Web sitemize hoşgeldiniz, 17 Kasım 2024
Beğen 2

Dursun Ali Erzincanlı-Son Şiir

Yâ Rasûlallah,
Bu, son sözüm, nidam, yalvarışım, seni hasretle anışım,
Bu, temiz huzurunda okuduğum son şiir,
Bu, âciz ve garip son seslenişimdir.

Keremli her yaşına,
Bir şiirim olsun,
Bir bahanem olsun yüce adını anmaya, deyip
Altmış iki kez huzurunda durdum.
Altmış iki kez saadetli kapına: Yâ Rasûlallah! Diyerek vurdum.
Ve şimdi son kez, yol bilmez, edep bilmez halimle,
Rahmet otağına sığınan hâl-i pür melâlimle
Saadetli makamına,
Makâm-ı Mahmûd’a,
Şefaât tahtına yöneldim.
Tahtın ki yıldızlar dökülür ayaklarından,
Tahtın ki tüm tahtların üzerinde yedinci kat semâ
O tahtı peygamberine lütfeden Rahîm Rahmân’a senâ!
Ya Rasûlallah,
Bu son şiir, son seslenişimdir sana.

Ne zaman: Yâ Rasûlallah, diye seslensem,
Ey şânı yüce Nebî, desem,
O öldü, seni duymaz, dediler.
Oysa Efendim,
Cennet-ül Bakî’de oğlun İbrahim’i kabre koyarken:
Ey İbrahim, demiştin. Bize öyle bir acı bıraktın ki,
O acı, Uhud’un üstüne çökse, Uhud parçalanırdı.
İbrahim ölmüş, sen ise gözyaşlarıyla ona seslenmiştin.
Senin, İbrahim’e seslendiğin gibi seslendim sana.

Vefat ettiğin gün, Ebu Bekir gelip o nûr yüzüne bakmış,
Seni başından öpmüş:
Ya Rasûlallah, demişti. Sen yaşarken de güzeldin, ölürken de güzelsin.
Sen gitmiştin ve Ebubekir, sana gözyaşlarıyla seslenmişti.
Ebubekir’in seslendiği gibi seslendim sana.

Kerbelâ’da Hüseyin şehit edilince,
Kız kardeşi Zeynep ağıt yakmıştı:
Ey Muhammedim, demişti.
Ey Muhammedim! Gökte melekler sana Salât-ü Selâm getiriyorlar,
Hüseyin ise kanlara bulanmış yatıyor!
Sen yoktun ve Hz. Zeynep, iki gözü iki çeşme seslenmişti sana.
Ben de Zeynep’in seslenişi gibi seslendim Ehl-i Beytin Şâhına
Bu son şiir Yâ Rasûlallah,
Son seslenişimdir sana.

Ben seni anlatmadım, zaten anlatamam da.
Seni anlatmak sâlihlere, saâdatlara yakışır.
Ben seni andım ve sana anlattım. Çünkü herkes huzuruna gelir.
Herkes: “Ya Rasûlallah! diye seslenebilir.
Sen, herkesin peygamberisin, dinlersin onları. Zaten dinledin de…
İsteyen, söz sahibidir senin indinde.
Ben de O saadetli huzurundaymışım gibi,
Bana bakıyor, beni dinliyormuşsun gibi düşündüm.
Bu zamandan çevirdim yüzümü, sana döndüm.

Faran dağları’nda hüznünle tanıştım,
Sen Yoktun’da ağlamayı öğrendim.
Kırk Yaşındasın’da sayısız siyah cübbeler diktim, kenarları beyaz çizgili…
Ey hem varlığa hem yokluğa yâr olan sevgili!
Bedir’de Zeynep annemizin gerdanlığı yüreğimizi yaktı.
Uhut’ta Hz. Hamza için gözyaşlarımız aktı.
Hendek’te Hayder-i Kerrâr’la tekbir getirdik.
Aslanlarınla beraber o gün biz de Mekke’ye girdik.
Bazen yiğitlerinle yerde, bazen meleklerle gökte,
Hayber’de, Huneyn’de, Tebük’te…
Dolaştık durduk Muazzez ömründe.
Şimdi sen sanki Aişe annemizin evinde, dizinde,
Mescid-i Nebî’den, münevver şehir’den,
O son geceden sıyrılıp gidiyormuşsun gibi,
Çekiliyor nurun, karanlık yağıyor sözlerimin üstüne.
Karanlık ve soğuk…
Suya düşse dondurur kelimelerim.
Karanlık ve soğuk…
Söz sözü görmüyor, neyleyim.
Ey Âlemlere rahmet olan sevgili!
Mahşer de bir âlem, âhiret de…
Sen bize mahşerde de rahmet ol.
Makâm-ı Mahmûd’u lütfedince Allah!
Ne olur, ne olur şefaât Yâ Rasûlallah!

Ve susuyorum.
Arşın sahibine,
Âlemlerin Rabbi’ne hamd olsun.
Salât ve selâm senin, peygamber kardeşlerinin,
Ehl-i Beytinin, Ashâbının ve ümmetinin üzerine olsun.

Susuyorum Yâ Rasûlallah,
Bu, son sözüm, nidam, yalvarışım, seni hasretle anışım,
Bu, temiz huzurunda okuduğum son şiir,
Bu, âciz ve garip son seslenişimdir.


Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum Yaz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.