihim fe ehleknahüm bi zünubihim ve ağrakna ale fir’avn ve küllün kanu zalimın
55. İnne şerrad devabbi ındellahillezıne keferu fehüm la yü’minun
56. Ellezıne ahedte minhüm sümme yenkudune ahdehüm fı külli merrativ ve hüm la yettekun
57. Fe imma teskafennehüm fil harbi fe şerrid bihim men halfehüm leallehüm yezzekkerun
58. Ve imma tehafenne min kavmin hıyaneten fembiz ileyhim ala seva’ innellahe la yühıbbül hainın
59. Ve la yahsebennellezıne keferu sebeku innehüm la yu’cizun
60. Ve eıddu lehüm mesteta’tüm min kuvvetiv ve mir ribatıl hayli türhibune bihı adüvvellahi ve adüvveküm ve aharıne min dunihim la ta’lemunehüm allahü ya’lemühüm ve ma tünfiku min şey’in fı sebılillahi yüveffe ileyküm ve entüm la tuzlemun
61. Ve in cenehu lis selmi fecnah leha ve tevekkel alellah innehu hüves semıul alım
62. Ve iy yürıdu ey yahdeuke fe inne hasbekellah hüvellezı eyyedeke bi nasrihı ve bil mü’minın
63. Ve ellefe beyne kulubihim lev enfakte ma fil erdı cemıam ma ellefte beyne kulubihim ve lakinnellahe ellefe beynehüm innehu azızün hakım
64. Ya eyyühen nebiyyü hasbükellahü ve menittebeake minel mü’minın
65. Ya eyyühen nebiyyü harridıl mü’minıne alel kıtal iy yeküm minküm işrune sabirune yağlibu mieteyn ve iy yeküm minküm mietüy yağlibu elfem minellezıne keferu bi ennehüm kavmül la yefkahun
66. El ane haffefellahü anküm ve alime enne fıküm da’fa fe iy yeküm minküm mietün sabiratüy yağlibu mieteyn ve iy yeküm minküm elfüy yağlibu elfeyni bi iznillah vallahü meas sabirın
67. Ma kane li nebiyyin ey yekune lehu esra hatta yüshıne fil ard türıdune aradad dünya vallahü yürıdül ahırah vallahü azızün hakım
68. Lev la kitabüm minellahi sebeka lemesseküm fıma ehaztüm azabün azıym
69. Fe külu mimma ğanimtüm halalen teyyibev vettekullah innellahe ğafurur rahıym
70. Ya eyyühen nebiyyü kul limen fı eydıküm minel esra iy ya’lemillahü fı kulubiküm hayray yü’tiküm hayram mimma ühıze minküm ve yağfir leküm vallahü ğafurur rahıym
71. Ve iy yürıdu hıyaneteke fe kad hanüllahe min kablü fe emkene minhüm vallahü alımün hakım
72. İnnelezıne amenu ve haceru ve cahedu bi emvalihim ve enfüsihim fı sebılillahi vellezıne avev ve nesaru ülaike ba’duhüm evliyaü ba’d vellezıne amenu ve lem yühaciru ma leküm miv velayetihim min şey’in hatta yühaciru ve inistensaruküm fid dıni fe aleykümün nasru illa ala kavmim beyneküm ve beynehüm mısak vallahü bi ma ta’melune besıyr
73. Vellezıne keferu ba’duhüm evliyaü ba’d illa tef’aluhü tekün fitnetün fel erdı ve fesadün kebır
74. Vellezıne amenu ve haceru ve cahedu fı sebilillahi vellezıne avev ve nesaru ülaike hümül mü’minune hakka lehüm mağfiratüv ve rizkun kerım
75. Vellezıne amenu mim ba’dü ve haceru ve cahedu meaküm fe ülaike minküm ve ülül erhami ba’duhüm evla bi ba’dın fı kitabillah innellahe bi külli şey’in alim
MEALİ
8 – ENFAL SÛRESİ
Medine döneminde hicrî 2. yılda vaki olan Bedir gazasından sonra nazil olmuş olup 75 âyettir. Adını ilk âyetinde geçen Enfal (yani ganimetler) kelimesinden almıştır. A’râf sûresinde müşriklerin uyarılıp tehdid edildikleri mağlubiyet, Enfal sûresinin indirilişinden hemen önce gerçekleştirildiği için, Enfal sûresi onun peşine konulmuştur. Enfal sûresi Bedir gazvesinde meydana gelen olayları açıklayıp bu savaştan alınacak dersleri özetler. Böylece müslümanlara, iman, hicret, dayanışma, cihad, savaş, savaş hukuku, anlaşmalar, ganimet, sabır ve sebat, ciddiyet, disiplin, tevekkül gibi konular hakkında talimatlar verilir.
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1 – Sana ganimetlerin taksimini soruyorlar. De ki: “Onun taksimi Allah’a ve Resulüne aittir.
Onun için siz gerçek müminler iseniz Allah’a karşı gelmekten sakının, birbirinizle aranızı düzeltin, Allah’a ve Resulüne itaat edin.
2 – Gerçek müminler ancak o müminlerdir ki yanlarında Allah zikredilince kalpleri ürperir, kendilerine O’nun âyetleri okununca bu, onların imanlarını artırır ve yalnız Rab’lerine güvenip dayanırlar. [3,135; 39,23; 9,124]
3 – Namazı hakkıyla ifa edip kendilerine nasib ettiğimiz mallardan hayırlı işlerde harcarlar.
4 – İşte onlardır gerçek müminler.
Onlara Rab’lerinin nezdinde, cennette yüksek dereceler, bir mağfiret ve kıymetli bir nasip vardır.
5-6 – Nitekim pek yerinde ve gerekli bir iş için Rabbin seni evinden çıkardığı zaman, müminlerden bir kısmı bundan hoşlanmamıştı.
Gerçek apaçık meydana çıktıktan sonra bile, onlar bu hususta seninle münakaşa ediyorladı;
sanki gözleri göre göre ölüme sevk ediliyorlardı. [2,216; 3,123]
Yüce Allah ganimetlerin taksimi hakkında hükmü bildirmediği için önce bu hususta tartışma çıkmıştı. O konuda âdil hüküm Allah’a ve Resûlullaha ait olduğu gibi, Allah’ın hakkı ve adaleti gerçekleştirmek üzere Hz. peygamber (a.s.m.)’ı Bedir gazası için sefere sevketmesinde de, hüküm Allah’a ait idi.
Sözkonusu hak: yapılması gerekli olan iş, şirk kuvvetleri ile savaşmak, hakkı izhar etmek idi. Allah’ın rızasının müşriklerle savaşarak müstahak oldukları dersi vermekte olduğunu açıkça anlamalarına rağmen bir kısım müminler, Medineden savaş hazırlığı yapmış olarak çıkmadıklarından savaşa isteksiz idiler.
7-8 – Allah iki topluluktan birine sizi galip kılacağını vaad ettiğinde siz silahsız olan topluluğun (kervanın) sizin olmasını arzu ediyordunuz.
Halbuki Allah ise, emirleriyle hakkı üstün kılmak
ve şirkin kuvvetini yok ederek kâfirlerin ardını kesmek istiyordu ki
o suçlu müşrik gürûhu hoşlanmasa da, hak olan İslâm’ı yüceltsin, batıl olan şirki de ortadan kaldırsın.
9 – O vakit siz Rabbinizden yardım istiyordunuz.
O da: “Ben size peşpeşe gelecek bin melaike ile imdad edeceğim” diye duanızı kabul buyurdu.
Bedir’e çıkarken Hz. Peygamber (a.s.) ashabı ile iştişare etti: Hedef Şam’dan gelen Kureyş kervanı mı olsun, yoksa Kureyş ordusu mu?” Ashabın bir kısmı savaş hazırlığı ile çıkmadıklarından kervanı istediler. Peygamberimiz ordu ile karşılaşıp hücum eden düşman kuvvetini kırmak istiyordu. Yüzünde burukluk hasıl oldu. Durumu anlayan Sa’d b. Ubade, Mikdad, Sa’d. b. Muaz (r.a) gibi zatlar, sonuna kadar fedakârlığa hazır olduklarını bildiren, cesaret verici güzel sözler söylediler. Düşman üç misli askeri ve savaş hazırlığı ile zorlu idi. Efendimiz: “Allah’ım, zafer vaadini gerçekleştir. Bu cemaat helâk olursa artık yeryüzünde Sana ibadet edecek kimse kalmayacak” diye dua etti. Allah te’yidini lütfetti.
10 – Allah bunu, sırf size bir müjde olsun ve bununla kalpleriniz güven duysun diye yaptı.
Yoksa gerçekte yardım ancak Allah’tandır, başkasından değil!
Çünkü Allah, azîzdir, hakîmdir (mutlak galiptir, tam hüküm ve hikmet sahibidir). [3,140-160; 9,14; 28,43]
11 – Düşman korkusundan gözünüze uyku girmediği için o vakit Allah, inâyeti ile güven ve sükûnet vermek için sizi hafif bir uykuya daldırıyordu.
Sizi temizlemek, şeytanın pisliğini, vesvesesini sizden gidermek,
kalplerinize kuvvet vermek ve savaş meydanında ayaklarınızı sabit kılmak için
gökten üzerinize su indiriyordu. [3,154; 94,5-6; 76,21]
12 – Rabbin meleklere vahyediyordu ki:
“Muhakkak Ben sizinle beraberim,
haydi siz de müminlere sebat ve cesaret verin.
Kâfirlerin kalplerine korku salacağım.
Haydi vurun onların boyunlarına, vurun onların parmaklarına!” [47,4]
13 – Evet böyle! Çünkü onlar Allah’a ve Resulüne karşı çıktılar.
Kim Allah’ın ve Resulünün karşısına çıkarsa bilmeli ki Allah’ın cezası çetindir.
14 – İşte ey kâfirler! Bunu gördünüz ya, şimdi tadın bakalım onu!
Kâfirlere ayrıca bir de cehennem azabı var!
15 – Ey iman edenler! Ordu halinde kâfirlerle savaşmak için karşılaştığınızda, onlara arkanızı dönüp kaçmayın.
16 – Her kim böyle bir günde, -savaş icabı dönüp hücum etmek için bir tarafa çekilmek veya diğer bir birliğe katılmak gibi taktik bir maksat dışında-
düşmana arka çevirirse, Allah’tan bir gazaba uğrar;
onun varacağı yer cehennemdir, o ne kötü bir âkıbettir!
17 – Siz savaşta onları kendi kuvvetinizle öldürmediniz, lâkin Allah öldürdü.
(Ey Resulüm) Attığın vakit sen atmadın, lâkin Allah attı.
Ve bunu, Allah müminleri güzel bir imtihana tâbi tutmak için yaptı. Şüphesiz ki Allah hakkıyla işitir ve bilir. [3,123; 9,25; 2,249]
İki taraf savaşa başlayınca Hz. Peygamber (a.s.) bir avuç çakıl alıp “yüzleri kurusun!” diye düşman tarafına attı. Her müşriğin gözüne bir avuç çakıl girmiş gibi gözleri ile meşgul olmaya başladılar. Bozgunları başladı. Savaştan sonra “şöyle kestim, böyle vurdum!” diye övünen müslümanları irşad için bu hatırlatma yapıldı.
18 – İşte Allah size böyle yaptı. Çünkü Allah kâfirlerin tedbirini zayıflatır.
19 – Ey müşrikler! Siz zafer mi istiyordunuz? İşte zafer geldi!
Siz müminlere hücumdan vazgeçerseniz bu, sizin için daha iyi olur;
yok döner yine savaşa başlarsanız, Biz de başlarız!
Askeriniz çok da olsa size hiç fayda vermez, çünkü Allah müminlerle beraberdir.
20 – Ey iman edenler! Allah’a ve Resulüne itaat edin,
Kur’ân’ı ve Resulullahın öğütlerini işitip dururken ondan yüzçevirmeyin.
21 – İtaat kulağıyla işitip dinlemedikleri halde, bir de yalan atıp “işittik!” diyenler gibi olmayın.
22 – Çünkü Allah katında yerde gezinen canlıların en kötüsü, o düşünmeyen sağır ve dilsizlerdir. [7,179; 2,171]
23 – Şayet Allah onlarda bir hayır olduğunu bilseydi, onlara işittirirdi.
Fakat onlara hak sözü işittirirse bile onlar yine yüz çevirir ve döner giderlerdi.
24 – Ey iman edenler! Allah ve Resulü size hayat verecek hakikatlere sizi dâvet ettiğinde ona icabet edin.
Bilin ki Allah insan ile kalbi arasına girer (dilediği takdirde arzusunu gerçekleştirmesini önler)
ve siz dönüp O’nun huzurunda toplanacaksınız.
25 – Bir de öyle bir fitneden sakının ki o içinizden yalnız zulmedenlere dokunmakla kalmaz, hepinize şamil olur.
Biliniz ki Allah’ın cezalandırması şiddetlidir.
26 – Düşünün ki bir zaman siz dünyada az ve zayıf idiniz.
Öyle ki insanların sizi tutup kapacağından endişe ediyordunuz.
Bu halde iken Allah size yer yurt nasib etti, sizi yardımıyla destekledi, sizi temiz ve helâl şeylerle rızıklandırdı, ta ki şükredesiniz.
27 – Ey iman edenler! Allah’a ve Resulüne hıyanet etmeyin,
bile bile aranızdaki emanetlerinize de hıyanet etmeyin.
28 – Biliniz ki mallarınız ve evlatlarınız, sadece birer imtihan konusudur. Büyük mükâfat ise, âhirette Allah nezdindedir. [64,15; 21,35; 63,9]
29 – Ey iman edenler! Siz Allah’ı sayar haramlardan sakınırsanız,
Allah size hakkı batıldan ayırd edecek bir anlayış kuvveti verir, sizin günahlarınızı örter, sizi affeder. Allah büyük lütuf sahibidir. [57,28]
30 – Bir vakit de o kâfirler senin elini kolunu bağlayıp zindana mı atsınlar yahut öldürsünler mi, yahut seni ülke dışına mı sürsünler diye birtakım tuzaklar planlıyorlardı.
Onlar tuzak kuradursunlar, Allah da tuzak kuruyordu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.
Allah tuzak kurmaz. Sadece tuzak kuran olursa, tuzağı boşa çıkarması anlamında, müşakele babından, bu fiil O’na isnad edilir. Müşakele: Muhatabın lafzını kullanarak, farklı bir mâna kasdetmektir. Mesela itaatsizlik edip sırıtan çocuğuna babası: “Sen gül bakalım, ben de sana gülerim!” derken, babanın gülmesi gibi. Müşakele üslubunda olmaksızın Allah Teâla hakkında tuzak, istihza, hud’a vb. kavramları kullanmak caiz değildir.
31 – Onlara âyetlerimiz okunacağı zaman:
“Artık anladık! Biliyoruz! Dilesek bunun benzerini biz de söyleyebiliriz. Bu, önceden geçmiş insanların masallarından başka bir şey değildir” derler. [25,5-6]
32 – Hani bir zaman da onlar: “Ya Rabbî, eğer bu Kur’ân senin tarafından gelmiş hak bir kitap ise hemen üzerimize gökten taş yağdır, yahut bize acı bir azap ver!” demişlerdi.
33 – Halbuki sen onların aralarında bulunduğun müddetçe Allah onları azaba uğratmaz; eğer onlar istiğfar ederlerse Allah bu takdirde de onlara azab etmez. [29,53; 38,16; 70,1-3; 26,87]
Burada “azaba uğratmaktan” maksat, onları kökten imha edecek bir azap gönderilmesidir. Hz. Peygamber (a.s.) aralarında iken, Allah Teâla böyle bir azap göndermeyeceğini bildiriyor.
İstiğfardan maksat ise: ya müşriklerle aynı memlekette kalan müminlerin istiğfarları, yahud kendilerinin Allah’tan mağfiret dilemeleridir.
34 – Allah ne diye onları cezalandırmasın ki onlar kendileri Mescid-i Haramı yönetmeye layık olmadıkları halde, üstelik orayı ziyaret etmek isteyen müminleri de geri çeviriyorlar?
Oranın hizmet ve yönetimine asıl ehil olanlar, Allah’ı sayıp O’na şerik koşmaktan sakınanlardır, fakat onların çoğu bunu bilmezler.
35 – Onların Mescid-i Haramdaki duaları ise ıslık çalıp el çırpmaktan başka bir şey değil!
Öyleyse küfür ve küfranınızdan dolayı tadın bakalım azabı! [48,25]
Müşrikler, Hz. İbrâhim (a.s.)’ın dininin aslını değiştirdikleri gibi, hac ibadetini de değiştirmişlerdi. Erkek kadın, açık saçık elele tutuşur, Kâbenin etrafında dolaşırlar, ıslık çalıp el çırparlardı. Hele Peygamberimiz Kâbe’ye geldiğinde, ona tepkinin ifadesi olarak bu gösterilerini daha da artırırlardı. Bunu bir ibadet havası içinde yaparlardı.
36 – Kâfirler, insanları Allah yolundan uzaklaştırmak için mallarını harcıyorlar.
Daha da harcayacaklar!
Ama gayelerine ulaşamayacaklarından bu, onlara yürek acısı olacak,
sonra da mağlup edilecekler.
İnkârlarında ısrar edenler toplanıp cehenneme sevkedilecekler, oraya sürülecekler.
37 – Sürüklenecekler ki Allah murdarı temizden ayırsın ve murdarları birbiri üzerine bindirip hepsini bir araya yığsın
ve topunu birden cehenneme doldursun. İşte herşeylerini kaybedenler bunlardır. [10,28; 30,14; 36,59]
38 – Ey Resulüm! O kâfirlere de ki: “Eğer Peygambere düşmanlıktan vazgeçip İslâm’a girerlerse daha önceki suçları bağışlanacak.
Yok eğer dönüp tekrar düşmanlığa başlayacak olurlarsa, zaten emsallerinin başlarına gelen haller gözlerinin önünde!”
39 – Dünyada fitne kalmayıp din, tamamen Allah’ın dini oluncaya kadar onlarla savaşın.
Eğer fitneden vazgeçerlerse, onları bırakın.
Allah zaten onların yaptıklarını hakkıyla görmektedir. [9,5-11]
Fitne’nin tefsiri için Bakara, 191 âyetine bkz.
40 – Yok eğer yüz çevirirlerse biliniz ki Allah sizin mevlanız! O ne güzel mevlâ, ne güzel yardımcıdır!
41 – Bir de malumunuz olsun ki savaşta elde ettiğiniz ganimetin beşte biri Allah’ındır. Yani Resulullaha, onun akrabalarına, yetimlere, yoksullara ve yolculara (gariplere) aittir.
Eğer Allah’a ve iki ordunun karşılaştığı,
hak ile batılın iyice açığa çıktığı o Bedir günü kulumuza indirdiğimiz âyetlere iman ediyorsanız,
bu hükmü böylece kabul edeceksiniz. Allah her şeye kadirdir. [3,161; 59,6-10] {KM, Tekvin 34,25-29; Tesniye 13,17; 20,10-14}
Ganimetin beşte biri Allah yolunda harcanmak üzere ayrılır, beşte dördü ise gazilere dağıtılır. Beşte birlik kısım ise, bu âyette açıklanan beş gruba taksim edilir. Bu konudaki içtihatların ayrıntıları, fıkıh kitaplarında yer alır. Peygamberimizin hissesini muhtaçlara dağıttığı bilinmektedir.
Hz. Peygamber (a.s.)’ın zekât alması haram olan yakın akrabalarına ganimetten pay verilmekle durum dengelenmektedir.
42 – Hani Bedir savaşı günü ey müslümanlar siz vadinin yakın kenarında idiniz, onlar da uzak tarafında idiler.
Kervan ise sizden daha aşağıda (deniz sahilinde) idi.
Eğer sözleşmiş olsaydınız dahi, sözleştiğiniz vakitte öyle buluşamazdınız.
Fakat Allah, takdir ettiği bir işi yerine getirmek için, sizi böyle buluşturdu ki
helâk olan, bir delile göre helâk olsun, yaşayan da bir delile göre yaşasın.
Çünkü Allah her şeyi hakkıyla işitir ve bilir. [6,122]
43 – O vakit Allah sana müşrik askerlerini rüyanda az göstermişti.
Eğer onları çok gösterseydi paniğe kapılır, emir ve kumanda konusunda ihtilafa düşerdiniz.
Fakat Allah sizi bundan kurtardı. Çünkü O bütün sinelerin gizlediklerini pek iyi bilir.
44 – Karşılaştığınız zaman Allah sizin gözlerinizde onları az gösteriyor,
sizi de onlara az gösteriyordu ki
Allah takdir ettiği bir işi yerine getirsin.
Bütün işler sonuçta Allah’a raci olur (nihaî karar ve yürütme O’na aittir.) [3,13]
45 – Ey iman edenler! Savaş esnasında karşı karşıya geldiğiniz düşman birliğine karşı dayanın,
sebat edin ve Allah’ı çok zikredin ki felah bulasınız.
46 – Allah’a ve Resulüne itaat edin, sakın birbirinizle ihtilaf etmeyin; sonra korkuya kapılıp za’fa düşersiniz, rüzgârınız (kuvvetiniz) gider.
Bir de tam mânasıyla sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.
Bu âyet, müminler arasında ihtilaf ve tefrikanın pek büyük bir zarar olduğunu, ehl-i hakkın ittifaklarının ise tevfik-i ilahînin, yani Allah’ın muvaffakiyet vermesinin başlıca vesilesi olduğunu bildirmektedir.
47 – Memleketlerinden savaşa çalım satarak, halka gösteriş yaparak çıkan
ve Allah yolundan insanları uzaklaştıranlar gibi olmayın.
Allah onların bütün yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.
Ne yaptılar, ne yapmadılarsa Allah hepsini ilmiyle ve kudretiyle kuşatmıştır. Onların iyi veya kötü hiçbir işleri yoktur ki Ona ulaşmasın, Onun hakimiyeti alanına girmesin, taltif veya cezasına sebep olmasın.
48 – Hani şeytan onlara yaptıkları işi güzel gösterip şöyle demişti:
“Bugün insanlardan size galip gelecek kimse yoktur. Ben de yanınızdayım.”
Fakat iki ordu birbirini görecek hale gelip karşılaşınca gerisin geri dönüverdi ve:
“Ben, dedi, sizden uzağım, ben sizin göremediğiniz şeyleri görüyorum, ben Allah’tan korkarım. Öyle ya, Allah’ın azabı çok şiddetlidir.” [59,16; 14,22]
49 – O zaman münafıklar ve kalplerinde şüphe bulunanlar diyorlardı ki: “Bu müslümanları dinleri aldatmış, (çünkü kendilerinden çok üstün bir ordu ile savaşa girişiyorlar.)”
Hâlbuki kim Allah’a güvenip dayanırsa Allah ona yeter. Şüphe yok ki Allah azîzdir, hakîmdir (mutlak galiptir, tam hüküm ve hikmet sahibidir).
50 – Melekler o kâfirlerin yüzlerine ve arkalarına vurarak “Tadın bakalım cayır cayır yanmanın acısını!” diyerek canlarını alırken bir görmeliydin! [6,93]
51 – “İşte bu, sizin ellerinizin işleyip öne sürdüğü işlerin karşılığıdır; yoksa Allah asla kullarına zulmetmez.”
52 – Bunların tutumu ve gidişi, tıpkı Firavun hanedanının ve onlardan öncekilerin tutumu gibi oldu:
Allah’ın âyetlerini inkâr ettiler, Allah da günahları sebebiyle onları bastırıverdi.
Çünkü Allah pek kuvvetli, azabı da çok şiddetlidir. {KM, Çıkış 14. bölüm}
53 – Bu cezanın sebebi şudur: Bir millet kendilerinde bulunan güzel ahlâk ve meziyetleri değiştirmedikçe Allah da onlara verdiği nimeti, güzel durumu değiştirmez.
Bir de şundan ki: Allah her şeyi hakkıyla işitir ve bilir (dolayısıyla herkese neye lâyıksa onu verir).
54 – Evet, tıpkı Firavun hanedanının ve onlardan öncekilerin tutumu gibi:
Rab’lerinin âyetlerini yalan saydılar. Biz de günahları sebebiyle onları imha ettik.
Firavun ve beraberindekileri de denizde boğdu.
Doğrusu, bunların hepsi de zalim idiler.
55 – Allah indinde bütün canlı mahlûkat içinde en kötü olanlar, inkârcılıkta ısrar edenlerdir ki onlar imana gelmezler.
56 – Onlar kendileriyle anlaşma yaptığında hiç çekinmeden her defasında antlaşmayı bozan kimselerdir.
57 – Onları savaşta ele geçirirsen, kendilerine öyle bir muamele yap ki
onların arkasındaki bütün öbür düşmanlara da ibret olsun da, akıllarını başlarına alsınlar.
Hz. Peygamber (a.s.) Benî Kurayza Yahudileri ile bir sözleşme yapmıştı. Müslümanlar aleyhinde hiç kimseye destek vermemeyi kabul etmişlerdi. Buna rağmen Bedir savaşında Mekke müşriklerine silah yardımı yaptılar. Başkanları Kâb b. Eşref Mekke’ye gidip orada müşriklerle bir ittifak gerçekleştirdi. Benî Kaynuka Yahudileri de sözleşmeye rağmen, kendi bölgelerine gelen bazı müslüman kadınları rahatsız edip Hz. Peygamberce ikaz edildiklerinde küstahça cevap verdiler. Âyet bu ortamda indirildi.
58 – Seninle sözleşme yapan bir millette sözleşmeye aykırı bir hainlik alameti tesbit edersen, savaş açmadan önce anlaşmanın artık geçersiz kaldığını ilan et ki bunu bilme hususunda iki taraf da eşit olsun.
Çünkü Allah hainleri asla sevmez.
Bu âyet İslâmın uluslararası ilişkilerde çok önemli bir prensibini vermektedir. Herhangi bir tarafla anlaşma yapan kimse, süre bitinceye kadar anlaşmaya bağlı kalacaktır. Eğer ahdi bozmak için sebepler ortaya çıkmışsa, anlaşma ancak karşı tarafa haber verdikten sonra bozulabilir. Halbuki Cahiliye döneminde, karşı tarafa haber vermeden tek taraflı bozma olduğu gibi 20. asırda da bunun çok örneği vardır. Mesela ikinci dünya savaşında Almanya bir açıklama yapmadan Rusya’ya saldırmış. Aynı şekilde İngiltere ve Rusya İran’a karşı askeri harekâta başlamışlardı.
59 – İnkâr edenler, öne geçtiklerini hiç zannetmesinler. Onlar elimizden kurtulamazlar.
60 – Düşmanlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet hazırlayın.
Savaş atları yetiştirin ki bu hazırlıkla Allah’ın düşmanlarını, sizin düşmanlarınızı
ve onların ötesinde sizin bilemeyip de, ancak Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutup yıldırasınız.
Allah yolunda her ne harcarsanız, onun karşılığı size eksiksiz ödenir, size asla haksızlık yapılmaz. [29,4; 24,57; 3,196-197; 9,101; 2,261]
Burada kuvvet kavramı son derecede kapsamlı bırakılmıştır. Maksat, düşmana karşı üstünlük vesilesi olacak her türlü hazırlıktır. Âyet, daha sonra, Kur’ân’ın indiği ortamda en önemli savaş vasıtalarından olan at yetiştirmeyi misal vermektedir.
61 – Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de yanaş ve Allah’a güven. Çünkü Allah semîdir, alîmdir (herşeyi hakkıyla işitir ve bilir). [4,90; 47,35]
62-63 – Eğer birtakım hilelerle seni aldatmak isterlerse, hiç endişe etme. Allah sana yeter.
O dur ki seni nusratıyla ve bir de müminlerle destekledi.
Müminlerin kalplerini birbirine ısındırıp bir araya getirdi.
Şayet sen dünyada bulunan her şeyi sarf etseydin bile yine de onların kalplerini birleştiremezdin, fakat Allah onları birleştirdi. Çünkü O azizdir, hakîmdir (üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibidir). [3, 103]
Bu âyet-i kerime, aralarında düşmanlık olan, birbirlerinin kanlarını akıtan çeşitli kabilelerin, İslâm sayesinde kaynaşmalarına işaret etmektedir. Allah’ın bu lütfunun en bariz örneklerinden biri, 120 yıl öncesinden beri sürekli olarak birbirini kırıp geçiren, hatta âyetin inişinden daha birkaç sene önce Bu’as savaşını yapan Evs ve Hazrec kabilelerinin birbirleriyle kardeş haline gelmesidir.
64 – Ey Peygamber! Allah sana ve seninle beraber olan müminlere yeter.
65 – Ey Peygamber! Müminleri savaşa teşvik et.
Eğer sizden tam sabırlı yirmi kişi olursa, ikiyüz kişiye galip gelir
ve eğer siz müminlerden yüz kişi olursa, kâfirlerden bin kişiyi mağlup eder;
çünkü o kâfirler gerçeği ve âkıbeti anlamayan bir güruhtur. {KM, Levililer 26,8}
66 – Ama şimdi Allah yükünüzü hafifletti, çünkü sizde savaşma konusunda bir zayıflık olduğunu müşahede etti.
O halde sizden sabırlı yüz kişi, Allah’ın izniyle onlardan iki yüz kâfire üstün gelir
ve eğer sizden bin kişi olursa, onlardan iki bin kişiye galip gelir.
Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.
67 – Bir Peygamberin, dünyada zafer kazanıp küfrü zelil kılmadıkça,
esirler edinip onları fidye karşılığında serbest bırakması uygun düşmez.
Siz dünya metâını istiyorsunuz. Allah ise âhireti kazanmanızı istiyor.
Allah azizdir, hakîmdir (üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibidir). [47,4]
Bu âyet, Bedir gazvesinde alınan esirlerden fidye alınıp salıverilmelerinden sonra, indirildi. Âyet-i kerime yapılan işin hatalı olduğunu bildirerek başlıyor. Hemen arkasından 69. âyet o uygulamayı kabul edip, bundan dolayı gönülleri ferahlatarak şüpheye yer bırakmıyor. Hatta hatalı olduğu bildirilen bu uygulama, bundan böyle, benzeri durumlarda bir kural haline getiriliyor. Kur’ân Hz. Peygamber (a.s.)’ın sözü olsaydı, bu sözün baş tarafını söyleyen biri olarak, sonunu da söylemesi tasavvur edilemezdi. Zira aynı anda iki zıt rûhî durum mümkün değildir. Sonki ruh hali galip geldiği takdirde, zaten hatalı olan öncekini silmiş olması gerekirdi. Artık kendisini küçük düşürecek olan o isabetsizliği zikretmezdi. Psikoloji bilginleri, burada iki ayrı şahsiyet bulunduğunu ve sözün şöyle diyen bir hâkim’e ait olduğunu söylerler: “Yaptığın iş pek doğru değil, bununla beraber seni affettim, bu hususta sana izin verdim, artık böyle yapabilirsin.”
68 – Eğer yanılma neticesi verilen hükümlerden ötürü azap etmeyeceğine dair Allah’ın Levh-i Mahfuzda yazdığı daha önceki bir hüküm olmasaydı, aldığınız fidyeden dolayı size büyük bir azap dokunurdu. {KM, Tesniye 20,10-14; 13,13-18}
69 – (Ama bundan böyle fidyeyi ve ganimeti size mübah kıldım) artık aldığınız ganimetleri helâl ve hoş olarak yeyin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Gerçekten Allah gafurdur, rahîmdir (affı, merhamet ve ihsanı boldur).
70 – Ey Peygamber! Ellerinizdeki esirlere de ki
“Eğer Allah sizin kalplerinizde hayır yani iyi niyet, iman ve ihlas istidadı bulursa,
sizden alınan fidyelerden daha hayırlısını size verir ve günahlarınızı bağışlar.
Çünkü Allah gafurdur, rahîmdir (affı, merhamet ve ihsanı boldur).
Peygamberimizin amcası Abbas, Bedir savaşında esir edilmiş, hürriyetine kavuşmak için hem kendisinin, hem de yeğenleri Akîl ile Nevfel’in fidyelerini vermesi istenmişti. O da imkânı olmadığını ifade etmişti. Oysa Mekke ordusunun iaşesini üstüne alan on Kureyşli zenginden biri idi ve harcama sırası kendisine gelmeden savaş sonuçlanmıştı. Peygamberimiz bu maksatla harcayacağı parayı kendisine bırakmayacağını ifade etti. O: “Geri kalan ömrüm boyunca Kureyşin eline mi bakayım?” diye acındırmak isteyince Peygamberimiz: “Savaşa çıkarken hanımın Ümmü’l-Fadl’a teslim ettiğin altınlar var” deyince “Hiç kimsenin bilmediği bu olay karşısında, mûcizeyi ve Peygamberimizin risaletini içinden kabul etmişti.
Sonra serveti iyice artmış olan Hz. Abbas (r.a) şöyle demiştir: Allah’ın, alınandan daha fazlasını verme vaadi gerçekleşti. Umarım affı da gerçekleşir.”
71 – Eğer sana hıyanet etmek isterlerse unutmasınlar ki
daha önce de onlar Allah’a hıyanet etmişlerdi de, Allah onlara karşı sana imkân ve kudret vermişti,
onları senin eline düşürmüştü. Allah alîmdir, hakîmdir (her şeyi hakkıyla bilir, tam hüküm ve hikmet sahibidir).
72 – İman edip Allah yolunda hicret edenler, mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenlerle onları barındıran ve onlara yardım eden Ensar var ya,
işte bunlar birbirlerinin velileridir (malda da birbirlerinin varisidirler).
İman edip de hicret etmeyenlere gelince, onlar hicret etmedikçe, sizin için mirasda onlara hiçbir velayet yoktur.
Bununla beraber eğer din hususunda sizden yardım isterlerse
sizinle aralarında sözleşme bulunan bir topluluk aleyhine olmamak şartıyla,
onlara yardım etmeniz gerekir. Allah bütün yaptıklarınızı görmektedir. [9,100-117; 59,8-9]
Müminlerin Medine’ye 622’de hicret etmelerinin hemen akabinde, Muhacirlerle Ensar arasında Hz. Peygamber (a.s.) kardeşleştirme (muahat) gerçekleştirmişti. Birbirlerine varis oluyorlardı. Bazı tefsirlere göre, daha sonra indirilen 75. âyet bu kardeşliğin, mirasla ilgili hükümlerini kaldırarak bundan böyle müminler arasında mirasın, yalnız akrabalar arasında geçerli olacağını bildirmektedir.
73 – Dini inkâr edenler de birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız, birbirinize yardımcı olmazsanız, dünyada bir fitne kopar, müthiş bir bozukluk, bir fesat ortaya çıkar.
74 – İman edip hicret edenler, Allah yolunda cihad edenlerle onlara kucak açıp yardım eden Ensar var ya,
İşte bunlardır gerçek müminler.
Bunlara bir mağfiret, pek değerli bir nasip vardır.
75 – Bunlardan sonra iman edip hicret edenler, sizinle beraber cihad edenler var ya! İşte onlar da sizdendir.
Allah’ın hükmüne göre, akrabalık yönünden yakınlıkları olanlar, birbirlerine varis olmaya daha münasip ve lâyıktırlar. Muhakkak ki Allah her şeyi hakkıyla bilir. [9,100; 33,6; 59,10]


Kur'an-ı Kerim Dosyaları

Sitemizde sanatçıya ait toplam 50 eser bulunmaktadır. Sanatçının sayfasına gitmek için tıklayın.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.