Abdullah Al Matrood-Fatır Suresi
35-FATIR SURESİ
Bismillahirrahmanirrahim
1. Elhamdü lillahi fatıris semavati vel erdı caılil melaiketi rusülen ülı ecnihatim mesna ve sülase ve ruba’ yezıdü fil halkı ma yeşa’ innellahe ala külli şey’in kadır
2. Ma yeftehıllahü lin nasi mir rahmetin fe la mümsike leha ve ma yümsik fe la mürsile lehu mim ba’dih ve hüvel azızül hakım
3. Ya eyyühen nasüzküru nı’metellahi aleyküm hel mim halikın ğayrullahi yerzükulüm mines semai vel ard la ilahe illa hüve fe enna tü’fekun
4. Ve iy yükezzibuke fe kad küzzibet rusülüm min kablik ve ilellahi türceul ümur
5. Ya eyyühen nasü inne va’dellahi hakkun fe la teğurrannekümül hayatüd dünya ve la yeğurranneküm billahil ğarur
6. İnneş şeytane leküm adüvvün fettehızuhü adüvva innema yed’u hızbehu li yekunu min ashabis seıyr
7. Ellezıne keferu lehüm azabün şedıd vellezıne amenu ve amilus salihati lehüm mağfiratüv ve ecrun kebır
8. E fe men züyyine lehu suü amelihı fe raahü hasena fe innellahe yüdıllü mey yeşaü ve yehdı mey yeşaü fe la tezheb nefsüke aleyhim haserat innellahe alımüm bima yasneun
9. Vallahüllezı erseler riyaha fe tüsıru sehaben fe suknahü ila beledüm meyyitin fe ahyeyna bihil erda ba’de mevtiha kezaliken nüşur
10. Men kane yürıdül ızzete fe lillahil ızzetü cemıa ileyhi yas’adül kelimüt tayyibü vel amelüs salihu yerfeuh vellezıne yemkürunes seyyiati lehüm azabün şedıd ve mekru ülaike hüve yebur
11. Vallahü halekaküm min türabin sümme min nutfetin sümme cealeküm ezvaca ve ma tahmilü min ünsa ve la tedau illa bi ılmih ve ma tahmilü min ünsa la tedau illa bi ılmih ve ma yüammeru min müammeriv ve la yünkasu min umurihı illa fı kitab inne zalike alellahi yesır
12. Ve ma yestevil bahrani haza azbün füratün saiğun şerabühu ve haza milhun ücacve min küllin te’külune lahmen tariyyev ve testahricune hılyeten telbesuneha ve teral fülke fıhi mevahıra li tebteğu min fadlihı ve lealleküm teşkürun
13. Yulicül leyle fin nehari ve yulicün nehar fil leyli ve sehhareş şemse vel kamera küllüy yecrı li ecelim müsemma zalikümüllahü rabbüküm lehül mülk vellezıne ted’une min dunihı ma yemlikune min kıtmır
14. İn ted’uhüm la yesmeu düaeküm ve lev semiu mestecabu leküm ve yevmel kıyameti yekfürune bi şirkiküm ve la yünebbiüke mislü habır
15. Ya eyyühen nasü entümül fükaraü ilellah vallahü hüvel ğaniyyül hamıd
16. İy yeşe’ yüzhibküm ve ye’ti bi halkın cedıd
17. Ve ma zalike alellahi bi azız
18. Ve la teziru vaziratüv vizra uhra ve in ted’u müskaletün ila hımliha la yuhmel minhü şey’üv ve lev kane za kurba innema tünzirullezıne yahşevne rabbehüm bil ğaybi ve ekamus salah ve men tezekka fe innema yetezekka li nefsih ve ilellahil mesıyr
19. Ve ma yesteil a’ma vel besıyr
20. Ve lez zulümatü ve len nur
21. Ve lez zıllü ve lel harur
22. Ve ma yestevil ahyaü ve lel emvat innellahe yüsmiu mey yeşa’ ve ma ente bi müsmiım men fil kubur
23. İn ente illa nezır
24. İnna erselnake bil hakkı beşırav ve nesıra ve im min ümmetin illa hala fıha nezır
25. Ve iy yükezzibuke fe kad kezzebellezıne min kablihim caethüm rusülühüm bil kitabil münır
26. Sümme ehaztüllezıne keferu fe keyfe kane nekır
27. E lem tera ennellahe enzele mines semai maa fe ahracna bihı semeratim muhtelifen elvanüha ve minel cibali cüdedüm bıduv ve humrum muhtelifün elvanüha ve ğarabıbü sud
28. Ve minen nasi ved devabbi vel en’ami muhtelifün elvanühu kezalik innema yahşellahe min ıbadihil ulema’ innellahe azızün ğafur
29. İnnellezıne yetlune kitabellahi ve ekamus salete ve enfeku mimma razaknahüm sirrav va alaniyetey yercune ticaratel len tebur
30. Li yüveffiyehüm ücurahüm ve yezıdehüm min fadlih innehu ğafurun şekur
31. Vellezı evhayna ileyke minel kitabi hüvel hakku müsaddikal lima beyne yedeyh innellahe bi ıbadihı le habırum besıyr
32. Sümme evrasnel kitabellezınestafeyna min ıbadina fe minhüm zalimül li nefsih ve minhüm muktesıdve minhüm sabikum bil hayrati bi iznillah zalike hüvel fadlül kebır
33. Cennatü adniy yedhuluneha yühallevne fiha min esavira min zehebiv ve lü’lüa ve libasühüm fıha harir
34. Ve kalül hamdü lillahillezı ezhebe annel hazın inne rabbena le ğafurun şekur
35. Ellezı ehallena daral mükameti min fadlih la yemessüna fıha nesabüv ve la yemessüna fıha lüğub
36. Vellezıne keferu lehüm naru cehennem la yukda aleyhim fe yemutu ve la yühaffefü anhüm min azabiha kezalike neczı külle kefur
37. Ve hüm yastarihune fıha rabbena ahricna na’mel salihan ğayrallezı künna na’mel e ve lem nüammirküm ma yetezekkeru fıhi men tezekkera ve caekümün nezır fe zuku fe ma liz zalimıne min nesıyr
38. İnnellahe alimü ğaybis semavati vel ard innehu alımüm bi zatüs sudur
39. Hüvellezı cealeküm halaife fil ard fe men kefera fe aleyhi küfruh ve la yezıdül kafirıne rüfruhüm ınde rabbihim illa makta ve la yezıdül kafirıne küfruhüm illa hasara
40. Kul eraeytüm şürakaekümüllezıne ted’une min dunillah erunı maza haleku minel erdı em lehüm şirkün fis semavat em ateynahüm kitaben fehüm ala beyyinetim minh bel iy yeıdüz zalimune ba’duhüm ba’dan illa ğurura
41. İnnellahe yümsiküs semavati vel erda en tezula ve lein zaleta in emsekehüma min ehadim mim ba’dih innehu kane halımen ğafura
42. Ve aksemu billahi cehde eymanihim lein caehüm nezırul le yekununne ehda min ıhdel ümem felemma caehüm nezırum mazadehüm illa nüfura
43. İstikbaran fil erdı ve mekras seyyi’ ve la yehıykul mekrus seyyiü illa bi ehlih fe hel yenzurune illa sünnetel evvelın fe len tecide li sünnetillahi tebdıla ve len tecide li sünnetillahi tahvıla
44. E ve lem yesıru fil erdı fe yenzuru keyfe kane akıbetüllezıne min kablihim ve kanu eşedde minhüm kuvveh ve ma kanellahü li yu’cizehu min şey’in fis semavati ve la fil ard innehu kane alimen kadıraw
45. Ve lev yüahızüllahün nase bima kesebu ma terake ala zahriha min dabbetiv ve lakiy yüahhıruhüm ila ecelim müsemma fe iza cae ecelühüm fe innellahe kane bi ıbadihı besıyra
MEALİ
35 – FÂTIR SûRESİ
Mekkede indirilmiş olup 45 âyettir. Allah Teâlanın yaratıcılığını bildiren ve ilk âyette geçen Fâtır isminden dolayı bu isimle adlandırılmıştır.
Bu sûrede Allah’ın varlığına, birliğine, hikmet ve kudretine delalet eden çeşitli deliller gözler önüne serilir. Allah’ın yarattığı tabiatı iyi inceleyenlerin O’nu lâyıkıyla tanıyıp tazim edecekleri, bir sonuç halinde bildirilir (âyet: 28). Şirk çürütülür. Bu gerçekler, bazı meseller aracılığı ile de müşahhas hale getirilir. Vahye kulak verip âhirete hazırlananları bekleyen mutluluk ile kâfirleri bekleyen kötü âkıbet hatırlatılır. İnsanların çoğunun nankörlüğüne rağmen Allah’ın onlara mühlet verdiği hatırlatılarak onlar, bu fırsat değerlendirmeye çağırılır.
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1 – Hamd, gökleri ve yeri yaratan ve melaikeyi ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah’a mahsustur. O, yaratıklarından, istediğine, dilediği kadar fazla özellikler verir, Çünkü O herşeye kadirdir. {KM, İşaya 6,2; Hezekiel 1,6}
Buradaki kanat sayıları, tahsis için olmayıp, çokluğu beyan etmek için misal kabilindendir. Zaten hemen peşinden gelen “yaratmada dilediği kadar fazla özellikler verir” kısmı da bunu teyid etmektedir.
Nitekim hadis-i şerifte, Peygamber Efendimizin Cibril’i ufku kaplayan altıyüz kanadıyla gördüğü bildirilmiştir.
Âyet hilkatteki çeşitliliğe işaret buyurmaktadır: Mesela: güzel yüzler, güzel sesler, güzel saçlar, güzel hatlar, gözlerde güzellik, boy ve endamda hoşluk, incelik, biçimde uyumluluk, organlarda tamamlık, güçte şiddet, akılda keskinlik, görüşte ve düşüncede verimlilik ve bereket, kalbde cesaret, ruhta hoşgörü, dilde güzel ifade, konuşmada yeterlilik, çeşitli kabiliyetler, işte beceriklilik ve maharet… ve daha bunlar gibi nice mükemmellikler sadece insan yaratılışıyla ilgili çeşitliliğe misal kabilindedir. Bunlara kuşlar, balıklar, kelebekler, atlar, aslanlardan, dünyayı yaldızlayan envaı türlü çiçekler ve bitkiler âlemini, zerrelerden, atomlardan galaksilere kadar makrokozmozu dolduran çeşitlilikleri ilave edersek bu âyetin ne geniş bir âleme pencere açtığını anlayabiliriz.
2 – Allah’ın insanlara göndereceği herhangi bir nimeti engelleyip tutacak güç bulunmaz. Onun vermediğini ise gönderecek kuvvet yoktur. O, öyle azîz ve hakîmdir (mutlak galiptir, tam hüküm ve hikmet sahibidir). {KM, Eyub 12,14; İşaya 22,22}
3 – Ey insanlar! Allah’ın üzerinizdeki nimetlerini hatırlayın: Düşünün: göklerden ve yerden sizi rızıklandıran Allah’tan başka bir yaratıcı mı var?
Ondan başka tanrı yoktur. Böyle iken nasıl oluyor da (imandan inkâra) çevriliyorsunuz?
4 – Eğer seni yalancı sayarlarsa buna üzülme. Senden önceki peygamberler de yalanlandı. Bütün işler nihai hüküm için Allah’a götürülür.
5 – Ey insanlar! Allah’ın vaadi elbette gerçektir, öyleyse sakın dünya hayatı sizi aldatmasın; o çok hilekâr Şeytan da Allah’ın kerem ve merhametini ileri sürerek sizi aldatmasın. [31,33; 57,14]
Şeytan birçok kere insanı: “Allah kerîmdir, senin ibadetine ihtiyacı yoktur. O gafurdur, rahîmdir” diyerek günahlara veya “O herşeye vekildir” diyerek tembelliklere sürükleyip, imkânlarını kötüye kullanmaya sevketmek ister.
Gerçi Allah’ın bu vasıfları vardır. Fakat öyledir diye mağrur olup aldanmak, Allah’a saygı göstermemek, Onun izzet ve celalini hesaba katmamak, Allah’ın cezasını tanımamak gibi bir cinayet işlemek olmaz. Keza Allah’ın iman edip makbul işler işleyen kullarına verdiği imkân ve derecelerden de göz göre göre bir mahrumiyete kimsenin razı olmaması gerekir.
6 – Şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman kabul edin.
O kendi taraftarlarını, cehennemlik olmaya dâvet eder. [18,50; 36,60]
7 – Kâfirlere şiddetli bir ceza vardır.
İman edip güzel ve makbul işler yapanlara ise bir mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır.
8 – Hiç kötü işleri kendisine güzel görünen kimse, iyilik edip dürüst işler işleyen kimse gibi olur mu?
Allah dilediğini sapıklık içinde bırakır, dilediğini doğru yola iletir.
O halde insanlardan ötürü üzülüp kendini mahvetme! Çünkü Allah onların bütün yaptıklarını bilir.
9 – Allah o Yüce Zattır ki rüzgârlar gönderir. Onlar bulutu kaldırır, derken onu ölü bir beldeye sevkederiz ve onunla ölümünden sonra dünya yüzüne hayat veririz.
İşte ölülerin diriltilmesi de böyledir.
10 – Kim izzet istiyorsa bilsin ki izzet tamamiyle Allah’ındır.
Güzel ve temiz sözler O’na yükselir. Amel-i salihi, güzel ve makbul işi de Allah yükseltir.
Kötü işleri gizlice tasarlayıp kuranlara şiddetli azap vardır.
Onların kurdukları bütün tuzaklar mahvolur. [4,139; 10,65; 63;8]
Âyette muhtemel olan birkaç anlam vardır.
1-Mealde tercih ettiğimiz durum: Güzel söz doğrudan Allah’ın katına çıkar! Amel-i salih ise Allah’ın onu yükseltmesine bağlıdır. 2-Güzel sözü yükselten amel-i salihtir. Söz ancak eylemle değer kazanır. Hadiste “Allah sözü amelsiz kabul buyurmaz” buyurmuştur. 3-Amel-i Salih, amilini yükseltir. kim izzet istiyorsa, amel-i salih işlesin, zira kula şeref ve izzet veren, budur.
Kısacası, izzet elde etmek hem sözde, hem de işte ortaya çıkan itaatla olur, yoksa gurur, tembellik, şeytanlık ve kötülüklerle değil.
11 – Allah sizi (atanız Âdemi) topraktan, sonra(ki nesilleri de) nutfeden yarattı. Sonra sizi çift çift yaptı.
Onun bilgisi dışında hiçbir dişi ne hamile kalır, ne de doğurur.
Herhangi bir canlının ömrünün uzaması veya kısaltılması da mutlaka bir kitapta yazılıdır.
Bütün bunlar, Allah’a göre, elbette pek kolaydır. [6,59; 3,8-9]
12 – (Allah sınırsız miktarda birbirinden farklı varlıkları yaratabilir. Bu cümleden olarak) iki denizin suyu bir olmaz: şu tatlı, içimi afiyetli, boğazdan kayıverir, o ise tuzlu, acıdır. Bununla beraber her iki denizden de taptaze et yersiniz ve takındığınız inci gibi süs eşyası çıkarırsınız.
Allah’ın lütfundan nasip arayıp bulmak için gemilerin suları yardığını, denizlerde devamlı dolaştıklarını görürsün. Umulur ki bütün bu nimetlere şükredersiniz. [55,22-23]
13 – O gâh gündüzü kısaltarak geceyi uzatır, gâh geceyi kısaltarak gündüzü uzatır.
Güneş ve ayı emri altında hizmete koşturan da O’dur.
Bunlardan her biri belirlenmiş bir vâdeye kadar akıp gider.
İşte bütün bunları yapan, Rabbiniz olan Allah’tır.
Hâkimiyet O’nundur. Ey müşrikler Sizin O’ndan başka yalvardığınız putlar ise bir çekirdek zarına bile hükmedemezler.
14 – Şayet siz onlara seslenirseniz çağrınızı işitemezler, eğer işitseler bile icabet edemez, size cevap veremezler.
Kıyamet günü ise sizin kendilerini, ibadette Allah’a ortak saymanızı reddedeceklerdir.
Hiç kimse sana, herşeyi bilen Allah’ın gerçekleri bildirmesi gibi haber verilemez. [46,5-6; 19,81-82]
15 – Ey insanlar! Siz hepiniz Allah’a muhtaçsınız.
Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, her türlü övgülere ve hamdlere lâyık olan ise ancak Allah’dır.
İnsanın nazik bir yaratılışı olduğundan (4, 28) hangi mertebede olursa olsun Allah’a muhtaç olmaktan kurtulamaz. Emaneti taşıyan insan ruhunun duyduğu ihtiyaçlar o kadar çoktur ki, onun yanında diğer mahlûklara fakir bile denmez. İnsanın bu sınırsız ihtiyaçlarını tatmin edecek Allah’dan başka Mabud bulunmaz.
16-17 – O dilerse sizi ortadan kaldırır ve yerinize başka mahlûklar yaratır. Bunu yapmak Allah’a zor değildir.
18 – Hiç kimse bir başkasının günahını yüklenmez.
Eğer çok ağır bir yük altında ezilen biri, taşıma işinde başkasını yardıma çağırırsa, yükünden az bir kısmını bile taşımayı kabul etmez.
İsterse yardıma çağırdığı onun yakın bir akrabası olsun!
Sen ancak Rablerini görmedikleri halde O’nu tazim eden ve namazlarını hakkıyla ifa edenleri uyarırsın (yani senin uyarman, peşin hükümlü inatçılara değil, ancak böyle yapmaya yatkın olanlara fayda verir).
Kim günahlarından temizlenir, arınırsa kendi lehine olarak arınır. Hepinizin dönüşü Allah’adır.
“Bi’l-gayb” hakkında başka muhtemel tefsirler de vardır: 1.İnsanlardan uzak, yalnız iken de Allah’ı tazim ederler. 2.Azabını görmedikleri halde, Rab’lerinin azabından korkarlar.
Bu âyet 29,13 âyetine aykırı değildir. Çünkü o âyet sapmadan başka, başkalarını saptırmak günahının cezasını bildirmektedir. Saptırma günahı da, sapma günahı gibi insanın kendi günahı olduğundan kendisine yüklenecektir.
19-22 – Görenle görmeyen (âma) bir olmaz.
Karanlıklarla aydınlık,
Gölge ile sıcak,
Dirilerle ölüler de bir olmaz! (müminlerle kâfirler bir olmaz.)
Allah, dilediği kimseye hakkı işittirir, Sen kabirde olanlara sesini elbette işittiremezsin. [11,24]
23 – Sen sadece uyarıcı bir peygambersin.
24 – Evet, Biz seni gerçeğin ta kendisine malik olarak, rahmetle müjdeleyen ve kâfirleri azapla uyaran bir Peygamber olarak gönderdik.
Zaten uyaran bir peygamber gelmiş olmayan hiçbir ümmet yoktur. [16,36; 13,7]
25 – Eğer seni yalancı sayarlarsa, üzülme. Bu yeni bir şey değil.
Onlardan öncekiler de gerçeği yalan saymışlardı. Resulleri onlara parlak deliller, kitaplar ve özellikle aydınlatıcı bir kitapla gelmişlerdi. (Amma nafile!)
26 – Sonra da Beni inkâr edenleri tutup cezaya çarptırdım. Benim reddedişim nasıl olurmuş, görsünler bakalım!
27 – Görmezmisin ki Allah gökten bir su indirir. Onunla rengârenk, çeşitli meyveler yetiştiririz.
Dağlardan da beyaz, kızıl, siyah ve türlü türlü renklerde yollar varetmişizdir.
28 – İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan yine böyle türlü renklerde olanlar vardır.
Kulları içinde ancak âlimler, Allah’ı lâzım geldiği tarzda tazim ederler. Muhakkak ki Allah, azîz ve gafurdur (mutlak galiptir, çok affedicidir).
Kur’ân, Allah’ı tanıtırken kalbe hitab ettiği gibi birçok defa da akla hitab eder. İçinde yaşadığımız âlemin fizik yapısının iyice incelenmesini ister. Böylece Allah’ın rahmet, kudret, hikmet ve san’atının oradaki görünümlerini de dikkat nazarlarına sunar.
Bu iki âyette muhataplar, bitkiler âleminde, yer küresinin kabuğunda, dağlarda ve topraklarda, insanlar ve hayvanlar âleminde tezahür eden muazzam ve muhteşem çeşitliliği incelemeye dâvet edilmektedirler. Aynı su ile sulanan, aynı toprakta yetişen, aynı güneşten yararlanan bitkiler âleminde birbirinden güzel desenler, renkler, şekiller, tatlar, kokular, özellikler ve faydalar…
Madenlerin depoları olan damar damar dağlardaki farklı toprak yapıları, renkler, çeşitler, özellikler, faydalar… Sadece bir petrolün milyonlarca yıllarla ifade edilen oluşumunu, mermer damarlarında Nakkaş-ı Ezelinin tecellilerini düşünelim: O harika renkler, şekiller, sağlam, muhkem özellikler.
İnsanların ihtiyaçları için hazırlanmış demir, bakır, altın, gümüş, krom, çinko, kurşun, fosfat, kalay, uranyum, volfram, kömür, boraks… filizleri ve yatakları… Trilyonlarca yaratıkların yüzbinlerce yıl boyunca muhtaç oldukları ne varsa hazırlanmış. Tesadüfe en ufak bir yer bulunabilir mi? Azıcık bilenin buna ihtimal vermesi mümkün değil. O sadece bu âyette bildirildiği gibi Yüce Yaradanın azametine hayranlık duymaktan başka bir şey yapamaz. Böylece Kur’ân fizik, kimya, jeoloji, botanik, zooloji gibi tabiat bilimlerini bu ve başka birçok âyetle teşvik eder, ta ki kâinat kitabının okunmasına kapılar aralasın.
29 – Allah’ın kitabını okuyup ona uyanlar, namazı hakkıyla ifa edenler ve kendilerine nasib ettiğimiz imkânlardan, gizli ve aşikâr olarak hayır yolunda harcayanlar, ziyan ihtimali olmayan bir ticaret umarlar.
30 – Çünkü Allah onlara mükâfatlarını tam tamına verecek, üstelik lütfundan onlara fazlasını da ihsan edecektir. Zira o gafurdur, şekûr’dur (kusurları bağışlar, kulların amellerini ve şükürlerini kabul edip fazlasıyla karşılık verir).
31 – İlahi kitaplar içinde sana vahyettiğimiz bu kitap da, daha önceki kitapları tasdik eden ve gerçeğin ta kendisi olan bir kitaptır.
Allah kullarının bütün yaptıklarından haberdar olup onları görmektedir.
32 – Sonra Biz, kitabı seçtiğimiz kullarımıza miras verdik.
Onlardan kimi nefsine zulmeder. Kimi mûtedildir, orta yolu tutar. Kimi de Allah’ın izniyle hayırlarda öne geçer. İşte büyük lütuf budur.
33 – (Onların mükâfatları) Adn cennetleridir. Oraya girerler, orada altın bilezikler, incilerle süslenirler, elbiseleri de ipektendir.
34 – Şöyle derler: Hamdolsun bizden her türlü endişeyi gideren Allah’a. Gerçekten Rabbimiz gafurdur, şekûrdur (çok affedicidir, kullarının mükâfatlarını fazlasıyla verir). {KM, Vahiy 7,17; 21,4}
35 – Çünkü O, lütfu ile bizi devamlı kalınacak olan yerde yerleştirdi. Burada artık bize ne yorgunluk olacak, ne de usanç gelecek.
36 – Kâfirlere ise cehennem ateşi var. Ne ölüm hükmü verilir ki ölsünler, ne de ateşin azabı hafifletilir.
Biz işte Allah’ı ve nimetlerini inkâr eden her nankörü böyle cezalandırırız. [20,74; 43,74-77; 17,97; 78,30]
37 – Onlar orada imdad istemek için şöyle feryad ederler:
“Ey Ulu Rabbimiz! Ne olur, çıkar bizi buradan, dünyaya geri gönder de, daha önce yaptıklarımızdan başka, güzel ve makbul işler yapalım!”
Allah onlara şöyle buyurur: “Biz, size, düşünüp ibret alacak, gerçeği görecek kimsenin düşüneceği kadar bir ömür vermedik mi?
Hem size peygamber de gelip uyardı.
Öyleyse tadın azabı! Zalimlerin hiç bir yardımcısı yoktur!” [40,11-12] [43,77-78; 17,15; 67,8-9]
Tecrübe ve imtihan zamanı olan bu süreyi yaşayan kimse için, Yaratanını bilmemekte bir özür kalmamıştır. Bu süre hakkında çeşitli rivayetler vardır. Bir hadis-i şerif bunu altmış yaş olarak belirler: “Kıyamet günü “altmış yaş yaşayanlar nerede?” diye nida edilir. Zira Allah Teâlanın bu âyetindeki “ömür” den kasdedilen müddet budur”
Bir hadiste de: “Allah bir insana altmış sene ömür verince, artık bu hususta o kulunun mazeret ileri sürmesine imkân bırakmamıştır” buyurulur.
Bu hadis çokça vaki bir durumu bildirmek içindir. Daha az görülen başka durumlar da vardır. Başka yaş bildiren rivayetler var ise de, Allah’u Âlem: “Büluğdan sonra her ölen hakkında, bu süre gerçekleşmiş demektir.” Altmış, Hz. Peygamberden rivayet edildiği üzere en üst sınır demektir. Yani bundan sonra kâfirliğe hiç mazeret kalmıyor demektir.
38 – Allah göklerin ve yerin gayblarını bilir. O insanların kalplerinde olanları da tamamen bilir.
39 – Sizi dünyada halifeler, yani yöneticiler yapan O’dur.
Kim inkâr ederse onun küfrü kendi aleyhinedir.
Kâfirlerin inkârı, Rab’leri nezdinde kendilerine gazaptan başka bir şey artırmaz.
Kâfirlerin inkârı onların sadece zararlarını fazlalaştırır. [35,39; 6,165]
Mekke’de bu sûrenin nazil olduğu zaman düşünülürse âyetin bir mûcize ihtiva ettiği anlaşılır. Zira âyet ümmet-i Muhammedin dünyevi hakimiyetini bildirmektedir.
40 – De ki: Baksanıza, Allah’tan başka yalvardığınız şu şeriklerinize!
Gösterin bakalım bana: Dünyanın nerelerini yaratmışlar?
Yoksa göklerin yaratılmasında mı Allah’a ortaklıkları var?
Yoksa Biz onlara bir kitap verdik de onlar onun aydınlığında mı bulunuyorlar?
Sözün doğrusu şu ki: Zalimler birbirlerine sadece yalan, dolan ve aldanma vaad ederler.
41 – Gerçek şu ki: Gökleri ve yeri yok olmaktan koruyan, Yüce Allah’tır.
Şayet onlar yıkılacak olursa onları Allah’tan başka kimse tutamaz.
Doğrusu O halîmdir, gafûrdur (müsamahalıdır, cezalandırmada aceleci değildir, çok affedicidir). [22,65; 30,25; 35,1]
42 – Kendilerini uyaracak bir peygamber geldiği takdirde,
ümmetler içinde, hidâyette en ileri derecede yer alacaklarına dair var güçleri ile yemin ettiler.
Ama kendilerine bir peygamber gelip uyarınca bu onların sadece nefretlerini artırdı. [6,156]
43 – Sebebi ise: dünyada sırf böbürlenip büyüklük taslamak
ve bir de kötü bir tuzak kurmak istekleriydi.
Halbuki kötü tuzak, sadece hazırlayanın ayağına dolanır, sadece onu perişan eder.
Onlar daha öncekilerin uğradıkları fecî âkıbetten başka bir şey mi bekliyorlar?
Sen Allah’ın nizamında hiçbir tebdil, hiçbir değişiklik bulamazsın! [13,11; 17,77; 48,23]
44 – Dünyada hiç dolaşıp da, kendilerinden önce yaşamış ümmetlerin âkıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı?
Onlar, bunlardan daha güçlü idiler.
Ne göklerde ve ne de yerde Allah’ı engelleyecek bir şey yoktur.
Çünkü O alîmdir, kadirdir (her şeyi hakkıyla bilir ve her şeye gücü yeter).
45 – Eğer Allah insanları işledikleri günahlar yüzünden cezalandıracak olsaydı, dünyada tek bir insan bile bırakmazdı; ama Allah onların cezasını belirlenmiş bir vaadeye kadar erteler.
O vaadeleri geldiği vakit hükmünü yerine getirip onları cezalandırır. Çünkü Allah kullarını tamamen görmektedir. {KM, Mezmurlar 130,3}
Bazı tefsirler, “İnsanın günahlarının uğursuzluğu yüzünden bir tek hayvan bile kalmazdı” demişlerse de, “Deprenir bir insan bırakmazdı” mânasına olması daha mâkuldür. Çünkü âyetteki “onlar” zamirinin akıllı varlıklar hakkında kullanılması, akla daha yatkındır.
Kur'an-ı Kerim Dosyaları
Sitemizde sanatçıya ait toplam 50 eser bulunmaktadır. Sanatçının sayfasına gitmek için tıklayın.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.