Web sitemize hoşgeldiniz, 18 Kasım 2024
Beğen 1

Abdurrahman Es Sudeys-İbrahim Suresi

14-İBRAHİM SURESİ
Bismillahirrahmanirrahim
1. Elif lam ra kitabün enzelnahü ileyke li tuhricen nase minez zulümati ilen nuri bi izni rabbihim ila sıratıl azızil hamıd
2. Allahillezı lehu ma fis semavati ve ma fil ard ve veylül lil kafirıne min azabin şedıd
3. Ellezıne yestehıbbunel hayated dünya alel ahırati ve yesuddune an sebılillahi ve yebğuneha ıveca’ ülaike fı dalalim beıyd
4. Ve ma erselna mir rasulin illa bi lisani kavmihı li yübeyyine lehüm fe yüdıllüllahü mey yeşaü ve yehdı mey yeşa’ ve hüvel azızül hakım
5. Ve le kad erselna musa bi ayatina en ahric kavmeke minez zulümati ilen nuri ve zekkirhüm bi eyyamillah inne fı zalike le ayatil li külli sabbarin şekur
6. Ve iz kale musa li kavmihizkuru nı’metellahi aleyküm iz encaküm min ali fir’avne yesumuneküm suel azabi ve yüzebbihune ebnaeküm ve yestahyune nisaeküm ve fı zaliküm belaüm mir rabbiküm azıym
7. Ve iz teezzene rabbüküm le in şekertüm le ezıdenneküm ve le in kefertüm inne azabı leşedıd
8. Ve kale musa in tekfüru entüm ve men fil erdı cemıan fe innellahe le ğaniyyün hamıd
9. E lem ye’tiküm nebeüllezıne min kabliküm kavmi nuhıv ve adiv ve semude vellezıne mim ba’dihim la ya’lemühüm ilellah caethüm rusülühüm bil beyyinati fe raddu eydiyehüm fı efvahihim ve kalu inna kefarna bima ürsiltüm bihı ve inna le fı şekkim mimma ted’unena ileyhi mürıb
10. Kalet rusülühüm e fillahi şekkün fatıris semavati vel ard yed’uküm li yağfira leküm min zünubiküm ve yüehhıraküm ila ecelim müsemma kalu in entüm illa beşerum mislüna türıdune en tesudduna amma kane ya’büdü abaüna fe’tuna bi sültanim mübın
11. Kalet lehüm rusülühüm in nahnü illa beşerum mislüküm ve lakinnellahe yemünnü ala mey yeşaü min ıbadih ve ma kane lena en ne’tiyeküm bi sültanin illa bi iznillah ve alellahi fel yetevekkelil mü’minun
12. Ve ma lena ella netevekkele alellahi ve kad hedana sübülena ve lenasbiranne ala ma azeytümuna ve alellahi fel yetevekkelil müteveklkilun
13. Ve kalellezıne keferu li rusülihim le nuhricenneküm min erdına ev leteudünne fı milletina fe evha ileyhim rabbühüm le nühlikennez zalimın
14. Ve le nüskinennekümül erda mim ba’dihim zalike li men hafe mekamı ve hafe veıyd
15. Vesteftehu ve habe küllü cebbarin anıd
16. Miv veraihı cehennemü ve yüska mim main sadıd
17. Yetecerrauhu ve la yekadü yüsığuhu ve ye’tıhil mevtü min külli mekaniv ve ma hüve bi meyyit ve miv veraihı azabün ğalıyz
18. Meselüllezıne keferu bi rabbihim a’malühüm keramadinişteddet bihir rıhu fı yevmin asıf le yakdirune mimma kesebu ala şey’ zalike hüved dalalül beıyd
19. E lem tera ennellahe halekas semavati vel erda bil hakk iy yeşe’ yüzhibküm ve ye’ti bi halkın cedıd
20. Ve ma zalike alellahi bi azız
21. Ve berazu lillahi cemıan fe kaled duafaü lillezınestekberu inna künna leküm tebean fe hel entüm muğnune anna min azabillahi min şey’ kalu lev hedanellahü le hedeynaküm sevaün aleyna ecezı’na em saberna ma lena mim mehıys
22. Ve kaleş şeytanü lemma kudıyel emru innellahe veadeküm va’del hakkı ve veadtüküm fe ahleftüküm ve ma kane liye aleyküm min sültanin illa en deavtüküm festecebtüm lı fe la telumunı ve lumu enfüseküm ma ene bi musrihıküm ve ma entüm ib musrihıyy innı kefertü bima eşraktümuni min kabl innez zalimıne lehüm azabün elım
23. Ve üdhılellezıne amenu ve amilus salihati cennatin tecrı min tahtihel enharu halidıne fıha bi izni rabbihim tehıyyetühüm fıha selam
24. E lem tera keyfe darabellahü meselen kelimeten ttttayyibeten ke şeceratin tayyibetin aslüha sabitüv ve fer’uha fis sema’
25. Tü’tı üküleha külle hıynim bi izni rabbiha ve yadribüllahül emsale lin nasi leallehüm yetezekkerun
26. Ve meselü kelimetin habısetin ke şeceratin habısetinictüsset min fevkıl erdı ma leha min karar
27. Yüsebbitüllahüllezıne amenu bil kavlis sabiti fil hayatid dünya ve fil ahırah ve yüdılüllahüz zalimıne ve yef’alüllahü ma yeşa’
28. E lem tera ilellezıne beddelu nı’metellahi küfrav ve ehallu kavmehüm daral bevar
29. Cehennem yaslevneha ve bi’sel karar
30. Ve cealu lillahi endadel li yüdıllu an sebılih kul temetteu fe inne mesıyraküm ilen nar
31. Kul li ıbadiyellezıne amenu yükıymus salate ve yünfiku mimma razaknahüm sirrav ve alaniyetem min kabli ey ye’tiye yevmül la bey’un fıhi ve la hılal
32. Allahüllezı halekas semavati vel erda ve enzele mines semai maen fe ahrace bihı mines semerati rizkal leküm ve sehhara lekümül fülke li tecriye fil bahri bi emrih ve sehhara lekümül enha
33. Ve sehha lekümüş şemse vel kamera daibeyn ve sehhara lekümül leyle ven nehar
34. Ve ataküm min külli ma seeltümuh ve in teudu nı’metellahi la tuhsuha innel insane le zalumün keffar
35. Ve iz kale ibrahımü rabbic’al hazel belede aminev vecnübnı ve beniyye en na’büdel asnam
36. Rabbi innehünne adlelne kesıram minen nas fe men tebianı fe innehu minnı ve men asanı fe inneke ğafurur rahıym
37. Rabbena innı eskentü min zürriyyetı bi vadin ğayri zı zer’ın ınde beytikel muharrami rabbena li yükıymus salate fec’al ef’idetem minen nasi tehvı ileyhim verzukhüm mines semerati leallehüm yeşkürun
38. Rabbena inneke ta’lemü ma nuhfı ve ma nı’lin ve ma yahfa alellahi min şey’in fil erdı ve la fis sema’
39. Elhamdü lillahillezı vehebe lı alel kiberi ismaıyle ve ishak inne rabbı le semıud düa’
40. Rabbic’alnı mükıymes salati ve imn zürriyyetı rabbena ve tekabbel düa’
41. Rabbenağfir lı ve li valideyye ve lil mü’minıne yevme yekumül hısab
42. Ve la tahsebennellahe ğafilen amma ya’melüz zalimun innema yüehhıruhüm li yevmin teşhasu fıhil ebsar
43. Mühtııyne mükniıy ruusihim la yerteddü ileyhim tarfühüm ve ef’idetühüm heva’
44. Ve enzirin nase yevme ye’tıhimül azabü fe yekulüllezıne zalemu rabbena ahhırna ila ecelin karıbin nücib da’veteke ve nettebiır rusül e ve lem tekunu aksemtüm min kablü ma leküm min zeval
45. Ve sekentüm fı mesakinillezıne zalemu enfüsehüm ve tebeyyene leküm keyfe fealna bihim ve darabna lekümül emsal
46. Ve kad mekeru mekrahüm ve ındellahi mekruhüm ve in kane mekruhüm li tezule minhül cibal
47. Fe la tahsebennellahe muhlife va’dihı rusüleh innellahe azızün züntikam
48. Yevme tübeddelül erdu ğayral erdı ve semavatü ve berazu lillahil vahıdil kahhar
49. Ve teral mücrimıne yevmeizim mükarranıne fil asfad
50. Serabilühüm min katıraniv ve tağşa vücuhehümün nar
51. Li yecziyellahü külle nefsim ma kesebet innellahe serıul hısab
52. Haza belağul lin nasi ve li yünzeru bihı ve liya’lemu ennema hüve ilahüv vahıdüv ve liyezzekkera ülül elbab
MEALİ
14 – İBRÂHİM SÛRESİ
Mekke’de nâzil olmuş olup 52 âyettir. Sûre, Kur’ân-ı Kerimin gerçekliğine dair bir girişten sonra Hz. Mûsâ (a.s.)’ın tebliğine yer verir. Daha sonra Hûd, Âd, Semûd halklarını, genel olarak inkârcıların tutumlarını ve onlara verilen dünyevî ve uhrevî cezaları bildirir.
Âhirette Şeytan’ın kâfirlere karşı yapacağı hitabeyi nakleder. Sonra Hz. İbrâhim (a.s.)’ın Mekke’de geçen kıssasına genişçe yer verir. Başlangıçta olduğu gibi Kur’ân’ın, Allah’ın insanlara yönelttiği bir bildiri olduğu hatırlatılarak, sûre sona erer.
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1-3 – Elif, Lâm, Râ. Bu, Rab’lerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, azîz ve hamîd (üstün kudret sahibi ve her işi övgüye lâyık olan) Allah’ın yoluna, göklerde ve yerdeki her şeyin sahibinin yoluna insanları çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır.
Kendilerini bekleyen o çetin azaptan ötürü vay o inkârcıların hallerine!
Vay onlara ki, âhirete inanmalarına rağmen, bile bile dünyayı âhirete tercih ederler.
İnsanları Allah yolundan çevirir de o yolu eğri büğrü göstermek isterler.
İşte onlar haktan, doğru yoldan çok uzak bir sapıklık içindedirler. [2,257; 57,9]
Kâfirler, Allah’ın rızasına tâbi olmayıp, Allah’ın dininin kendilerine tâbi olmasını isterler. Bu din, bütün örf, âdet, gelenek ve alışkanlıklarını doğrulasın, ama hoşlanmadıkları bir tek inanç ve ibadeti bile şart koşmasın. Ancak bu hale getirdikten sonra dini kabul ederlermiş!
4 – Biz her peygamberi, kendi milletinin lisanı ile gönderdik, ta ki onlara hakikatleri iyice açıklasın.
Artık Allah dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola iletir. O azîzdir, hakîmdir (mutlak galiptir, tam hüküm ve hikmet sahibidir). [7,158]
Allah hangi millete peygamber gönderirse, mesajını o milletin dili ile gönderir. Maksat, onların iyice anlamalarıdır. Bu sebeple bu âyet, kitabın mânalarının diğer dillere çevrilmesini de gerektirir. Fakat mesajı anlamak, kabulü gerektirmez. Bu, insanın tercihinden sonra Allah’ın takdirine bağlıdır.
5 – Bu cümleden olarak, Mûsâ’yı da “halkını karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allah’ın önemli günlerini hatırlat” diye Mûsâ’yı âyetlerimizle gönderdik. Elbette bunda çok sabreden ve çok şükreden herkes için nice ibretler vardır.
6 – Bir vakit Mûsâ, kavmine: “Allah’ın, sizin üzerinizdeki nimetlerini hatırlayın:
Çünkü O sizi, size en kötü bir işkence uygulayan,
doğan erkek çocuklarınızı öldürüp kızlarınızı perişan bir hayata zorlayan
Firavun’un hâkimiyetinden kurtarmıştı.
Gerçekten bunda, Rabbinizden size büyük bir imtihan vardı.
Mûsâ (a.s.)’ın bu kabil tavsiyeleri geniş olarak Tevrat, Tesniye, 4,6,8,10,11 ve 28. bölümlerinde yer almaktadır.
7 – Ve düşünün ki: Rabbiniz şöyle ilan buyurdu: “Eğer şükrederseniz, Ben nimetlerimi daha da artırırım,
ama nankörlük ederseniz haberiniz olsun ki azabım pek şiddetlidir!”
8 – Sözüne devam ederek: “Eğer dedi Mûsâ, siz ve dünyada bulunan herkes kâfir olsa,
bilesiniz ki, Allah’ın hiç kimseye ve hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, her türlü övgüye lâyıktır.” [39, 7; 64,6]
9 – Sizden önce gelip geçmiş ümmetlerin, Nuh, Âd ve Semûd halklarının
ve onlardan sonra gelip de Allah’tan başkasının tamtamına bilemeyeceği halkların başlarından geçen olaylardan haberdar olmadınız mı?
Elçileri kendilerine delil ve mûcizeler getirdiler de onlar ellerini ağızlarına götürüp:
“Biz, dediler, sizinle gönderilen talimatları kabul etmiyoruz. Çünkü biz, bize yaptığınız dâvetin mahiyetinden derin bir kuşku içindeyiz” [7,65]
“Eli ağzına götürmek” hayret, red veya tahkir ifadesi olmalıdır. Red ve alaylarını göstermek amacıyla ıslık çalmak için olabileceği gibi, susmaya dâvet için de yapmış olabilirler.
10 – Peygamberleri onlara: “Hiç gökleri ve yeri yaratan yüce Yaratıcı hakkında şüphe edilebilir mi?
O günahlarınızı affetmeye çağırıyor ve muayyen bir süreye kadar size müsaade ediyor, mühlet veriyor” dediler.
Onlarsa “Siz, dediler, bizim gibi bir beşerden başka bir şey değilsiniz.
Siz bizi atalarımızın ibadet ettiği tanrılardan vazgeçirmek istiyorsunuz. O halde bize açık delil getirin.” [11,3]
11 – Resulleri onlara: “Evet, dediler, biz sizin gibi beşerden başka bir şey değiliz.
Fakat Allah peygamberlik nimetini kullarından dilediğine ihsan eder.
Allah’ın izni olmadıkça size mûcize göstermemiz mümkün değildir.
O halde müminler yalnız Allah’a dayanıp güvenmelidirler.”
12 – “Biz neden Allah’a tevekkül etmeyelim ki gireceğimiz yolları bize O gösterdi.
Bize verdiğiniz her türlü eza ve sıkıntıya sabredeceğiz.
Tevekkül edenler yalnız Allah’a dayanıp güvenmelidirler.”
13-14 – Kâfirler resûllerine dediler ki: “Ya sizi yurdumuzdan kovarız yahut bizim dinimize dönersiniz.”
Rab’leri de onlara vahyetti ki: “Elbette Biz o zalimleri imha edeceğiz
ve onlardan sonra o ülkeye sizi yerleştireceğiz.
İşte bu, huzuruma çıkmaktan ve uyardığım azaptan çekinenler içindir.” [7,88; 27,56; 17,76; 8,30]
Bu âyet, Hz. Peygamber (a.s.)’ın vatanından hicret edeceğine, fakat daha sonra kendisini çıkaranların yerine hakim olacağına işaret etmektedir.
15-17 – Resuller Allah’tan yardım ve zafer istediler. Neticede her inatçı, zorba zalim hüsrana uğradı.
İş bununla bitmeyecek, ardından cehenneme girecek.
Orada kendisine kanlı irinli su içirilecek, yutmaya çalışacak ama boğazından geçiremeyecek.
Ölüm her yandan ona geldiği halde yine de ölmeyecek.
Bunun arkasından da pek şiddetli bir azap daha vardır. [37,171-173; 58,21; 21,105; 50,24-26; 22,21; 35,36; 55,43-44; 37,64-68]
18 – Rab’lerini inkâr edenlerin durumu şudur: Onların iyi işleri, bir kül yığınına benzer.
Fırtınalı bir günde rüzgar onu şiddetle savurmaktadır…
Kazandıklarından hiç bir şeyi ellerinde tutamıyorlar. İşte asıl kayıp, asıl sapıklık budur! [25,23; 3,117]
19-20 – Görüp anlamadın mı ki Allah gökleri ve yeri, hikmetle ve ciddî bir maksat için yaratmıştır.
Eğer dilerse sizi ortadan kaldırıp yepyeni bir halk getirir. Allah’a göre bu, sözü edilecek bir şey değildir. [36,77-83; 47,38]
Hitap görünüşte Hz. Peygamber (a.s.)’a, gerçekte ise bütün insanlaradır.
21 – Bir de bakarsın kıyamet gününde hepsi toplanarak Allah’ın huzuruna çıkmışlar.
Zayıflar büyüklük taslayanlara: “Biz, diyecekler, sizlere tâbi idik. Şimdi siz, bize fayda sağlayıp da Allah’ın azabından zerrece bir şey uzaklaştırabiliyor musunuz?”
Büyüklük taslayanlar: “Ne yapalım? diyecekler, Allah bize yol gösterseydi biz de size gösterirdik.
Şimdi bizler sabretsek de, sızlansak da sonuç değişmez.
Anlaşıldı: Bizim için kaçıp sığınacağımız bir yer yok!” [34,31-33; 40,47-48; 7,38-39; 33,66-68]
22 – Hesaplar görülüp iş tamamlanınca Şeytan onlara şöyle diyecek: “Allah size doğru vaadde bulundu. Ben de size bir şeyler vaad ettim, ama sözümden caydım.
Doğrusu, benim size istediğimi yaptıracak bir gücüm yoktu.
Sadece ben sizi dâvet ettim, siz de çağrımı kabul ettiniz. O halde beni ayıplamayın, kendi kendinizi kınayın.
Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz.
Ben, sizin daha önce beni Allah’a şerik yapmanızı da reddetmiştim.”
Elbette, böyle zalimlerin hakkı gayet acı bir azaptır. [4,120; 59,16]
Allah’ın hükmü herkes hakkında kesinleşip, cennetlikler cennete, cehennemlikler de cehenneme girmeye hazırlandığı zaman Şeytan bu nutkunu irad edecektir.
23 – İman edip makbul ve güzel işler yapanlar, içlerinden ırmaklar akan cennetlere yerleştirilecekler, Rablerinin izniyle orada devamlı kalacaklardır.
Orada karşılaştıklarında iyi dilek temennileri “selam” olacaktır. [39,73; 13,23-24; 10,10]
Selam: güvenlik, esenlik, her türlü zarardan kurtulma, barış anlamlarına gelip en kapsamlı bir temenni olduğundan, kaynağını da Allah’ın es-Selam ism-i şerifinden aldığından dünyada müminlere bahşedilen bir İslâm nimeti olarak cennette de devam edecektir.
24-25 – Görmedin mi Allah nasıl bir benzetme yaptı:
Güzel söz, kökü yerin derinliklerinde sabit, dalları ise göğe doğru yükselmiş bir ağaç gibidir ki
Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir.
Düşünüp ders çıkarsınlar diye Allah insanlara böyle temsiller getirir. [13,17] {KM, Mezmurlar 1,3-4; Matta 7,17-19; 13,4-32; Markos 4,1-34; Luka 8,5-18}
Burada iman, güzel ağaca benzetilmiştir. Bir ağacın damarları, gövdesi, dalları, meyveleri vardır. İman ağacının damarları ilim, marifet ve yakindir. Gövdesi ihlastır. Dalları iyi işler ve davranışlar, meyveleri ise güzel işlerin gerektirdiği temiz huylar, güzel hasletlerdir. Bir ağacın canlılığını sürdürmesi için sulanıp bakılması gerektiği gibi iman ağacı da ilim, iyi işler, tefekkür ile gözetilmezse, o da kuruma tehlikesine mâruz kalır. Bir hadiste Hz. Peygamber (a.s.): “Elbise nasıl yıpranırsa, kalpteki iman da öylece yıpranıp eskir. O halde, imanınızı daima tazeleyin” buyurmuştur. İbadetlere vakti vaktine devam, bu bakımı sağlar.
26 – Kötü söz ise, gövdesi toprağın üstünden kolayca çıkarılabilen, kökleşip yerleşmeyen değersiz bir ağaca benzer.
Kötü söz de köksüz bir bitkiye benzetilmiştir. Ne sağlam kökü, ne yükselen dalları, ne güzel meyveleri, ne gölgesi vardır. İşte kâfir böyledir.
27 – Allah iman edenleri hem dünyada hem âhirette o sabit söz üzerinde sağlam bir şekilde tutar. Zalimleri ise şaşırtır. Allah elbette dilediğini yapar.
28-29 – Allah’ın nimetine bedel, inkâr ve nankörlüğü tercih edenleri, ayrıca kendi halklarını da helâk yurduna, cehenneme sürükleyenleri görmedin mi?
Onların hepsi oraya girecekler. Ne kötü bir yerleşim yeridir cehennem!
30 – İnsanları Allah’ın yolundan saptırmak için birtakım ortaklar uydurdular.
De ki: “Azıcık yararlanın bakalım nasılsa sonunda gideceğiniz yer ateştir!” [10,70]
31 – Söyle o iman etmiş kullarıma:
Namazı tam gerektiği şekilde kılsınlar ve ne alışverişin, ne de dostluğun olmadığı gün gelmeden önce, gizli ve açık şekilde, kendilerine ihsan ettiğimiz rızıklardan, nimetlerden bağışta bulunsunlar. [2,254; 57,15]
32 – Allah gökleri ve yeri yaratandır.
Gökten yağmur indirip size rızık olsun diye, onunla türlü türlü meyveler, ürünler çıkarandır.
İzni ile denizde dolaşmak üzere gemileri size râm eden,
akan suları da, ırmakları da sizin hizmetinize verendir.
33 – Mûtad seyirlerini yapan güneş ile ay’ı size âmade kılan, geceyi ve gündüzü istifadenize veren de O’dur. [36,37-40; 7,54; 39,5]
34 – Hâsılı O, Kendisinden dilediğiniz her şeyi verdi. Öyle ki Allah’ın size verdiği nimetleri birer birer saymaya kalkarsanız, mümkün değil, onları toptan olarak bile sayamazsınız. Gerçekten insan zalim ve nankördür.
35 – Bir de, İbrâhim, bir vakitler şöyle demişti: “Ya Rabbî! Burayı emin bir belde kıl, beni de evlatlarımı da putlara tapmaktan uzak tut.” [2,126; 29,67; 3,96-97]
36 – “Ya Rabbî! Doğrusu onlar (putlar) insanların birçoğunu saptırdılar. Artık bundan sonra kim bana tâbi olursa, o bendendir.
Kim de bana karşı gelirse o da Senin merhametine kalmıştır, şüphesiz Sen gafursun, rahîmsin.”
Putlar birçok insanın sapmasına sebep olduğundan mecazi olarak saptırma işi onlara maledilmiştir. Hz. İbrâhim (a.s.) doğru yolda gidenler için dua edip nimet ve bereket istiyor. Fakat isyan edenler için ceza istemeyip, Allah’ın mağfiret ve merhametine havale ediyor. Bu onun meşhur şefkatinin tezahürlerinden biridir. Benzeri bir davranışı Hz. Îsâ (a.s.) da yapmıştır. [5,118]
37 – “Ey bizim Rabbimiz! Ben zürriyetimden bir kısmını senin kutsal mâbedinin yanında, ekin bitmez bir vâdide yerleştirdim.
Ey bizim Rabbimiz! Namazı gereğince kılsınlar diye böyle yaptım.
Ya Rabbi! Artık insanların bir kısmının gönüllerini onlara doğru yönelt, onları her türlü ürünlerden rızıklandır ki Sana şükretsinler.” [2,125-127; 5,97; 28,57] {KM, Tekvin 16. bölüm ve 17,18-20; 25,12-18}
Bu duanın bereketiyledir ki Hz. Muhammed (a.s.)’dan önce bütün Arabistan, ondan sonra ise bütün dünya oraya akın ediyorlar. Senenin her mevsiminde her çeşit sebze, meyve ve ürünler, hem de uygun fiatlarla orada bulunuyor.
38 – “Ey bizim Rabbimiz! Biz ister gizleyelim, ister açığa vuralım, yaptığımız herşeyi bilirsin. Zaten göklerde ve yerde Allah’a gizli kalan hiçbir şey yoktur.”
39 – “Hamd olsun Allah’a ki, hayli yaşlı olmama rağmen,
bu ihtiyarlık halimde İsmâil ve İshak’ı bana ihsan etti. Şüphesiz ki Rabbim duayı kabul buyurur.”
40 – “Ya Rabbi! Beni de, neslimden çoğunu da namazı devamlı olarak ve gereğince kılan kullarından eyle! Duamı, lütfen kabul buyur Ya Rabbi!”
41 – “Ey Rabbimiz! Beni, annemi, babamı ve bütün müminleri kıyamet günü affeyle.”
Hz. İbrâhim (a.s.) vatanından ayrılırken babası için Allah’a dua edip af dileme sözü vermişti [19,47]. Onu yerine getirmek üzere böyle dua ediyor. Fakat daha sonra onun din düşmanı olduğunu kesin anlayınca, onunla manevî ilişkilerini de kesti [9, 114]
42 – Sen, o zalimlerin işlediklerinden, sakın Rabbinin habersiz olduğunu zannetme!
O, sadece onların, dehşetinden gözlerinin donup kalacağı bir güne ertelemektedir.
43 – O gün onlar başlarını dikmiş, gözleri donup kalmış, kalpleri bomboş koşup dururlar. [54,8; 20,108-111; 70,44]
44 – Hem, azabın geleceği günü hatırlatarak insanları uyar!
O gün zalimler: “Ey bizim Rabbimiz! diyecekler, ne olur, bize kısa bir süre ver de senin çağrına uyma imkânı bulalım ve peygamberlerin izince gidelim.”
Peki, önceleri hiç zeval bulmayıp sürekli yaşayacağınıza dair yemin eden siz değil miydiniz? [23,99-100; 6,27-28]
45 – Sizden önce, kendilerine zulmetmiş olanların diyarlarına yerleştiniz.
Onlara neler yaptıklarımız da size iyice belli oldu ve size meseller getirerek gerçekleri anlattık.
46 – Onlar tuzaklar kurdular, ama Allah nezdinde de onlara tuzak var,
isterse onların tuzakları dağları yerinden oynatacak olsun!
47 – Sakın Allah’ın, peygamberlerine yaptığı vaadden cayacağını zannetme! Allah elbette mutlak galiptir, intikam sahibidir.
48 – Gün gelir, yer başka bir yere, gökler de başka göklere çevrilir.
Bütün insanlar kabirlerinden kalkıp tek hâkim olan Allah’ın huzuruna çıkarlar. {KM, Vahiy 21. bölüm; İşaya 65,17}
Tebdil ya özde olan bir değişiklik [4,56] veya vasıfta olan bir değişiklik [25,70] anlamlarına gelebilir. Bundan ötürü gerek eski, gerek yakın dönemde yaşamış müfessirler ve kelam alimleri her iki mânaya göre de tefsir etmişlerdir.
49-50 – O gün mücrimlerin birbirine yaklaştırılarak kelepçelendiğini görürsün. Gömlekleri katrandandır, yüzlerini ise ateş kaplar. [37,22; 25,3; 38,37-38; 23,104]
51 – Allah her insana kazandığının karşılığını vermek için (diriltir). Allah, hesabı çok çabuk görür. [53,31; 21,1]
52 – İşte bu Kur’ân insanlara beliğ bir tebliğdir,
ta ki onunla uyarılsınlar,
ta ki Allah’ın tek İlah olduğunu bilsinler.
Ve ta ki aklı ve vicdanı temiz olanlar,
düşünüp ders alsınlar… [6,19]


Kur'an-ı Kerim Dosyaları

Sitemizde sanatçıya ait toplam 50 eser bulunmaktadır. Sanatçının sayfasına gitmek için tıklayın.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.