Web sitemize hoşgeldiniz, 27 Aralık 2024
Beğen 2

Kerim Öztürk-21.Cüz

21.CÜZ-LATİNCE
29-ANKEBUT SURESİ
Bismillahirrahmanirrahim
46. Ve la tücadilu ehlel kitabi illa billetı hiye ahsenü illellezıne zalemu minhüm ve kulu amenna billezı ünzile ileyna ve ünzile ileyküm ve ilahüna ve ilahüküm vahıdüv ve nahnü lehu müslimun
47. Ve kezalike enzelna ileykel kitab fellezıne ateynahümül kitabe yü’minune bih ve min haülai mey yü’minü bih ve ma yechadü bi ayatina illel kafirun
48. Ve ma künte tetlu min kablihı min kitabiv ve la tehuttuhu bi yemınike izel lertabel mübtılun
49. Bel hüve ayatüm beyyinatün fı sudurillezine utül ılm ve ma yechadü bi ayatina illaz zalimun
50. Ve kalu lev la ünzile aleyhi ayatüm mir rabbih kul innemel ayatü ındellah ve innema ene nezırum mübın
51. E ve lem yekfihim enna enzelna aleykel kitabe yütla aleyhim inne fı zalike le rahmetev ve zikra li kavmiy yü’minun
52. Kul kefa billahi beynı ve beyneküm şehıda ya’lemü ma fis semavati vel ard vellezıne amenu bil batıli ve keferu billahi ülaike hümül hasirun
53. Ve yesta’ciluneke bil azab ve lev la ecelüm müsemmel la caehümül azab ve le ye’tiyennehüm bağtetev ve hüm la yeş’urun
54. Yesta’ciluneke bil azab ve inne cehenneme le mühıytatüm bil kafirun
55. Yevme yağşahümül azabü min fevkıhim ve min tahti erculihim ve yekulü zuku ma küntüm ta’melun
56. Ya ıbadiyellezıne amenu inne erdıy vasiatün fe iyyaye fa’büdun
57. Küllü nefsin saikatül mevti sümme ileyna türceun
58. Vellezıne amenu ve amilus salihati le nübevviennehüm minel cenneti ğurafen tecrı min tahtihel enharu halidıne fıha nı’me ecrul amilın
59. Ellezıne saberu ve ala rabbihim yetevekkelun
60. Ve keeyyim min dabbetil la tahmilü rizkahellahü yerzükuha ve iyyaküm ve hüves semıul alım
61. Ve lein seeltehüm men halekas semavati vel erda ve sehharaş şemse vel kamera le yekulünnellah fe enna yü’fekun

62. Allahü yebsütur riska li mey yeşaü min ıbadihı ve yakdiru lehv innellahe bi külli şey’in alım
63. Ve lein seeltehüm men nezzele mines semai maen fe ahya bihil erda mim ba’di mevtiha le yekulünnellah kulil hamdü lillah bel ekseruhüm la ya’kılun
64. Ve ma hazihil hayatüd dünya illa lehvüv ve leıb ve inned darel ahırate le hiyel hayevan lev kanu ya’lemun
65. Fe iza rakibu fil fülki deavüllahe muhlisıyne lehüd dın felemma neccahüm ilel berri izahüm yüşrikun
66. Li yekfüru bima ateynahüm ve li yetemetteu fe sevfe ya’lemun
67. E ve lem yerav enna cealnü haramen aminev ve yütehattafün nasü min havlihim e fe bil batıli yü’minune ve bi nı’metillahi yekfürun
68. Ve men azlenü minmeniftera alellahi keziben ev kezzebe bil hakkı lemma caeh e leyse fı cehenneme mesvel lil kafirın
69. Vellezıne cahedu fına le nehdiyennehüm sübülena ve innellahe le meal muhsinın
30-RUM SURESİ
Bismillahirrahmanirrahim
1. Elif lam mım
2. ğulibeti’r-rum
3. Fı ednel erdı ve hüm mim ba’di ğalebihim se yağlibun
4. Fı bid’ı sinın lillahil emru min kablü ve mim ba’d ve yevmeiziy yefrahul mü’minun
5. Bi nasrillah yensuru mey yeşa’ ve hüvel azızür rahıym
6. Va’dellah la yuhlifüllahü va’dehu ve lakinne ekseran nasi la ya’lemun
7. Ya’lemune zahiram minel hayatid dünyave hüm anil ahırati hüm ğafilun
8. E ve lem yetefekkeru fı enfüsihim ma halekallahüs semavati vel erda ve ma beynehüma illa bil hakkı ve ecelim müsemma ve inne kesıram minen nasi bi likai rabbihim le kafirun
9. E ve lem yesıru fil irdı fe yenzuru keyfe kane akıbetüllezıne min kablihim kanu eşedde minhüm kuvvetev ve esarul erda ve ameruha eksera mimma ameruha ve caethüm rusülühüm bil beyyinat kanu eşedde minhüm kuvvetev ve esarul erda ve ameruha eksera mimma ameruha ve caethüm rusülühüm bil beyyinat fema kanellahü li yazlimehüm ve lakin kanu enfüsehüm yazlimun
10. Sümme kane akıbetellezıne esaüs sua en kezzebu bi ayatillahi ve kanu biha yestehziun
11. Allahü yebdeül hakka sümme yüıydühu sümme ileyhi türceun
12. Ve yevme tekumüs saatü yüblisül mücrimun
13. Ve lem yekül lehüm min şürakaihim şüfeaü ve kanu bi şürakaihim kafirın
14. Ve yevme tekumüs saatü yevmeiziy yeteferrakun
15. Fe emmellezıne amenu ve amilus salihati fe hüm fı ravdatiy yuhberun
16. Ve emmellezıne keferu ve kezzebu bi ayatina ve likail ahırati fe ülaike fil azabi muhdarun
17. Fe sübhanellahi hıyne tübsune ve hıyne tusbihun
18. Ve lehül hamdü fis semavati vel erdı ve aşiyyev ve hıyne tuzhirun
19. Yuhricül hayye minel meyyiti ve yuhricül meyyite minel hayyi ve yuhyil erda ba’de mevtiha ve kezalike tuhracun
20. Ve min ayatihı en halekaküm min türabin sümme iza entüm beşerun tenteşirun
21. Ve min ayatihı en haleka leküm min enfüsiküm ezvacel li teskünu ileyha ve ceale beyneküm meveddetev ve rahmeh inne fı zalike le ayatil li kavmiy yetefekkerun
22. Ve min ayatihı halkus semavati vel erdı vahtilafü elsinetiküm ve elvaniküm inne fı zalike le ayatil lil alimın
23. Ve min ayatihı menamüküm bil leyli ven nehari vebtiğaüküm min fadlih inne fı zalike le ayatil li kavmiy yesmeun
24. Ve min ayatihı yürıkümül berka havfev ve tameav ve yünezzilü mines semai maen fe yuhyı bihil erda ba’de mevtiha inne fı zalike le ayatil li kavmiy ya’kılun
25. Ve min ayatihı en tekumes semaü vel erdu bi emrih sümme iza deaküm da’vetem minel erdı iza entüm tahrucun
26. Ve lehu men fis semavati vel ard küllül lehu kanitun
27. Ve hüvellezı yebdeül halka sümme yüıydühu ve hüve ehvenü aleyh ve lehül meselül a’la fis semavati vel ard ve hüvel azızül hakım
28. Darabe leküm meselem min enfüsiküm hel leküm mim ma meleket eymanüküm min şürakae fı ma razaknaküm fe entüm fıhi sevaün tehafunehüm ke hıyfetiküm enfüseküm kezalike nüfassılül ayati li kavmiy ya’kılun
29. Belit tebeallezıne zalemu ehvaehüm bi ğayri ılm fe mey yehdı men edallellah ve ma lehüm min nasırın
30. Fe ekım vecheke lid dıni hanıfa fıtratellahilletı fetaran nase aleyha la tebdıle li halkıllah zaliked dınül kayyimü ve lakinne ekseran nasi la ya’lemun
31. Münıbıne ileyhi vettekuhu ve ekıymus salate ve la tekunu minel müşrikın
32. Minellezıne ferraku dınehüm ve kanu şiyea küllü hızbim bima ledeyhim ferihun
33. Ve iza messen nase durrun deav rabbehüm münıbıne ileyhi sümme iza ezakahüm minhü rahmeten iza ferıkum minhüm bi rabbihim yüşrikun
34. Li yekfüru bima ateynahüm fe temetteu fe sevfe ta’lemun
35. Em enzelna aleyhim sültanen fe hüve yetekellemü bima kanu bihı yüşrikun
36. Ve iza ezaknen nase rahmeten ferihu biha ve in tüsıbhüm seyyietüm bima kaddemet eydıhim izahüm yaknetun
37. E ve lem yerav ennellahe yebsütur rizka li mey yeşaü ve yakdir inne fı zalike le ayatil li kavmiy yü’minun
38. Fe ati zel kurba hakkahu vel miskıne vebnes sebıl zalike hayrul lillezıne yürıdune vechellahi ve ülaike hümül müflihun
39. Ve ma ateytüm mir ribel li yerbüve fı emvalin nasi fe la yerbu ındellah ve ma ateytüm min zekatin türıdune vechellahi fe ülaike hümül mud’ıfun
40. Allahüllezı halekaküm sümme razekaküm sümme yümıtüküm sümme yuhyıküm hel min şürakaiküm mey yefalü min zaliküm min şey’ sübhanelhu ve teala amma yüşrikun
41. Zaheral fesadü fil berri vel bahri bima kesebet eydin nasi li yüzikahüm ba’dallezı amilu leallehüm yarciun
42. Kul sıru fil erdı fenzuru keyfe kane akıbetüllezıne min kabl kane ekseruhüm müşrikın
43. Fe ekım vecheke lid dınil kayyimi min kabli ey ye’tiye yevmül la meradde lehu minellahi yevmeiziy yessaddeun
44. Men kefera fealeyhi küfruh ve men amile salihan fe li enfüsihim yemhedun
45. Li yecziyellezıne amenu ve amilus salihati min fadlih innehu la yühıbbül kafirın
46. Ve min ayatihı ey yürsiler riyaha mübeşşirativ ve liyüzıkaküm mir rahmetihı ve litecriyel fülkü bi emrihı ve li tebteğu min fadlihı ve lealleküm teşkürun
47. Ve le kad erselna min kablike rusülen ila kavmihim fe cauhüm bil beyyinati fentekamna minellezıne ecramu ve kane hakkan aleyna nasrul mü’minın
48. Allahüllezı yürsilür riyaha fe tüsıru sehaben fe yebsütuhu fis semai keyfe yeşaü ve yec’alühu kisefen feteral vedka yahrucü min hılalih fe iza esabe bihı mey yeşaü min ıbadihı izahüm yestebşirun
49. Ve in kanu min kabli ey yünezzele aleyhim min kablihı le müblisın
50. Fenzur ila asari rahmetillahi keyfe yuhyil erda ba’da mevtiha inne zalike le muhyil mevta ve hüve ala külli şey’in kadır
51. Ve lein erselna rıhan fe raevhü musferral lezallu mim ba’dihı yekfürun
52. Fe inneke la tüsmiul mevta ve la tüsmius summed düae iza vellev müdbirın
53. Ve ma ente bihadil umyi an dalaletihim in tüsmiu illa mey yü’minü bi ayatina fehüm müslimun
54. Allahüllezı halekaküm min da’fin sümme ceale mim ba’di kuvvetin da’fev ve şeybeh yahlüku ma yeşa’ ve hüvel alımül kadır
55. Ve yevme teumüs saatü yuksimül mücrimune ma lebisu ğayra saah kezalike kanu yü’fekun
56. Ve kalellezıne utül ılme vel ımane le kad lebistüm fı kitabillahi ila yevmil ba’si fe haza yevmül ba’si ve lakinneküm küntüm la ta’lemun
57. Fe yevmeizil la yenfeullezıne zalemu ma’ziratühüm ve la hüm yüsta’tebun
58. Ve le kad darabna lin nasi fı hazel kar’ani min külli mesel ve lein ci’tehüm bi ayatil leyekulennellezıne keferu in entüm illa mübtılun
59. Kezalike yatbeullahü ala kulubillezıne la ya’lemun
60. Fasbir inne va’dellahi hakkuv ve la yestehıffennekellezıne la yukınun
31-LOKMAN SURESİ
Bismillahirrahmanirrahim
1. Elif lam mın
2. Tilke ayatül kitabil hakım
3. Hüdev ve rahmetel lil muhsinın
4. Ellezıne yükıymunes salate ve yü’tunez zekate ve hüm bil ahırati hüm yukınun
5. Ülaike ala hüdem mir rabbihim ve ülaike hümül müflihun
6. Ve minen nasi mey yeşterı lehvel hadısi li yüdılle an sebılillahi bi ğayri ılmiv ve yettehızeha hüzüva ülaike lehüm azabüm mühın
7. Ve iza tütla aleyhi ayatüna vella müstekbiran ke el lem yesma’ha keenne fı üzüneyhi vakra fe beşşirhü bi azabin elım
8. İnnellezıne amenu ve amilus salihati lehüm cennatün neıym
9. Halidıne fıha va’dellahi hakka ve hüvel azızül hakım
10. Halekas semavati bi ğayri amedin teravneha ve elka fil erdı ravasiye en temıde biküm ve besse fıha min külli dabbeh ve enzelna mines semai maen fe embetna fıha min külli zevcin kerım
11. Haza halkullahi fe erunı maza halekallezıne min dunih beliz zalimune fı dalalim mübın
12. Ve le kad ateyna lukmanel hıkmete enişkür lillah ve mey yeşkür fe innema yeşküru li nefsih ve men kefera fe innellahe ğayniyyün hamıd
13. Ve iz kale lukmanü libnihı ve hüve yeızuhu ya büneyye la tüşrik billah inneş şirke le zulmün azıym
14. Ve vessaynel insane bi valideyh hamelethü ümmühu vehnen ala vehniv ve fisalühu fı ameyni enişkür lı ve li valideyk ileyyel mesıyr
15. Ve in cahedake ala en tüşrike bı ma leyse leke bihı ilmün fe la tütı’hüma ve sahıbhüma fid dünya ma’rufev vettebı’ sebıle men enabe ileyy sümme ileyye merciuküm fe ünebbiüküm bima küntüm ta’melun
16. Ya büneyye inneha in tekü miskale habbetim min hardelin fe tekün fı sahratin ev fis semavati ev fil erdı ye’ti bihellah innellahe latıyfün habır
17. Ya büneyye ekımıs salate ve’mur bil ma’rufi venhe anil münkeri vasbir ala ma esabek inne zalike min azmil ümur
18. Ve la tüsa’ır haddeke lin nasi ve la temşi fil erdı meraha innellahe la yühıbbü külle muhtalin fehur
19. Vaksıd fı meşyike vağdud min savtik inne emreral asvati le savtül hamır
20. E lem terav ennellahe sehhara leküm ma fis semavati ve ma fil erdı ve esbeğa aleyküm niamehu zahiratev ve batıneh ve minen nasi mey yücadilü fillahi bi ğayri ılmiv ve la hüdev ve la kitabim münır
21. Ve iza kıyle lehümüt tebiu ma enzellellahü kalu bel nettebiu ma vecedna aleyhi abaena e ve lev kaneş şeytanü yed’uhüm ila azabis seıyr
22. Ve mey yüslim vechehu ilellahi ve hüve muhsinün fe kadistemseke bil urvetil vüska ve ilellahi akıbetül ümur
23. Ve men kefera fe la yahzünke küfruh ileyna merciuhüm fe nünebbiühüm bima amilu innellahe alımüm bizatis sudur
24. Nümettiuhüm kalılen sümme nadtarruhüm ila azabin ğalıyz
25. Ve lein seeltehüm men halekas semavati vel erda le yekulünnellah kulil hamdü lillah bel ekseruhüm la ya’lemun
26. Lillahi ma fis semavati vel ard innellahe hüvel ğaniyyül hamıd
27. Ve lev enne ma fil erdı min şeceratin aklamüv vel bahru yemüddühu min ba’dihı seb’atü ebhurim ma nefidet kelematüllah innellahe azızün hakım
28. Ma halkuküm ve la ba’süküm illa ke nefsiv vahıdeh innellahe semıum basıyr
29. E lem tera ennellahe yulicül leyle fin nehari ve yulicün nehara fil leyli ve sehhareş şemsi vel kamera küllüy yecrı ila ecelim müssemmev ve ennellahe ve ma ta’melune habır
30. Zalike bi ennellahe hüvel hakku ve enne ma yed’ une min dunihil batılü ve ennellahe hüvel aliyyül kebır
31. E lem tera ennel fülke tecrı fil bahri bi nı’metillahi li yüriyeküm min ayatih inne fı zalike le ayatil li külli sabbarin şekur
32. Ve iza ğaşiyehüm mevcün kez zuleli deavüllahe muhlisıyne lehüd dın felemma neccahüm ilel berri fe minhüm muktesıd ve ma yechadü bi ayatina illa küllü hattarin kefur
33. Ya eyyühen nasütteku rabbeküm vahşev yevmel la yezı validün av veledihı ve la meludün hüve cazin av validihı şey’a inne va’dellahi hakkun fe la teğurranekümül hayatüd dünya ve la yeğurraneküm billahül ğarur
34. İnnellahe ındehu ılmüs saahve yünezzilül ğays ve ya’lemü ma fil erham ve ma tedrı nefsüm maza teksibü ğada ve ma tedrı nefsüm bi eyyi erdın temut innellahe alimün habır.
32-SECDE SURESİ
Bismillahirrahmanirrahim
1. Elif lam mim
2. Tenziylül kitabi la raybe fiyhi mir rabbil alemiyn
3. Em yekulunefterah bel hüvel hakku mir rabbike li tünriza kavmem ma etahüm min neziyrim min kablike leallehüm yehtedun
4. Allahüllezı halekas semavati vel erda ve ma beynehüma fı sitteti eyyamin sümmesteva alel arş ma leküm min dunihı miv veliyyiv ve la şefiy’ efela tetezekkerun
5. Yüdebbirul emra mines semai ilel erdı sümme ya’rucü ileyhi fı yevmin kane mıkdaruhu elfe senetim mimma teuddun
6. Zalike alimül ğaybi veş şehadetil aziyzür rahıym
7. Ellezı ahsene külle şey’in halekahu ve bedee halkal insani min tıyn
8. Sümme ceal neslehu min sülaletim min maim mehiyn
9. Sümme sevvahü ve nefeha fiyhi mir ruhıhı ve ceale lekümüs sem’a vel ebsara vel efideh kaliylem ma teşkürun
10. Ve kalu e iza dalelna fil erdı e inna le fı halkın cediyd bel hüm bi likai rabbihim kafirun
11. Kul yeteveffaküm melekül mevtillezı vükkile biküm sümme ila rabbiküm türceun
12. Ve lev tera izil mücrimune nakisu ruusihim ınde rabbihim rabbena ebsarna ve semı’na fercı’na na’mel salihan inna mukınun
13. Ve lev şi’na le ateyna külle nefsin hüdaha ve lakin hakkal kavlü minnı le emleenne cehenneme minel cinneti ven nasi ecmeıyn
14. Fe zuku bi ma nesiytüm likae yevmiküm haza inna nesiynaküm ve zuku azabel huldi bi ma küntüm ta’melun
15. İnnema yü’minü bi ayatinellezine iza zükkiru biha harru süccedev ve sebbehu bi hamdi rabbihim ve hüm la yestekbirun
16. Tetecafa cünubühüm anil medaciı yed’une rabbehüm havfev ve tameav ve mimma razaknahüm yünfikun
17. Fe la ta’lemü nefsüm ma uhfiye lehüm min kurrati a’yün cezaem bi ma kanu ya’melun
18. E femen kane mü’minen ke men kane fasika la yestevun
19. Emmelleziyne amenu ve amilus salihati fe lehüm cennatül me’va nüzülem bi ma kanu ya’melun
20. Ve emmellezıne feseku fe me’vahümün nar küllema eradü ey yahrucu minha üıydu fiyha ve kıyle lehüm zuku azaben narillezı küntüm bihı tükezzibun(15. Ayet secde ayetidir.)
21. Ve le nüziykanehüm minel azabil edna dunel azabil ekberi leallehüm yarciun
22. Ve men azlemü mimmem zükkira bi ayati rabbihı sümme a’rada anha inna minel mücrimiyne müntekımun
23. Ve le kad ateyna musal kitabe fe la tekün fı miryetim mil likaihı ve cealnahü hüdel li benı israiyl
24. Ve cealna minhüm elmmetey yehdune bi emrina lemma saberu ve kanu bi ayatina yukınun
25. İnne rabbeke hüve yafsılü beynehüm yevmel kıyameti fiyma kanu fıhi yahtelifun
26. E ve lem yehdi lehüm kem ehlekna min kablihim minel kuruni yemşune fı mesakinihim inne fı zalike le ayat e fe la yesmeun
27. E ve lem yerav enna nesukul mae ilel erdıl cüruzi fe nuhricü bihı zer’an te’kili mihü en’amühüm ve enfüsühüm e fe la yübsırun
28. Ve yekulune meta hazal fethu in küntüm sadikıyn
29. Kul yevmel fethı la yenfeullezıne keferu iymanühüm ve la hüm yünzarun
30. Fe a’rıd anhüm ventezır innehüm müntezırun
33-AHZAB SURESİ
Bismillahirrahmanirrahim
1. Ya eyyühen nebiyyüttekıllahe ve la tütııl kafirıne vel münafikıyn innellahe kane alımen hakıma
2. Vettebı’ma yuha ileyke mir rabbik innellahe kane bima ta’melune habıra
3. Ve tevekkel alellah ve kefa billahi vekıla
4. Ma cealellahü li racülim min kalbeyni fı cevfih ve ma ceale ezvacekümüllaı tüzahirune minhünne ümmehatiküm ve ma ceale ed’ıyaeküm ebnaeküm zaliküm kavlüküm bi efvahiküm vallahü yekulül hakka ve hüve yehdis sebıl
5. Üd’uhüm li abaihim hüve akseu ındellah fe il lem ta’lemu abaehüm fe ıhvanüküm fid dıni ve mevalıküm ve leyse aleyküm cünahun fıma ahta’tüm bihı ve lakim ma teammedet kulubüküm ve kanellahü ğafurar rahıyma
6. Ennebiyyü evla bil mü’minıne min enfüsihim ve ezvacühu ümmehatühüm ve ülül erhami ba’duhüm evla bi ba’dın fı kitabillahi minel mü’minıne vel mühacirıne illa en tefalu ila evliyaiküm ma’rufa kane zalike fil kitabi mestura
7. Ve iz ehazna minen nebiyyıne mısakahüm ve minke ve min nuhıv ve ibrahıme ve musa ve ıysebni memeryeme ve ehazna minhüm mısakan ğalıza
8. Li yes’eles sadikıyne an sıdkıhim ve eadde lil kafirıne azaben elıma
9. Ya eyyühellezıne amenüzküru nı’metellahi aleyküm iz caetküm cünudün fe erselna aleyhim rıhav ve cünudel lem teravha ve kanellahü bima ta’melune besıyra
10. İz cauküm min fevkıküm ve min esfele minküm ve iz zağatil ebsaru ve beleğatil kulubül hanacira ve tezunnune billahiz zununa
11. Hünalikebtüliyel mü’minune ve zülzilu zilzatlen şedıda
12. Ve iz yekulül münafikune vellezıne fı kulubihim meradum ma veaddenellahü ve rasulühu illa ğurura
13. Ve iz kalet taifetüm minhüm ya ehle yesribe la mükame leküm farciu ve yeste’zinü ferıkum minhümün nebiyye yekulune inne büyutena avratüv ve ma hiye bi avrah iy yürıdune illa firara
14. Ve lev dühılet aleyhim min aktariha sümme süilül fitnete le atevha ve ma telebbesu biha illa yesıra
15. Ve le kad kanu ahedüllahe min kablü la yüvellunel edbar ve kane ahdüllahi mes’ula
16. Kul ley yenfeakümül firaru in ferartüm minel mevti evil katli ve izel la tümetteune illa kalıla
17. Kul men zellezı ya’sımüküm minellahi in erade biküm suen ev erade biküm rahmeh ve la yecidune lehüm min dunillahi veliyyev ve la nesıyra
18. Kad ya’lemüllahül müavvikıyne minküm ve kailıne li ıhvanihim helümme ileyna ve la ye’tunel be’se illa kalila
19. E şıhhaten aleyküm Fe iza cael havfü raeytehüm yenzurune ileyke teduru a’yünühüm kellezı yuğşa aleyhi minel mevt fe iza zehebel havfü selekuhüm bi elsinetin hıdadin eşıhhaten alel hayr ülaike lem yü’minu fe ahbetallahü a’malehüm ve kane zalike alellahi yesıra
20. Yahsebunel ahzabe lem yezhebu ve iy ye’til ahzabü yeveddu lev ennehüm badune fil a’rabi yes’elune an embaiküm ve lev kanu fıküm ma katelu illa kalıla
21. Le kad kane leküm fı rasulillahi üsvetün hasenetül li men kane yercüllahe vel yevmel haıra ve zekerallahe kesıra
22. Ve lemma rael mü’minunel ahzabe kalu haza ma veadenellahü ve rasulühu ve sadekallahü ve rasulühu ve ma zadehüm illa ımanev ve teslıma
23. Minel mü’minıne ricalün sadeku ma ahedüllahe aleyh fe minhüm men kada nahbehu ve minhüm mey yentezıru ve ma beddelu tebdıla
24. Li yecziyellahüs sadikıyne bi sıdkıhim ve yüazzibel münafikıyne in şae ev yetube aleyhim innellahe kane ğafurar rahıyma
25. Ve raddellahüllezıne keferu bi ğayzıhim lem yenalu hayra ve kefallahül mü’minınel kıtal ve kanellahü kaviyyen azıza
26. Ve enzelellezıne zaheruhüm min ehlil kitabi min sayasıyhim ve kazefe fı kulubihimür ru’be ferıkan taktülune ve te’sirune ferıka
27. Ve evraseküm erdahüm ve diyarahüm ve emvalehüm ve erdal lem tetauha ve kanellahü ala külli şey’in kadıra
28. Ya eyyühen nebiyyü kul li ezvacike in küntünne türidnel hayated dünya ve zıneteha fe tealeyne ümettı’künne ve üserrıhkünne serahan cemıla
29. Ve in küntünne türidnellahe ve rasulehu ved daral ahırate fe innellahe eadde lil muhsinati minkünne ecran azıyma
30. Ya nisaen nebiyyi mey ye’ti minkünne bi fahışetim mübeyyinetiy yudaaf lehel azabü d’feyn ve kane zalike alellahi yesıra
21.CÜZ-MEAL
29-ANKEBUT SURESİ
46- İçlerinden zulmedenleri bir yana, ehl-i kitapla ancak, en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: “Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim ilâhımız da, sizin ilâhınız da birdir ve biz O’na teslim olmuşuzdur.”
47- (Resulüm!) İşte sana (önceki kitapları tasdik eden) bu kitabı indirdik. Onun için, kendilerine kitap verdiklerimiz ona iman ediyorlar. Şunlardan da ona iman eden nice kimseler vardır. Ayetlerimizi ancak kâfirler bile bile inkâr eder.
48- Sen bundan önce, ne bir yazı okur, ne de elinle onu yazardın. Öyle olsaydı, batıla uyanlar kuşku duyarlardı.
49- Hayır, o (Kur’ân), kendilerine ilim verilenlerin sinelerinde (yer eden) apaçık âyetlerdir. Ayetlerimizi ancak ve ancak zalimler bile bile inkâr eder.
50- “Ona Rabbinden (başkaca) mucize indirilmeli değil miydi?” derler. Cevaben de ki: “Mucizeler ancak Allah’ın katındadır. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım.”
51- Sana indirdiğimiz ve onlara okunmakta olan kitap, kendilerine yetmedi mi? Bunda iman edecek bir kavim için elbette bir rahmet ve öğüt vardır.
52- De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde ne varsa bilir. Batıla inanıp inkâr edenler var ya, işte ziyana uğrayacaklar onlardır.
53- Senden azabı çarçabuk (getirmeni) istiyorlar. Eğer önceden tayin edilmiş bir vade olmasaydı, azab elbette onlara gelip çatmıştı. Fakat yine de, hiç farkına varmadıkları bir sırada o kendilerine mutlaka gelecektir.
54- (Evet) senden azabı çarçabuk (getirmeni) istiyorlar. Hâlbuki cehennem, hiç şüpheleri olmasın, kâfirleri kuşatacaktır.
55- O günde azap, onları hem üstlerinden, hem ayaklarının altından saracak ve Allah (onlara), “Yaptıklarınızın cezasını tadın!” diyecektir.
56- Ey iman eden kullarım! Şüphesiz benim yarattığım yeryüzü geniştir. O halde yalnız bana kulluk edin.
57- Her can ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz.
58- İman edip güzel işler yapanları, (evet) muhakkak ki onları, altlarından ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları cennet köşklerine yerleştireceğiz. (Böyle iyi) işler yapanların mükâfatı ne güzeldir!
59- Ki onlar, sabretmiş olup yalnız Rablerine güvenip dayanmaktadırlar.
60- Nice hayvanlar var ki, rızkını (biriktirip yanında) taşımıyor. Çünkü onların da, sizin de rızkınızı Allah veriyor. O, her şeyi işitir ve bilir.
61- Andolsun ki onlara, “Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir?” diye sorsan “Allah” derler. O halde nasıl (haktan) çevrilip döndürülüyorlar?
62- Allah, kullarından dilediğine rızkı bol bol verir, dilediğine de kısar. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.
63- Andolsun ki onlara, “Gökten su indirip, onunla ölümünün ardından yeryüzünü canlandıran kimdir?” diye sorsan, mutlaka, “Allah ” derler. De ki: (Öyleyse) hamd de Allah’a mahsustur. Fakat çokları akıllarını kullanmazlar.
64- Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı.
65- Baksana, gemiye bindikleri zaman, dini yalnız O’na has kılarak (ihlâsla) Allah’a yalvarırlar. Fakat onları salimen karaya çıkarınca, bir bakarsın ki, (Allah’a) ortak koşmaktadırlar.
66- Kendilerine verdiklerimize nankörlük etsinler ve safâ sürsünler bakalım! Ama yakında bilecekler.
67- Çevrelerinde insanlar kapılıp götürülürken (öldürülürken, ya da esir edilirken), bizim (Mekke’yi) güven içinde kudsî bir yer yaptığımızı görmediler mi? Hâlâ batıla inanıp Allah’ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?
68- Allah’a karşı yalan uyduran yahut kendisine hak gelmişken onu yalan sayandan daha zalim kimdir? Cehennemde kâfirlere yer mi yok?
69- Ama bizim yolumuzda cihad edenleri, elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah iyi davrananlarla beraberdir.
30-RUM SURESİ
Bismillahirrahmanirrahim
1- Elif, Lâm, Mim. 2- Rumlar yenildi.
3- (Arapların bulunduğu bölgeye) en yakın bir yerde onlar, bu yenilgilerinin ardından mutlaka galib geleceklerdir.
4- (Bu da) birkaç yıl içinde (olacaktır). Onların bu yenilgilerinden önce de sonra da emir Allah’ındır ve o gün müminler, sevineceklerdir.
5- (Bu da) Allah’ın yardımıyla (olacaktır). Allah dilediğine yardım eder, galip kılar. O çok güçlüdür, çok merhamet edicidir.
6- Allah’ın vaadi budur. Allah, vaadinden caymaz. Fakat insanların çoğu bilmezler.
7- Onlar, sadece bu dünya hayatının dış yüzünü bilirler. Ahiretten ise onlar hep gafildirler.
8- Kendi içlerinde hiç düşünmediler mi ki, Allah göklerde, yerde ve bu ikisi arasında bulunan her şeyi ancak hak ile ve belirlenmiş bir süre için yaratmıştır? Gerçekten insanların çoğu, Rablerine kavuşmayı inkâr etmektedirler.
9- Onlar, yeryüzünde gezmediler mi ki, kendilerinden öncekilerin sonu nasıl olmuş baksınlar? Onlar, kendilerinden daha güçlüydüler. Toprağı sürmüşler ve onu, bunların imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi. Onlara da peygamberleri delillerle gelmişlerdi. Demek Allah onlara zulmetmiyordu. Fakat onlar, kendilerine zulmediyorlardı.
10- Sonra o kötülük edenlerin sonu çok kötü oldu. Çünkü onlar, Allah’ın âyetlerini yalan saydılar ve onlarla alay ediyorlardı.
11- Allah yaratmayı ilkin yapar, sonra da çevirir, onu yeniden yapar. Sonra hep döndürülüp O’na götürüleceksiniz.
12- Kıyamet saatinin gelip çattığı gün suçlular, her ümidi keserler.
13- Allah’a ortak koştuklarından, kendilerine şefaat edecekler de bulunmaz. Onlar, o zaman Allah’a koştukları ortakları inkâr ederler.
14- Kıyamet saatinin gelip çattığı gün var ya, o gün (inananlarla inanmayanlar) ayrılırlar.
15- Şimdi iman edip salih ameller yapmış olanlara gelince, onlar bir bahçe içinde neşelenirler.
16- Âyetlerimizi ve âhiret buluşmasını yalan sayıp da küfredenlere gelince, işte onlar o zaman azab içinde hazır bulundurulurlar.
17- O halde akşama girdiğiniz zaman da, sabaha girdiğiniz zaman da tesbih Allah’ındır. (daima O, tesbih edilir).
18- Göklerde ve yerde, ikindileyin de, öğleye erdiğiniz zaman da hamd O’na mahsustur.
19- O, ölüden diri çıkarır, diriden ölü çıkarır ve toprağa ölümünden sonra hayat verir. Sizler de işte öyle çıkarılacaksınız.
20- O’nun âyetlerinden (kudretinin delillerinden)dir ki, sizi bir topraktan yarattı. Sonra da siz şimdi yeryüzünde dağılıp yayılan insanlar oluverdiniz.
21- Yine O’nun âyetlerindendir ki, sizin için nefislerinizden kendilerine ısınırsınız diye eşler yaratmış, aranıza bir sevgi ve merhamet koymuştur. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için nice ibretler vardır.
22- Yine göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin farklı oluşu da O’nun âyetlerindendir. Şüphesiz ki bunda bilenler için nice ibretler vardır.
23- Yine gecede ve gündüzde uyumanız ve lütfundan nasib aramanız da O’nun âyetlerindendir. Şüphesiz ki bunda dinleyecek bir kavim için nice ibretler vardır.
24- Yine O’nun âyetlerindendir ki, size hem korku ve hem de umut vermek için şimşeği gösteriyor. Ve gökten bir su indiriyor da onunla yeryüzüne ölümünden sonra hayat veriyor. Şüphesiz ki bunda aklını kullanacak bir kavim için nice ibretler vardır.
25- Yine göğün ve yerin, emriyle durması da O’nun âyetlerindendir. Sonra sizi bir tek çağırışla çağırdığı zaman bir de bakarsınız ki (yerden diriltilip çıkarılıyorsunuz).
26- Göklerde ve yerde kim varsa hepsi O’nundur. Hepsi de O’na itaat etmektedirler.
27- Hem yaratmayı ilkin yapan O’dur. Sonra onu çevirip yeniden yapacak olan da O’dur ki, bu O’na çok kolaydır. Göklerde ve yerde en yüksek şan ve şeref o’nundur. O çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
28- Allah, size kendinizden bir misâl verdi: Hiç size rızık olarak verdiğimiz şeylerde elleriniz altındaki kölelerinizden ortaklarınız bulunur da onlarla siz eşit olur, aranızda birbirinizi saydığınız gibi, onları da sayar mısınız? İşte biz, düşünecek bir kavim için âyetleri böyle açıklıyoruz.
29- Fakat zulmedenler, bilgisizce hevalarına uydular. Artık Allah’ın şaşırttığını kim yola getirebilir? Onların yardımcıları da yoktur.
30- O halde yüzünü, Allah’ı bir tanıyarak dine, Allah’ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah’ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
31- Başkasından geçerek hep O’na gönül verin ve O’ndan sakının. Namaza devam edin ve müşriklerden olmayın.
32- O müşriklerden (olmayın ki) onlar, dinlerini ayırıp öbek öbek olmuşlardır. Her grup kendilerindekine güvenmektedir.
33- Bununla beraber insanlara bir keder dokunduğu zaman her şeyden geçerek Rablerine yalvarır, dua ederler; sonra tarafından bir rahmet tattırıverdiği zaman da bakarsın onlardan bir kısmı tutar, O Rablerine ortak koşarlar.
34- Bunu da kendilerine verdiğimiz nimetlere nankörlük etmek için yaparlar. Haydi, geçinedurun bakalım, yakında bileceksiniz.
35- Yoksa biz onlara bir delil indirmişiz de O’na ortak koşmalarını o mu söylüyor?
36- Bir de biz insanlara bir rahmet tattırdığımız zaman ona güveniyorlar da; ellerinin önceden yaptığı şeyler sebebiyle başlarına bir fenalık gelirse, hemen her ümidi kesiveriyorlar.
37- Onlar görmediler mi ki, Allah dilediği kimseye rızkı serer ve daraltır. Şüphesiz ki bunda iman edecek bir kavim için ibretler vardır.
38- O halde akrabaya da hakkını ver, yoksula da, yolcuya da… Bu, Allah’ın rızasını dileyenler için daha hayırlıdır. Kurtuluşa erecek olanlar da işte onlardır.
39- İnsanların malları içinde artsın diye verdiğiniz faiz, Allah yanında artmaz. Allah’ın rızasını dileyerek verdiğiniz zekâta gelince, işte onlar, malları kat kat artmış olanlardır.
40- Allah, O’dur ki, sizi yarattı, sonra da size rızık verdi, sonra sizi öldürür, sonra sizi diriltir. Hiç sizin ortak koştuklarınızdan, bunlardan birini yapacak olan var mı? Allah, onların ortak koştuklarından münezzeh ve yücedir.
41- Yaptıklarının bir kısmını tatsınlar diye insanların kendi ellerinin kazandığı şeyler yüzünden karada ve denizde fesat ortaya çıktı. Umulur ki onlar hakka dönerler.
42- De ki, yeryüzünde bir gezin de bakın, bundan öncekilerin sonu nasıl olmuş! Onların pek çoğu müşrik idiler.
43- Allah’tan geri çevrilmesine hiçbir çare olmayan bir gün gelmeden önce yüzünü dosdoğru, sabit dine çevir. O gün (gelince) insanlar birbirlerinden ayrılırlar.
44- Her kim inkâr ederse, inkârı kendi aleyhinedir. Kim de salih amel işlerse, onlar kendileri için rahat bir yer hazırlamış olurlar.
45- Çünkü O, iman edip salih amel işleyenlere lütfundan mükâfat verecektir. Çünkü O, kâfirleri sevmez.
46- Rüzgârları müjdeciler olarak göndermesi, size rahmetinden tattırması, emriyle gemilerin akıp gitmesi ve lütfundan rızık isteyip kazanmanız O’nun âyetlerindendir. Hem gerek ki şükredesiniz.
47- Andolsun ki biz, senden önce birçok peygamberleri kavimlerine gönderdik de, onlara apaçık delillerle vardılar. Onun üzerine günah işleyenlerden intikam aldık. Müminlere yardım ise, bizim nezdimizde bir hak oldu.
48- Allah O’dur ki, rüzgârları gönderir de bir bulut savururlar. Derken onu gökyüzünde nasıl dilerse öyle serer, parça parça da eder. Derken yağmuru görürsün, aralarından çıkar. Derken onu kullarından kimlere diliyorsa döküverdi mi derhal yüzleri güler.
49- Hâlbuki onlar, daha önce üzerlerine yağmur indirilmeden evvel ümidi kesmişlerdi.
50- Şimdi bak Allah’ın rahmetinin eserlerine! Yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor? Şüphe yok ki O, mutlaka ölüleri diriltir. O her şeye kâdirdir.
51- Andolsun ki biz, bir rüzgâr göndersek de onu (rahmetin eseri olan ekini) sararmış görseler, mutlaka onun arkasından nankörlüğe başlarlar.
52- Çünkü sen ölülere işittiremezsin. O daveti, arkalarını dönmüş giderlerken sağırlara da duyuramazsın.
53- Körleri de sapıklıklarından hidayete getiremezsin. Sen ancak âyetlerimizi iman edeceklere duyurursun da onlar müslüman olur, selâmeti bulurlar.
54- Allah O’dur ki, sizi güçsüz olarak yaratır, sonra güçsüzlüğün arkasından kuvvet verir. Sonra kuvvetin arkasından yine güçsüzlüğe ve ihtiyarlığa getirir. O dilediğini yaratır. Ve O, her şeyi bilir, her şeye gücü yeter.
55- Kıyamet kopacağı gün günahkârlar dünyada bir saatten fazla durmadıklarına yemin ederler. Onlar önceden de böyle haktan çevriliyorlardı.
56- Kendilerine ilim ve iman verilenler de şöyle diyecekler: “Andolsun ki, Allah’ın kitabında takdir edilmiş olan tekrar dirilme gününe kadar kaldınız. İşte bu, dirilme günüdür. Fakat siz bunu bilmiyordunuz.
57- Artık o gün zulmedenlere mazeretleri fayda vermeyecektir. Onların dertlerinin çaresine de bakılmayacaktır.
58- Andolsun ki, biz insanlar için bu Kur’ân’da her türlü meselden örnekler getirdik. Yemin ederim ki, sen onlara başka bir âyet de getirsen o kâfirler yine: “Siz yalancılardan (uydurduğunuz sözü Allah’a nispet edenlerden) başkası değilsiniz.” diyeceklerdir.
59- İste bilmeyenlerin kalblerini Allah böyle mühürler.
60- Şimdi sen sabret. Çünkü Allah’ın vaadi mutlaka haktır. Sakın imanı sağlam olmayanlar seni hafifliğe sevk etmesinler.
32 – SECDE SÛRESİ
Mekke’de indirilmiş olup 30 âyettir. 15. âyetinde, âyetleri dinleyen müminlerin secdeye kapandığını ifade etmesinden ötürü bu sûreye Secde sûresi denilmiştir. Bu âyet, tilavet secdesi âyetlerindendir.
Sûrenin gayesi, iki bölüm halinde yer almıştır. Birincisi: Kur’ân’ın, Allah’ın sözü olup, onu kabul edenlerin ve etmeyenlerin akıbetlerini bildirmek. İkincisi: Hz. Mûsa (a.s.)’a da böyle bir hak kitap verilerek İsrailoğullarının doğru yola ve zafere ulaştırılması. Sûre, âhirette gerçekleşecek bazı durumlar bildirip, müminleri müjdeleyerek sona erer.
Bismillâhirrahmânirrahîm
1 – Elif, Lâm, Mîm.
2 – Bu kitabın, âlemlerin Rabbi tarafından indirildiğinde hiçbir şüphe yoktur.
3 – Yoksa: “Onu uydurdu” mu diyorlar? Bilakis, o gerçeğin ta kendisidir.
Senden önce kendilerini uyaran hiçbir peygamber gelmemiş olan bir toplumu, doğru yolu bulmaları ümidiyle uyarman için
Rabb’in tarafından gönderilmiştir. [30,41]
İsmâiloğulları içinde çıkan tek Peygamber, Hz. Muhammed (a.s.) dır.
4 – Allah o hak mâbuddur ki gökleri, yeri ve ikisinin arasındaki varlıkları altı günde yaratmış, sonra da Arş’ına kurulmuş mutlak hükümrandır. [7,54]
Sizin O’ndan başka ne hâmîniz, ne şefaatçiniz yoktur. Hâlâ gereğince düşünmez misiniz?
5 – Gökten yere kadar her işi düzenleyip yönetir.
Sonra bütün bu işler, sizin hesabınıza göre bin yıl tutan bir günde O’na yükselir. [65,12]
Bu âyet, sırlarla dolu bir âyet olup akrebiyyet ile kurbiyyetin farkına işaret ediyor. Allah kulunda dilediği anda tasarruf eder, ona “Şahdamarından daha yakındır” Nasıl ki güneşin ışınları bütün parlak şeylere bir anda ulaşır. Kul ise ondan çok uzaktır, ona yükselmesi ömürlere sığmaz. Nitekim, yerdeki parlak şeyler güneşe yükselemezler. Âyette geçen “emr” iş demek olup maksat, kâinattaki bütün hadiselerdir.
6 – İşte gaybı ve şehadeti, görünmeyen ve görünen âlemleri bilen, mutlak galebe ve kudret, mutlak rahmet sahibi O’dur.
7 – Yarattığı her şeyi güzel ve muhkem yapıp insanı ilkin çamurdan yarattı.
8 – Sonra onun neslini, önemsiz bir suyun özünden, menîden üretti.
9 – Sonra ona en uygun şeklini verdi, ona ruhundan üfledi.
Size kulaklar, gözler, gönüller verdi.
Ne az şükrediyorsunuz! [4,171; 17,85]
10 – Bir de: “Â! Toprağın dibinde toz olup kaybolduğumuz zaman,
gerçekten bu hale gelmiş olan bizler mi yeniden yaratılacağız!” derler.
Hatta onlar Rab’lerinin huzuruna varacaklarını da inkâr ederler.
11 – Sen de ki: “Sizi, canınızı almakla görevlendirilen ölüm meleği vefat ettirecek,
sonra da Rabbinizin huzuruna götürüleceksiniz.”
12 – Bir görseydin o suçluları: Rab’lerinin huzurunda, mahçupluktan başları önlerine eğilmiş şöyle derken:
“Gördük, işittik ya Rabbenâ! Ne olur bizi dünyaya bir gönder!
Öyle güzel, makbul işler yaparız ki!
Çünkü gerçeği kesin olarak biliyoruz artık!” [19,38; 67,10; 6,27-29]
13 – Eğer dileseydik bütün insanlara hidâyet verir, doğru yola koyardık.
Lâkin “Cehennemi cinlerden ve insanlardan bir kısmıyla dolduracağım” hükmü kesinleşmiştir. [10,99]
14 – “Öyleyse, siz nasıl bugünkü buluşmayı unuttunuz ve bu unutmayı ömür boyu sürdürdüyseniz,
Biz de bugün sizi unuttuk.
Yaptıklarınızdan ötürü, tadın bakalım sürekli azabı!” [45,34; 78,27-30]
15 – Bizim âyetlerimize ancak o kimseler inanır ki kendilerine o âyetler hatırlatıldığında, derslerini hemen alır, secdeye kapanır, Rablerine hamd, O’nu takdis ve tenzih ederler, asla kibirlenmezler.
16 – Teheccüd namazı kılmak için yataklarından kalkar, cezalandırmasından endişe ederek, rahmetinden ümid içinde olarak Rab’lerine dua edip yalvarırlar ve kendilerine nasib ettiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.
17 – İşte onların dünyada yaptıkları makbul işlere mükâfat olarak gözlerini aydın edecek, gönüllerini ferahlatacak hangi sürprizlerin, hangi nimetlerin saklandığını hiçkimse bilemez. [4,22; 10,26] {KM, II Korintos. 12,4}
Bu âyet, cennet nimetlerini pek güzel tavsif etmektedir. Hiç kimse kendisine saklanan nimetleri bilemez. Çünkü bu nimetler maddî gözlerden saklıdır. İbn Abbas’ın dediği gibi, bu dünyada, cennete dair bileceğimiz şeyler, sadece birtakım isimlerden ibarettir. Onların gerçek mahiyetleri dünyadaki hallerinden farklıdır. Allah Teâla hadis-i kudsî de şeyle buyurumuştur: “Salih kullarıma öyle nimetler hazırladım ki: ne göz görmüş, ne kulak işitmiş, ne de beşerden birinin hatırından geçmiştir.”
18 – Öyle ya, mümin olan, hiç fâsık gibi olur mu? Bunlar asla bir olamazlar. [45,21; 38,28; 59,20]
19 – İman edip, güzel ve makbul işler işleyenlere, yaptıklarına karşılık konukluk olarak Me’va cennetleri vardır.
20 – Yoldan çıkmış fâsıkların ise barınakları cehennemdir.
Her ne zaman oradan çıkmak isteseler yine oraya itilirler.
Onlara: “Cehennem azabını yalan sayıyordunuz. Tadın da görün bakalım!” denir. [22,22]
21 – O kâfirlerin dönüş yapmaları ümidiyle, onlara en büyük azaptan önce, dünyada açlık, musîbet, esaret, ölüm gibi peşin bir azap tattıracağız.
22 – Rabbinin âyetleri ile kendisine nasihat edildiğinde sırtını dönüp uzaklaşan kimseden daha zalim kimse olur mu?
Biz o suçlulardan elbet intikam alıp onları cezalandıracağız.
23-24 – Şu bir gerçektir ki, sana verdiğimiz gibi Mûsâ’ya da kitap vermiş, sana vahyettiğimiz gibi ona da vahyetmiştik.
Dolayısıyla onun da böyle bir vahiy aldığından hiç tereddüdün olmasın.
Biz ona verdiğimiz kitabı, İsrailoğullarına rehber kıldık.
Onlar sabrettiği ve âyetlerimize kesin olarak inandıkları müddetçe,
Biz, emir ve irşadımızla onlardan doğru yolu gösteren önderler tayin ettik. [17,2]
Âyet-i kerime, Hz. Mûsâ (a.s.)’a, Hz. Muhammed (a.s.)’ın dünyayı şereflendireceğine dair bilgi ihtiva eden bir kitabın gönderildiğini ifade etmektedir.
Yahut maksat şudur: İlahî vahiy yalnız Hz. Muhammed (a.s.)’a verilmiş değildir. Daha önce Hz. Mûsâ’ya da verilmişti. Onun için bu hususta şüpheye düşmek akıl kârı değildir.
25 – Senin Rabbin kıyametteki büyük duruşma günü ihtilaf ettikleri hususlarda onlar arasında kesin hükmü elbet verecektir. [45,16-17]
26 – Yurtlarında dolaştıkları nice nesillerin hayatlarını sona erdirmemiz, onları doğru yola irşad etmiyor mu?
Elbette bunda ibretler vardır.
Hâlâ nasihat dinlemeyecekler mi? [19,98; 7,92; 27,52; 22,45-46]
27 – Görmüyorlar mı ki biz otsuz, kır araziye su sevkediyoruz, onun sayesinde, hayvanların ve kendilerinin yiyecekleri ekinleri yetiştiriyoruz.
Hâlâ bunları görmeyecekler mi?
28 – Bir de: “Eğer iddianızda doğru iseniz bu fetih (zafer veya kesin hüküm) ne zaman? derler.
29 – De ki: “Fetih günü, kâfirlere imanları fayda vermez, onlara mühlet de verilmez.” [4,84-85]
30 – Şimdi sen onları kendi hallerine bırak.
Yardımımızı veya onların helâk edilmelerini bekle!
Çünkü onlar da senin helâk olmanı bekliyorlar. [52,30; 11,93; 44,59]
33 – AHZÂB SÛRESİ
Medine’de hicri 5. yılın sonlarında nâzil olmuştur. 73 âyettir. “Birleşik düşman grupları (Ahzab) veya Hendek savaşı bu sûre-i şerifenin en çok yer ayırdığı bir konu olduğundan, sûre bu isimle adlandırılmıştır. Bu sûre birtakım içtimai esasları, özellikle Hz. Peygamber (a.s.) ın örnek aile hayatını vesile ederek bildirir. Tebennî (evlat edinme), zıhar gibi bazı gelenekleri kaldırır. Peygambere karşı müminlerin davranışı, kadınların örtünmeleri, aile hayatı, gerçek müminlerin vasıfları, münafıkların karakteristik davranışları anlatılır. İnsanın büyük emaneti yüklenip, müminlerin buna sadık kaldıkları, münafık ve kâfirlerin ise hıyanet ettikleri bildirilerek sûre sona erdirilir.
Ahzab: Grup, bölük, parti mânasına gelen hizb’in çoğuludur. Hicri 5. yılda Mekke müşrikleri, diğer müşrik kabilelerle güç birliği yaparak Medine şehrini kuşatıp İslâmiyeti imha etmeye teşebbüs etmişlerdi. Bu itilaf kuvvetlerinin hücûmundan bahseden sûre, bu isimle anılmıştır. Neticede umduklarının aksi oldu, perişan olup kaçtılar. Bu tarihten sonra müslümanlara bir taarruz hareketi yapamadılar.
Büyük çoğunluğu h. 5. yılda bu hadiselerin olduğu sıralarda nâzil olan sûre, İslâmiyet aleyhinde, çokça kullanılmak istenen iki silahla, ayrıntılı olarak meşgul olur. Birincisi: maddî silahları, İkincisi: Hz. Peygamberin aile hayatının temizliğine dokunmak. Sûre bu emelde olanların sonlarının hüsran olduğunu bildirmektedir.
Sûrenin geniş bir bölümü de Hz. Peygamberin aile hayatına karşı yapılan saldırıları anlatır. Onun hayatındaki nezahet ve sadelik, bu itirazlara karşı en kuvvetli cevaptır. Ahzab harbinin vaki olduğu sıralarda İslâm toplumu kuvvet kazanma yoluna girmişti. Refah vesileleri ortaya çıkmıştı. Ezvac-ı tahirat da bu refahtan yararlanmak istediler. Hz. Peygamber yaşadığı sade hayattan ayrılmadığı gibi, ev halkının da bu prensibe sadık kalmalarını istiyordu. O, kendisinin ve ailesinin geçim seviyesinin, yoksul müminlerin hayat standardından yukarıda olmasını hiç uygun bulmadı. Dolayısıyla, dünya refahını tercih edecek eşlerinin kendisiyle yaşamaktan vazgeçmeleri gerekiyordu. Onları bu hususta serbest bıraktı. Onun bütün Arap yarımadasına hükmettiği sırada bile yaşadığı bu sade hayat ve eşlerine karşı olan bu tutumu, onun ruhanî ve manevî faziletlere, Rabbine ve âhiret mutluluğuna nasıl kuvvetle bağlı olduğunun müşahhas delilidir.
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1 – Ey Peygamber, Allah’a karşı sorumluluklarını yerine getirmeye devam et, kâfirlere ve münafıklara itaat etme. Muhakkak ki Allah her şeyi bilir, tam hüküm ve hikmet sahibidir.
2 – Rabbinden sana vahyolunan buyruklara uy, Allah ne yapıyorsanız onların hepsinden haberdardır.
3 – Yalnız Allah’a dayanıp güven. Koruyucu olarak Allah yeter.
4 – Allah, hiçbir adamın içinde iki kalb yaratmamıştır. Kendilerine zıhar yaptığınız eşlerinizi anneleriniz kılmamıştır. Evlatlıklarınızı da öz oğullarınız kılmamıştır. Bunlar ağızlarınızla söylediğiniz mânasız sözlerden ibarettir. Allah gerçeği söyler ve doğru yola iletir. [58,2; 33,37-40; 4,23]
Bu âyet Cahiliye devrinin iki âdetini kaldırmaktadır. Bunlardan biri zıhar olup Mücadile sûresinde daha geniş şekilde yer alacaktır. Zıhar “sırt, arka” anlamına gelen zahr’dan gelip, kocanın eşine “Senin sırtın, annemin sırtı gibi olsun” diyerek bir nevi boşaması idi. O devirde bu durumdaki kadınla zevciyet ilişkisi kalmaz, bununla beraber kocasının evinden ayrılma hürriyeti de olmadığı için, kadın iyice zor durumda kalırdı. Kaldırılan ikinci âdet tebenni (evlat edinme) kurumu olup, müteakip âyet onu bildirmektedir.
5 – Öyleyse evlatlara babalarını esas alarak isim verin. Böyle yapmak Allah nezdinde daha doğrudur. Eğer babalarını bilmiyorsanız, bu takdirde onları kardeş veya mevlâ olarak kabul edin. Yanılarak isimlerde yaptığınız hatalardan ötürü size vebal yoktur, ama kalplerinizin kasden yaptıklarında vebal vardır. Allah gafurdur, rahîmdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur). [2,286]
Mevla kelimesi birçok anlama gelir. Burada: “köle iken hürriyetine kavuşmuş, âzatlı” mânasınadır.
6 – Peygamberin müminler üzerinde haiz olduğu hak, onların bizzat kendileri hakkında haiz oldukları haktan daha fazladır. (O, bir baba konumunda olduğundan) onun eşleri de müminlerin anneleridir. Akrabalar miras bakımından Allah’ın kitabında, birbirlerine diğer müminlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar. Ancak dostlarınıza bir iyilik yapmanız müstesna, yani dostunuza vasiyetle bir mal bırakabilirsiniz. Bunlar kitapta yazılıdır. [4,65; 8,72]
7-8 – Bir vakit, Biz peygamberlerden, kuvvetli bir söz almıştık: Senden, Nuh’tan, İbrâhim’den, Mûsâ’dan ve Meryem’in oğlu Îsa’dan.
Evet onlardan pek sağlam söz almıştık ki vakti gelince O, sadıklara sözlerine bağlılıklarını sorsun. Kâfirlere ise gayet acı bir azap hazırladı. [3,81; 42,13; 5,109; 7,6]
Bu söz, elçilik görevini yerine getirmek, dinî tebliğ ve öbür peygamberleri tasdik etmek konusundadır. Allah risaletlerini tebliğ ve ifa etme konusunda sözlerine gösterdikleri bağlılığı, ümmetleri önünde açıklayacaktır.
9 – Ey iman edenler! Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani birleşik ordular üzerinize saldırmıştı da, Biz onlara karşı, bir rüzgar ve sizin göremediğiniz ordular göndermiştik. Allah yaptığınız her şeyi görüyordu.
Hicretin 5. yılında Kureyş, bütün Arap yarımadasındaki gayr-i müslimleri Medine şehir devletinde yerleşmiş olan müslümanlar aleyhinde harekete geçirerek, aklı sıra, kesin imha işini planlamıştı. Gatafan, Eşca, Mürre, Fezare, Süleym, Sa’d ve Esed kabilelerinden başka büyük bir Yahudi kabilesi olan Benî Nadîr de bu koalisyona girmişti.
Medinede oturmaları itibariyle Müslümanlarla aynı kaderi paylaştıklarına dair kesin akitleri olan Benî Kurayza Yahudileri de, bu kuvvetlerin müslümanların işlerini bitireceği fikrine kapıldıklarından, bilahere onlar da, hıyanet edip düşman saflarına geçtiler. Böylece birleşik düşman askerleri 12.000’den fazla oldular. Müslümanların sayısı ise 3.000’i geçmiyordu.
Hz. Peygamber Medine çevresine hendek kazdırıp çıkan toprağın arkasına askerlerini mevzilendirdi. Bir ay kadar süren kuşatma sırasında yardım alamayan müslümanlar iyice bunaldılar. Allah Teâlanın gönderdiği soğuk fırtına düşman güçlerinin çadırlarını söktü, ateşlerini söndürdü, karargâhlarını darmadağın etti. Canlarının derdine düşerek dağılıp gittiler. Görünmeyen ordular, müslümanlara itminan veren melaike ordularıdır.
10 – O vakit onlar hem üstünüzden, hem alt tarafınızdan gelmişlerdi. Gözleriniz şaşkınlıktan ötürü kaymış, yüreğiniz ağzınıza gelmişti.
Siz de Allah hakkında türlü türlü zanlar beslemeye başlamıştınız.
11 – İşte orada müminler çetin bir imtihana tâbi tutulmuş, şiddetle silkelenmiş ve kuvvetli bir şekilde sarsılmışlardı.
12 – Hani münafıklar ve kalplerinde hastalık (şüphe) olanlar: “Allah ve Resulünün bize zafer vaad etmesi, meğer bizi aldatmak içinmiş!” diyorlardı.
13 – Bir kısmı: “Ey Yesribliler! Burada düşmâna karşı koyamazsınız, mevzilerinizi bırakıp evlerinize dönünüz!” diyordu.
Onlardan bir başka bölük: “Evlerimiz korunmasız!” diyerek Peygamberden izin istiyorlardı.
Halbuki gerçekte evleri tehlikeye mâruz değildi, onlar sadece savaştan kaçmak istiyorlardı.
Hicrete kadar Medinenin ismi Yesrib idi. Daha sonra Medinetu’n-Nebî (Peygamberin Şehri) oldu.
14 – Demek Medine’nin her tarafından hücum edilseydi ve kendilerinden İslâm’dan dönmeleri istenseydi, hiç tereddüt etmeksizin, bunu derhal yapacaklardı!
15 – Halbuki daha önce, düşmandan kaçmayacaklarına dair Allah’a yemin ederek, söz vermişlerdi. Allah’a karşı verilen o ahitlerin hesabı elbette sorulacaktır.
16 – De ki: Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmak asla size fayda vermez. Faraza başarsanız bile hayatta kalacağınız süre, nihayet çok sınırlıdır. [4,77-78; 62,8]
17 – De ki: “Allah size bir felaket dilese, sizi Allah’a karşı korumak kimin haddine düşmüş?”
Yahut o size bir rahmet dilese, bunu kim engelleyebilir ki?
Onlar, kendileri için Allah’tan başka ne bir koruyucu, ne de bir yardımcı bulamazlar.
18 – Allah içinizden bozgunculuğa meyledip savaştan alıkoymak isteyenleri ve kardeşlerine: “Bize gelin” diyenleri elbet biliyor. Zaten bunlardan ancak pek az bir kısmı savaşa geliyorlardı.
19 – Savaşa katıldıklarında da size karşı pek cimri ve kıskanç davranırlar. Hücum eden düşmanın ortalığa saldığı büyük korku gelince, ölüm sekeratına düşmüş kimsenin bakışı gibi, gözleri dönmüş bir tarzda sana baktıklarını görürsün.
Korku hali geçince, Allah yolunda harcamada cimrice bir tavır içinde, keskin dilleriyle sizi incitirlerdi.
İşte onlar iman etmemişler, Allah da onların yaptıkları bütün işleri boşa çıkarmıştır. Bu, Allah’a göre kolaydır.
20 – Münafıklar birleşik kuvvetlerin çekilip gitmediklerini sanıyorlardı.
Şayet birleşik kuvvetler tekrar gelecek olsa, çok isterler ki çöldeki göçebeler içinde bulunsunlar da sizin savaşınız hakkındaki haberleri uzaktan sorsunlar.
Esasen, yanınızda bulunsalardı dahi, onlardan pek azı savaşırlardı.
21 – Hakikaten, Allah’ın Resulünde sizler için, Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı bekleyenler ve Allah’ı çok zikredenler için en mükemmel bir nümune vardır.
Hislerine kapılan bazı kimseler, Hz. Peygamber (a.s.m)’ın Mekke’de müşriklerin baskı ve takibatına mâruz kaldığı zaman asil bir örnek olduğunu, fakat Medine’ye hicretten sonra savaşlar, birçok evlilik, ganimet, dünya hâkimiyeti ile manevî tarafının azaldığını ileri sürerler.
Fakat Resul-i Ekremin gelmesinden maksat, bu hislerine mağlup insanları memnun etmek, onlara pratik kıymetten mahrum birtakım esaslar öğretmek değildi. Hz. Muhammed’in hedefi, bu dünyada yaşayan, çalışan insanlara yaşayışlarında uygulayabilecekleri kuralları öğretmek, onlara bu kuralları kendi yaşayışıyla izah ve tarif etmekti.
Ordu kurmasa, yaptırım gücü kazanmasa, hükümler koymasa, evlenmese, dâvaları hükme bağlamasa, düşmanları mağlup ettikten sonra onları affetmese, insanlara tam örnek olamazdı. Asıl bu gibi bütün beşerî faaliyetleri yapması, onların her birinde örnek tutumun ne olduğunu sözleriyle ve uygulamalarıyla göstermesi ile en mükemmel nümune olmuştur.
22 – Müminler saldıran o birleşik kuvvetleri karşılarında görünce: “İşte bu, derler, Allah ve Resulünün bize vaad ettiği zafer!
Allah da, Resûlü de elbette doğru söylemişlerdir.” Müminlerin, düşman birliklerini görmeleri onların sadece, iman ve teslimiyetlerini artırdı.
23 – Müminlerden öyle yiğitler vardır ki Allah’a verdikleri sözü yerine getirip sadakatlarını ispat ettiler.
Onlardan kimi adağını ödedi, canını verdi, kimi de şehitliği gözlemektedir. Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler.
24 – Allah, böylece sadık kalanları, doğruluklarına karşılık ödüllendirecek, münafıkları da dilerse azaba uğratacak veya tövbe nasib edip tövbelerini kabul buyuracaktır. Çünkü Allah gafurdur, rahîmdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur). [3,179; 47,31]
25 – Allah, o kâfirleri, elleri boş olarak, kin ve öfkeleriyle geri çevirdi.
Müminlerin savaşmasına hacet bırakmadı. Herkes anladı ki Allah pek kuvvetlidir, mutlak galiptir.
26 – O kâfir düşmanlara içeriden destek vererek hıyanet eden Ehl-i kitaptan Beni Kurayza’yı da kulelerinden indirdi ve kalplerine korku saldı, bir kısmını öldürüp, diğer bir kısmını da esir aldınız. {KM, Tesniye 20,10-14}
Kurayza Yahudilerinin Hz. Peygamberle yaptıkları anlaşmaya göre Kureyş ve müttefikleri Medine’ye hücum ederlerse Kurayza bu saldırıya karşı koyacaktı. Fakat Kurayza savaş ortasında hıyanet etti. İçeriden düşmanları destekledi. Kuşatmacı düşman çekilince, Yahudiler hıyanet suçunun cezasını çekeceklerini beklediklerinden, zaten savaş vaziyetine geçip Medine civarındaki kalelerine girmişlerdi. Hz. Peygamber, düşman çekilince, müslümanlar daha dinlenmeden Kurayza üzerine yürüme emri verdi. Onları kuşatma ise 25 gün kadar sürdü.
Sonunda Ensarın önderlerinden Sa’d İbn Muaz’ı hakem seçip hükmüne razı olacaklarını bildirdiler. Hz. Peygamberin hükmüne razı olsalardı, o daha önce Benî Kaynuka Yahudi kabilesine uyguladığı cezayı uygulardı. Sa’d onlara kendi Tevrat şeriatlarının hükmünü uyguladı (Tesniye, 20,10-15). Savaşa katılanların öldürülmelerine, geride kalan kadın, çocuk ve yaşlıların esir edilmelerine hükmetti. Onlardan 400 kadar savaşçı öldürülüp arazileri müslümanların eline geçti.
27 – Onların arazilerine, yurtlarına, mallarına, hatta sizin ayak bile basmadığınız topraklara sizi vâris yaptı. Allah her şeye kadirdir.
28 – Ey Peygamber, eşlerine de ki: “Eğer dünya hayatını ve süsünü istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerinizi vereyim ve sizi güzelce boşayayım.”
29 – “Yok, eğer Allah’ı, Resulünü ve âhiret mülkünü isterseniz, haberiniz olsun ki Allah sizin gibi iyi hanımlara büyük mükâfat hazırlamıştır.”
Sûrenin tefsirinin baş tarafında belirttiğimiz gibi, bu tarihlerde, yani hicretin 5. yılından sonra, müslüman toplumunun maddî şartları nisbeten iyileşti. Ezvac-ı tahirat da bu refahtan biraz yararlanmak istediler. Hz. Peygamber isteseydi bunları temin ederdi. Fakat o zühd prensibini, yoksul müslümanların hayat standardlarını esas aldığından, ilahî irşadla buna razı olmadı. Hatta ciddî bir imtihan geçirdi. Bu âyetin talimatıyla bütün eşlerini boşamak durumu ile karşı karşıya geldi. Onları ya alışageldikleri sade hayata devam, ya da boşanma arasında muhayyer bıraktı. Onlar neticede dünya refahını değil, Hz. Peygamberle olan beraberliği tercih ettiler.
30 – Ey peygamber hanımları! İçinizden kim çirkinliği aşikâr bir günah işlerse, onun cezası, iki kat olur. Bu, Allah’a göre kolaydır.


Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum Yaz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.