Abdullah Basfar-Muhammed Suresi
47-MUHAMMED SURESİ
Bismillahirrahmanirrahim
- Ellezıne keferu ve saddu an sebılillahi edalle a’malehüm
2. Vellezıne amenu ve amilüs salihati ve amenu bima nüzzile ala muhammediv ve hüvel hakku mir rabbihim keffera anhüm seyyiatihim ve asleha balehüm
3. Zalike bi ennellezıne keferuttebeul batıle ve ennellezıne amenüttebeul hakka mir rabbihim kezalike yadribüllahü lin nasi emsalehüm
4. Fe iza lekıytümüllezıne keferu fe darber rikab hatta iza eshantümuhüm fe şüddül vesaka fe imma mennem ba’dü ve imma fidaen hatta tedaal harbü evzaraha zalik ve lev yeşaüllahü lentesara minhüm ve lakil li yeblüve ba’daküm bi ba’d vellezıne kutilu fı sebılillahi fe ley yüdılle a’malehüm
5. Se yehdıhim ve yuslihu balehüm
6. Ve yüdhılühümül cennete arrafeha lehüm
7. Ya eyyühellezıne amenu in tensurullahe yensurküm ve yüsebbit akdameküm
8. Vellezıne keferu fe ta’sel lehüm ve edalle a’malehüm
9. Zalike bi ennehüm kerihu ma enzelellahü fe ahbeta a’malehüm
10. E fe lem yesıru fil erdı fe yenzuru keyfe kane akıbetüllezıne min kablihim demmerallahü aleyhim ve lil kafirıne emsalüha
11. Zalike bi ennellahe mevlellezıne amenu ve ennel kafirıne la mevla lehüm
12. İnnellahe yüdhılüllezıne amenu ve amilus salihati cennatin tecrı min tahtihel enhar vellezıne keferu yetemetteune ve ye’külune kema te’külül en’amü ven naru mesvel lehüm
13. Ve keeyyüm min karyetin hiye eşeddü kuvvetem min karyetikelletı ahracetk ehleknahüm fe la nasıra lehüm
14. E fe men kane ala beyyinetim mir rabbihı ke men züyyine lehu suü amelihı vettebeu ehvaehüm
15. Meselül cennetilletı vüıdel müttekun Fıha enharum mim main ğayri asin ve enharum mil lebenil lem yeteğayyer ta’müh ve enharum min hamril lezetil liş şaribın ve enharum min aselim musaffa ve lehüm fıha min küllis semerati ve mağfiratüm mir rabbihim ke men hüve halidün fin nari ve süku maen hamımen fe kattaa em’aehüm
16. Ve minhüm mey yestemiu ileyk hatta iza harecu min ındike kalu lillezıne utül ılme maza kale anifen ülaikellezıne tabeallahü ala kulubihim vettebeu ehvaehüm
17. Vellezınehtedev zadehüm hüdev ve atahüm takvahüm
18. Fe hel yenzurune illes saate en te’tiyehüm bağteh fe kad cae eşratuha fe enna lehüm iza caethüm zikrahüm
19. Fa’lem ennehu la ilahe illellahü vestağfir li zembike ve lil mü’minıne vel mü’minat vallahü ya’lemü mütekallebeküm ve mesvaküm
20. Ve yekulüllezıne amenu lev la nüzzilet surah fe iza ünzilet suratüm muhkemetüv ve zükira fıhel kıtalü raeytellezıne fı kulubihim meraduy yenzurune ileyke nazaral mağşiyyi aleyhi minel mevti fe evla lehüm
21. Taatüv ve kavlüm ma’rufün fe iza azemel emru fe lev sadekullahe le kane hayral lehüm
22. Fe hel aseytüm in tevelletüm en tüfsidu fil erdı ve tükattıu erhameküm
23. Ülaikellezıne leanehümüllahü fe esammehüm ve a’ma ebsarahüm
24. E fe la yetedebberunel kur’ane em ala kulubin akfalüha
25. İnnellezıner teddu ala edbarihim min ba’di ma tebeyyene lehümül hüdeş şeytanü sevvele lehüm ve emla lehüm
26. Zalike bi ennehüm kalu lillezıne kerihu ma nezzelellahü senütıy’uküm fı ba’dıl emr vallahü ya’lemü israrahüm
27. Fe keyfe iza teveffethümül melaiketü yadribune vücuhehüm ve edbarahüm
28. Zalike bi ennehümüttebeu ma eshatallahe ve kerihu rıdvanehu fe ahbeta a’malehüm
29. Em hasibellezıne fı kulubihim meradun el ley yuhricellahü adğanehüm
30. Ve lev neşaü le eraynakehüm fe learaftehüm bisımahüm ve le ta’rifennehüm fı lahnil kavl vallahü ya’lemü a’maleküm
31. Ve le neblüvenneküm hatta na’lemel mücahidıne minküm vessabirıne ve neblüve ahbaraküm
32. İnnellezıne keferu ve saddu an sebılillahi ve şakkur rasule mim ba’di ma tebeyyene lehümül hüda ley yedurrullahe şey’a ve seyuhbitu a’malehüm
33. Ya eyyühellezıne amenu etıy’ullahe ve etıy’ur rasule ve la tübtılu a’maleküm
34. İnnellezıne keferu ve saddu an sebılallahi sümme matu ve hüm küffarun fe ley yağfirallahü lehüm
35. Fe la tehinu ve ted’u ilis selmi ve entümül a’levne vallahü meaküm ve ley yetiraküm a’maleküm
36. İnnemel hayatüd dünya leıbüv ve lehv ve in tü’minu ve tetteku yü’tiküm ücuraküm ve la yes’elküm emvaleküm
37. İy yes’elkümuha fe yuhfiküm tebhalu ve yuhric adğaneküm
38. Ha entüm haülai tüd’avne li tünfiku fı sebılillah fe minküm mey yebhal Fe innema yebhalu an nefsih vallahül ğaniyyü ve entümül fükara’ ve in tetevellev yestebdil kavmen ğayraküm sümme la yekunu emsaleküm
MEALİ
47 – MUHAMMED SÛRESİ
Medine’de nâzil olmuştur. 38 âyettir. Sûrenin adı 2. âyetinden gelmektedir. Bu sûre, İslâma düşmanlık eden kâfirlere karşı cihad, savaş, esirler, ganimet ve münâfıkların davranışlarından bahseder.
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1 – İnkâr edip insanları Allah’ın yolundan engelleyenlerin bütün yaptıklarını Allah boşa çıkaracaktır. [25,23]
Allah yolundan çevirmenin çeşitli şekilleri vardır. a-İman etmekten zorla menetmek, b-Müminlere baskı uygulayarak dini anlatmalarını ve dinlerini yaşamalarını engellemek, c-Din ve dindarlar aleyhinde propaganda yaparak onlara karşı güvensizlik telkin etmek, d-Kâfirlerin, çocuklarını küfür üzere yetiştirmek sûretiyle Allah’ın dininden uzak tutmaları.
2 – İman edip güzel ve makbul işler yapanlar ve Rab’leri tarafından gerçeğin ta kendisi olarak Muhammede indirilen vahye iman edenlerin ise günahlarını örtüp, hallerini düzeltir.
Gerçi “İman etme” vasfından sonra ayrıca “Muhammed’e indirilene iman edenler” demeye ihtiyaç yoktur. Zira iman, onun tebliğ ettiği şeylere inanmayı zaten kapsamaktadır. Bundan maksat şunu vurgulamaktır: Hz. Muhammed (a.s.)’ın risaletinden sonra, herhangi bir kimsenin, onun getirdiği dinin hükümlerine iman etmeden inançları geçerli değildir. Onun peygamberliğine ve getirdiklerine inanmak şarttır.
3 – Bu böyledir. Çünkü kâfirler batıla uydular. İman edenler ise Rab’leri tarafından gönderilen hakka uydular. İşte Allah insanlara kendi durumlarını böylece beyan eder.
Allah iki tarafın da durumlarını açıkça ortaya koyuyor. Bir taraf batıl üzerinde ısrar ettiğinden işleri geçersiz kılınmıştır. Öbür taraf ise hak yolda sebat ettiğinden, Allah onları kötülüklerden arındırmış, hayat tarzlarını düzeltmiştir.
4 – İmdi kâfirlerle savaşta karşılaştığınız zaman hemen boyunlarını vurun. Nihayet onları iyice mağlub edince, bağı sıkı tutun, onları esir alın. Savaş bitince onları ister lütfen karşılıksız salıverir, ister fidye alarak bırakırsınız.
Durum şu ki: Allah dileseydi, onlardan intikamlarınızı alır, onları cezalandırırdı. Fakat O, sizi birbirinizle denemek için savaşı emrediyor.
Allah yolunda öldürülenler var ya, Allah onların yaptıklarını asla zayi etmeyecek, boşa çıkarmayacaktır. [8,67-68; 3,142; 9,14-15]
5 – Allah onları doğru yola iletir ve onların hallerini düzeltir. [10,9]
6 – Onları, kendilerine tanıtmış olduğu cennetine alır.
7 – Ey iman edenler! Eğer siz Allah’ın dinine destek olursanız,
O da size yardım eder ve savaşta ayaklarınızı kaydırmaz.
8 – O inkârcılara gelince, onların hakkı yıkımdır. Allah onların yaptıklarını boşa çıkarır.
9 – Bu böyledir, zira onlar Allah’ın indirdiği buyruklarını beğenmediler.
Allah da onların bütün iyi ve güzel işlerini boşa çıkardı.
10 – Peki onlar dünyada hiç dolaşmadılar mı ki, daha önce yaşamış nesillerin âkıbetlerinin nasıl olduğuna baksınlar: Allah onları yerle bir etti.
Benzeri iş yapan kâfirleri de, benzeri âkıbetler beklemektedir.
11 – Bu böyledir, çünkü iman edenlerin yardımcısı Allah’tır, kâfirlerin ise mevlâları, dostları yoktur.
12 – Muhakkak ki Allah iman edip, makbul ve güzel işler yapanları, içinden ırmaklar akan cennetlere yerleştirecektir.
Kâfirler ise dünyada zevklerini yaşamak ister, davarlar gibi yerler. İşte onların barınağı ateştir.
Hayvanlar rızkın kim tarafından yaratıldığını, bu nimetler karşılğında kendisinden ne beklendiğini düşünmezler. Çünkü bunlar yükümlü değildirler.
13 – Nice şehirler vardı ki, halkı, seni süren Mekke şehri’nin halkından daha kuvvetli idiler.
İşte Biz, onları imha ettik ve kendilerine yardım edecek kimse çıkmadı.
Müşrikler, Hz. Peygamberi hicrete mecbur etmekle rahata kavuştuklarını sanmışlardı. Oysa bu hareketleri ile kendilerinin felâketlerini hazırlamışlardı.
14 – Rabbi tarafından apaçık bir delile tâbi olan kimse hiç, yaptığı işler kendisine süslenen ve hevâ ve heveslerinin peşinden giden kimse gibi olur mu? [13,19; 59,20]
15 – Allah’a karşı gelmekten sakınanlara vaad edilen cennetin durumu ise şudur:
Orada bozulmayan su ırmakları, tadı değişmeyen süt ırmakları, içerken lezzet veren şarap ırmakları ve süzme bal ırmakları vardır.
Onlara orada her türlü meyve ile bir de Rableri tarafından bir mağfiret vardır.
Bu nimetlere erişenler hiç, ateşte devamlı kalıp, kaynar sulardan içirilip bununla bağırsakları lime lime olan kimseler gibi olur mu? [55,52; 2,25; 56,20] {KM, Tekvin 2,11-14; Tesniye 8,7-10}
16 – Onlardan seni dinlemeye gelen de vardır.
Ama ne zaman ki senin yanından çıkarlar, o vakit sana kulak verip meseleleri öğrenenlere:
“Sahi, az önce o, neler söylüyordu?” diye sorarlar.
Bir kısım münafıklar müminler arasında bulunduklarından Hz. Peygamber’e muhatap olup, onlarla beraber onun sözlerini dinliyorlardı. Fakat kalpleri onun mübarek dilinde ifadesini bulan gerçeklerden uzak olduğundan cankulağıyla dinlemiyorlar, dışarı çıkınca “Sahi! demin ne demişti?” diye sorma ihtiyacını duyuyorlardı. Onların hâlet-i rûhiyelerini açığa çıkaran ne mükemmel bir ifade!
İşte Allah onların kalplerini mühürlemiş ve onlar da hevalarına uymuşlardır.
17 – Hidâyeti kabul edenlerin ise Allah hidâyette yakînlerini artırır ve kendilerine haramlardan ve cehennemden korunmayı nasib eder.
18 – Yoksa onlar, kıyametin kendilerine ansızın gelmesini mi gözlüyorlar?
Zaten alâmetleri geldi bile!
Ama kıyamet gelip çattıktan sonra, ibret almaları neye yarar ki! [53,56-57; 54,1; 16,1; 21,1; 89,23; 34,52]
Kur’ân’ın mûcizeli beyanı, Hz. Peygamberin tertemiz hayatı ve eğittiği ashabı ile sürdürdükleri yaşama tarzı ortada iken, hâla iman etmeyen kimsenin beklediği tek şey kıyamettir. Kıyametin başlıca alâmeti, âhir zaman Peygamberinin gelmesidir. Nitekim o, şehadet ve orta parmağını göstererek: “Benimle kıyametin durumu, bunların yakınlığı gibidir” buyurmuştur. Maksat, kendisinden sonra kıyamete kadar başka bir peygamber gelmeyeceğini bildirmektir.
19 – O halde şu gerçeği hiç unutma ki:
Allah’tan başka ilah yoktur.
Sen hem kendi günahından, hem mümin erkeklerin ve mümin kadınların günahlarından ötürü Allah’tan af dile.
Allah, (dünyada) dönüp dolaştığınız yeri de, (âhirette) varıp duracağınız yeri de pek iyi bilir. [6,59-60; 11,6]
İslâm’ın insana kazandırdığı ahlâki faziletlerden biri de şudur: Mümin, ibadet ve cihad görevini yerine getirecek, hizmete devam edecek, fakat asla yaptıklarını gözünde büyütmeyecek, “üzerime düşeni yaptım” diye durumunu yeterli görmeyecektir. Aksine: “Rabbimin benden istediklerini hakkıyla yerine getiremedim. Bilerek veya bilmeyerek hangi ihmallerim oldu?” diye bir şuur kontrolü, bir tevazu ve istiğfar halet-i ruhiyesi taşıyacaktır. Âyet Hz. Peygamber (a.s.)’a bile böyle buyurarak, aslında müminlere ders vermektedir. Bundan ötürüdür ki Hz. Peygamber: “Ben her gün Allah’tan yüz kere mağfiret dilerim” buyurmuştur.
20 – İman edenler: “Keşke savaş hakkında bir sûre indirilseydi?” diyorlar.
Fakat net ve kesin bir sûre indirilip de içinde savaşma emri zikredilince,
kalplerinde hastalık bulunanların,
ölüm sekeratına giren kimsenin bakışı gibi boş gözlerle baktıklarını görürsün.
Korktukları başlarına gelsin! [4,77]
21 – Onlara düşen: İtaat etmek ve tatlı söz söylemektir. İş ciddiye bindiğinde,
Allah’a verdikleri sözde dursalardı, kendileri için elbette daha hayırlı olurdu.
22 – Demek ki ey münafıklar! Siz işbaşına geçecek olursanız, ülkede fesat çıkaracak, nizamı bozacak, akrabalık bağlarını parçalayacaksınız! (Allah’a verdiği söze bile sadık kalmayan kimsenin, böylesi hakları gözetmesi de beklenemez).
23 – İşte bunlar, Allah’ın lânet edip kulaklarını sağırlaştırdığı, gözlerini kör ettiği kimselerdir.
24 – Öyle olmasa, Kur’ân’ı düşünmezler mi? Yoksa kalplerinin üzerinde üst üste kilitler mi var?
25 – Kendilerine doğru yol iyice belli olduktan sonra, gerisin geri dinden çıkanlara muhakkak ki şeytan önce fit vermiş; onları uzun emellere, umutlara düşürmüştür.
26 – Bu böyledir; Çünkü onlar Allah’ın indirdiğinden hoşlanmayanlara:
“Biz, bazı hususlarda size itaat edeceğiz” demişlerdi.
Hâlbuki Allah onların gizledikleri şeyleri hep bilmektedir.
27 – Haydi dünyada birtakım hile ve dolaplar çeviriyorlar, peki melekler, onların yüzlerine, sırtlarına vura vura canlarını aldıkları zaman halleri ne olacak? [8,50; 6,93; 4,97; 40,46]
Bu âyet kabir azabına işaret etmektedir. Zira, burada bildirilen azap, kıyamet günü hesaptan sonra kâfirlerin görecekleri cezadan başka bir cezadır.
28 – Bu böyledir: Çünkü onlar Allah’ın gazabına sebeb olan şeylerin peşine düştüler, O’nu razı edecek şeyleri ise beğenmediler.
Bu yüzden Allah da onların bütün işlerini boşa çıkardı.
29 – Yoksa kalplerinde hastalık (nifak) bulunan münâfıklar Allah’ın, kalplerinde müminlere karşı duydukları kinleri açığa çıkarmayacağını mı zannediyorlar?
30 – Eğer dileseydik onları sana tek tek gösterirdik, sen de onları simalarından tanırdın.
Hatta sen onları ifadelerinden, ses tonlarından kesinlikle tanırsın.
Allah bütün işlerinizi bilir.
31 – Sizi mutlaka imtihan edeceğiz, ta ki içinizden mücahede edenleri, sabır ve sebat gösterenleri tanıyacak ve gösterdiğiniz yararlılıkları imtihan meydanlarında örnek göstereceğiz.
Allah’ın tanıması: İşlere karşılık verilmesine, ceza veya mükâfat verilmesine esas teşkil edecek şekilde, fiilî olarak tanıyıp bilmesi demektir. Yoksa ezelî ilmiyle Allah istikbali bilmektedir.
32 – Kendileri inkâr edip insanları Allah yolundan çevirenler ve doğru yol kendilerine iyice belli olduktan sonra bile, Peygamberin karşısına çıkanlar, Allah’a yani Allah’ın Peygamberine, dinine asla zarar veremezler. Allah onların işlerini heder edecektir.
İşlerinin heder edilmesi iki türlüdür: 1.İyi iş bilerek işledikleri şeylerin karşılığını âhirette göremeyeceklerdir. 2.İslâmı engellemek için sarfettikleri gayretler sonuçsuz kalacaktır.
33 – Ey iman edenler! Allah’a ve Resulüne itaat edin de emeklerinizi boşa çıkarmayın.
Küfür, şirk, nifak, ucub, riya gibi hallerle emeklerinizi iptal ettirmeyin.
34 – Kendileri inkâr edip insanları da Allah yolundan çeviren, sonunda da kâfir olarak ölenler var ya, Allah onları asla affetmeyecektir. [4,48]
35 – O halde gevşemeyin de, sizler daha üstün durumda iken, zillet gösterip sulha yalvarmayın.
Allah sizinle beraberdir. O, asla sizin gayretinizi kuvvetten düşürmez, emeklerinizi zayi etmez.
Âyet müslümanların barış istemelerini menetmiyor. Maksat: Müslümanların zayıf, düşmanlarının kuvvetli olduğu anlamına gelen bir barışa yalvarmalarının doğru olmadığı fikrini vermektir.
Müslümanlar her şeyden önce kuvvetlerini ortaya koymalıdırlar. Bundan sonra barış görüşmeleri yapmalarında sakınca yoktur.
36 – Dünya hayatı sadece bir oyun ve eğlenceden ibarettir.
Eğer siz iman eder ve haramlardan sakınırsanız, hem size mükâfatlarınızı verir, hem de mallarınızın tamamını istemez.
37 – Eğer onların hepsini isteyip de sizi iyice sıkıştırsaydı cimrilik eder, dayatırdınız. O zaman da, Allah, bütün kinlerinizi ortaya çıkarırdı.
38 – İşte sizler Allah yolunda harcamaya dâvet ediliyorsunuz.
İçinizden bazıları cimrilik ediyor. Her kim cimri davranırsa, ancak kendine cimrilik eder.
Müstağnî, (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan) Allah’tır; muhtaç olan ise sizlersiniz.
Şayet imandan ve takvâdan yüz çevirirseniz, O yerinize başka bir millet getirir de, onlar sizin gibi hayırsız, itaatsiz olmazlar.
Kur'an-ı Kerim Dosyaları
Sitemizde sanatçıya ait toplam 50 eser bulunmaktadır. Sanatçının sayfasına gitmek için tıklayın.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.