Web sitemize hoşgeldiniz, 01 Mayıs 2024
Beğen 1

Talha Uğurluel-18 Mart 1915

Bizler de şimdi sizinle birlikte bir seyahate çıkacağız hem bir devletin hem de dünyanın kaderinde etkili olan önemli bir savaşı görme ve öğrenme adına Gelibolu Yarımadası’nı adım adım dolaşacağız.
Yolculuğumuz sabah gün doğarken Eceabat’tan başlayacak.
Sabahın erken bir vaktinde geldiğimiz bu şirin beldede fazla eğlenmiyoruz
Gelibolu’nun burnuna doğru sürdüğümüz aracımızın camlarından yolumuzun sağındaki tepenin üzerinde bir yazı gözüküyor yaklaşıp yakından bakıyoruz bir Mehmetçik boğaza doğru elini kaldırmış bütün bir dünyaya şöyle sesleniyor=
“Dur yolcu, bilmeden gelip bastığın bu toprak bir devrin battığı yerdir. Eğil de kulak ver bu sessiz yığın bir vatan kalbinin attığı yerdir.”
Karşımızda dünyanın en büyük deniz gücüne sahip devletleri vardı.
Büyük deniz filoları ile sömürge imparatorluğu kurmuş İngiltere ile ona yakın bir güçte bulunan Fransa
Niyetleri bir an önce boğazdan geçmek ve Rusya ile irtibat sağlamaktı ve bu harekât için de 18 Mart 1915 gününü seçmişlerdi onlar o gün için hazırlıklarını hızlandıra dursunlar 17 Mart gecesi Anadolu Hamidiye’sinde ilginç bir Hadise meydana gelecekti.
O gece müstahkem mevkii kumandanın Cevat Paşa’nın gözüne bir türlü uyku girmez zaten kaç gündür geceli gündüzlü o tabya senin bu tabya benim koşuşturmaktadır.
Düşmanın hareketlerinde de bir tuhaflık vardır
Cevat Paşa gece ani bir kararla Nusret Mayın gemisi kumandanları Hakkı ve Nazmi beyleri yanına çağırtır, Nusret hazır mı diye sorar hazır kumandanın cevabını alınca da tarihi emrini verir.
Bu gece Nusret ile Boğaza açılacaksınız. Depolarımızda bulunan 26 mayın alacak ve Anadolu yakasındaki karanlık limana paralel iki sıra halinde döşeyeceksiniz hâlbuki bu döşeme çok da stratejik değildir. Çünkü düşman gemileri boğaza girdiklerinde bir tarak gibi üçlü beşli sıralar halinde ilerleyecekler ve dikine sıralanmış bir mayın hattında eğer bir tanesi bu mayınlara dokunursa bir daha hiç biri bu hattı takip etmeyecektir.
Daha önce Boğaza Almanlar tarafından döşenen mayınlar ise hep enlemesine hatlar oluşturacak şekilde döşenmiştir. O gece Cevat Paşa’ya böyle bir emri verdiren şey nedir, bunun cevabı her ne kadar bugün net söylenemese de ortada bir gerçek vardır. O günden bugüne 18 Mart günü düşmanın boğazdan geçmesini istemeyen herkes mayınlar iyi ki böyle döşenmiş diyeceklerdir.
Denildiği gibi yapılır kısa bir süre önce Almanların bunlar işe yaramaz diye depolarda bıraktırdığı kendi ustalarımızın yapımı yirmi altı mayın o gece yarım sularında harekete geçen Nusret ile tek tek boğaza döşenir ve ertesi sabah beklenmeye başlanır.
Düşman 18 Mart günü gerçekleştirecekleri işgal öncesi boğazın ağzına döşenen Alman yapısı mayınların hemen hepsini toplamış ve bölgeyi savunmasız bir hale getirmiştir.
O gün sabahın ilk vakitlerinde üç sıra halinde boğazdan içeriye giriş yaparlar
Yarım dünya ile kaplı Queen Elizabeth Lord Nelson Agamemnon ve Restaurant ardından
Ocean infect bu ve diğerleri irili ufaklı dört yüz parça gemi
Kendilerine Yenilmez Armada diyen bu Mağrur ittifaka karşı kıyılarda sadece göğsü imanla atan Mehmetçikleri İngilizler Çanakkale kıyılarını ele geçireceklerine kendilerini o kadar inandırmış ki Burayı almak için getirdikleri dev zırhlı birinin adını agememnon koymuşlardır
Agememnon aslında günümüzden yüzyıllarca önce yaşamış ve truvayı yani Çanakkale’yi almak için ciddi çaba harcamış zalim bir kraldır. Homeros’un Destanı’na göre sonunda buraları alır ve taş üzerinde taş bırakmamacısına herkesi kılıçtan geçirir. İşte karşımızdaki düşman da bu niyetlerle agamemnon adını verdikleri gemilerini o günkü hayâsız saldırıda kullanacak ve en ön sıraya yerleştireceklerdir.
Dev savaş gemileri Çanakkale Boğazı’nın ağzından içeriye girmiş ve usul usul ilerlemeye devam etmektedirler. Derken uzun menzili toplarıyla kıyılarımızı dövmeye başlarlar kıyılardaki tabyalarının yerlerini avuçlarının içi gibi bilmektedirler Çünkü daha önceden yaptıkları istihbarat ile birçok izimize vakıf olmuşlardır onlar ha bire ateş ederken istihkâmlardaki askerlerimiz onlara cevap veremez Çünkü onların toplarının ateş menzili 6000 metre iken bizim toplarımız menzili ancak 1000 metre kadardır.
Yani ringe çıkmış iki boksörden biri devamlı yumruk sallamakta ama diğeri ona cevap verememektedir ne zaman atış menzilimize girerler Mehmetçikler de geçerler toplarının başına ve onlara cevap vermeye başlarlar.
O sırada Rumeli mecidiyesinde ilginç şeyler yaşanmaya başlar
Dünyanın en büyük gemisi yarım dünya ile kaplı Queen Elizabeth ile Fransızların dev Zırhlısı Ousın
Mecidiye tabyasının tam karşısına gelmiş ve toplarının namluları buraya çevirerek Ateş kusmaya başlamışlardır
Hadiseyi Mecidiye’de bulunan bir Alman generalden dinleyelim=
Dev iki zırhlının tabyayı bombalamaya başlaması üzerine ben gerideki siperlere çekildim birden büyük bir patlama oldu kıyamet koptu tonlarca toz toprak havaya kalktı. Toz toprak dağılırken saklandığım yerdeki menfezden şu manzarayı görüyordum etrafta parçalanmış birçok asker cesedi vardı. Toplar kullanılmaz hale gelmişti. Yarı beline kadar toprağa gömülmüştü. Yanına gelen daha ufak tefek bir askerin yardımıyla çıktı etrafına baktı Ocean hala mermi yağdırıyordu.
Başını kaldırıp uzaktaki zırhlıyı izledim. Sonra ilerisindeki toplara baktım hepsi perişan haldeydi bir tanesi sağlam kalmıştı ama onun da vinci kırılmıştı arkasındaki ağacın altında sıralı dev top mermilerine baktı yanlarına yaklaştı kaldıracağına ihtimal bile vermiyordu ama birden sırtlanmıştı.
İşte Alman General Seyit Onbaşı’nın kahramanlığını bu cümlelerle anlatmaktaydı.
Bu hadise gerçekten insanüstü bir kahramanlıktı çünkü kaldırdığı mermi tam 175 kilo ağırlığındaydı.
Tabii Seyyid mermiyi sırtlandıktan sonra vinci kırık topa yönelecek ve bu şekilde topun merdivenlerine tırmanmaya başlayacaktır
Yanındaki arkadaşı Ali yıllar sonra bu konu hakkında bilgi verirken ben Seyyid mermiyi sırtlanmış topun merdivenlerine tırmanırken çatır çatır kemiklerinin sesini duyuyordum diyecektir savaşın o anına kadar düşman gemileri kıyılardaki Osmanlı tabyalarını bitirme adına konumlarını almış ve sonu gelmez bir bombalama faaliyetine başlamışlardır.
Ateşlerini özellikle Rumeli bölgesinde tutmaktadırlar Çünkü niyetleri İstanbul’u almaktır ve İstanbul’a giden yol da Rumeli’den geçmektedir
Buradaki direnişi bitirecekler ve kıyıya çıkardıkları askerler ile yürüyerek İstanbul’a döneceklerdir
Dev gemiler Rumeli karşısında adeta ateşten bir çember kurdukları bir sırada Seyit birinci mermiyi namluya sürer ve ateşler sonra ikincisini üçüncüsünde Ocean zırhlısını tam dümen mürettebatından vuracaktır. Dümeninden vurulan bir gemi etrafında ha bire dönmeye çevresini taraflamaya başlayacaktır. Ocean da böyle olmuştur
Yakınında bulunan ve çevresini bombalamakla olan gemiler neye uğradıklarını anlayamazlar Ocean taraflarından geriye doğru manevra yapacaklardır.
Hâlbuki gerilerde onları ilginç bir sürpriz beklemektedir.
Arkalarında Anadolu Yakası’nda karanlık limanda kıyıya paralel olarak dizilmiş ve çift sıra halinde dün geceden beri düşmanı bekleyen Osmanlı yapısı mayınlar Nusret’in mayınlarından başkası değildir
Ve mağrur dünyayı sömürme adına imal edilen dev gemiler bir bir mayınlara çarpmaya başlar
Bu ve resistible infect ve sonrasında döne döne mayınların kucağına düşen Ocean zırhlısı.
Düşman büyük bir şaşkınlık içerisindedir.
Günlerdir Boğazın ağzı mayınlardan temizlenmektedir son olarak kendilerine artık boğazda seyreden hiçbir mayın kalmadı raporu verilmiştir.
Peki, şimdi tüm oyunlarını bozan bu mayınlar da nereden çıkmıştır?
İngiliz’in vakit vakit gemilerden siperlerden yine bolca gülle savurduğu anlardı.
Hızlı hızlı geçiyordum tehlikeli bir yerden birdenbire gözlerime büyük bir şey göründü.
Böyle büyük görünen şey küçücük bir insandı fakat bana çok dokundu ayaklarım bağlandı.
Ateşlerin yaladığı bu düzlükten geçerken güllerin cehennemlik yağmurundan kaçarken yolun biraz kenarında tek başına bir nefer pervasızca bombalardan ateşlerden her şeyden kendisine süngüsünden bir Mihrapçık kurmuştu sonra onun karşısında namazına durmuştu.
Ne havada ıslık çalan ve düştüğü yerlere kızgın çelik daha nelerle ölüm saçan gülleler ne semada ifrit gibi fısıldayan tayyare ne dünyalık bir düşünce ne bir korku ne keder onun demir yüreğini oynatmaktan acizdi sanki toplar şarapnel tehlikesiz sessizdi.
Başındaki kabalar gölgesine gömülen süzük gözler dikilmişti o süngüden mihraba
Hakkın büyük divanında eli bağlı dururken artık o can kaygısını almıyordu hesaba
Allah Allah bu bu ne yüksek bir imandır ya Rabbi
Bir Müslüman ne büyük bir kahramandır ya Rabbi
Kahramandır çünkü toplar etrafında patlarken zerre kadar titremedi namazını bozmadı
Dört yanına ateş saçan türlü türlü afetten sanki onu koruyordu bir meleğin kanadı
Onun böyle tevekkülü bana pek çok dokundu yüreğimi bir şey ezdi iki gözüm sulandı
Böyle dalgın dalgın düşünerek geçerken ben yanından sağa sola selam verdi namazını bitirdi
Sonra biraz kımıldandı ellerini yaradana ta gerisine dua için gökyüzüne çevirdi.
Şimdi artık Allah’ına döküyordu derdini gözlerini kapamış unutmuştu kendini
Ta gerisine karşı boynu bükük duran bir nefer korku bilmez Bir Yiğite hürmetlerle eğildim
Duasına mutlak Âmin diyorlardı melekler kendimi pek fazla gördüm usul usul çekildim.
Ben giderken kulağıma değdi onun sadası Allahümme Salli Ala Seyyidina duası.
Şimdi hala nerede bir kabalaklı bir askeri görse gözüm hatırlarım o kahraman neferi.
Düşman zırhlıları mayınlar ile meşgul ola dursunlar kıyılardan Mehmetçiklerimiz yoğun bir bombardımana başlarlar. Artık istilacılar için kaçınılmaz son görülmektedir. Yenilmez Armada daha ilk seferinde dünyanın en müthiş ve ses getirecek yenilgilerinden birini yaşamak üstlenir
Amiral de Robec havanın gurubuna doğru artık yapacak hiçbir şeyin olmadığını bilerek geriye çekilme emrini verecektir.
Düşman hayâsızca başlattığı saldırıyı utanç içinde bitirirken kıyılardaki askerlerimiz şehadet şerbetini içen arkadaşları için son vazifelerini yapmakla meşguldürler.


Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum Yaz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.