Web sitemize hoşgeldiniz, 26 Aralık 2024
Beğen 2

Abdullah İnan-Namaz ve Huşu

Allah’tan başka bir şeyle tatmin olmayan insanoğlunun ana yurdu öte dünyadır. O ahiret âleminden yeryüzüne geçici bir süre için gönderilmiştir. Bu sebepledir ki dünya insan için sürgün diyarıdır. Nasıl ki vatanından ayrı düşmüş gurbette bulunan kimse memleketini hatırlatan bir söz bir haber karşısında hemen vatan hasretiyle kalbi titrer, duyguları harekete geçer, insan ruhu da asıl vatanı olan ahiret âlemini hatırlatacak sözler olaylar karşısında işte öyle yanar tutuşur ve namaz bunun için en uygun zaman ve zemini oluşturur. Peygamber Efendimiz kulun Rabbine en yakın olduğu anın namazdaki secde hali olduğunu buyurmuştur. Bundan dolayı namaz iki âlemin buluşma noktasıdır. Resulullah Efendimiz(SAV) buyurdu ki kıyamet günü imandan sonra ilk soru namazdan sorulur, eğer namazları tamam ise şartlarına uygun şekilde eda edilmişse kabul edilir. Diğer işler de ondan sonra ve ona göre kabul edilir. Eğer eksik ve kusurlu olmuşsa diğer bütün yaptığı işlerle beraber yüzüne çarpılır. Namazda huşu gerekmektedir. Çünkü Mü’minun suresi 1.ve 2. ayette mü’minler saadete ermişlerdir. Onlar namazda huşu içindedirler buyuruluyor.
Huşu başında ortasında ve sonunda olmak üzere üç bölümdür. Peki namaz kılarken nasıl huşulu oluruz=Kurban kestiğimiz vakit Allahuekber deriz, öldürülmeye layık olan nefsin boğazlanması sırasında da öyle diyoruz. Namaz kılanın cismi Hz. İsmail ruhu da Hz.İbrahim gibidir ki ruh Allahuekber demekle cimin boğazlanmasına tekbir getirmiş olur. Allahuekber diyerek miracının kapısını açan mü’minin manevi yolculuğu başlar. Manevi sarhoşluk içinde vücudu kıyamda bir sütun gibi durur. Mü’min elini bağlamış olduğu halde Kur’an’dan ayetler okur. Sohbet başlamıştır artık. Surelerin başı olan Fatiha suresini okur. Her bir ayeti okurken derin bir tefekküre dalar. Ya Rabbi yalnız sana kulluk eder senden yardım isteriz derken kendinden geçer. Bu ayet ona aciz bir kul olduğunu hatırlatır. Mü’min namazda Fatiha’yı her rekatta tekrar okur. çünkü bu derin manalar onu olgunlaştıracak ve onu melekleştirecektir. Bu manevi tadı hiç bir şeyde bulamayacağını bilir. Kıyamını uzatır, onun emirlerine mutlak teslimiyetini ifade etmek için bir sure daha okur. Mevlasıyla sohbet eder. Tarifi mümkün olmayan manevi bir zevkle dolar. İlahi tecellilere mazhar olur ve içi dışı nurla dolar. Bu ilahi tecellileri yaşarken günahlarını hatırlar ve günahlarını omuzunda bir dağ gibi hisseder. Dayanamaz ağırlığına. Mahcubiyetle iki kat olup rükuya varır.Rüku yaptıran Rabbine haliyle şükreder. Bu halinden Mevla o kadar memnun olur ki ona hamdini işittim başını kaldır ey kulum ben senden razı oldum hitabını işitir.Rükudan başını kaldırır, semiallahu limen hamideh=Allah kendisine hamd edenin hamdini işitir der. Rükudan başını kaldıran mü’min hamd etmesinin Rabbimiz tarafından kabul edildiğini öğrenir öğrenmez Rabbena lekel hamd=ey Rabbimiz hamd sana mahsustur der. Fakat daha fazla ayakta durmaya mecali kalmamıştır, olduğu yere yığılır kalır, secdeye kapanır. Mü’min secdede vecd halinde kendinden geçmiş bir haldedir. O an Mevlasına en yakın olduğu andır. Miracının son merhalesine ulaşmıştır. Mü’min secdede bir kez daha aciz bir kul olduğunu hatırlar şerefli başını hiç bir güç karşısında eğmeyeceği sözünü verir. Alnına mü’min olduğunun damgası vurulur. Mevlasına yakın olduğu bu secde anında mü’min Rabbini tesbih eder. Secde hali kişinin manevi haliyle irtibatlıdır. Bu hal yaşanmadan tarif edilemez.Subhane Rabbiyel A’la=En büyük olan Rabbimi tenzih ederim der. Mü’min secdede iken Rabbinden bir hitap işitir, Mevla kuluna ey kulum secdeden başını kaldır da yapmış olduklarından haber ver der. O ikinci defa başını kaldırsa da yine de utandığından yüz üstüne düşer, Cenab-ı Hak ona tekrar hitap eder, başını kaldır, Hakkın heybetli hitabı namaz kılan kimsenin ruhuna işler, ayakta duracak kuvveti kalmaz. O hitabın ağırlığıyla dizüstü oturur. Manevi bir ağırlığın altında ayağa kalkacak dermanı kalmayan mü’min iki dizi üzerinde edeple otururken Peygamber Efendimizi hatırlar ona salât selam eder. Artık miracının sonuna gelmiştir. Son anı ganimet bilip Mevlasından bazı isteklerde bulunur. Dünya ve ahiret işlerinde Rabbimize çok muhtaç olduğunu bilir. Her iki dünyasının iyiliklerle güzelliklerle dolu olmasını Mevlasından ister.Burada anne ve babasını mü’min kardeşlerini unutmaz onları da hatırlar ve onlar için de Rabbinden mağfiret talep eder. O yüce makamdan Mevlasından ayrılmak istemese de ayrılık vakti gelmiştir. Mevlasından hal diliyle izin ister. Ayrılık anı çok zor bir andır. Daha sonra iki elini birden duaya kaldırır ve bir sonraki namazı daha güzel kılabilmek amacıyla dua eder. Bir sonraki vaktin gelmesini heyecanla bekler. Tüm bunları yaptığımızda namazda huşuyu yakalamışız demektir. İbadetlerden huşuyu çıkarırsak yalnız seyahatler eğilip kalkmalar kalır.
Rasulullah Efendimiz bir gün mescitte ashabıyla birlikte otururken İslamı yeni öğrenmiş bedevi bir zat geldi. Rüku ve secdesini tam yapmadığı bir namaz kıldı, sonra huzura gelerek selam verdi. Resulullah Efendimiz selamını aldı ve dön namazını tekrar kıl buyurdu. O zat dönerek önceki kıldığı gibi namazını tekrar kıldı. Resul-ü Zişan Efendimiz dön tekrar kıl çünkü sen namaz kılmış olmadın buyurdu. Bu hal üç defa tekrar edince o zat ya Rasulallah seni Hak ile gönderen Allaha yemin olsun ki ancak bu kadarını biliyorum, doğrusunu bana öğretir misin dedi. Bunun üzerine Efendimiz namazı kılmak isteyince güzelce abdest al, kıbleye dön, iftitah tekbirini al, kolayına geldiği kadar Kur’an oku. Sonra rükuya varıp sükûnet buluncaya kadar dur, sonra başın büsbütün doğruluncaya kadar ayakta kal. Sonra secdeye varıp mutmain oluncaya kadar dur, başını kaldırıp hareketsiz kalıncaya kadar otur, bunları bütün namazlarda böylece yaparsan namazın tam olur, bundan neyi eksiltirsen namazı eksiltmiş olursun buyurdu.Resulü Ekrem Efendimiz(SAV) buyurdu ki=Kıldığın namazı en son namazınmış gibi bir daha namaz kılma fırsatı bulamayacak bir kişinin kıldığı namaz gibi kıl.
Hz. Ali namaz vakti girdiğinde hali değişir, rengi atar ve titrerdi. Sebebi sorulduğunda şöyle derdi= Bilmez misiniz ki bu vakit Allahın yerlere ve göklere teklif edip de onların yüklenmekten kaçındığı bir emanetin eda vaktidir. Ben bu emaneti yüklenmiş bulunuyorum. Yüklendiğim bu ilahi emaneti en güzel şekilde eda edip edemeyeceğimi de bilmiyorum.
Yine o muhteşem sahabinin ayağına ok battığında namazdayken çıkarılmasını istemişti. Çünkü namazda iken bütün zerreleriyle Allaha yönelip maddi hiç bir şey hissetmediği için bu yola başvurmuştu. Demek namaza öylesine kendisini kaptırmıştı ki namaz tıpkı ameliyatlardaki anestezi gibi onu kendinden geçiriyor, dünya ile bağlantısını kesiyordu. Ayağındaki okun çıkarılması çok uzun sürmüştü. Hz. Ali ameliyat bittiğinde şu soruyu sormuştu=Oku çıkardınız mı; Hz. Ali müslüman namazını kalbi ve kalıbı beraber olarak kılmalıdır demiştir. Nitekim hadis-i şerifte=Kişinin kalbi ve bedeniyle beraber namazda hazır olmadıkça Allah o namaza bakmaz buyurur.
Sahabeler bu konuda pek titizdiler. Ebu Talha bir gün evinin bahçesinde namaz kılıyordu. Bu sırada bir kuş bahçedeki ağaçlardan birinin yaprakları arasında uçup kaçmaya çalışıyordu. Manzara Ebu Talha’nın hoşuna gitmişti. Bir müddet gözünü oradan ayırmadı. Bu arada kaç rekat namaz kıldığını şaşırıverdi. Namazdan sonra karşılaştığı fitneyi Peygamberimize anlattı ve o bahçeyi sadaka olarak veriyorum, onu dilediğiniz şekilde değerlendiriniz dedi.
Büyük zahidlerden Hatem-i Esam Asım bin Yusuf’u ziyarete gelmişti. Asım ona ey Hatem namazını güzel kılar mısın diye sordu. Hatem evet buyurdu.Asım nasıl kıldığını sordu. Hatem dedi ki=Namaz vakti yaklaştığı zaman abdest azalarımı tam yıkayarak güzelce abdest alırım. Sonra gelir namaz kılacağım yere dikilirim. Bütün azalarımın sükûnet bulmasını eklerim. Kâbeyi iki kaş arasında makamı sadırımda Allahu Tealayı üzerimde kabul ederim.O kalbimde ne varsa bilmektedir. Sonra ayaklarımı Sırat üzerinde cenneti sağımda cehennemi solumda ölüm meleğini de arkamda farz ederim. ve bu namazıma en son namazımmış gibi niyet ederim. Sonra ihsan üzere yani Allahı görürcesine tekbir alırım. Kıraatımı tefekkürle rükuyu tevazuyla sücudu tazarruyla yaparım. Bunları tam yapmış olarak otururum. Ümit üzere teşehhüt ederim. Sünnet üzere selam veririm. Sonra bu namazımı ihlâsla tamamlarım. Sonra korku ve ümit arasında yaşarım. Namazımı böyle kılmaya sabırla devam ederim.
Kıymetli dostlar;namaz sevdası bizde az önce anlattığımız örnekler gibi olmayabilir. Bunu kazanmak için hem kavli hem de fiili duada ısrarlı olmak gerekir. Bunu yanısıra kararlı ve istikrarlı bir tavırla ve aktif sabırla adım adım hedefe yürümeye çabalamalıyız. Kalp frekansı Rabbimizin ayarında olmalı ve bu ayar asla bozulmamalı. Kalbin ayarı kaçarsa namaz insanı tek eder. Önce azaltır ziyaretlerini Extraları keser. Günde yalnızca beş kez uğrar, sonra dörde indirir. Sabahın o bereket ikliminden mahrum kalırız. İkindiler meşgaleye takılır. Öğleyi de sürükler peşinden. Akşam nazlı bir gelinin duvağının ardındaki tebessüm gibidir. Kıymetini bilmez zaman denen umman akışına karşı dikkatli olmazsak sonunda o da göstermez olur yüzünü. Yatsıyı yitirmek geceyi direksiz bırakmaktır. Sabaha aksatmak gündüzü savunmasız bırakmak gibidir.
Ya Rab namazlarımızı gerçek mana ve hikmetiyle eda edenlerden eyle. Bir miraç olan namazımızı senin yüce müşaheden ile şereflenen namazlardan eyle. Namazlarımız gözlerimizin nuru gönüllerimizin her iki cihanda da göz aydınlığı olsun.


Abdullah İnan

Sitemizde sanatçıya ait toplam 17 eser bulunmaktadır. Sanatçının sayfasına gitmek için tıklayın.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.