Web sitemize hoşgeldiniz, 22 Aralık 2024
Beğen 2

Etmez mi İdim

Akl yâr olsaydı terk-i ışk-ı yâr itmez midüm
İhtiyâr olsaydı râhat ihtiyâr itmez midüm

(Aklım bana yâr olsaydı, ben yârin aşkını terk etmez miydim? Benim iradem elimde olsaydı rahat etmeyi seçmez miydim hiç?)

Lâhza lâhza sûretin görseydüm ol şîrîn-lebün
Sen gibi ey Bî-sütûn men hem karâr itmez midüm

(Ey Bî-sütûn dağı! Senin gibi her an o tatlı dudaklı sevgilinin suretini görseydim, ben de bir karara, huzura kavuşmaz mıydım? )

Nice mahrem eyledün şem’i meni mahrûm edüp
Men senün bezmünde cân nakdin nisâr itmez midüm

(Ey sevgili! Sen, beni mahrum edip mumu kendine yaklaştırdın. Ben de aynı mum gibi, senin meclisinde can nakdini saçmaz mıydım?)

Derdümi âlemde pinhân dutduğum nâ-çârdur
Uğrasaydum bir hakîme âşîkâr itmez midüm

(Çaresiz olarak derdimi gizli tutuyorum. Hikmet sahibi bir kişiye rastlasaydım hiç anlatmaz mıydım?)

Yâr ile ağyarı hem-dem görmeğe olsaydı sabr
Terk-i gurbet eyleyüp azm-i diyâr itmez midüm

(Eğer sevgili ile rakibi birlikte görmeye sabrım olsaydı, gurbeti terk edip vatanıma dönmez miydim?)

Vâ’izün küfrin menüm rusvâlığumdan kıl kıyâs
Anda sıdk olsaydı men takvâ şi’âr itmez midüm

(Vaizin küfrünü benim rezil-rüsvalığıma bakarak kıyas edin. Eğer onda sadakat olsaydı ben takvayı kendime şiar edinmiş birisi olmaz mıydım?)

Ol gül-i handânı görmek mümkin olsaydı mana
Sen tek ey bülbül gülistâna güzâr itmez midüm

(Ey bülbül, eğer bana açılan gül gibi olan sevgiliyi görmek nasip olsaydı, ben de senin gibi gül bahçesine gitmez miydim?)

Ey Fuzûlî dâğ-ı hicrân ile yanmış gönlümi
Lâle-zâr açsaydı seyr-i lâle-zâr itmez midüm

(Ey Fuzûlî! Eğer lâle bahçesi, ayrılık yarasıyla yanmış gönlümü açıp ferahlatmış olsaydı, ben de gidip o lâle bahçesinde gezmez miydim hiç?)

– – –

Kimsede ruhsâruna tâkat-i nezzâre yoh
Âşıkı öldürdü şevk bir nazara çâre yoh

(Ey sevgili! Hiç kimsede senin yüzüne bakmaya takat yok. Senin aşkının şevki âşığı öldürdü. Buna bir çare bulamadı.)

Bağrı bütünler bana ta’ne ederler müdâm
Hâlimi şerh itmeğe bir ciğeri pâre yoh

(Keyifleri yerinde olan kişiler, beni sürekli kınıyorlar. Hâlimi anlatabilmem için ciğeri parça parça olmuş, benimle aynı duyguyu yaşayan kişi bulmalıyım. Ama öyle biri yok.)

Yığdı benüm başuma dehr gamın n’eylesin
Bâdiye-i ışkda men kimi âvâre yoh

(Dünya, gamını benim başıma yığdı. Ne yapsın? Aşk çölünde benim gibi avare avare dolaşan başka biri yok ki.)

Dehrde hem-tâ sana var perî yoh dimen
Var güzel çoh velî sen kimi hûn-hâre yoh

(Ey peri kadar güzel sevgili! Ben, dünyada senin kadar güzel bir perî yok demem. Var, güzel çok ama senin gibi kan dökücüsü/içicisi yok. )

Gözde gezer çizginüp katre-i eşküm müdâm
Katre-i eşküm kimi çarhda seyyâre yoh

(Gözyaşımın damlası daima gözümde gezip duruyor. Benim gözükdeki yaşın damlası gibi gökyüzünde bir gezegen yok.)

Çâk görüp göğsümi kılma ilâcum tabîb
Zâyi’ olur merhemün mende biter yâre yoh

(Ey tabip! Göğsümü yarılmış görüp sakın beni tedavi etmeye kalkışma. Merhemin boşuna gider, çünkü bende iyileşmesi mümkün bir yara yok.)

Zârlığum ışkdan var Fuzûlî velî
Ol meh-i bî-mihrden rahm men-i zâre yoh

(Ey Fuzûlî! Benim aşktan dolayı benim ağlayıp inlemem var. Buna rağmen, ağlayıp inleyen bana, o merhametsiz ay yüzlü güzelden herhangi bir merhamet yok.)

– – –

Bahr-i aşka düşdün ey dil lezzet-i cânı unut
Bâliğ oldun gel rahimden içdiğin kânı unut

(Ey gönül! Aşk denizine düştün, artık canının lezzetini unut. Artık buluğa erdin, ana rahmindeyken içtiğin kanı unut.)

Verdi rıhletden haber mûy-i sefîd ü rûy-ı zerd
Çihre-i handânı vü zülf-i perîşânı unut

(Beyazlayan saçım ve sararmış yüzüm artık göç zamanının geldiğini haber veriyor. Sen, sevgilinin gülen yüzünü ve dağınık saçını unut. )

Çek nedâmetden göğe dûd-i dili tök kanlu yaş
Serv-i nâzı terk kıl gül-berg-i handânı unut

(Pişmanlıktan dolayı için yansın ve yangının dumanı göklere çıksın. Kanlı gözyaşı dök. O naz sarhoşu olan sevgiliyi terk et, açılmış gül gibi olan sevgiliyi unut.)

Gör ganîmet fakr mülkünde gedâlık şîvesin
İ’tibâr ü mansıb u dergâh-ı sultânı unut

(Fakirlik ve istiğna mülkünde, fakir bir dilenci gibi yaşamayı kendin için bir kazanç bil. Sultanın sarayında bir itibar ve rütbe sahibi olmayı unut.)

Çekme âlem kaydını ey ser-bülend-i fakr olan
Saltanat tahtına erdin bend ü zindânı unut

(Ey fakirlik saadetiyle başını dik tutan insan! Sen fakirlik âlemine girerek asıl saltanat tahtına erdin. Artık zindanı ve seni orada bağlı tutan zinciri unut.)

Levh-i hâtır sûret-i cânâna kıl âyîne-vâr
Anı yâd et her ne kim yâdında var anı unut

(Kalbinin içinde hiçbir akis bulunmayan bir ayna gibi sevgilinin resmini o aynanın karşısına tut, onu kalbine yansıt. Sadece onu an, kalbinde ondan başka ne varsa hepsini unut.)

Ey Fuzûlî çek melâmet reh-güzârından kadem
Lâhza lâhza çekdiğin bîhûde efgânı unut

(Ey Fuzûlî! Melâmet yolundan ayağını çek. Bu melâmet yolunda, sürekli boş yere çektiğin ahları ve figanları unut. )


Serdar Tuncer

Sitemizde sanatçıya ait toplam 50 eser bulunmaktadır. Sanatçının sayfasına gitmek için tıklayın.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum Yaz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.