Erdem Beyazıt-Savaş Risalesi
Güneşin mızrakların ucuna takılıp kaldığı bir vakitte
Diriliş erlerinin yüreklerinden yayılan bir depremle sarsılıyordu arz.
Gerilmişti altlarımızda atlarımız
Fırlayıp kopacakmış gibi baldırlarından kasları
Ve tarıyordu bir projektör gibi bakışları üç kıtayı
Yeni bir vakte eriyordu yürekler
Yayılıyordu o muştu o coşku o haber.
Bir gelen var
Emin haberciden emin olana
Ondan da Sıddık olana ve sadık olanlara
Sohbete erip halkada duranlara
Yürekten yüreğe yol bulanlara.
Bir gelen var
Bütün kitaplarda beklenmekte olana ayarlanmış kulaklar
İlkin çobanlar duyuyorlar
Sonra ağaçlar kurtlar kuşlar
Çünkü onlar bilirler dinlemeyi
Onların elindedir toprağın nabzı
İlk onlar sezerler yeni olanı
Rüzgârlarla geleni bulutlardan ineni.
Bir dağın tepesinde yeni doğan bir Ay gibi
Veysel Karani evreni kuşatan bir yay gibi
Açılmıştı kolları.
Selman bir şehrin kapısında
Bir kapının arkasında.
Ey savaşmakla emrolunanlar
Yürekleri kevser suyu ile yıkananlar
Alaca karanlıkta bir seher vaktinde
Ayrılırken yurtlarından yuvalarından
Bahçe köşelerinde kapı önlerinde sofalarda odalarda
Bir bir çıkıp gelen yolumuzu kesip duran anılar
Yatak odamızın penceresinden
Uyandığımızda ilk görülen o tepe
O tepede o kayanın değişmeyen konumu
Güneşi bir muştu gibi her gün yeniden
Doğuran o dağ elveda
Kadınlarımızın kirpiklerinden sıralanan
Adanmışlık ve bağlılık yazıları elveda
Çocuklarımızın göğsümüze yüzümüze saçlarımıza
Sokulan alınları titreyen dudakları kaçamak bakışları
Cennetten bir koku ölümsüzlükten bir pay olarak
Çektiğimiz ciğerlerimize inen yüreklerimize
Damla damla elveda
O ki meydanın ortasına durmuştu
Elini kılıcının kabzasına koymuştu
Dedi savaşçı:
`Ben gidiyorum
Hicret ediyorum
Varsa ağlatmak isteyen anasını
Dul koymak isteyen karısını
Ve istiyorsa çocukları yetim kalsın
Arkamdan gelsin.“
Yeryüzü yeni bir güne hazırlanıyordu
Zaman devrini henüz tamamlıyordu.
O konuştu:
Ey eti etimden olan
Bu dünyada ve öbür dünyada
Kardeşim olan!
Bu gece yatağımda sen yatacaksın
bana vekillik yapacaksın.
Biz gidiyoruz hicret ediyoruz
Sen sonra geleceksin
Ama önce emanetleri sahiplerine vereceksin.
Sonra o dağda maveranın kapısı olan
Bir mağara
Orada ikisi
O ve ikinin ikincisi
Sonra çöl:
Çölde tepeler..
Çölde develer..
Çölde geceler
Ve çöle serpilen
Mucizeler.
Medine`de bekleyenler var
Damların üstünde, yollarda çocuklar kadınlar
Elleri alınlarında, gözleri ufukta delikanlılar ihtiyarlar
Dediler: “Veda Tepeleri üstünden
Üzerimize ayin on dördü doğdu
Şükürler olsun, şükürler olsun
Bize vacip oldu, şükretmek
Şükürler olsun…“
Ben sıcak savaşlara girmedim daha
Kılıçların çeliğine
Su katmadı gözyaşlarım
Ama savaş için geldim
Bu bilinçle bilendim
Bildim bileli kendimi
Hep düşlerimde yaşadım Bedir`i
Kardeşin biri bir safta
Öbür safta diğeri
Bir yanda baba oğul bir yanda.
Ve toprak gibi güçlü bir ana
Yedi erkek doğuran
Yedisini birlikte
Bedir’e yollayan
Ey Afra kadın!
Kalacak adın
Bu dünyada
Kadınlar er kişiler doğurdukça.
Mutlaka bir sınav olacaktı
Çünkü Sünnetullahti.
Uhud’da savaş vardı
Bu savaş bir imtihandı
Gerçi her savaş bir imtihandı
Tüm yaşam bir imtihandı
Ama Uhud
İmtihan içinde bir imtihandı.
O demişti: Savunmak da
Savaşlardan bir savaştır.
Savaşçılar demişti: Bu gün o gündür
Düşmanı cepheden vurmak
Nasipse eğer
Cennet kapılarına varmak
Kevser’le kanmak isteriz
O dedi: Mübarek olsun savaşınız
Sabrederseniz eğer
Sizindir zafer
Savaşçılar uçmağa varmış gibi
Şehitlik umuduyla sarhoş gibi.
Muaz dedi: Eyvahlar olsun siz ne yaptınız?
Hudayr dedi: O`nun reyine karşı reyde mi bulundunuz?
Savaşçıların içinde bir tel titremişti
Başlarını önlerine eğdiler
O`nun kapısına dayandılar
O zırhını kuşanmıştı
Hikmetlerden bir hikmet daha
Noktalanmıştı.
Öyleyse ey ümmet
Ey kurtulmuş millet
Kutlu olsun şuranız
Kutlu olsun savaşınız.
-Feda olsun sana anam babam
At ya Sa`d!
Ey ok atan
Ey hayat coşkunluk katan
Kutlu olsun savaşın
Konuşan O`ydu:
-Bu kılıcın hakkını kim verir
-Nedir o kılıcın hakkı ya Resulullah
-Düşmanın yüzünde parçalanmaktır
-Öyleyse o iş bana haktır
dedi savaşçı
Kılıcı eline aldı
Koltukları kabardı
Ve yürüdü meydana
Salına salına.
-Bu yürüyüşü sevmez Allah
dedi Resulullah
Ama bu hal müstesna
O gün içinceye dek şehitlik şerbetini
Savaşçı döne döne savaştı.
Müşriklerin çarpılmış suratları
Altlarında talihsiz atları
Çarparak çeliğin ışıklı yalımına
Paralandılar
Parçalandılar.
Uhud’dan koşup gelen
Birkaç Müslüman:
Eyvahlar olsun, Eyvahlar olsun
Yeryüzü efendisini kaybetti
Eyvahlar olsun
Sümeyra kadın ekmek yapıyordu
Elleri sakindi
Gözleri dalıp gidiyordu
Sanki maverayı seyrediyordu
İçinde bir mahşer kaynıyordu
Yüreğinde Uhud dalgalanıyordu.
Apansız sıçradı
Çocukları göz nuru gençlerin yürek aydınlığı
İhtiyarların dilde duası gönülde umudu
Evrenin Efendisine ne olmuştu
O`na bir hal mi olmuştu.
Sıçradı kalktı Sümeyra kadın
Başörtüsü havada dalgalanıyordu
Unlar toprağa saçıldı, küller hamura karıştı
Medine sokakları hızla kayıyordu
Evler bir bir tükeniyordu
Sümeyra kadın bendinden boşanmıştı
Bağrını döğüyordu.
Sonra Uhud göründü
Sonra müminlerden bir kalabalık gördü
Koştu yanlarına erişti
-Resulullah nerede?
Dediler:
-Ey Sümeyra kadın başın sağ olsun
Bilmiyoruz Resulullah nerede
Ama bu gömdüğümüz kardeşindir,
Allah katında şehittir.
Sümeyra dedi:
-Allah Rahimdir
Ona bu rütbe mübarek olsun.
Ama ben Resulullahı soruyorum.
Sümeyra seğirtti gitti gitti
Yeniden bir topluluk gördü
Durmayıp sordu:
-Resulullah nerede?
Dedi müminler:
-Bilmiyoruz. Ama gömdüğümüz erkeğindir
Muradına erendir
Elbisesiyle gömülendir.
Dedi Sümeyra:
-Hamd olsun, ona şehitlik kutlu olsun
Ama bir haber verin
Resulullah nerede?
Sonra gördü O`nu
-Hamd olsun
Dostlarını gördü
-Hamd olsun
Buluştular
Görüştüler
Biliştiler müminler
-Hamd olsun.
Yaratana hamd olsun
Yaratıp imtihan edene
İmtihandan geçirip zafere erdirene
Bilinçleri bileyip sabırlar verene
Rahman olana
Rahim olana
Muin olana
Hamd olsun.
Erdem Beyazıt
Sitemizde sanatçıya ait toplam 9 eser bulunmaktadır. Sanatçının sayfasına gitmek için tıklayın.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.