Abdullah Basfar-Hicr Suresi
15-HİCR SURESİ
Bismillahirrahmanirrahim
- Elif lam ra tilke ayatül kitabi ve kur’anim mübın
2. Rubema yeveddüllezıne keferu lev kanu müslimın
3. Zerhüm ye’külu ve yetemetteu ve yülhihimül emelü fe sevfe ya’lemun
4. Ve ma ehlekna min karyetin illa veleha kitabüm ma’lum
5. Ma tesbiku min ümmetin eceleha ve ma yeste’hırun
6. Ve kalu ya eyyühellezi nüzzile aleyhiz zikru inneke le mecnun
7. Lev ma te’tına bilmelaiketi in künte mines sadikıyn
8. Ma nünezzilül melaikete illa bil hakkı ve ma kanu izem münzarin
9. İnna nahnü nezzelnez zikra ve inna lehu le hafizun
10. Ve le kad erselna min kablike şiyeıl evvelin
11. Ve ma ye’tıhim mir rasulin illa kanu bihı yestehziun
12. Kezalike neslükühu fı kulubil mücrimin
13. La yü’minune bihı ve kad halet sünnetül evvelin
14. Ve lev fetahna aleyhim babem mines semai fe zallu fıhi ya’rucun
15. Le kalu innema sükkirat ebsaruna bel nahnü kavmün meshurun
16. Ve le kad cealna fis semai bürucev ve zeyyennaha lin nazırın
17. Ve hafıznaha min külli şeytanir racım
18. İlla menisterekas sem’a fe etbeahu şihabüm mübın
19. Vel erda medednaha ve elkayna fıha ravasiye ve embetna fıha min külli şey’im mevzun
20. Ve cealna leküm fıha meayişe ve mel lestüm lehu bi razikıyn
21. Ve im min şey’in illa ındena hazinühu ve ma nünezzilühu illa bi kaderim ma’lum
22. Ve erselner riyaha levakıha fe enzelna mines semai maen fe eskaynakümuh ve ma entüm lehu bi hazinın
23. Ve inna le nahnü nuhyı ve nümıtü ve nahnül varisun
24. Ve le kad alimnel müstakdimıne minküm ve le kad alimnel müste’hırın
25. Ve inne rabbeke hüve yahşüruhüm innehu hakımün alım
26. Ve le kad halaknel insane min salsalim min hameim mesnun
27. Vel canne halaknahü min kablü min naris semum
28. Ve iz kale rabbüke lil melaiketi innı haliküm beşeram min salsalim min hameim mesnun
29. Fe iza sevveytühu ve nefahtü fıhi mir ruhıy fekau lehu sacidın
30. Fe secedel melaiketü küllühüm ecmeun
31. İlla iblıs eba ey yekune meas sacidın
32. Kale ya iblısü ma leke ella tekune meas sacidın
33. Kale lem ekül li escüde li beşerin halaktehu min salsalim min hameim mesnun
34. Kale fahruc minha fe inneke racım
35. Ve inne aleykel la’nete ila yevmid dın
36. Kale rabbi fe enzırnı ila yevmi yüb’asun
37. Kale fe inneke minel münzarın
38. İla yevmil vaktil ma’lum
39. Kale rabbi bima ağveytenı le üzeyyinenne lehüm fil erdı ve le uğviyennehüm ecmeıyn
40. İlla ıbadeke minhümül muhlesıyn
41. Kale haza sıratun aleyye müstekıym
42. İnne ıbadı leyse leke aleyhim sültanün illa menittebeake minel ğavın
43. Ve inne cehenneme le mev’ıdühüm ecmeıyn
44. Leha seb’atü ebvab likülli babim minhüm cüz’üm maksum
45. İnnel müttekıyne fı cennativ ve uyun
46. Üdhuluha bi selamin aminın
47. Ve neza’na ma fı sudurihim min ğıllin ıhvanen ala sürurim mütekabilın
48. La yemessühüm fıha nesabüv ve ma hüm minha bi muhracın
49. Nebbi’ ıbadı ennı enel ğafurur rahıym
50. Ve enne azabı hüvel azabül elım
51. Ve nebbi’hüm an dayfi ibrahım
52. İz dehalu aleyhi fe kalu selama kale inna minküm vecilun
53. Kalu la tevcel inna nübeşşiruke bi ğulamin alım
54. Kale e beşşertümunı ala em messeniyel kiberu fe bime tübeşşirun
55. Kalu beşşernake bil hakkı fe la teküm minel kanitıyn
56. Kale ve mey yaknetu mir rahmeti rabbihı illed dallun
57. Kale fe ma hatbuküm eyyühel murselun
58. Kalu inna ürsilna ila kavmim mücrimın
59. İlla ale lut inna le müneccuhüm ecmeıyn
60. İllemraetehu kadderna inneha le minel ğabirın
61. Felemma cae ale lutnil murselun
62. Kale inneküm kavmümü münkerun
63. Kalu bel ci’nake bima kanu fıhi yemterun
64. Ve eteynake bil hakkı ve inna le sadikun
65. Fe esri bi ehlike bi kıt’ım minel leyli vettebı’ edbarahüm ve la yeltefit minküm ehadüv vemdu haysü tü’merun
66. Ve kadayna ileyhi zalikel emra enne dabira haülai maktuum musbihıyn
67. Ve cae ehlül medıneti yestebşirun
68. Kale inne haülai dayfı fe la tefdahun
69. Vettekullahe ve la tuhzun
70. Kalu e ve lem nenheke anil alemın
71. Kale haülai benatı in küntüm faılın
72. Le amruke innehüm le fı sekratihim ya’mehun
73. Fe ehazethümüs sayhatü müşrikıyn
74. Fe cealna aliyeha safileha ve emtarna aleyhim hıcaratem min siccıl
75. İnne fı zalike le ayatil lil mütevessimın
76. Ve inneha le bisebılim mükıyn
77. İnne fı zalike le ayatel lil mü’minın
78. Ve in kane ashabül eyketi le zalimın
79. Fentekamna minhüm ve innehüma le bi imamim mübın
80. Ve le kad kezzebe ashabül hıcril murselın
81. Ve ateynahüm ayatina fe kanu anha mu’ridıyn
82. Ve kanu yenhıtune minel cibali büyuten aminın
83. Fe ehazethümüs sayhatü musbihıyn
84. Fe ma ağna anhüm ma kanu yeksibun
85. Ve ma halaknes semavati vel erda ve ma beynehüma illa bil hakk ve innes saate le atiyetün fasfehıs safhal cemıl
86. İnne rabbeke hüvel hallakul alım
87. Ve le kad ateynake seb’am minel mesanı vel kur’anel azıym
88. La temüddenne ayneyke ila ma metta’na bihı ezvacem minhüm ve la tahzen aleyhim vahfıd cenahake lil mü’minın
89. Ve kul innı enen nezırul mübın
90. Kema enzelna alel muktesimın
91. Ellezıne cealül kur’ane ıdıyn
92. Fe ve rabbike le nes’elennehüm ecmeıyn
93. Amma kanu ya’melun
94. Fasdoa’bima tü’meru ve a’rıd anil müşrikın
95. İnna kefeynakel müstehziın
96. Ellezıne yec’alune meallahi ilahen ahar fe sevfe ya’lemun
97. Ve le kad na’lemü enneke yedıyku sadruke bima yekulun
98. Fe sebbıh bi hamdi rabbike ve küm mines sacidın
99. Ve’büd rabbeke hatta ye’tiyekel yekıyn
MEALİ
15 – HİCR SÛRESİ
Mekke döneminde nâzil olmuştur. 99 âyettir. 80. âyette bahsedilen Hicr ahalisi, sûreye isim olmuştur. Hicr halkı, Hz. Salih (a.s.) ın kavmi olan Semûd halkıdır. Hicr sûresi, Kur’ân’ın Allah Teâlanın sözü olduğunu vurgulamaktadır. Bu sûre peygamberlerin tebliğleri karşısında bir grup kâfirin her zaman diretmiş olduğunu hatırlatır. Allah’ın varlığının ve birliğinin bazı delillerini serdeder. Sonra insanlığın en büyük kıssası olan Hz. Adem (a.s.) ile İblis’in kıssasını anlatır. Büyük Kur’ân nimetine dikkat çekilerek sûre sona erdirilir.
Bismillahirrahmanirrahim.
1 – Elif Lâm Râ. Bunlar kitabın ve Kur’ân-ı Mübin’in âyetleridir.
Mübin teriminin anlamı için: (28,2)
2 – Bir zaman olur kâfirler, “Keşke vaktiyle müslüman olmuş olsaydık!” diye çok hasret çekerler. [6,27]
Bu pişmanlığı Allah müminlere zafer verdiğinde veya ölecekleri sırada yahut kıyamet günü dile getirirler.
3 – Bırak onları, yesin içsinler, zevklerine düşsünler, arzu ve emelleri kendilerini oyalaya dursun. Yakında bilecekler! [77,46]
4 – Bizim imha ettiğimiz her memleket hakkında mutlaka daha önce kararlaştırılmış, malum bir vaade vardır.
5 – Hiç bir ümmet vaadesini ne öne alabilir, ne erteleyebilir.
6-7 – O kâfirler, alay ederek: “Ey o kendisine kitap indirilmiş olan! dediler, mutlaka sen bir delisin!
Eğer iddianda tutarlı isen, ne diye bize o melekleri getirip göstermiyorsun?” [23,70; 43,53; 25,21-22] {KM, Markos 3,22; Matta 11,18}
8 – Biz o melekleri ancak hikmet gereğince göndeririz.
Ama o zaman da, kendilerine hiç mühlet verilmez, derhal işleri bitirilir, mahvolup giderler.
9 – Hiç şüphe yok ki o zikri, Kur’ân’ı Biz indirdik, onu koruyacak olan da Biz’iz. [5,67]
Kur’ân mesajı öyle dikkatli, titiz bir şekilde korunmuştur ki bugün dünyanın her tarafında en yaygın kitap olan bu eser, bir harf farkı olmaksızın binlerce yıldan beri okunmaktadır. Matbaa, kaydetme, ulaşım imkânlarına rağmen yirminci asırda yaşamış ünlü şahısların eserlerinde bile farklılıklar bulunması, bu işin başlı başına mûcize olduğunu gösterir.
10-11 – Senden önce gelip geçen milletlere de Biz Peygamberler gönderdik.
Ama onlara hiç bir resul gelmedi ki onunla alay etmiş olmasınlar.
12-13 – Biz böylece o inkâr ve alayı suçluların kalplerine sokarız.
Geçmiş ümmetlerin başlarına gelen felaketler ibret teşkil ettiği halde yine de onlar iman etmezler.
14-15 – Hatta o kâfirlere gökten bir kapı açsak, onlar da yukarı yükselip çıksalar,
yine de “Galiba gözlerimiz bağlandı, belki de büyüye tutulduk!” derler.
16-18 – Gerçekten Biz, gökte burçlar yarattık ve onları seyredenler için yıldızlarla süsledik.
Hem onu kovulmuş her şeytandan koruduk. Ancak kulak hırsızlığı edenler olursa, onu da parlak bir ışık kovalar. [25,61; 85,1; 26,212; 37,8-10] {KM, Luka 10,18}
Burç: Kale, hisar, yüksek köşk mânalarına gelir. Gökyüzünde özel bir şekilde toplanmış olan birtakım yıldız kümelerine de burç denilmiştir. Bu kümelerin meşhur olanları on iki tane olmakla beraber, âyet-i kerimede “bürûcen” nekire şeklinde zikredildiğine göre, gökte daha keşfedilmemiş birçok yıldız kümesinin bulunduğuna işaret edilmektedir.
Şihab: “parlak ışık, alev” demektir. Göktaşı veya henüz keşfedilmemiş bir ışın türü olabilir.
Eğer göktaşı olarak düşünürsek, bunların dünya atmosferine son derecede fazla miktarda düştüğü bilinmektedir. Pek mümkündür ki şeytanların uzayda yükselmeleri bu şihablarla önleniyordur. Fakat bunlar dünyada insanların hayatlarını imha etmezler. Zira göktaşları dünya küresini çevreleyen atmosfer küresine girer girmez yanıp kül olmakta, son derece nadir olarak, ibret olsun diye yere düşmektedir. Hasılı, dünyamız burçlarla korunmasaydı bu şihablar hayatımızı çoktan imha etmiş olurlardı.
19 – Yeri de yaydık, genişlettik ve oraya ağır baskılar (sağlam dağlar) çaktık ve orada hikmetle ölçülmüş olarak her türlü nebatı yetiştirdik. [37,6] {KM, Tekvin 3,24}
20 – Orada hem siz insanlar için, hem rızkını sizin vermediğiniz daha nice yaratıklar için geçimlikler meydana getirdik.
21 – Hiçbir şey yoktur ki onu meydana getiren hazinelerin anahtarları elimizde olmasın. Biz onu ancak belirli bir ölçü ile indiririz.
22 – Aşılayıcı olarak rüzgârlar gönderdik. Derken gökten yağmur indirip onunla sizi suladık.
Halbuki o suyu hazinelerde depolayan da sizler değilsiniz. [39,21; 56,68-74; 16,10; 67,30]
Rüzgarların bitkilerdeki erkek ve dişi unsurlar arasında döllenmeyi sağladıklarına işaret ediliyor.
Âyetin son kısmı ise kaynak sularını oluşturan ilahî kanuna işaret ediyor. Yağmurla inen su yerde kaybolmaz. Yüzeye yakın taş havuzlarda depolanır. Tuzlardan ve kirlerden arıtılmış olarak tatlı bir hayat kaynağı halinde mahlûklara ikram edilir.
23 – Muhakkak ki hayatı veren de Biz’iz, hayatı geri alıp öldüren de ve elbette hepsine vâris olacak, hepsinden sonraya kalacak olan baki de Biziz.
24 – Doğrusu sizden, önden gidenleri de, geri kalanları da Biz pek iyi biliriz.
Doğup ölenleri veya ileride dünyaya gelip ölecekleri yahut İslâm’da, Cihadda, taatte öne geçip geri kalanları da biliriz. Sizin hallerinizden hiç biri Bize gizli kalmaz, demektir.
25 – Senin Rabbin, elbette onları mahşerde toplayacaktır. Çünkü O hakîmdir, alîmdir (tam hüküm ve hikmet sahibidir, her şeyi bilir).
26 – Biz insanı kara çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık. [55,14-15; 6,2]
27 – Cinleri de daha önce, zehirli ateşten yaratmıştık.
28 – Ve hani Rabbin meleklere: “Ben, demişti, kuru çamurdan, şekillenmiş bir çamurdan bir beşer yaratacağım.”
29 – “Bu itibarla, Ben onu düzenlediğim insan şekline koyduğum ve içine ruhumdan üflediğim zaman, derhal onun için secdeye kapanınız.”
Allah’ın isimlerinin insanda böyle tecelli etmesidir ki insanı arzda halife kılmış ve bütün mahlûkat üzerine çıkarmıştır.
30-31 – İblis hariç bütün melekler secdeye kapandılar. O ise kibirlenip, secde edenler arasında yer almadı.
32 – Allah İblis’e: “Sen niye secde edenlerle beraber olmadın?” diye sordu.
33 – “Benim, dedi, kuru çamurdan şekillenmiş balçıktan yarattığın bir beşere secde etmem mümkün değildir.” [2,34; 7,12; 17,62] [38,76]
34-35 – “O halde, dedi, defol buradan! Çünkü sen kovuldun,
ve bu lânet, hesap gününe kadar senin üzerinde devam edecektir.”
36 – “Ya Rabbi! dedi, o halde insanların diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver!”
37-38 – “Haydi, buyurdu, belirli bir güne kadar sana müsaade edildi.”
39-40 – İblis: “Ya Rabbi! dedi, beni azdırmâna karşılık,
yemin ederim ki ben de dünyada onlara günahları süsleyeceğim
ve ancak senin ihlasa erdirdiğin kulların müstesna, onların hepsini azdıracağım” [17,62; 38,82-83]
İblis şunu demek istiyor: “Ya Rabbî, benden aşağıda olan birine boyun eğmemi istedin. Benim bu emre uymayacağım sence mâlumdu. İşte böylece azmama sebep oldun ve bu da bu insanlar sebebiyle başıma geldi. İşte ben de onları azdıracağım.”
41 – Allah buyurdu: “Bu seçkin kullarımın tuttuğu yol, işte Ben’im gözettiğim dosdoğru yoldur.” [16,9; 1,6-7]
42 – “Şüphesiz Benim o seçkin kullarım üzerinde senin hiçbir nüfûzun yoktur, ancak senin peşine takılmış şaşkın azgınlar başka!”
43-44 – Şüphesiz cehennem de o azgınların hepsinin varacakları yerdir.
Oranın yedi kapısı vardır ve onlardan her kapıdan kimlerin gireceği belirlenmiştir. Onlar kapılara bölüştürülmüşlerdir.
İblis kıssasının hatırlatılması şu muhtevada olmuştur: Daha önceki âyetlerde kâfirlerin felakete götüren yollara tâbi oldukları üzerinde durulmuştu. Bu sapıklıkların gerisinde, en büyük bir düşmanın bulunduğunu, insanların buna karşı daima uyanık ve tetikte olmalarının lüzumunu hatırlatmak için bu kıssaya yer verilmiş ve denilmek istenmiştir ki: “Peygamber sizi bu tehlikeden kurtarmak istiyor. Fakat siz dostunuzu düşmanınızı ayırd edemiyorsunuz.”
45 – Şeytana uymaktan korunan müttakiler ise cennetlerde ve pınar başlarındadırlar.
46 – “Esenlikle, emin olarak girin oraya” (denir onlara).
47 – Onların kalplerindeki kini söküp çıkarmışızdır. Dost ve kardeş olarak, divanlar üzerinde karşı karşıya otururlar.
48 – Orada kendilerine hiç bir zahmet ve meşakkat dokunmaz, oradan hiç çıkarılmazlar.
49-50 – Kullarıma haber ver ki (günahları örten) gafur, (ihsanı bol olan) rahîm Ben’im.
Bununla beraber azabım da elîm mi elîm!
51 – Onlara İbrâhim’in misafirlerinden de bahset. [11,69; 51,24] {KM, Tekvin 18. bölüm}
Hz. İbrâhim (a.s.) ın kıssasının münasebeti şudur. Bu sûrenin başında 7. âyette müşriklerin “Eğer iddianda tutarlı isen ne diye bize melekleri getirmiyorsun?” sözleri nakledilmişti. Onlara şu denilmek isteniyor: “Melekler gelirse, kesin hükmü icra için gelirler, artık size mühlet verilmez.”
52 – Onun yanına girdiklerinde “Selam!” dediler. İbrâhim: “Biz sizden korkuyoruz” dedi.
Misafirlere ikram ettiği yiyecekleri yemediklerini görünce böyle dedi.
53 – “Korkma!” dediler. “Biz sana akıllı, bilgin bir oğlunuzun dünyaya geleceğini müjdeliyoruz.”
54 – “Beni mi müjdeliyorsunuz?” dedi. “Bana ihtiyarlık gelip çatmışken, artık beni nasıl tebşir edersiniz?”
55 – “Sana gerçeği müjdeledik, onun için ümit kesenlerden olma!” dediler.
56 – O da: “Rabbinin rahmetinden, hak yoldan sapanlardan başka kim ümit keser ki?” dedi.
57 – Ve ilave etti: “Ey elçiler, bundan başka işiniz nedir? sorabilir miyim?”
58-60 – “Haberin olsun” dediler, “Biz suçlu bir topluluğu cezalandırmak için gönderildik.
Ancak eşi dışında Lut’un ailesi müstesna.
Çünkü onların hepsini kurtaracağız. Eşinin suçlularla beraber kalmasını gerekli gördük.”
61-62 – Elçiler Lut’un evine gelince O: “Doğrusu, siz ürkülecek kimselersiniz” dedi.
63-65 – “Yok” dediler, “Biz sana, onların şüphe ettikleri cezayı getirdik ve sana emr-i Hak ile geldik, emin ol bizler sadık kimseleriz.
Hemen gecenin sonunda aileni yola çıkar, sen de arkalarından git, içinizden hiç kimse dönüp ardına bakmasın, size emredilen yere geçin gidin.” [15,8; 11,65]
Bundan maksat: “Sakın arkana bakma, yoksa taş kesilirsin” değildir. Maksat şudur: “Arkanıza bakarsanız felakette helâk olanların müthiş çığlıkları, manzaraları ile karşılaşırsınız. Şimdi ne onların lâyık oldukları cezayı bulmaları sebebiyle sevinme, ne de üzülme zamanı değildir. Oradan hızla uzaklaşmalısınız ki azap yağmurundan etkilenmeyesiniz.”
66 – Ona şu kesin emri vahyettik: “Sabaha çıkarlarken onların kökü kesilmiş olacaktır!” [11,81]
67 – Şehir halkı da misafirlerin geldiğini duyup eğlenmek için gelmişlerdi.
68-69 – “Bunlar benim misafirlerim!” dedi, “Ne olur beni mahcûp etmeyin. Allah’tan korkun da beni rüsvay etmeyin.”
Bu âyetler onların saldırganlıkta adeta gözlerinin döndüğünü zarif bir üslûpla ifade ediyor. Halkça sayılan birine, kısa süre için uğrayan bir misafir bile emin olamıyordu. Talmudda bu çürümelerin çok somut örnekleri rivâyet edilir.
70 – Onlarsa: “Biz seni elalemin işine karışmaktan menetmemiş miydik (şunu bunu korumak sana mı kalmış!)” dediler.
71 – Lût: “Eğer evlenmek isterseniz, işte kızlarım, onlarla evlenebilirsiniz” dedi.
72 – (Resulüm!) “Hayatın hakkı için onlar, kendilerini öylesine kaybetmişlerdi ki sarhoşlukları içinde sürünüp gitmekte idiler.”
Bu hitabı yapan Cenab-ı Allah’tır. Bir başka tefsire göre, hitab edenler elçi melekler “Hayatın hakkı için, onlar sarhoşlukları içinde sürünüp gitmektedirler” demişlerdi.
73 – Güneş doğarken o korkunç ses bastırıverdi onları!
74 – Bir anda şehirlerinin üstünü altına çevirdik. Pişirilmiş çamurdan yapılmış taş yağmuruna tuttuk onları!
75 – Elbette bunda işaretten anlayanlar için alınacak nice ibretler vardır.
76 – Hem o şehir harabesi uğrak bir yol üzerindedir.
Bu şehrin harabeleri Hicaz’dan Suriye ve Mısır’a giden yol üzerindedir.
77 – Elbette bunda, iman edecekler için çok ibretler vardır.
78 – Eyke halkı da zalim mi zalim bir halk idi.
Eyke, Tebük’ün eski adı olup Şuayb (a.s) ın halkıdır.
79 – Onlara da hakettikleri cezayı verdik. Bu her iki şehir harabesi de uğrak bir yol üzerindedir.
80 – Hicr halkı da peygamberleri yalancı saydı.
Hicr, Semud’un başkenti idi. Kalıntıları Medine’nin kuzeybatısında el-Ula kasabasının yanındadır. Medine – Tebük karayolu üzerindedir. Hz. Peygamber (a.s.) ın tavsiyesine uyarak buradan geçenler orada konaklamazlar.
81 – Onlara delil ve mûcizelerimizi verdik, ama yüzçevirdi onlar bu delillerden! [41,17]
82 – Dağlarda evler yontarak güven içinde bulunuyorlardı.
83 – Bir sabah o korkunç ses bastırıverdi onları!
84 – Kazanıp ele geçirdikleri mal ve imkânlar hiçbir fayda vermedi kendilerine.
Bu âyet Hz. Peygamberi ve müminleri teselli etmektedir. Hakikatin mutlaka zuhur edeceğini, batılın savletinin devamlı olmadığını bildirmektedir.
85 – Öyle ya, Biz gökleri, yeri ve bu ikisinin aralarında bulunan varlıkları elbette boşuna değil, gerçek bir gaye ve hikmetle yarattık.
Hiç şüphe yok ki o kıyamet saati gelip çatacaktır. Öyleyse müsamaha ile tatlılıkla davran onlara. [23,115-116; 38,27; 53,31; 43,89]
86 – Elbette senin Rabbin mükemmel yaratan ve herşeyi hakkıyla bilendir. [36,81-83]
87 – Şu kesin ki biz sana Seb-i mesânî ile şu yüce Kur’ân’ı verdik.
Seb-i mesânî: Fatiha sûresidir.
88 – Sakın o kâfirlerden bir kısmına geçici bir zevk olarak verdiğimiz dünya nimetlerine göz atma.
Onların iman etmemelerinden ötürü üzülme ve müminlere kol kanat ger, şefkatle koru onları. [20,31; 26,215; 9,128] {KM, Çıkış 18,15-16}
89 – Ve de ki: “Sizi, sizleri bekleyen felaketten açıkça uyarıyorum.”
90-91 – Tıpkı o bölüşenlerin, O Kur’ân’ı parça parça edenlerin başlarına indirdiğimiz felaket gibi.
Muktesimîn: bölüşenler, bölenler veya yemin edenler mânalarına gelir. İlk mânaya göre: Kur’ân’ı kısım kısım ayırarak bir kısmını kabul, öbür kısmını reddedenler mânasına gelir. Bunlar, birinci derecede, kendileri de kısım kısım bölünmüş olan Yahudi ve Hıristiyanlardır. Ayrıca, inkârlarını var güçleriyle yemin ederek pekiştirenler de kasdedilmiş olabilir.
92 – Rabbin hakkı için sorguya çekeceğiz onların hepsini!
93 – Yaptıkları işlerden sorumlu tutacağız onları.
94 – Şimdi sen, sana ne emredilmişse onu açıkça söyle onlara.
Yüzçevir, aldanma o müşriklere! [54,6; 68,10]
95 – Seninle alay edenlerin haklarından gelmeye Biz yeteriz.
96 – Onlar Allah’tan başka tanrı uyduruyorlar ama yaptıklarının sonucunu yakında öğrenecekler!
97 – Çok iyi biliyoruz, onların bu kabil iddialarından ötürü senin canının sıkıldığını!
98 – Ama sen Rabbini hamd ile tenzih et ve secde edenlerden ol.
99 – Sana ölüm gelip çatıncaya kadar da Rabbine ibadet et. [74, 46-47]
Yakîn: Müfessirlerin ekserisi tarafından “ölüm” diye tefsir edilmektedir. Süleyman Ateş “kesin bilgi” diye yorumlayarak: “Rabbine ibadet et ki sana yakin gelsin, (kesin bilgiye eresin)” demektedir.
Kur'an-ı Kerim Dosyaları
Sitemizde sanatçıya ait toplam 50 eser bulunmaktadır. Sanatçının sayfasına gitmek için tıklayın.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.