Web sitemize hoşgeldiniz, 28 Nisan 2024
Beğen 2

Soner Er-Gitme Ey Nebi 1

Asırlar önce bir gül vardı Medine’de. O gül ki ümmet bahçesini yetim bıraktı. O gül ki tüm Peygamber âşıklarını yetim bıraktı. O gül ki asırlar sonra tüm gönüllerde devasa bir yer bıraktı.
Nebi halsiz Nebi hasta Nebi uzanmış boylu boyunca yatıyor başı öyle bir ağrıyor ki Nebinin gözlerinden yaşlar süzülüyor.
Ey Nebi hastalığın on üç gün sürmüştü ama o on üç gün ümmetin için on üç bin gün gibiydi.
Bir süre Seni halsiz görmek ve hasta görmek yıkıyordu Nebi âşıklarını.
Her dakikası bizler için ümmetin için ölüm gibiydi oysa sıhhatli günlerinde Mekke ve Medine sokakları
Seninle renkleniyordu, güneş bile doğarken iyilik Senin bedenini ısıtıyordu. Medine’li çocuklar Seni görünce hayat buluyordu ey Nebi.
Ey Âlemler Sultanı Sen ki kimsenin üzerinde bir hakkı kalsın istemezdin onun için Rahman’ın huzuruna kavuşmaya günler kala halkı toplayıp=
-Ey insanlar kimin sırtına kamçı vurmuşsam işte sırtım gelsin vursun demiştin ya ey Nebi
Biz ki saçının teli yere düşer de incinir diye tir tir titriyoruz biz ki gözünde bir damla yaş gördüğümüzde üzüntüden perişan oluyoruz nasıl olur da sırtına dokunuruz ey Resul Senin yoluna bedenler analar babalar kurban ey Nebi Ey Âlemler Serveri Sen ki vefatına günler kala bana en yakın olan dostum burada benden hakkını isteyip gönül hoşnutluğu ile helal edendir buyurmuştun ve sahabelerden bir tanesi o anda bir adım öne çıkmıştı ve şöyle demişti=
Ey kâinatın gülü bizlerin hakkı okyanusta kum tanesi Senin hakkın dünyada ahiret büyüklüğünde
O kum tanesi kadar olan hakkımız helal olsun diyordu
Vefatından günler öncesiydi Nebinin hastalığı git gide ilerliyordu ümmet tedirgin halk ağlıyor Hazreti Âişe ve Fatıma yanında başucunda bekliyor Nebinin o mübarek başını kaldırmaya mecali yok birden kapı açılıyor gelen Hazreti Abbas sessiz bir şekilde Nebi’nin yanına gidip kulağına
Ey Nebi Ensar-ı Kiram Senin gitgide ağırlaştığı görüyorlar ve gece gündüz gözyaşı döküyorlar Senin vefat edebileceğini düşünüyorlar ey âlemler Sultanı gelin de kısa zamanda iyileşip aramıza döneceğini söyleyin diyordu Resul gözleriyle Hz Abbas’a bakıyordu ve o anda Hz Abbas geri geri giderek odayı terk ediyordu. Dakikalar geçmişti ki kapı tekrar açılıyor bu sefer içeriye giren Hz Abbas’ın biricik oğlu Fadıl Bin Abbas’tı o da aynı şeyleri söylüyordu dakikalar geçmişteki bu sefer içeriye Nebi’nin çiçeği
Hazreti Fatıma’nın eşi Hz Ali girdi o da aynı şeyleri söyleyince Nebi’nin mecali olmadığı halde bir anda
Hz Ali’nin kolundan tuttu ve yattığı yerden doğruldu Fadıl bin Abbas ile Hz Ali’nin kollarına girerek ayaklarını yerde sürüye sürüye kapıya doğru gidiyordu. Ama o kadar küçük adımlar atıyordu ki takati mecali yoktu. Nebi’nin o mübarek başında bir sarık bağlıydı beyaz bir sarık Nebi’nin başındaki ağrıları dindirsin gayesiyle. Yavaş yavaş çıktılar dışarıya kapıyı açtılar ümmet bir anda Nebiyi gördü bir anda yaşlar akmaya başladı Nebi’nin gözlerinden tüm Peygamber âşıkları karşısında ağlıyordu gitme gitme gitme gitme
Gitme ey Nebi gitme ey Resul gitme ey canan gitme gitme
Gitme ey Nebi gitme ey Resul gitme ey canan gitme gitme
Yavaş hareketlerle gelip minberin ilk basamağına oturdu Nebi başını hafif kaldırdı tüm Peygamber âşıkları tüm ümmet karşısında hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı kısa bir süre sessiz kaldı bu sürede arka Sıradakiler ön sıralara doğru koşmaya başladılar bir anda Peygamberin çevresini çevirdiler Peygamber âşıkları O’nu yakından görmek kokusunu hissetmek ne büyük onur ne büyük şereftir Ya Rabbi
Âlemler sultanı hafifçe belini doğrulttu başındaki sarığı düzeltir gibi yaptı ve sonrasında gözlerini halka çevirerek hafif bir tebessüm yaptı ve sonrasında kısık bir sesle Allah’a hamd ve sena etti La ilahe İllallah La ilahe illallah ve sonra o mübarek sesiyle şunları söyledi=
Ey insanlar sizler benim ölmemden korkuyor musunuz diyordu o anda tüm ümmet hıçkırıklara boğuluyordu bu annenin babanın kardeşin vefatı gibi değildi insanın yüreği sökülecekti sanki
Öyle bir acıydı ve şöyle devam ediyordu=
Allah’ım benden önce gönderdiği hangi Peygamber ebedi kalmıştır ki ben ebediyen kalayım diyordu
Bu sözlerden sonra arka sıradaki Peygamber âşıkları
Feryat ede ede ile öz sıralara koşuyordu koşuyor ki Nebi’nin kokusunu alsın koşuyor ki Nebiyi son bir kez yakından görsün Nebi b arada şu sözleri söylüyordu=
Kim mahşer günü benimle birlikte Kevser havuzunun başında birlikte olmak istiyorsa dilini tutsun dilini tutsun diyordu
Kim Seninle olmak istemez ki ey Nebi.
Nebi’nin ağrıları artıyor gibiydi Hz Abbas ile Hz Ali’nin kollarına girerek içeriye girdiler kapının kapatılmasıyla Mekke ve Medine’de bir feryat bir figan aldı dillerde bir soru vardı yok Nebi aramızdan ayrılacak mıydı?
Bu konuşmadan birkaç gün geçmişti Nebi iyileşiyordu gece son demini yaşıyordu ve güneş doğdu doğacak Nebi hastalığından dolayı Hazreti Ebubekir’i imam tayin etmişti mescitte sabah namazı kılınıyordu Nebinin yerinde Hz Ebubekir vardı yokluğunu aratmıyordu Nebinin ama cemaat O’nun sesinin iddialarını özlüyordu Nebi mescide açılan kapısını açıyor ve namaz kılanları seyrediyordu yüzünde bir tebessüm içinde bir sevinç oluşmuştu Nebi’nin bir müddet izliyordu onları sonra odasına çekiliyordu öğlen namaz vakti girmişti güneş Mekke sokaklarını Medine sokaklarını ısıtıyordu Nebi birden ateşlenmeye başladı vücudundaki ağrılara bir de ateşlenme eklenmişti Nebi yanında bulunan içi su dolu kovaya ellerini sokup sokup yüzüne gözüne boynuna sürüyordu ateşi dinmiyordu ve devamlı şöyle diyordu La ilahe illallah ölümün de şiddetlisi varmış Allah’ım günahlarımı bağışla merhamet et beni en yüce dosta kavuştur diyordu ve bu anlara şahitlik ediyordu Nebi’nin göz bebeği Hazreti Fatıma ve hıçkırıklar içerisinde ağlıyordu Fatıma Nebi onun ağlamasına dayanamazdı istese canını verir onun için ve Fatıma’ya şöyle diyordu üzülme kızım üzülme baban bugünden sonra hiç acı çekmeyecek diyordu Fatıma canından çok sevdiği babasına yavaş yavaş veda ediyordu bunun farkındaydı Fatıma ağlıyor Fatma ağlıyor Fatma ağlıyor Fatıma ağlıyor Fatma
Ağlıyor Fatıma ağlıyor ümmet dinmiyor acılar dinmiyor hasret
Ağlıyor Fatıma ağlıyor ümmet dinmiyor acılar dinmiyor hasret
Bir müddet sonra odaya Hazreti Âişe girdi Nebi’nin o mübarek başını omuzuna koydu yapılabilecek her şeyi yapıyordu ama Nebi’nin hastalığı daha da artıyordu gözlerini dinlendiriyor ve devamlı surette
La ilahe illallah diyordu ve bir müddet sonra Nebi gözlerini açmıştı yanında bulunanlara bir melek geldi İçeriye girmek için izin istiyor dışarıya çıkın diyordu Hazreti Âişe’nin dışında tüm herkes dışarıya çıkıyordu Nebi’nin başı o an Hz Âişe’nin göğsündeydi bir anda kalktı oturduğu Nebi Hazreti Âişe de o anda bir köşeye çekilip oturdu Hz Âişe’nin içerisinde bir ürperti vardı yoksa bu gelen melek âlemler
Sultanını götürecek miydi?
Hazreti Âişe öyle bir yerdeydi ki Nebi’nin yüzünü göremiyordu sadece Nebinin o mübarek başı ve sırtı gözüküyordu halsizliği hastalığı duruşundan belli oluyordu Nebinin ve o anda Nebiden bir ses yükseldi
Gir içeriye diyordu o anda kapıda izin bekleyen melek giriyordu içeriye bu melek Azrail’di Nebi’nin o mübarek canını almaya gelmişti ve Nebinin yanına yaklaştı ve şöyle diyordu=
Ey Âlemler Sultanı Allah ancak ve ancak iznin olursa huzuruna gelip ruhunu almam için emretti izin vermezsen Vallahi dönüp gideceğim diyordu ve o anda Nebi Cebrail gelmeden ruhumu elleme diyordu Azrail’e Azrail yavaş yavaş uzaklaşıyordu Hz Âişe’yi yanına çağırıyordu Nebi olanları anlatıyordu Âişe ağlıyordu Âişe ağlıyordu
Gitme ey Nebi gitme ey Resul gitme ey canan gitme gitme
Gitme ey Nebi gitme ey Resul gitme ey canan gitme gitme


Soner Er

Sitemizde sanatçıya ait toplam 11 eser bulunmaktadır. Sanatçının sayfasına gitmek için tıklayın.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum Yaz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.