Web sitemize hoşgeldiniz, 18 Aralık 2024
Beğen 3

Abdul Mohsin Al Qasim-Furkan Suresi

1. Tebarakellezı nezzelel fürkane ala abdihı li yekune lil alemıne nezıra
2. Ellezı lehu mülküs semavati vel erdı ve lem yettehız veledev ve lem yekül lehu şerıkün fil mülki ve haleka külle şey’in fe kadderahu takdira
3. Vettehazu min dunihı alihetel la yahlükune şey’ev ve hüm yuhlekune ve la yemlikune li enfüsihim darrav ve la nef’av ve la yemlikune mevtev ve la hayatev ve la nüşura
4. Ve kalellezıne kefer in haza ila ifkünifterahü ve eanehu aleyhi kavmün aharune fe kad cau zulmev vezura
5. Ve kalu esatıyrul evvelinektetebeha fe hiye tümla aleyhi bükratev ve esıyla
6. Kul enzelehüllezı ya’lemüs sirra fis semavati vel ard innehu kane ğafurar rahıyma
7. Ve kalu mali hazer rasuli ye’külüt taame ve yemşi fil esvak lev la ünzile ileyhi melekün fe yekune meahu nezıra
8. Ev yülka ileyhi kenzün ev tekunü lehu cennetüy ye’külü minha ve kalez zalimune in tettebiune illa racülem meshura
9. Ünzur keyfe darabu lekel emsale fe dallu fe la yestetıy’une sebıla
10. Tebarakellezı in şae ceale leke hayram min zalike cennatin tecrı min tahtihel enharu ve yec’al leke kusura
11. Bel kezzebu bis saati ve a’tedna li men kezzebe bis saati seıyra
12. İza raethüm mim mekanim beıydin semiu leha teğayyuzav ve zefıra
13. Ve iza ülku minha mekanen dayyikam mükarranıne deav hünalike sübura
14. La ted’ul yevme süburav vahıdev ved’u süburan kesıra
15. Kul e zalike hayrun em cennetül huldilletı vüıdel müttekun kanet lehüm cezaev ve mesıyra
16. Lehüm fıha ma yeşaune halidın kane ala rabbike va’dem mes’ula
17. Ve yemve yahşüruhüm ve ma ya’büdune min dunillahi fe yekulü e entüm adleltüm ıbadı haülai em hüm dallüs sebıl
18. Kalu sübhaneke ma kane yembeğıy lena en nettehıze min dunike min evliyae ve lakim metta’tehüm ve abaehüm hatta nesüz zikr ve kanu kavmen bura
19. Fe kad kezzebuküm bima tekulune fe ma testetıy’une sarfev ve la nasra ve mey yazlim minküm nüzıkhü azaben kebıra
20. Ve ma erselna kableke minel murselıne illa innehüm le ye’külunet taame ve yemşune fil esvak ve cealna ba’daküm li ba’dın fitneh e tasbirun ve kane rabbüke besıyra
21. Ve kalellezıne la yercune likaena lev la ünzile aleynel melaiketü ev nera rabbena le kadistekberu fı enfüsihim ve atev utüvven kebıra
22. Yevme yeravnel melaikete la büşra yevmeizil lil mücrimıne ve yekulune hıcram mahcura
23. Ve kadimna ila ma amilu min amelin fe cealnahü hebaem mensura
24. Ashabül cenneti yemeizin hayrum müstekarrav ve ahsenü mekıyla
25. Ve yevme teşekkakus semaü bil ğamami ve nüzzilel melaiketü tenzıla
26. Elmülkü yevmeizinil hakku lir rahman ve kane yevmen alel kafirıne asıra
27. Ve yevme yeadduz zalimü ala yedeyhi yekulü ya leytenit tehaztü mear rasuli sebıla
28. Ya veyleta leytenı lem ettehız fülanen halıla
29. Le kad edallenı aniz zikri ba’de iz caenı ve kaneş şeytanü lil insani hazula
30. Ve kaler rasulü ya rabbi inne kavmit tehazu hazel kur’ane mehcura
31. Ve kezalike cealna li külli nebiyyin adüvvem minel mücrimın ve kefa bi rabbike hadiyev ve nesıyra
32. Ve kalellezıne keferu lev la nüzzile aleyhil kur’anü cümletev vahıdeh kezalike li nüsebbite bihı füadeke ve rattelnahü tertıla
33. Ve la ye’tuneke bi meselin illa ci’nake bil hakkı ve ahsene tefsıra
34. Ellezıne yuhşerune ala vücuhihim ila cehenneme ülaike şerrum mekanev ve edallü sebıla
35. Ve le kad ateyna musel kitabe ve cealna meahu ehahü harune vezıra
36. Fe kulnezheba ilel kavmillezıne kezzebu bi ayatina fe demmernahüm tedmıra
37. Ve kavme nuhıl lemma kezzebür rusüle ağraknahüm ve cealnahüm lin nasi ayeh ve a’tedna liz zalimıne azaben elıma
38. Ve adev ve semude ve ashaber rassi ve kurunem beyne zalike kesıra
39. Ve küllen darabna lehül emsale ve küllen tebberna tetbıra
40. Ve le kad etev alel karyetilletı ümtırat metaras se’ e fe lem yekunu yeravneha bel kanu la yercune nüşura
41. Ve iza raevke iy yettehızuneke illa hüzüva e hazellezı beasellahü rasula
42. İn kade le yüdıllüna an alihetina lev la en saberna aleyha ve sevfe ya’lemune hıyne yeravnel azabe men edallü sebıla
43. E raeyte menit tehaze ilahehu hevah e fe ente tekunü aleyhi vekıla
44. Em tahsebü enne ekserahüm yesmeune ev ya’kılun in hüm illa kel en’ami bel hüm edallü sebıla
45. E lem tera ila rabbike keyfe meddez zıll ve lev şae le cealehu sakina sümme cealneş şemse aleyhi delıla
46. Sümme kabadnahü ileyna kabday yesıra
47. Ve hüvellezı ceale lekümül leyle libasev ven nevme sübatev ve cealen nehar nüşura
48. Ve hüvellezı erseler riyaha büşram beyne yedey rahmetih ve enzelna menis semai maen tahura
49. Li nuhyiye bihı beldetem meytev ve nüskıyehu mimma halakna en’amev ve enasiyye kesıra
50. Ve le kad sarrafnahü beynehüm li yezzekkeru fe eba ekserun nasi illa küfura
51. Ve lev şi’na le beasna fı külli karyetin nezıra
52. Fe la tütııl kafirıne ve cahıdhüm bihı cihaden kebıra
53. Ve hüvellezı meracel bahreyni haza azbün füratüv ve haza milhun ücac ve ceale beynehüma berzehav ve hıcram mahcura
54. Ve hüvellezı haleka minel mai beşeran fe cealehu nesebev ve sıhra ve kane rabbüke kadıra
55. Ve ya’büdune min dunillahi ma la yenfeuhüm ve la yedurruhüm ve kanel kafiru ala rabbihi zahıra
56. Ve ma erselnake illa mübeşşirav ve nezıra
57. Kul ma es’elüküm aleyhi min ecrin illa men şae ey yettehıze ila rabbihı sebıla
58. Ve tevekkel alel hayyillezı la yemutü ve sebbıh bi hamdih ve kefa bihı bi zünubi ıbadihı habıra
59. Ellezı halekas semavati vel erda ve ma beynehüma fı sitteti eyyamin sümmesteva alel arşir rahmanü fes’el bihı habıra
60. Ve iza kıyle lehümüscüdu lir rahmani kalu ve mer rahmanü e nescüdü li ma te’müruna ve zadehüm nüfura
61. Tebarakellezı ceale fis semai bürucev ve ceale fıha siracev ve kameram münıra
62. Ve hüvellezı cealel leyle ven nehara hılfetel li men erade ey yezzekkera ev erade şükura
63. Ve ıbadür rahmanillezıne yemşune alel erdı hevnev ve iza hatabehümül cahilune kalu selama
64. Vellezıne yebıtune li rabbihim süccedev ve kıyama
65. Vellezıne yekulune rabbenasrif anna azabe cehenneme inne azabeha kane ğaram
66. İnneha saet müstekarrav ve mükama
67. Vellezıne iza enfeku lem yüsrifu ve lem yaktüru ve kane beyne zalike kavama (60. Ayet secde ayetidir.)
68. Vellezıne la yed’une meallahi ilahen ahara ve la yaktülunen nefselletı harramellahü illa bil hakkı ve la yeznun ve mey yef’al zalike yelka esama
69. Yüdaaf lehül azabü yevmel kıyameti ve yahlüd fıhı mühana
70. İlla men tabe ve amene ve amile amelen salihan fe ülaike yübeddilüllahü seyyiatihim hasenat ve kanellahü ğafurar rahıyma
71. Ve men tabe ve amile salihan fe innehu yetubü ilellahi metaba
72. Vellezıne la yeşhedunez zura ve iza merru bil lağvi merru kiram
73. Vellezine iza zükkiru bi ayati rabbihim lem yehırru aleyha summev ve umyana
74. Vellezıne yekulune rabbena heb lena min ezvacina va zürriyyatina kurrate a’yüniv vec’alna lil müttekıyne imama
75. Ülaike yüczevnel ğurfete bi ma saberu ve yülekkavne fıha tehıyyetev ve selam
76. Halidıne fıha hasünet müstekarrav ve mükama
77. Kul ma ya’beü bi küm rabbı lev la düaüküm fe kad kezzebtüm fe sevfe yekunü lizama

MEALİ
25 – FURKAN SÛRESİ
77 âyet olup Mekke’de nâzil olmuştur. Bir önceki Nûr sûresinde işaret edilen Kur’ân’ın evrenselliği bu surenin ilk âyetiyle bir serlevha haline getirilir. Vahiy ve nübüvvet konusunda müşriklerin itirazları çürütülür. Hak ile bâtılı ayırdeden bu Furkanın, bu dini benimseyenleri fikren ve ruhen yükselteceğine, hayatlarında önemli değişiklik yapacağına işaret etmekte, iyiyi de kötüyü de açıkça ortaya koyup tercihi muhataba bırakmaktadır. Sûrenin son kısmı ise bu dini benimseyen “Rahman’ın kulları” nın faziletli hayat programlarını vermektedir.
Bismillâhirrahmânirrahîm
1 – Hayır ve bereketi ne muazzamdır o Zatın ki bütün ins ve cinni uyarsın diye o has kuluna doğruyu eğriden ayıran Furkan’ı indirdi. [18, 1-2; 4,136; 25,32; 17,1; 72,19; 41,42; 7,158]
2 – Göklerin ve yerin hâkimiyeti O’nundur. O asla evlat edinmedi, hâkimiyette hiç bir ortağı olmadı. Her şeyi yaratıp nizam veren ve her şeyin varlığını bir ölçüye göre belirleyen O’dur.
Âyetin aslında “takdir” tabiri kullanılmaktadır. Bunun anlamı şudur: Allah kâinattaki bütün varlıkları yaratmakla kalmaz, onlardan her birine mahsus bir yapı, biçim, boy, miktar, her aşamadaki gelişme sınırı, ömür müddeti gibi bütün yönlerini belirler. Tevhid inancını olanca kapsamıyla bildirdiği için bu âyet-i kerime, Hz. Peygamber tarafından, konuşmaya başlayıp aklı eren çocuklara, Kur’ân’dan ilk öğretilmesi gereken yerlerden olarak tavsiye buyurulmuştur.
3 – Böyle iken müşrikler Allah’tan başka bir takım tanrılar edindiler ki,
hiçbir şey yaratmaya güçleri yetmez,
üstelik kendileri başkası tarafından yaratılırlar.
Başlarına gelen zararı savamaz, kendileri için fayda celbedemezler,
ne öldürmeye, ne diriltmeye ve ne de ölümden sonra tekrar diriltmeye güçleri yetmez. [53,23; 46,4; 16,20; 31,28; 54,50; 36,53; 37,19]
4 – Kâfirler: “Kur’ân onun uydurduğu bir yalan olup, bu hususta başkaları da kendisine yardımcı olmuşlardır” diye iddia ettiler.
Onlar böylece, kesin bir yalan söyleyip zulmettiler.
5 – Ayrıca: “Onun söyledikleri, kendisi için yazdırtmış olduğu ve sabah akşam kendisine dikte ettirilen önceki nesillerin efsanelerinden başka bir şey değildir” dediler.
Müşrikler Hz. Peygamber (a.s.) dan 40 yaşından sonra her yönü ile mükemmel bir eser görüp onu Allah’ın kelamı kabul etmeyince kaynak aramaya mecbur kaldılar. Az çok yazı çiziştiren bir iki azatlı köleden başkasını bulamadılar: Addas, Yesar ve Cebr. Halbuki bunlar gibi yüzlercesi bir araya gelse bile Kur’ân’a benzeyen bir eser ortaya koyamazlardı. Diğer taraftan, eski efendilerine rağmen onların Hz. Peygamberin safına katılmaları düşünülemezdi. Onun yanında yer almaları, canlarından daha değerli gördükleri bir hakikat bulduklarını gösterir. Hem öğretmiş olsalar, çıraklarına bağlanıp teslim olabilirler miydi? İşte daha bunun gibi gerekçeler sebebiyledir ki Kur’ân onların bu iddialarını “kesin bir yalan söyleyip zulmediyorlar” diyerek kestirip atmıştır.
6 – De ki: “Onu, göklerdeki ve yerdeki bütün sırları bilen Yüce Allah indirdi. O, gerçekten gafurdur, rahîmdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur.)”
7 – Yine: “Ne oluyor bu Peygambere, böyle Peygamber mi olur:
Yemek yiyor, çarşı pazarda dolaşıyor!
Bari yanında heybetli bir melek olsaydı da etrafındaki insanları korkutup uyarıda bulunsaydı!” [21,8; 23,24; 6,9; 17,9]
Müşriklerin zihniyetine göre, insanlar üzerinde etkili olmak için beşer değil de üstün bir varlık, hiç değilse güçlü bir lider olmalı, yanında istediği her şeyi yaptıracağı heybetli bir melek bulunmalıydı.
8 – “Yahut kendine bir hazine verilse yahut kendisinin içinden yiyeceği bir bahçesi olsaydı!”
Hâsılı o zalimler: “Doğrusu siz, sadece büyülenmiş bir adamın peşine düşmüşsünüz” dediler.
9 – İşte bak senin hakkında nasıl tutarsız misaller getiriyorlar.
Doğrusu onlar saptılar, artık asla yol bulamazlar!.
10 – Hayır ve bereketi ne muazzamdır o Zatın ki
dilediği takdirde senin için bundan daha iyisini, içinden ırmaklar akan cennetleri verir. Senin için orada saraylar yaptırır. [17,93]
11 – Aksine onlar kıyamet saatini yalan saydılar,
Her kim o saati yalan sayarsa, bilsin ki Biz ona harlı bir ateş hazırlardık.
12 – Bu ateş onları, daha uzaktan görünce, onun öfkesinden gürlediğini ve korkunç homurtusunu işitirler.
13 – Elleri boyunlarına kelepçelenmiş, ayakları bukağılı olarak cehennemin daracık bir yerine tıkılınca, orada yok olmak için can atarlar.
14 – Kendilerine “Bugün bir kere değil, defalarca dövünüp durun, ölümü isteyin” denilecek. [52,16; 14,21]
15 – De ki: “Bu mu iyi, yoksa takvâ ehline vaad olunan ebedî cennet mi?”
Orası onlar için bir mükâfat ve pek güzel bir âkıbettir. [15,48; 38,53; 41,28]
16 – Orada arzu ettikleri her şey bulunacak, hem ebedî olarak kalacaklardır.
Bu, Rabbinin üzerine aldığı ve müminlerce hep istenen bir vaadidir.
Müminlerin dualarında bu ebedî cennetin kendilerine verilmesini istediklerine ve cennetin gerçekten istenmeye lâyık bir yer olduğuna işarettir. Ayrıca müminlere cennetin verilmesine dair melaike tarafından yapılan: “Ya Rabbenâ, onları kendilerine vaad ettiğin Adn cennetlerine yerleştir” duasına da işaret vardır.
17 – Gün gelir, Allah müşriklerle, onların Allah’tan başka ibadet ettikleri putları diriltip bir araya toplar ve:
“Siz mi, der, saptırdınız bu kullarımı, yoksa kendileri mi yoldan çıktılar?”
18 – “Sübhansın! Yüceler Yücesisin!” derler, “Senden başka dost edinmeyi düşünmek bize yaraşan şey değildir.
Ne var ki Sen onları ve babalarını, nimetlerine mazhar edip ömür vererek yaşatınca onlar Sen’i anmayı unuttular
ve helâke müstahak bir güruh haline geldiler.” [34,40-41; 46,5-6]
19 – “İşte gördünüz a!” denir o müşriklere, “taptığınız nesneler söylediklerinizde sizi yalancı çıkardılar.
Artık ne azabı savmaya, ne yardım temin etmeye çare bulamazsınız.”
(İşte ey bütün insanlar! Bilin ki:) İçinizden kim bu şirk koşma zulmünü işlerse,
ona büyük bir azap tattıracağız.
Bu hitap değişikliğine Nesefî dikkat çekmiştir. Aksi halde, müşrik olarak ölüp haşredilmiş kimselerin âkıbetleri zaten kesinleştiğinden, onların muhatap sayılmalarının mânası yoktur.
20 – Senden önce gönderdiğimiz peygamberler de yemek yer, çarşılarda ihtiyaçlarını temin ederlerdi.
Böylece sizi birbirinizle imtihan ediyoruz: bakalım buna sabredecek misiniz, sabredemeyecek misiniz?
Rabbin zaten her şeyi görmektedir. [46,9; 18,110; 21-8; 12,109]
21 – Âhirette huzurumuza gelip Bizimle karşılaşacaklarını düşünmeyenler:
“Bize elçi olarak melekler gönderilmeli yahut Rabbimizi görmeli değil miydik?” dediler.
Gerçekten onlar kendilerini büyük görüp azgınlıkta iyice haddi aştılar. [6,124; 17,92]
22 – Gün gelecek, melekleri görecekler;
fakat o gün o suçluları sevindirecek hiçbir haber olmayacak
ve melekler onlara: “Sevinmek size haram! haram!” diyecekler. [15,8; 8,50; 6,93; 41,30-32]
23 – Onların yaptıkları her işin üzerine varıp, hepsini toz duman edeceğiz. [14,18; 2,264; 24,39]
24 – Ama o gün, cennetlikler, kalınacak yerlerin en iyisinde, dinlenme yerlerinin en güzelinde bulunacaklardır. [59,20; 25,76]
Cennette uyku olmadığından, makîl, “dinlenme yeri” anlamını ifade eder.
25 – Gün gelecek gök, beyaz bulutlar şeklinde yarılıp dağılacak, melekler bölük bölük indirilecek. [69,15-17]
26 – İşte o gün tam hâkimiyetin Rahman’a ait olduğu iyice açığa çıkacaktır.
Kâfirler için o gün, çok çetin bir gün olacaktır. [69,17; 2,210; 40,16; 74,9-10; 21,103]
27-29 – O gün zalim, parmaklarını ısırır “Eyvah! der, keşke o Peygamberle birlikte bir yol tutaydım.
Eyvah! Keşke falanı dost edinmeyeydim! Vallahi bana gelen öğütten (Kur’ândan) beni o uzaklaştırdı.
Zaten şeytan, insanı işte böyle uçuruma sürükleyip sonra da yüzüstü, yalnız bırakır.” [59,16; 14,22; 33,66-68]
30 – O gün Peygamber: “Ya Rabbî, halkım bu Kur’ân’ı terkedip ondan uzaklaştılar!” der.
Bir hadis meali: “Her kim Kur’ân’ı öğrenir de (Mushafı asar), ilgilenmez ve bakmazsa, kıyamet günü gelir yakasına sarılır: “Ya Rabbî! Bu kulun beni mehcur etti, beni terk edip uzak kaldı, benimle amel etmedi, benimle onun arasında Sen hüküm ver” der (Âlûsî).
31 – İşte böylece Biz her Peygamber için suçlulardan bir düşman ortaya çıkardık.
Ama tasalanma! Senin Rabbin yol gösterici ve yardımcı olarak yeter mi yeter! [6,112-113]
32 – Bir de o kâfirler dediler ki: “Bu Kur’ân ona toptan, bir defada indirilmeli değil miydi?”
Halbuki Biz vahiyle senin kalbini pekiştirmek için böyle ara ara indirdik ve onu parça parça okuduk. [17,106]
33 – Onların sana itiraz için getirdikleri hiç bir temsil, hiç bir soru olmaz ki, ona karşı Biz sana gerçek durumu bildirmeyelim ve en güzel açıklamayı yapmayalım.
34 – O halde sen o kâfirlere de ki:
“Yüzleri üstünde sürünen sürüler halinde cehenneme tıkılacak olanlar yok mu,
işte onlar yerce en fena, yolca da en sapıktırlar.” [17,98; 54,48]
35 – Gerçekten Biz, Mûsâ’ya kitabı verdik ve kardeşi Harun’u da ona yardımcı verdik.
36 – “Haydi âyetlerimizi yalan sayan o halka gidiniz!” dedik. Sonunda o toplumu yerle bir ettik.
37 – Nûh’un halkına gelince, onlar Peygamberlerini yalancılıkla suçladıklarında onları suda boğduk
ve kendilerini insanlar için bir ibret vesilesi yaptık.
Zalimlere gayet acı bir azap hazırladık. [69,11-12]
38 – Âd’ı, Semûd’u, Ress halkını, bu arada daha birçok nesilleri de inkârda ısrarları sebebiyle helâk ettik. [17,17; 23,31]
39 – Onların her birine uymaları için misaller getirdik.
Ama öğütleri tutmadıkları için hepsini kırıp geçirdik.
40 – Şu Kureyş müşrikleri, belâ yağmuruna tutulan,
üstüne taş yağdırılan şehre de vardılar.
Peki, orada olup biteni farketmediler mi?
Doğrusu onlar öldükten sonra diriltileceklerini hiç düşünmezler. [26,174; 37,137-138; 15,76-79]
41 – Seni gördüklerinde mutlaka seni alaya alır ve:
“Allah’ın, elçi olarak gönderdiği bu şahıs mı imiş!
Bula bula bunu mu bulmuş?” derler. [21,36; 13,32]
42 – “Eğer biz sebat etmeseydik, nerdeyse bizi tanrılarımızdan vazgeçirecekti.”
Ama kendilerini bekleyen azabı gördükleri vakit, asıl sapanın kim olduğunu işte o zaman anlayacaklardır.
43 – Baksana şu kendi heva ve heveslerini tanrı edinen kimseye!
Artık sen mi vekil olacaksın ona, işlerini sen mi yürüteceksin? [35,8; 28,56; 45,23]
“Gök kubbesi altında Allah’tan başka tapılan şeyler içinde hevadan daha müthişi yoktur.” (Hadis-i Şerif, Taberani’den, Âlûsi)
44 – Yoksa sen onlardan çoğunun söz dinlediğini, yahut aklını çalıştırdığını mı sanıyorsun?
Doğrusu onlar davarlar gibidirler, hatta onlar yolca daha da sapıktırlar. [67,10]
45-46 – Bakmaz mısın Rabbin gölgeyi nasıl uzatır?
Dileseydi onu hareketsiz kılardı. Sonra nasıl güneşi ona delil kılarız?
Sonra da nasıl tutup onu azar azar kendimize doğru dilediğimiz yere alırız.
Âyet-i kerîme ışığa bağlı olarak gölgenin görünmesine, güneşin yükselmesiyle gittikçe gölgenin kısalmasına dikkat çekiyor. Allah’ın kâinata koyduğu kanunlara ve o nizamın kurucusuna işaret ediyor.
47 – Size geceyi örtü, uykuyu bir istirahat, gündüzü de dağılıp çalışma vakti kılan O’dur. [91,4; 78,10; 28,73]
48-49 – Rüzgârları rahmetinin önünden müjdeci olarak gönderen de O’dur.
Ölü diyarlara hayat vermek ve yarattığımız nice hayvanlara ve insanlara su vermek için gökten tertemiz suyu da Biz indirmekteyiz. [22, 5; 42,28; 30,50]
50 – Bu gerçeği, insanların iyice düşünmeleri için Biz, farklı üsluplarla anlatsak da insanların çoğu nankörlükten başka bir şey yapmıyorlar.
Âyet-i kerime şu mânaya da gelebilir: “Biz yağmuru insanlar yani ülkeler arasında taksim ettik ki insanlar düşünüp ibret alsınlar.”
51 – Eğer isteseydik her şehre bir uyarıcı peygamber gönderirdik. [6,19-92; 11,17; 7,158]
52 – (Fakat evrensel uyarma görevini sana verdik) O halde sen asla kâfirlere itaat etme
ve Kur’ân’a dayanarak onlarla büyük bir mücahede gerçekleştir. [9,73]
53 – Biri tatlı, susuzluğu giderici, öbürü tuzlu ve acı iki denizi salıveren,
birbirine karışmadan akıtan; fakat aralarına bir engel, aşılmaz bir sınır koyan O’dur. [27,61; 55,19-21]
54 – İnsanı bir parça sudan yaratıp da
soy ve evlilik bağından oluşan bir sülale haline getiren de O’dur.
Senin Rabbin her şeye kadirdir.
55 – Buna rağmen bir kısım insanlar, kendilerine, tapmaları halinde fayda, tapmamaları halinde zarar veremeyen birtakım şeyleri tanrılaştırıp, Allah’tan başka onlara ibadet ettiler.
Zaten kâfir, Rabbine karşı hep batıla arka çıkar. [36,74-75]
56 – Biz seni sadece müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.
57 – De ki: “Benim bu hizmet için sizden istediğim hiç bir ücret yoktur.
Tek isteğim, Rabbine doğru bir yol tutmak isteyen insanlardır.” [38,86; 26,89]
58 – Öyleyse sen ölmeyen, o mutlak hayat sahibi Allah’a dayan ve O’nu hamd ile tesbih et.
Onun kendi kullarının günahlarından haberdar olması yeter. [57,3; 73,9; 67,29]
59 – Gökleri, yeri ve ikisinin arasında olan şeyleri altı günde yaratan,
sonra da Arşı üzerine hükümran olan O’dur.
O rahmandır, sen O’nu, o her şeyi bilen’e sor. [4,59; 42,10; 6,115]
60 – O müşriklere “Rahman’a secde edin!” denildiğinde:
“Rahman da ne imiş! Bize emrediyorsun diye secde mi edeceğiz?” dediler
ve bu dâvet onları imandan büsbütün uzaklaştırdı. [26,23] {KM, Vahiy 3,12; Resullerin işleri 17,23}
Kâfirler, kasden bilmezlikten gelip alay etmek için böyle sordular, yoksa Rahman kelimesini bilmediklerinden değil. Aksi halde “Rahman kim?” diye sorarlardı. Onlar, düşman oldukları İslâm’a tepkilerini böylece belirtmek istiyorlardı. Zira İslâmın bir özeti ve sembolü olan Bismillâhirrahmânirrahîm’de yer alması ve Kur’ân’da Allah lafza-i celalinden sonra uluhiyyetin ikinci özel ismi olarak elliden fazla âyette zikredilmesi onları rahatsız ediyordu.
61 – Gökte burçlar yaratan, onların içinde bir kandil (güneş) ve nurlu bir ay yerleştiren Allah, yüceler yücesidir, hayır ve ihsanı sınırsızdır. [15,17; 71,16; 67,5; 10,5]
62 – Tefekkür ederek ders almak veya şükretmek isteyenler için gece ile gündüzü peşpeşe getiren O’dur. [14,33; 7,57; 36,40; 3,190]
63 – Rahman’ın has kulları o kimselerdir ki onlar yerde tevazu ile yürürler.
Cahiller kendilerine laf atarsa “Selametle!” derler. [17,37]
Zorba, mağrur, saygısız, kaba ve haşin değil, sükûnet ve vakar ile alçak gönüllü bir şekilde, terbiyeli ve nazik yürürler. Etrafa sıkıntı vermezler. Cahillik edenlere çatmaya tenezzül etmezler.
64 – Geceyi Rab’lerine secde ve kıyam ile ibadetle geçirirler. [15,17-18; 32,16; 39,9]
Yatışları, kalkışları hep Allah için olur.
65-66 – “Ey Ulu Rabbimiz, derler, cehennem azabını bizden uzaklaştır.
Zira onun azabı tahammülü zor, ömür tüketen bir derttir.
Ne kötü bir varış yeri, ne fena bir yerleşim yeridir orası!”
67 – Rahman’ın o has kulları, harcamalarında ne israf eder, ne de eli sıkı davranırlar; bu ikisinin arasında bir denge tuttururlar.
Masraf, mutlaka gerekli bir durum veya ihtiyaç yahut tamamlayıcı güzellik için olur. Bu sınırın ötesi israftır.
68 – Onlar, Allah’la beraber başka bir tanrıya yalvarmazlar.
Allah’ın muhterem kıldığı bir canı haksız yere öldürmezler.
Zina etmezler.
Kim de bunları yaparsa günahının cezasını bulur.
69 – Kıyamette, o büyük duruşma gününde onun cezası katmerli olur ve azapta, zillet içinde ebedî kalır.
70 – Ancak şu var ki dönüş yapıp iman edenler güzel ve makbul işler işleyenler bundan müstesnadır.
Allah onların kötülüklerini iyiliklere, günahlarını sevaplara çevirir.
Çünkü Allah gafurdur, rahîmdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur). [4,48; 93]
71 – Kim tövbe edip, güzel ve makbul işler yaparsa, gereğince tövbe eden işte odur. [4, 110; 9,104; 39,53]
72 – O kullar, yalan şahitlik etmezler.
Boş söz ve işlere rastladıklarında vakarla oradan geçip giderler.
73 – Kendilerine Rab’lerinin âyetleri hatırlatıldığında onlara karşı sağırlar ve körler gibi davranmazlar.
74 – Ve şöyle niyaz ederler: “Ey keremi bol Rabbimiz!
Bize gözümüzün, gönlümüzün süruru olan temiz eşler ve nesiller ihsan eyle,
biz müttakilere önder eyle!”
Yalnız müttaki olmakla yetinmeyip, müttakilerin önderi olmak arzusu, ne ulvî bir düşüncedir! Bundan yüksek bir fikri ilerleme ve ideal düşünülemez.
75-76 – İşte onlara, hak yolda sabır ve sebat göstermelerine karşılık, kendilerine cennetin üstün sarayları verilecek.
Oraya selamla, hürmetle buyur edileceklerdir.
Hem de devamlı kalmak üzere oraya gireceklerdir.
Orası ne güzel varış yeri, ne güzel bir yerleşim yeridir! [11,108, 19,58; 39,20] {KM, Yuhanna 14,2}
77 – De ki: “Duanız olmazsa Rabbim size ne diye değer versin ki?
Ama siz, ey inkârcılar! Size bildirdiklerimi yalan saydınız, artık bu günahtan yakanızı kurtaramayacaksınız.”


Kur'an-ı Kerim Dosyaları

Sitemizde sanatçıya ait toplam 50 eser bulunmaktadır. Sanatçının sayfasına gitmek için tıklayın.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.