Web sitemize hoşgeldiniz, 28 Mart 2024
Beğen 3

İlhan Tok-2.Cüz

2.CÜZ-LATİNCE
2-BAKARA SURESİ
Bismillahirrahmanirrahim
142. Se yekulüs süfehaü minen nasi ma vellahüm an kıbletihimülletı kanu aleyha* kul lillahil meşriku vel mağrib* yehdı mey yeşaü ila sıratım müstekıym
143. Ve kezalike cealnakmüm ümmetev vesetal li tekunu şühedae alen nasi ve yekuner rasulü aleyküm şehıda* ve ma cealnel kıbletelletı künte aleyha illa li na’leme mey yettebiur rasule mimmey yenkalibü ala akıbeyh* ve in kanet le kebıraten illa alellezıne hedellah* ve ma kanellahü li yüdıy’a ımaneküm* innellahe bin nasi le raufür rahıym
144. Kad nera tekallübe vechike fis semai fe lenüvelliyenneke kıbleten terdaha* fevelli vcheke şatnal mescidil haram* ve haysü ma küntüm fevellu vücuheküm şatrah* ve innellezıne utül kitabe le ya’lemune ennehül hakku mir rabbihim* vemallahü bi ğafilin amma ya’melun
145. Ve le in eteytellezıne utül kitabe bi külli ayetim ma tebiu kıbletek* ve ma ba’duhüm bi tabiın kıblete ba’d* ve leinitteba’te ehvaehüm mim ba’di ma caeke minel ılmi inneke izel le minez zalimın
146. Ellezıne ateynahümül kitabe ya’rifunehu kema ya’rifune ebnaehüm* ve inne ferıkam minhüm le yektümunel hakka ve hüm ya’lemun
147. Elhakku mir rabbike fe la tekunenne minel mümterın
148. Ve li külliv vichetün hüve müvellıha festebikul hayrat* eyne ma tekunu ye’ti bikümüllahü cemıa* innellahe ala külli şey’in kadır
149. Ve min haysü haracte fevelli vecheke şatral mescidil haram* ve innehu lel hakku mir rabbik* ve mallahü bi ğafilin amma ta’melun
150. Ve min haysü haracte fevelli vecheke şatral mescidil haram* ve haysü ma küntüm fe vellu vücuheküm şatrahu li ella yekune linnasi aleyküm hucceh* ilellezıne zalemu minhüm fe la tahşevhüm vahşevnı ve li ütimme nı’metı aleyküm ve lealleküm tehtedun
151. Kema erselna fıküm rasulem minküm yetlu aleyküm ayatina ve yüzekkıküm ve yüallimükümül kitabv vel hıkmete ve yüallimüküm ma lem tekunu ta’lemun
152. Fezkürunı ezkürküm veşküru lı ve la tekfürun
153. Ya eyyühellezıne amenüsteıynu bis sabri ves salah* innellahe meas sabirın
154. Ve la tekulu li mey yuktelü fı sebılillahi emvat* bel ahyaüv ve lakil la teş’urun
155. Ve le neblüvenneküm bi şey’im minel havfi vel cuı ve naksım minel emvali vel enfüsi ves semerat* ve beşşiris sabirın
156. Ellezıne iza esabethüm müsıybetün kalu inna lillahi ve inna ileyhi raciun
157. Ülaike alayhim salevatüm mir rabbihim ve rahmetüv ve ülaike hümül mühtedun
158. İnnes safa vel mervete min şeairillah* fe min haccel beyte evı’temera fe la cünaha aleyhi ey yettavvefe bihima* ve men tetavvea hayran fe innellahe şakirun alıym
159. İnnellezıne yektümune ma enzelna minel beyyinati vel hüda mim ba’di ma beyyennahü lin nasi fil kitabi ülaike yel’anühümullahü ve yel’anühümül laınun
160. İllellezıne tabu ve aslehu ve beyyenu fe ülaike etubü aleyhim* ve enet tevvabür rahıym
161. İnnellezıne keferu ve matu ve hüm küffarun ülaike aleyhim la’netüllahi vel melaiketi ven nasi ecmeıyn
162. Halidıne fıha* la yühaffefü anhümül azabü ve la hüm yünzarun
163. Ve ilahüküm ilahüv vahıd* la ilahe illa hüver rahmanür rahıym
164. İnne fı halkıs semavati vel erdı vahtilafil leyli ven nehari vel fülkilletı tecrı fil bahri bima yenfeun nase ve ma enzelellahü mines semai mim main fe ahya bihil erda ba’de mevtiha ve besse fıha min külli dabbetiv ve tasrıfir riyahı ves sehabil müsahhari beynes semai vel erdı le ayatil li kavmiy ya’kılun
165. Ve minen nasi mey yettehızü min dunillahi endadey yühıbbunehüm ke hubbillah* vellezıne amenu eşeddü hubbel lillah* velev yerallezıne zalemu iz yeravnel azabe ennel kuvvete lillahi cemıav ve ennellahe şedıdül azab
166. İz teberraellezınet tübiu minellezınettebeu ve raevül azabe ve tekattaat bihimül esbab
167. Ve kalellezınet tebeu lev enne lena kerraten fe neteberrae minhüm kema teberrau minna* kezalike yürıhimüllahü a’malehüm haseratin aleyhim* ve ma hüm bi haricıne minen nar
168. Ya eyyühen nasü külu mimma fil erdı halalen tayyibev ve la tettebiu hutuvatiş şeytan* innehu leküm adüvvüm mübın
169. İnnema ye’müruküm bis sui vel fahşai ve en tekulu alellahi ma la ta’lemun
170. Ve iza kıyle lehümüt tebiu ma enzellellahü kalu bel nettebiu ma elfeyna aleyhi abaena* e ve lev kane abaühüm la ya’kılune şey’ev ve la yehtedun
171. Ve meselüllezıne keferu ke meselillezı yen’ıku bi ma la yesmeu illa düaev ve nidaa* summüm bükmün umyün fe hüm la ya’kılun
172. Ya eyyühellezıne amenu külu min tayyibati ma razaknaküm veşküru lillahi in küntüm iyyahü ta’büdun
173. İnnema harrame aleykümül meytete ved deme ve lahmel hınzıri ve ma ühille bihı li ğayrillah* fe menidturra ğayra bağıv ve la adin fe la isme aleyh* innellahe ğafurur rahıym
174. İnnellezıne yektümune ma enzelellahü minel kitabi ve yeşterune bihı semenen kalılen ülaike ma ye’külune fı bütunihim illen nara ve la yükellimühümüllahü yevmel kıyameti ve la yüzekkıhim* ve lehüm azabün eliym
175. Ülaikellezıneşteravüd dalalete bil hüda vel azabe bil mağfirah* fe ma asberahüm alen nar
176. Zalike bi ennellahe nezzelel kitabe bil hakk* ve innellezınahtelefu fil kitabi le fı şikakım beıyd
177. Leysel birra en tüvellu vücuheküm kıbelel meşrikı vel mağribi ve lakinnel birra men amene billahi vel yevmil ahıri vel melaiketi vel kitabi ven nebiyyın* ve atel male ala hubbihı zevil kurba vel yetama vel mesakıne vebnes sebıli ves sailıne ve fir rikab* ve ekames salate ve atez zekah* vel mufune bi ahdihim iza ahedu* ves sabirıne fil be’sai ved darrai ve hıynel be’s* ülaikellezıne sadeku* ve ülaike hümül müttekun
178. Ya eyyühellezıne amenu kütibe aleykümül kısasu fil katla* el hurru bil hurri vel abdü bil abdi vel ünsa bil ünsa* fe men ufiye lehu min ehıyhi şey’ün fettibaum bil ma’rufi ve edaün ileyhi bi ıhsan* zalike tahfıfüm mir rabbiküm ve rahmeh* fe menı’teda ba’de zalike fe lehu azabün eliym
179. Ve leküm fil kısası hayatüy ya ülil elbabi lealleküm tettekun
180. Kütibe aleyküm iza hadara ehadekümül mevtü in terake hayra* elvasıyyetü lil valideyni vel akrabıne bil ma’ruf* hakkan alel müttekıyn
181. Fe mem beddelehu ba’de ma semiahu fe innema ismühu alellezıne yübeddiluneh* innellahe semıun aliym
182. Fe men hafe mim musın cenefen ev ismen fe asleha beynehüm fe la isme aleyh* innellahe ğafurur rahıym
183. Ya eyyühellezıne amenu kütibe aleykümüs sıyamü kema kütibe alellezıne min kabliküm lealleküm tettekun
184. Eyyamem ma’dudat* fe men kane minküm merıdan ev ala seferin fe ıddetüm min eyyamin uhar* ve alellezıne yütıykunehu fidyetün taamü miskın* fe men tetavvea hayran fe hüve hayrul leh* ve en tesumu hayrul leküm in küntüm ta’lemun
185. Şehru ramedanellezı ünzile fıhil kur’anü hüdel lin nasi ve beyyinatim minel hüda vel fürkan* fe men şehide minkümüş şehra felyesumh* ve em kane merıdan ev ala seferin fe ıddetüm min eyyamin uhar* yürıdüllahü biküml yüsra ve la yürıdu bi külüm usr* ve li tükmilül ıddete ve li tükebbirullahe ala ma hedaküm ve lealleküm eşkürun
186. Ve iza seeleke ıbadı annı fe innı karıb* ücıbü da’veted daı iza deani felyestecıbu lı vel yü’minu bı leallehüm yarşüdun
187. Ühılle leküm leyletes sıyamir rafesü ila nisaiküm* hünne libasül leküm ve entüm libasül lehünn* alimellahü enneküm küntüm tahtaune enfüseküm fe tabe aleyküm ve afa anküm* fel anebaşiruhünne vevteğu ma ketebellahü leküm* ve külu veşrabu hatta yetebeyyene lekümül hüytul ebyadu minel haytıl esvedi minel fecri sümme etimmüs sıyame ilel leyl* ve la tübaşiruhünne ve entüm akifune fil mesacid* tilke hududüllahi fe la takrabuha* kezalike yübeyyinüllahü ayatihı lin nasi leallehüm yettekun
188. Ve la te’külu emvaleküm beyneküm bil batıli ve tüdlu biha ilel hukkami li te’külu ferıkam min emvalin nasi bil ismi ve entüm ta’lemun
189. Yes’eluneke anil ehilleh* kul hiye mevakıytü lin nasi velhacc* ve leysel birru bi en te’tül büyute min zuhuriha ve lakinnel birra menitteka* ve’tül büyute min ebvabiha vettekullahe lealleküm tüflihun
190. Ve katilu fı sebılillahillizıne yükatiluneküm ve la ta’tedu* innellahe la yühıbbül mu7tedın
191. Vaktüluhüm haysü sekıftümuhüm ve ahricuhüm min haysü ahracuküm vel fitnetü eşeddü minel katl* ve la tükatiluhüm ındel mescidil harami hatta yükatiluküm fıh* fe in kateluküm faktüluhüm* kezalike ceazül kafirın
192. Fe inintehev fe innellahe ğafurur rahıym
193. Ve katiluhüm hatta la tekune fitnetüv ve yekuned dınü lillah* fe inintehev fe la udvane illa alez zalimın
194. Eşşehrul haramü biş şehril harami vel hurumatü kısas* fe menı’teda aleyküm fa’tedu aleyhi bi misli ma’teda aleyküm vettekullahe va’lemu ennellahe mealmüttekıyn
195. Ve enfiku fı sebılillahi ve la tülku bi eydıküm ilet tehlüketi ve ahsinu* innellahe yühıbbül muhsinın
196. Ve etimmül hacce vel umrate lillah* fe in uhsırtüm femesteysera minel hedy* ve la tahliku ruuseküm hatta yebluğal hedyü mehılleh* fe men kane minküm merıdan ev bihı ezem mir ra’sihı fe fidyetüm min sıyamin ev sadekatin ev nüsük* fe iza emintüm* fe men temettea bil umrati ilel hacci fe mesteysera minel hedy* fe mel lem yecid fe sıyamü selaseti eyyamin fil hacci ve seb’atin iza raca’tüm* tilke aşeratün kamileh* zalike li mel lem yekün ehlühu hadıril mescidil haram* vettekullahe va’lemu ennellahe şedıdül ıkab
197. Elhaccü eşhürum ma’lumat* fe men ferada fıhinnel hacce fe la rafese ve la füsuka ve la cidale fil hacc* ve ma tef’alu min hayriy ya’lemhüllah* ve tezevvedu fe inne hayraz zadit takva vettekuni ya ülil elbab
198. Leyse aleyküm cünahun en tebteğu fadlem mir rabbiküm* fe iza efadtüm min arafatin fezkürullahe ındel meş’aril haram* vezküruhü kema hedaküm* ve in küntüm min kablihı le mined dallın
199. Sümme efıdu min haysü efadan nasü vestağfirullah* innellahe ğafurur rahıym
200. Fe iza kadaytüm menasikeküm fezkürullahe ke zikriküm abeküm ev eşedde zikra* fe minen nasi mey yekulü rabbena atina fid dünya ve malehu fil ahırati min halak
201. Ve minhüm mey yekulü rabbena atine fid dünya hasenetev ve fil ahırati hasenetev ve kına azaben nar
202. Ülaike lehüm nasıybüm mimma kesebu* vallahü serıul hısab
203. Vezkürullahe fı eyyamim ma’dudat* fe men teaccele fı yevmeyni fe la isme aleyh* ve men teahhara fe la isme aleyh* limenitteka* vettekullahe va’lemu enneküm ileyhi tuhşerun
204. Ve minen nasi me yu’cibüke kavlühu fil hayatid dünya ve yüşhidüllahe ala ma fı kalbih* ve hüve eleddül hısam
205. Ve iza tevella sea fil erdı li yüfside fıha ve yühlikel harse ven nesl* vallahü la yühıbbül fesad
206. Ve iza kıyle lehüttekıllahe ehazethül ızzetü bil ismi fe hasbühu cehennem* ve le bi’sel mihad
207. Ve minen nasi mey yeşrı nefsehübtiğae merdatillah* vallahü raufüm bil ıbad
208. Ya eyyühellezıne amenüdhulu fis silmi kaffeh* ve la tettebiu hutuvatüş şeytan* innehu leküm adüvvüm mübiyn
209. Fe in zeleltüm mim ba’di ma caetkümül beyyinatü fa’lemu ennellahe azızün hakım
210. Hel yenzurune illa ey ye’tiyehümüllahü fı zulelim minel ğamami vel melaiketü ve kudıyel emr* ve ilellahi türceul ümur
211. Sel benı israıle kem ateynahüm min ayetim beyyineh* ve mey yübeddil nı’metellahi mim ba’di ma caethü fe innellahe şedıdül ıkab
212. Züyyine lillezıne keferul hayatüd dünya ve yesharune minellezıne amenu* vellezınettekav fevkahüm yevmel kıyameh* vallahü yerzüku mey yeşaü bi ğayri hısab
213. Kanen nasü ümmetev vahıdeten fe beasellahün nebiyyıne mübeşşirıne ve münzirıne ve enzele mealhümül kitabe bil hakkı li yahküme beynen nasi fımahtelefu fıh* ve mahtelefe fıhi illellezıne utuhü mim ba’di ma caethümül beyyinatü bağyem beynehüm* fe hedellahüllezıne amenu limahtelefu fıhi minel hakkı bi iznih* vallahü yehdı mey yeşaü ila sıratım müstekıym
214. Em hasibtüm en tedhulül cennete ve lemma ye’tiküm meselüllezıne halev min kabliküm* messethümül be’saü ved darraü ve zülzilu hatta yekuler rasulü vellezıne amenu meahu meta nasrullah* ela inne nasrallahi karıb
215. Yes’eluneke maza yünfikun* kul ma enfaktüm min hayrin fe lil valideyni vel akrabıne vel yetama vel mesakıni vebnis sebıl* ve ma tef’alu min hayrin fe innellahe bihı alım
216. Kütibe aleykümül kıtalü ve hüve kürhül leküm* ve asa en tühıbbu şey’ev ve hüve şerrul leküm* vallahü ya’lemü ve entüm la ta’lemun
217. Yes’eluneke aniş şehril harami kıtalin fıh* kul kıtalün fıhi kebır* ve saddün an sebılillahi ve küfram bihı vel mescidil harami ve ıhracü ehlihı minhü ekberu ındellah* vel fitnetü ekberu minel katl* ve la yezalune yükatiluneküm hatta yerudduküm an dıniküm inisteta* ve mey yertedid minküm an dınihı fe yemüt ve hüve kafirun fe ülaike habitat a’malühüm fid dünya vel ahırah* ve ülaike ashabün nar* hüm fıha halidun
218. İnnellezıne amenu vellezıne haceru ve cahedu fı sebılillahi ülaike yercune rahmetellah* vallahü ğafurur rahıym
219. Yes’eluneke anil hamri vel meysir* kul fıhima imün kebıruv ve menafiu lin nasi ve ismühüma ekberu min nef’ıhima* ve yes’eluneke maza yünfikun* kulil afv kezalike yübeyyinüllahü lekümül ayati lealleküm tetefekkerun
220. Fid dünya vel ahırah* ve yes’eluneke anil yetama* kul ıslahul lehüm hayr* ve in tühalituhüm fe ıhvanüküm* vallahü ya’lemül müfside minel muslıh* ve lev şaellahü le a’neteküm* innellahe azızün hakım
221. Ve la tenkihul müşrikati hatta yü’minn* ve le emetüm mü’minetüm hayrum mim müşriketiv ve lev a’cebetküm* ve la tünkihul müşrikıne hatta yü’minu* ve le abdüm mü’minün hayrum mim müşrikiv ve lev a’cebeküm* ülaike yed’une ilen nar* vallahü yed’u ilel cenneti vel mağfirati bi iznih* ve yübeyyinü ayatihı lin nasi leallehüm yetezekkerun
222. Ve yes’eluneke anil mehıyd* kul hüve ezen fa’tezilün nisae fil mehıydı ve la takrabuhünne hatta yathurn* fe iza tetahherne fe’tuhünne min haysü emerakümllah* innellahe yühıbbüt tevvabıne ve yühıbbül mütetahhirın
223. Nisaüküm harsül lemü fe’tu harseküm enna şi’tüm ve kaddimu li enfüsiküm* vettekullahe va’lemu enneküm mülakuh* ve beşşiril mü’minın
224. Ve la tec’alüllahe urdatel li eymaniküm en teberru ve tetteku ve tuslihu beynen nas* vallahü semıun alım
225. La yüahızükümüllahü bil lağvi fı eymaniküm ve lakiy yüahızüküm bi ma kesebet kulubüküm* vallahu ğafurun halım
226. Lillezıne yü’lune min nisaihim terabbüsu erbeati eşhur* fe in fau fe innellahe ğafurur rahıym
227. Ve in azemüt talaka fe innellahe semıun aliym
228. Vel mütallekatü yeterabbasne bi enfüsihinne selasete kuru’* ve la yehıllü lehünne ey yektmne ma halekallahü fı erhamihinne in künne yü’minne billahi vel yevmil ahır* ve büuletühünne ehakku bi raddihinne fı zalike in eradu ıslaha* ve lehünne mislüllezı aleyhinne bil ma7rufi ve lir ricali aleyhinne deraceh* vallahü azızün hakım
229. Ettalaku merratani fe imsaküm bi ma’rufin ev tesrıhum bi ıhsarı* ve la yehıllü leküm en te’huzu mimma ateytümuhünne şey’en illa ey yehafa ella yükıyma hududellah* fe in hıftüm ella yükıyma hududellahi fe la cünaha aleyhime fımeftedet bih* tilke hududüllahi fe la ta7teduha* ve mey yeteadde hududellahi fe ülaike hümüz zalimun
230. Fe in tallekaha fe la tehıllü lehu mim ba’dü hatta tenkıha zevcen ğayrah* fe in tallekaha fe la cünaha aleyhima ey yeteracea in zanna ey yükıyma hududellah* ve tilke hududüllahi yübeyyinüha li kavmiy ya’lemun
231. Ve iza tallaktümün nisae fe belağne ecelehünne fe emsikuhünne bi ma’rufin ev serrihuhünne bi ma’rufiv ve la tümsikuhünne dıraran li ta’tedu* ve mey yef’al zalike fe kad zaleme nefseh* ve la tettehızu ayatillahi hüzüvev vezküru nı’metellahi aleyküm ve ma enzele aleyküm minel kitabi vel hıkmeti yeızuküm bih* vettekullahe va’lemu ennellahe bi külli şey’in alıym
232. Ve iza tallaktümün nisae fe belağne ecelehünne fe la ta’duluhünne ey yenkıhne ezvacehünne iza teradav beynehüm bil ma’ruf* zalike yuazu bihı men kane minküm yü’minü billahi vel yevmil ahır* zaliküm ezka leküm ve ather* vallahü ya’lemü ve entüm la ta’lemun
233. Vel validatü yürdı’ne evladehünne havleyni kamileyni li men erade ey yütimmer radaah* ve alel mevludi lehu rizkuhünne ve kisvetühünne bil ma’ruf* la tükellefü nefsün illa vüs’aha* la tüdarra validetüm bi velediha ve la mevludül lehu bi veledihı ve alel varisi mislü zalik* fe in erada fisalen an teradım minhüma ve teşavürin fe la cünaha aleyhima * ve in eradtüm en testerdıu evladeküm fe la cünaha aleyküm iza sellemtüm ma ateytüm bih ma’ruf* vettekullahe va’lemu ennellahe bi ma ta’melune basıyr
234. Vellezıne yüteveffevne minküm ve yezerune ezvacey yeterabbasne bi enfüsihinne erbeate eşhüriv ve aşra* fe iza belağne ecelehünne fe la cünaha aleyküm fıma fealne fı enfüsihınne bil ma’ruf* vallahü bi ma ta’melune habır
235. Ve la cünaha aleyküm fıma arradtüm bihı min hıtbetin nisai ev eknentüm fı enfüsiküm* alimellahü enneküm se tezkürunehünne ve lakil la tüvaıdulünne sirran illa en tekulu kavlem ma’rufa* ve la ta’zimu ukdetem nikahı hatta yeblüğal kitabü eceleh* va’lemu ennellahe ya’lemü ma fi enfüsiküm fahzeruh* va’lemu ennellahe ğafurun halım
236. La cünaha aleyküm in talaktümün nisae ma lem temessuhünne ev tefridu lehünne ferıdah* ve mettiuhünn* alel musiı kaderuhu ve alel muktiri kaderuh* metaam bil ma’ruf* hakkan alel muhsinın
237. Ve in tallaktümuhünne min kabli en temessuhünne ve kad feradtüm lehünne ferıdaten fe nısfü ma feradtüm illa ey ya’fune ev ya ‘füvellezı bi yedihı ukdetün nikah* ve en ta’fu akrabü littakva* ve la tensevül fadle beyneküm* innellahe bi ma ta’melune basıyr
238. Hafizu ales salevati ves salatil vüsta ve kumu lillahi kanitın
239. Fe in hıftüm fe ricalen ev rukbana* fe iza emintüm fezkürullahe ke ma allemeküm ma lem tekunu ta’lemun
240. Vellezıne yüteveffevne minküm ve yezerune ezvaca* vesıyyetel li ezvacihim metaan ilel havli ğayra ıhrac* fe in haracne fe la cünaha aleyküm fı ma fealne fı enfüsihinne mim ma’ruf* vallahü aziyzün hakiym
241. Ve lil mütallekati metaum bil ma’ruf* hakkan alel müttekıyn
242. Kezalike yübeyyinüllahü leküm ayatihı lealleküm ta’kılun
243. E lem tera ilellezıne haracu min diyarihim ve hüm ülufün hazeral mevti fe kale lehümüllahü mutu sümme ahyahüm* innellahe le uz fadlin alen nasi ve lakinne ekseran nasi la yeşkürun
244. Ve katilu fı sebılillah va’lemu ennellahe semıun alım
245. Menzellezı yukridullahe kardan hasenen fe yüdaıfehu lehu ad’afen kesırah* vallahü yakbidu ve yebsut* ve ileyhi türceun
246. E lem tera ilel melei mim benı israıle mim ba’di musa* iz kalu li nebiyyil lehümüb’as lena meliken nükatil fı sebılillah* kale hel aseytüm in kütibe aleykümül kıtalü ella tükatilu* kalu ve ma lena ella nükatile fı sebılillahi ve kad uhricna min diyarina ve ebnaina* fe lemma kütibe aleyhimül kıtalü tevellev illa kalılem minhüm* vallahü alımüm biz zalimın
247. Ve kale lehüm nebiyyühüm innellahe kad bease leküm talute melika* kalu enna yekunü lehül mülkü aleyna ve nahnü ehakku bil mülki minhü ve lem yü’te seatem minel mal* kale innellahestafahü aleyküm ve zadehu betaten fil ılmi vel cism* vallahü yü’tı mülkehu mey yeşa’* vallahü vasiun aliym
248. Ve kale lehüm nebiyyühüm inne ayete mülkihı ey ye’tiyekümüt tabutü fıhi sekınetüm mir rabbiküm ve bekıyyetüm mimma terake alü musa ve alü harune tahmilühül melaikeh* inne fı zalike le ayetel leküm in küntüm mü’minın
249. Fe lemma fesale talutü bil cünudi kale innellahe mübtelıküm bi neher* fe men şeribe minhü fe leyse minnı* vemel lem ya’amhü fe innehu minnı illa menığterafe gurfetem bi yedih* fe şeribu minhü illa kalılem minhüm* fe lemma cavezehu hüve vellezıne amenu meahu kalu la takate lenel yevme bi calute ve cünudih*kalellezıne yezunnune ennehüm mülakullahi kem min fietin kalıletin ğalebet fieten kesıratem bi iznillah* vallahü meas sabirın
250. Ve lemma berazu li calute ve cünudihı kalu rabbena efrığ aleyna sabrav ve sebbit akdamena vensurna alel kavmil kafirın
251. Fe hezemuhüm bi iznillahi ve katele davudü calute ve atahüllahül mülke vel hıkmete ve allemehu mimma yeşa’* ve lev la def’ullahin nase ba’dahüm bi ba’dıl le fesedetil erdu ve lakinnellahe zu fadlin alel alemın
252. Tilke ayatüllahi netluha aleyke bil hakk* ve inneke le minel mürselın
2.CÜZ-MEAL
2-BAKARA SURESİ
142 – Akılsız insanlar: “Bu müslümanları daha önce yöneldikleri kıbleden çeviren sebep nedir?” diyecekler.
De ki: “Doğu da Batı da Allah’ındır. O dilediği kimseyi doğru yola yöneltir. {KM, Tekvin 2,8; Çıkış 26,22; Hezekiel 47,1. Luka 1,78}
Hicretten on yedi ay kadar sonra kıble, Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’dan Mekke’deki Kâbe’ye çevirildi. Vahiy, Hz. Peygamber öğle namazında iken geldi. İlk iki rekatı Kudüs’e, son iki rekatı da namaz esnasında dönerek Mekke’ye doğru kıldırdı. Kıbleteyn (iki kıbleli) Mescidi, günümüzde Medine’de mevcuttur. Âyetin son kısmı, kıble yönünün, Allah’ın sadece o tarafta olduğu mânasına gelmediğini kesin bir tarzda belirtmektedir.
143 – Ve işte böylece Biz sizi örnek bir ümmet kıldık ki insanlar nezdinde Hakk’ın şahitleri olasınız ve Peygamber de sizin hakkınızda şahit olsun.
Senin arzulayıp da şu anda yöneldiğin Kâbeyi kıble yapmamızın sebebi, sırf Peygamberin izinden gidenlerle ondan ayrılıp gerisin geriye dönecekleri meydana çıkarmaktır.
Gerçi bu oldukça ağır bir iştir. Ancak Allah’ın doğru yola erdirdiği kimseler için mesele teşkil etmez.
Allah imanınızı zayi edecek değildir.
Çünkü Allah insanlara karşı pek şefkatlidir, çok merhametlidir. [17,82; 41,44; 4,115]
Müslümanlar, Allah’ın hidâyetine tâbi olarak örnek ümmet haline geldiler. Kıblenin değiştirilmesi, önderliğin İsrailoğullarından alınıp İslâm’a verilmesini simgeliyordu. Allah Teâla âhirette peygamberlerin hakkı tebliğ ettiklerini belgelemelerini isteyeceği gibi, ümmetten de peygamberlerinden aldıklarını değiştirmeden tebliğ edip etmediklerinin hesabını soracaktır.
Bir hadiste Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: “Siz Allah’ın yeryüzündeki şahitlerisiniz, neye şahitlik ederseniz gerekli olur.” Müminler, Allah’ı görüyorcasına yaşamak, hal ve davranışları ile insanlara Allah’ı tanıtma görevindedirler. Öyle ki, onları gören, Allah’ı hatırlamalıdır.
“Ümmetim dalalet üzerinde ittifak etmez” hadisi icmâ delilinin esas kaynağıdır.
144 – Elbette ilahi buyruğu bekleyerek yüzünün semada aranıp durduğunu görüyoruz.
Artık müsterih ol, işte memnun olacağın kıbleye seni yöneltiyoruz.
Haydi, çevir yüzünü Mescid-i Harâm’a doğru!
Siz de ey müminler, nerede olursanız olunuz çevirin yüzünüzü oraya doğru!
Kendilerine kitap verilmiş olanlar, kıbleyi çevirmenin gerçekten Rab’leri tarafından olduğunu bilirler.
Allah onların yaptıklarından habersiz değildir.
{KM, Yuhanna 4,21}
145 – Kendilerine kitap verilmiş olanlara her türlü delili de getirsen onlar senin kıblene yönelmezler.
Sen de onların kıblesine dönecek değilsin.
Zaten onların da bazısı bazısının kıblesine yönelmez ki!…
Faraza, sana gelen bunca ilimden sonra onların keyiflerine uyacak olursan,
Bilmiş ol ki, o takdirde sen de zalimlerden olursun. [10,96-97]
146 – Kendilerine kitap vermiş olduğumuz kimseler, onu (Muhammed’i) tıpkı evlatlarını tanıdıkları gibi tanırlar.
Böyle iken, onlardan bir kısmı, bile bile gerçeği gizler.
147 – Hak ve gerçek olan, Rabbinden gelendir, bunda hiç tereddüdün olmasın.
Resûlullaha hitaben “Hiç tereddüdün olmasın” hitabı tehyic kabilindendir. Yoksa, bundan, onun tereddüt ettiği mânasının çıkarılması doğru değildir. İnsanın bir arkadaşına te’kid gayesiyle, o hiç endişe ve merak etmese de:” Hiç endişen olmasın, hiç merak etme, ben hallederim, o iş tamamdır!” kabîlinden söz söylemesi, belagat bakımından yerinde bir iştir.
148 – Herkesin yöneldiği bir cihet vardır,
Haydin öyleyse hep hayırlara koşun, yarışın.
Nerede olursanız olunuz, Allah hepinizi bir araya getirir.
Şüphesiz ki Allah her şeye kadirdir.
Bu âyet-i kerîme Kur’ân’ın müslümanların şahsîyetlerini nasıl geliştirdiğini, esasta birleşme ve fazilette yarışma kaydı ile, her bir ferdin değişik bir görüş ortaya koyabileceğini, bunun müminlerin birliğini ve uyumunu bozma yerine daha da güçlendirmesi gerektiğini ifade etmektedir. Vallahu A’lem.
149 – Her nereden yola çıkarsan çık,
Sen yüzünü Mescid-i Haram tarafına döndür.
Şüphesiz ki böyle yapmak, Rabbin tarafından gelen gerçektir.
Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.
150 – Her nereden yola çıkarsan çık, sen yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir.
Ve siz de ey müminler! Her nerede olursanız yüzünüzü oraya doğru çevirin ki
Halk aleyhinizde kullanacak bir delil bulamasın.
Yalnız onlardan haksızlık edenler başka!
Siz de onlardan değil, Ben’den çekinin ve o tarafa yönelin ki
Size olan nimetlerimi tamamlayayım
Ve böylece siz de doğru yolu tutmuş olasınız.
151 – Nitekim size âyetlerimizi okuması,
Sizi tertemiz hale getirmesi, size Kitap ve hikmeti
Ve bilmediğiniz nice şeyleri öğretmesi için sizden birini elçi gönderdik. [3,164; 14,28-29; 62,2]
152 – Öyleyse siz Beni zikredin ki Ben de sizi anayım.
Şükredin Bana, sakın nankörlük etmeyin.
153 – Ey iman edenler! Sabır göstererek ve namazı vesile kılarak Allah’tan yardım dileyin.
Muhakkak ki Allah sabredenlerle bareberdir.
“Namaz müminin miracıdır.” Rûhun huzuru, bedenin temizliği ve intizama girmesi, ruhî ve bedenî her vazifenin, dünya ve âhiretle ilgili her türlü mükemmelliği, gerek ferdî gerek toplumsal özellikleri ihtiva eden namaz ile sağlanır. Hz. Peygamberin tavsifi ile “Dinin direği” olan namaz, imanı besler, kulu Rabbine bağlar. Sonsuz elemleri ve emelleri olan âciz insanı, her şeye kadir olan Rabbinin dergâhına ulaştırır.
154 – Allah yolunda öldürülenler hakkında “ölü” demeyin.
Bilakis, onlar diridirler, fakat siz bunun farkında değilsiniz.
155 – Biz mutlaka sizi biraz korku ile, biraz açlık ile, yahut mala, cana veya ürünlere gelecek noksanlıkla deneriz.
Sen sabredenleri müjdele!
156 – Sabırlılar o kimselerdir ki başlarına musîbet geldiğinde,
“Biz Allah’a âidiz ve vakti geldiğinde elbette O’na döneceğiz” derler.
Böyle demeye, bu âyetten alınan bir kelime ile istirca’ denir. Bu âyet, İslâm ümmetine Allah’ın büyük lütuflarındandır. Özellikle musîbet ve sıkıntı hallerinde “Biz Allah’a âidiz” diyerek mümin malını, canını, her şeyini Allah’a teslim etmekte, bütün kâinatın O’nun yaratıkları olduklarını, O’nun kendi mülkünde dilediği işi yapmasının yerinde olduğunu hatırlar. Kendisini o muazzam kuvvet kaynağına bağlayarak, kazandığı güçle musibetlerin üstesinden gelir.
157 – İşte Rab’leri tarafından bol mağfiret ve rahmete mazhar olanlar onlardır.
Hidâyete erenler de ancak onlardır.
158 – Safa ile Merve Allah’ın belirlediği nişanelerdendir.
Kim hac veya umre niyetiyle Kâbe’yi ziyaret ederse oraları tavaf etmesinde bir beis yoktur.
Her kim de, farz olmadığı halde gönlünden koparak bir hayır işlerse, mükâfatını görür.
Zira Allah şükrün karşılığını verir. O, az amele çok mükâfat veren ve her şeyi bilendir. [4,40]
Müşrikler de Safa ile Merve arasında sa’y ederlerdi. Müşriklerin bunu yapmaları, bu iki tepeyi Allah’ın şeâiri olmaktan çıkarmaz.
159 – İnsanlar için biz kitapta açıkladıktan sonra, indirmiş olduğumuz aşikâr delilleri ve hidâyeti gizleyenler var ya!
İşte onlara Allah lânet ettiği gibi,
Lânet edebilecek herkes de lânet eder.
160 – Ancak onlardan tevbe edip hallerini düzelten ve gerçekleri açıklayanlara gelince: Ben onların tevbelerini kabul ederim.
Zira tevbeleri kabul eden, çok merhametli olan Ben’im.
161 – İnkâr edenler ve inkârcı olarak da ölenler var ya!
İşte Allah’ın, meleklerinin ve bütün insanların lâneti hep onların üstünedir.
162 – Onlar bu lânet içinde ebedî olarak kalırlar.
Onların azapları hafifletilmeyeceği gibi,
Kendilerine yeni bir mühlet de verilmez.
163 – Hepinizin İlahı tek İlahtır.
Ondan başka tanrı yoktur. O, rahmandır, rahîmdir. {KM, Tesniye 4,35; İşaya 43,10-11}
164 – Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün sürelerinin değişmesinde, insanlara fayda sağlamak üzere denizlerde gemilerin süzülüşünde, Allah’ın gökten indirip kendisiyle ölmüş yeri canlandırdığı yağmurda,
Ve yeryüzünde hayat verip yaydığı canlılarda, rüzgarların yönlerini değiştirip durmasında, gökle yer arasında emre hazır bulutların duruşunda,
Elbette aklını çalıştıran kimseler için Allah’ın varlığına ve birliğine nice deliller vardır.
Müşrikler Hz. Mûsa ve Hz. Îsâ (a.s.)’a verilen mûcizeleri öğrenip o kabilden olarak Safa tepesinin altın olmasını mûcize olarak istediler. Allah Teâla: “İstersen yaparım, fakat iman etmezlerse, hiç görülmedik şekilde azap gönderirim” deyince Efendimiz: “O halde benimle halkımı başbaşa bırak, onları yavaş yavaş dine dâvet edeyim” demesi üzerine bu âyet indirildi. Demek ki bu âyette bildirilen gerçekler Safa tepesinin altın olması gibi harikalardan daha önemlidir. Bu, Kur’ânın din konusunda insan fikrini ne güzel eğittiğini göstermeye kâfidir.
165 – Öyle insanlar vardır ki Allah’tan başkasını Allah’a denk tutar, tıpkı Allah’ı severcesine onları severler.
Müminlerin Allah’a olan sevgileri ise her şeyden daha ileri ve daha kuvvetlidir.
O, böyle yaparak kendilerine zulmedenler, azabı gördükleri zaman anlayacakları gibi, bütün kuvvet ve kudretin yalnız Allah’a ait olup, Allah’ın azabının pek şiddetli olduğunu, keşke şimdiden bilselerdi! [89,25,26; 6,165]
Bu âyet, ulûhiyyetin en önemli hususiyetlerinden birinin muhabbet yani sevilmek olduğunu gösterir. Bundan dolayıdır ki Kur’ân ıstılahında insan, daha çok “kul” vasfıyla anılır. Kulluk, kendisine kul olunan varlığa karşı beslenen sevginin en ileri derecesini ifade eder. Bu âyet gösteriyor ki, Allah’tan başka her hangi bir şeyi veya kimseyi Allah’ı severcesine seven kimse, Allah’tan başka nid (yani O’na denk tutmuş), sayılmaktadır. Bu, sevgide ortak yapmaktır, yoksa yaratma ve Rab olma vasfında denk saymak değildir. el-Vedûd Allah’ın güzel isimlerinden olup “Yaratıklarını çok seven ve onlar tarafından çok sevilen” demektir.
166 – İşte önderler kendilerini izleyenlerden uzak durdular,
Azabı gördüler ve aralarındaki her türlü bağ kesildi.
167 – Bunun üzerine o tâbi olanlar şöyle dediler:
“Ah ne olurdu, elimize bir fırsat geçse de onların bizden uzak durdukları gibi,
Biz de onları bir reddetseydik!
İşte Allah Teâla onlara, bütün yaptıklarını, en şiddetli pişmanlıklar halinde gösterecektir.
Onların o ateşten çıkacakları da yoktur. [25,23; 14,18; 24,39; 23,99; 26,102; 32,12; 39, 58; 42,44]
168 – Ey insanlar! Yeryüzünde olan bütün nimetlerimden helâl hoş olmak şartı ile yeyiniz;
Fakat şeytanın peşinden gitmeyiniz.
Çünkü o sizin besbelli düşmanınızdır.
169 – O sizi hep çirkin işler ve hayâsızlık yapmaya
Bir de Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri iddia etmeye teşvik eder.
170 – Onlara: “Gelin Allah’ın indirdiği buyruklara tâbi olun!” denildiğinde:
“Hayır, biz babalarımızı ne durumda bulduysak ona uyarız” derler.
Babaları bir şeye akıl erdirememiş ve doğruyu bulamamış olsalar da mı onlara uyacaklar?
171 – İnkârcıları hakka çağıranın durumu, tıpkı bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyen hayvanlara haykıran kimsenin durumu gibidir.
Sağır, dilsiz ve kördür onlar. Bundan ötürü akıllarını kullanıp gerçeği anlayamazlar.
172 – Ey iman edenler! Size kısmet ettiğimiz rızıkların temiz ve helâlinden yeyiniz.
Eğer yalnız Allah’a ibadet ediyorsanız, O’na şükrediniz.
173 – O size leşi, kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesilen hayvanın etini haram kıldı.
Kim mecbur kalırsa başkasının hakkına tecavüz etmemek ve zaruret miktarını geçmemek şartıyla bunlardan yemesinde günah yoktur. Allah gafurdur, rahim’dir: (Günahları çok çok affeder, merhameti ve ihsanı boldur). [5,3; 6,145; 16,115] {KM, Resullerin işleri 15,19-20}
174 – Allah’ın indirdiği kitaptan bir şey gizleyip onu birkaç paraya satanlar var ya!
İşte onlar karınlarına ateşten başka bir şey doldurmazlar. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmaz ve onları temize çıkarmaz.
Onlara son derece acı bir azap vardır.
175 – İşte onlar hidâyeti bırakıp dalaleti, mağfireti bırakıp azabı satın almışlardır.
Bunlar ateşe karşı ne kadar da dayanıklı imişler!
176 – Böyle olacaktır: Çünkü Allah kitabı gerçek bir gaye ile hak olarak indirmiştir.
Ve kitap hakkında ihtilafa dalanlar haktan pek uzağa düşmüşlerdir.
Bi’l-hakki: Hakkıyla, hak ile, hak olarak demektir. Burada bâ’ edatı konusunda: mülâbese, musahebe veya sebebiyye olmak üzere birkaç ihtimal vardır. Mülabese olursa: hakka mülabis, yani “haklı olarak”, “hak olarak iniş” veya “kitabın tam hakkı verilerek” demek olur. Sebebiye olursa: “bu hak sebebiyle, hakkı açıklamak için veya hak hikmeti ile” demek olur ki, yerine göre bu mânalardan biri tercih olunur.
177 – Takvâ, yüzlerinizi doğuya ya da batıya doğru çevirme değildir.
Lâkin takvâ Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere iman eden,
Sevdiği malını Allah’ı hoşnud etmek için
Yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalan gariplere, isteyenlere ve boyunduruk altında bulunup hürriyetine kavuşmak isteyen köle ve esirlere veren,
Namazı hakkıyla ifa edip zekâtı veren,
Sözleştiği zaman sözlerinde duran,
Hele hele sıkıntı ve hastalık hallerinde,
Savaşın şiddetleri esnasında sabreden kimselerin davranışlarıdır.
İşte onlardır imanlarında samimi olanlar
Ve işte onlardır her türlü fenalıktan korunan takvâlılar! [2,285; 4,136; 22,37; 76,8-9; 3,92; 41,7; 13,20]
Bu bir tek âyet İslâmın başlıca inanç (akaid), ibadet ve ahlâk esaslarını toplamaktadır. Buna işaret olarak Hz. Peygamber (a.s.m): “Kim bu âyete göre hareket ederse imanını kemale erdirmiş olur” buyurmuştur.
178 – Ey iman edenler! Öldürülen kimseler hakkında size kısas farz kılındı.
Hür hür ile, köle köle ile, dişi dişi ile kısas olunur.
Ama kim, maktûlün velisi tarafından affedilirse kısas düşer.
Bundan sonra, diyeti ona güzel bir şekilde ve tam olarak ödemek gerekir.
Bu esneklik Rabbiniz tarafından bir kolaylık ve lütuftur.
Artık kim bundan sonra karşıdakinin hakkına tecavüz ederse,
Ona son derece acı bir azap vardır. {KM, Levililer 24,19-21; I Samuel 15,33. Matta 5,38-39}
179 – Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır.
Böylece korunmayı umabilirsiniz.
Kısas hayat hakkının ve canı korumanın gereğidir. Gerçi kısasın kendisi, cezayı hakketmiş bir hayatı yok etmedir, ama aynı zamanda haksız yere hayatı yok etmeye karşı, hayatın en büyük müeyyidesidir. Kısas gibi caydırıcı bir hüküm, toplum ve kişi hayatının garantisidir. Böylece dünya hayatınızı olduğu gibi âhiret hayatınızı da korursunuz.
180 – Sizden öleceğini anlayan biriniz, geriye mal bırakacaksa;
Anası, babası ve akrabaları için, münasip bir tarzda vasiyet etmesi size farz kılındı.
Bu, haksızlık yapmaktan korunan takvâlılar üzerine borçtur. [2,240; 4,7-13.176]
Bu farz, 4,11-12 de miras paylarını kesin olarak bildiren hükümle neshedilmiştir.
181 – Kim bu vasiyeti işittikten sonra değiştirirse, artık vebali değiştirenlerin boynunadır.
Şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla işitir ve bilir.
182 – Vasiyet edenin hataya düşüp haksızlığa kaymasından
Veya günaha girmesinden endişe edip ilgililerin arasını bulan kimse, hiçbir vebale girmez. Allah çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur.
183 – Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi oruç tutmak size de farz kılındı.
Böylece umulur ki fenalıklardan korunursunuz.
Orucun sayısız hikmetleri vardır: Allah’ın, kâinatın Rabbi olduğu gerçeğinin daha geniş çapta anlaşılmasını sağlar. İnsanın rûhunu kötü etkilerden, hırslardan korur. Bedenine iyi bir perhiz olarak zararlı maddeleri atmasına vesile olur. İnsanlara açların ve fakirlerin sıkıntılarını tattırarak toplumdaki dengesizlikleri gidermeye katkıda bulunur, Haramlardan uzaklaşmaya vesile olarak, kişinin ebedî hayatını korur. Hülasa bütün bu gayeleri Kur’ân, korunma (ittika) kelimesiyle özetlemiş olmaktadır.
184 – Oruç sayılı günlerdedir.
Sizden her kim o günlerde hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutar.
Oruç tutamayanlara fidye gerekir.
Fidye bir fakiri doyuracak miktardır.
Her kim de, kendi hayrına olarak fidye miktarını artırırsa bu, kendisi hakkında elbette daha hayırlıdır.
Bununla beraber, eğer işin gerçeğini bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.
185 – O sayılı günler, ramazan ayıdır.
O ramazan ayı ki insanlığa bir rehber olan, onları doğru yola götüren
Ve hakkı batıldan ayıran en açık ve parlak delilleri ihtiva eden Kur’ân o ayda indirildi.
Artık sizden kim Ramazan ayının hilâlini görürse, o gün oruç tutsun.
Hasta veya yolcu olan, tutamadığı günler sayısınca, başka günlerde oruç tutar.
Allah sizin hakkınızda kolaylık ister, zorluk istemez.
Oruç günlerini tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiğinden ötürü Allah’ı tazim etmenizi ister.
Şükredesiniz diye bu kolaylığı gösterir. [2,200; 62,11] {KM, Tesniye 9,9.18; I Krallar 19, 8.Matta 4,2}
186 – Kullarım Beni senden soracak olurlarsa, bilsinler ki Ben pek yakınım. Bana dua edenin duasına icabet ederim.
Öyleyse onlar da dâvetime icabet ve Bana hakkıyle inanıp tasdik etsinler ki doğru yolda yürüyerek selâmete ersinler.
187 – (Ey kocalar), oruç tuttuğunuz günlerin gecelerinde, eşlerinize yaklaşmak size helâl kılındı.
Eşleriniz sizin elbiseleriniz, siz de eşlerinizin elbiselerisiniz.
Allah nefsinize güvenemeyeceğinizi bildiği için yüzünüze bakıp, size bu lütufta bulundu.
Artık bundan böyle onlara yaklaşıp Allah’ın sizin için takdir buyurduğu neslin arayışı içinde olun.
Şafak vakti, günün ağarması gecenin karanlığından farkedilinceye kadar yeyin için.
Sonra gece girinceye kadar orucu tamamlayın.
Mescidlerde itikâfta bulunduğunuz sırada eşlerinize yaklaşmayın.
Bunlar Allah’ın yasak sınırlarıdır, sakın o hudutlara yaklaşmayın.
İşte böylece Allah insanlara, zararlardan sakınıp korunmaları için âyetlerini iyice açıklar.
188 – Bir de, birbirinizin mallarını haksız yollarla yemeyin.
Halkın mallarından bir kısmını, bile bile haksız yere yemek için, mal dâvasıyla rüşvetlerle hâkimlere koşmayın.
189 – Sana hilâlleri sorarlar. De ki: Onlar insanlar için; özellikle hac için vakit ölçüleridir.
Evlere arka taraftan girmeniz fazilet değildir.
Asıl fazilet, haramlardan sakınan insanın gösterdiği fazilettir.
Öyleyse evlere kapılardan girin.
Allah’a karşı gelmekten sakının ki umduğunuza kavuşasınız. [6,96; 10,5; 17,12]
190 – Sizinle savaşanlarla siz de Allah yolunda savaşın.
Fakat haksız yere saldırmayın.
Muhakkak ki Allah haddi aşanları sevmez. [9,36]
191 – Onları nerede yakalarsanız öldürün.
Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın.
Dinden döndürmek için işkence yapmak, adam öldürmekten beterdir.
Yalnız, onlar, Mescid-i Haram’ın yanında sizinle savaşmadıkça, siz de onlarla orada savaşmayın,
Fakat sizi öldürmeye kalkışırlarsa siz de onlarla savaşın.
İşte kâfirlerin cezası böyledir. [48,24]
Fitne: Dilde, yabancı maddelerden arıtmak için altını ateşe sokmaktır. Sınama, imtihan etme, işkence, ayrıca musibet, belâ, günah, fesat mânalarına gelebilir. Şirki ve dinsizliği yaymak, dinden döndürmek, Allah’ın haramlarını çiğnemek, asayişi bozmak, vatandan çıkarmak birer fitnedir. Bu âyette: hak dinden döndürmek için işkence etmek mânasınadır.
Mekke müşrikleri, ashabdan bazılarına hürmetli aylarda işkence etmişler, onlar da dayanıp şehid olmuşlardı. Bu âyet, böyle bir işkencenin, hürmetli aylara riayet edip etmemeden daha mühim olduğu gerekçesiyle, işkenceyi durdurmak için savaş ilanına cevaz vermiştir. Nüzul sebebi özel ise de, söz fitnenin mahiyetinin, öldürmenin mahiyeti ile karşılaştırılmasını ifade ettiğinden, hüküm geneldir.
192 – Şayet onlar vazgeçerlerse siz de vazgeçin. Zira Allah çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur.
193 – Bu işkence ortadan kalkıp din ve itaat yalnız Allah’a mahsus oluncaya kadar onlarla savaşın.
Eğer inkârdan ve tecavüzden vazgeçerlerse, bilin ki zalimlerden başkasına düşmanlık yoktur. [16,126; 42,40]
194 – Hürmetli ay, hürmetli aya bedeldir.
Hürmetler karşılıklıdır. O halde kim size saldırırsa siz de aynısıyla karşılık verin.
Allah’a karşı gelmekten sakının ve bilin ki Allah bu sakınanlarla beraberdir.
195 – Allah yolunda malınızı harcayın da, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın ve hep güzel davranın.
Çünkü Allah güzel hareket edenleri sever.
196 – Haccı da, umreyi de Allah rızası için tamamlayın.
Eğer engellenecek olursanız, o durumda kolayınıza gelen bir kurban gönderin.
Kurbanlık, yerine varıncaya kadar başınızı tıraş etmeyin.
Aranızda hasta yahut başından rahatsız olan varsa, ona fidye olarak; oruç tutmak, sadaka vermek yahut kurban kesmek gerekir.
Hastalık veya yol emniyeti olmaması gibi sebeplerle haccınızın engellenmesinden emin olduğunuz zaman ise,
Her kim hacca kadar umre yaparak sevap kazanmak isterse, onun da kolayına gelen bir kurban kesmesi gerekir.
Kurbanlık temin edemeyen kimse, üç gün hacda yedi gün de döndüğünüz zaman memleketinde olmak üzere tam on gün oruç tutar.
Bunlar, ailesi Mescid-i Haram’da oturmayanlar içindir.
Allah’a karşı gelmekten sakının ve Allah’ın cezasının çetin olduğunu iyi bilin.
Hac: şartlarına sahib olan müslümanın, ömründe bir defa hac aylarında ihrama girip kurban bayramı Arefe günü Arafatta vakfe yapıp, sonra Kâbe’yi ziyaret etmesidir. Umre ise Kâbe’yi, hac ayları dışında, sünnet kabilinden ziyaret etmektir.
197 – Hac mâlum aylardadır.
Kim o aylarda haccı ifaya azmederse bilsin ki hac esnasında
Ne cinsel yaklaşma, ne günah sayılan davranışlarda bulunma, ne de tartışma ve sürtüşme yoktur.
Siz hayır olarak her ne yaparsanız, Allah mutlaka onu bilir.
Azıklanınız ve biliniz ki azığın en hayırlısı takvâdır, haramlardan korunmadır.
Öyleyse Bana karşı gelmekten korunun ey akıl sahipleri! [22,25; 9,36]
198 – Hac mevsiminde ticaret yaparak, Rabbinizden size gelecek kâr ve yarar taleb etmenizde size bir vebal yoktur.
Arafat’ta vakfeden ayrılıp sel gibi Müzdelife’ye doğru akın ettiğinizde, Meş’ar-ı Haram’da Allah’ı zikredin.
O size nasıl güzelce hidâyet ettiyse, siz de öyle güzel bir şekilde O’nu zikredin.
Bilirsiniz ki, O’nun yol göstermesinden önce siz yolu şaşırmış kimselerdendiniz.
Arefe günü vakfeden sonra güneş batınca Arafat’tan Müzdelife’ye doğru akın edilir. Meş’ar-ı Haram Müzdelife’dedir. Müzdelife’de akşam ve yatsı namazları birlikte kılınır. Gece orada geçirilerek, bayramın birinci günü sabah namazının peşinden Mina’ya doğru hareket edilir, orada kurban kesilip, Kâbe tavaf edilerek ihramdan çıkılır.
199 – Sonra, insanların sel gibi aktığı yerden siz de akın edin ve Allah’dan af dileyin. Çünkü Allah çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur.
200 – Hac ibadetlerinizi tamamlayınca, vaktiyle atalarınızı anıp onlarla öğündüğünüz gibi.
Hatta daha fazla, daha hürmetle Allah’ı anın.
Bazı kimseler: “Ey Yüce Rabbimiz, bize vereceğini bu dünyada ver!” derler.
Bunların âhirette nasipleri yoktur.
Haccı tamamlayınca araplar Mina’da toplanıp, bilhassa atalarının yaptıkları işleri anlatarak övünmeyi âdet edinmişlerdi. Bu âyet ona bedel Allah’ı zikredip O’nun hidâyetini anlamak, onun eserlerini tefekkür, nimetlerine şükür etmeye teşvik ediyor.
201 – Bazıları da, “Ey bizim kerim Rabbimiz! Bize bu dünyada da iyilik ve güzellik ver, âhirette de iyilik ve güzellik ver,
Ve bizi cehennem ateşinden koru” derler. [22,72]
202 – İşte bunlar kazandıkları şeylerin hayır ve bereketlerini fazlasıyla görürler.
Allah hesabı çok çabuk görür.
203 – O sayılı günlerde tekbir getirerek Allah’ı zikredin.
Kim acele edip iki günde dönerse ona vebal yoktur.
Kim geri kalırsa, günahlardan korunduğu takdirde, ona da vebal yok.
Allah’a karşı gelmekten korunun ve bilin ki
Hepiniz neticede diriltilip O’nun huzurunda toplanacaksınız.
Sayılı günler: teşrik günleridir. Teşrik: yüksek sesle tekbir almaktır. Bu günler, kurban bayramının Arefe günü sabahından 4. günü ikindi vaktine kadardır. (9-13 Zilhicce) Sadece bayramın 2,3 ve 4. günleri olarak da tefsir edilmiştir.
204 – İnsanlardan öylesi vardır ki dünya hayatına dair sözleri senin hoşuna gider.
Üstelik sözünün özüne uyduğuna Allah’ı da şahit gösterir.
Hâlbuki gerçekte o düşmanların en yamanıdır.
205 – Senin yanından ayrılınca, ülkede fesat çıkarmaya çalışır,
Ürünleri ve nesilleri mahvetmek için uğraşır.
Allah, elbette fesadı (bozgunculuğu) sevmez.
Bu âyette ülkenin istikbalinin en önemli iki rüknüne dikkat çekilmektedir. Maddî hayatın, ekonomik hayatın esası ürün, manevî hayatın esası ise yeni nesillerin iyi yetiştirilip eğitilmesidir.
206 – O adama: “Allah’tan kork da fesat çıkarma!” denildiğinde,
Kendini benlik ve gurur kaplar ve bu, onu daha fazla günaha sürükler.
Böylesinin hakkından cehennem gelir.
Gerçekten ne fena yataktır o cehennem!
207 – İnsanlardan öylesi de vardır ki Allah’ın rızasını kazanmak için kendini feda eder.
Allah da kullarına pek merhametlidir.
208 – Ey iman edenler! Hepiniz toptan barış ve selamete girin de şeytanın adımlarını izlemeyin.
Çünkü o, sizin aranızı açan belli bir düşmandır.
209 – Eğer size bunca gerçekler, açık deliller geldikten sonra haktan ayrılırsanız,
İyi bilin ki: Allah son derece güçlü ve onurlu, tam hüküm ve hikmet sahibidir.
210 – Şeytanın peşinden gidenler ne bekliyorlar?
Onlar akılları sıra, buluttan gölgelikler içinde Allah’ın ve meleklerin gelip,
Haklarındaki hükmün verilmesini, işlerinin bitirilivermesini mi bekliyorlar?
Bütün işler ve hükümler Allah’a aittir. (O insanların keyfine göre iş yapmaz, Kendi bildiğini işler). {KM, Çıkış 19,18; 34,5; Tesniye 4,12}
211 – Sor İsrailoğullarına, onlara nice açık belgeler verdik!
Her kim, Allah’ın kendisine lütfetmiş olduğu nimeti değiştirirse, iyice bilsin ki Allah’ın cezası pek şiddetlidir. [14,28]
212 – Kâfirlere dünya hayatı süslü gösterildi; Bu yüzden iman edenlerle eğlenirler.
Hâlbuki Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, kıyamet günü öbürlerinin üstündedir.
Allah dilediğine hesapsız nimetler verir.
213 – Bütün insanlar bir tek ümmet teşkil ediyorlardı.
Aralarında ihtilaflar başlayınca, Allah onlara içlerinden müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberler gönderdi.
Onların beraberinde, insanlar arasında hükmetmek için, kitap ve hikmeti gönderdi ki, ihtilaf ettikleri konularda aralarında hükmetsin.
Halbuki, o meselelerde anlaşmazlığa düşenler, kendilerine apaçık âyetlerimiz geldikten sonra,
Sırf aralarındaki haset yüzünden ihtilafa düşen Ehl-i kitaptan başkası değildi.
Allah da, onların hakkında ihtilaf ettikleri gerçeği, Kendi izni ile bu iman edenlere bildirdi.
Öyle ya, Allah dilediğini doğru yola eriştirir. [10,19]
İnsanlar dünyaya geldikleri ilk andan itibaren dinsiz ve toplumsuz yaşamış değildirler. Allah insan toplumlarını irşad edecek peygamberler ve kitaplar göndermiş, fakat zamanın geçmesiyle insanlar ihtilafa düşünce yeni peygamberler görevlendirmiştir. Neticede, çeşitli milletlere anlatılan hakikat tekrar anlaşılmaz olunca, bütün milletlere, bütün insanlığa hakkı anlatacak, hepsini “müşterek hak söze” (Ali İmran, 64) dâvet edecek son Peygamberin zuhur ettiğini bu âyet bildirmektedir.
214 – Yoksa siz, daha önce geçmiş ümmetlerin başlarına gelen durumlara mâruz kalmadan cennete gireceğinizi mi sandınız?
Onlar öyle ezici mihnetlere, öyle zorluklara dûçar oldular, öyle şiddetle sarsıldılar ki,
Peygamber ile yanındaki müminler bile “Allah’ın vaad ettiği yardım ne zaman yetişecek?” diyecek duruma geldiler.
İyi bilin ki Allah’ın yardımı yakındır.
Bu âyet, ilahi terbiye metodunu açıklamaktadır. Allah’ın rızası ve cenneti ucuz değildir. Gayret, sabır ve sebat imtihanlarından geçmek, böylece pişip bir kıvama ermek gerekir. Allah bu dünyaya sa’y (çalışma) kanununu koymuştur, atalete ve gevşemeye yer yoktur. İşlemeyen demir pas tutar çürür, işleyen demir ışıldar. Dünya rahat yeri değil, hizmet yeridir. Mükâfat yurdu ise âhirettir. Rahat yeri olsaydı Allah en seçkin kulları olan Peygamberlerini burada rahat ettirirdi. Âyet başta Asr-ı saadetteki ashab olarak, kıyamete kadar gelecek müminlerin himmetlerini kamçılamaktadır.
215 – Sana Allah yolunda kimlere ve ne harcayacaklarını sorarlar.
De ki: İnfak edeceğiniz mal anne baba, akrabalar, yetimler, yoksullar ve yolda kalmış gariplere gidecektir.
Hayır olarak daha ne yaparsanız Allah muhakkak onu bilir.
216 – Hoşlanmasanız da savaş size farz kılındı.
Olur ki hoşlanmadığınız bir şey sizin için hayırlı olur.
Olur ki sevip arzu ettiğiniz bir şey sizin için şerli olur.
Gerçeği Allah bilir, siz bilmezsiniz.
217 – Sana hürmetli ayı ve bu ayda savaşmanın hükmünü sorarlar.
De ki: “O ayda savaşmak büyük bir günahtır.
Fakat insanları Allah yolundan engellemek,
Allah’ı inkâr etmek,
Mescid-i Haram’ı ziyareti yasaklamak,
O mescidin cemaatini yani müslümanları oradan çıkarmak ise,
Allah nazarında daha büyük günahtır.
Dinden döndürmek için işkence, öldürmekten beterdir.
Kâfirler, ellerinden gelse, sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaktan geri durmazlar.
Sizden her kim dininden döner ve kâfirlikte devam ederek ölürse, işte onların dünyada da,
Âhirette de yaptıkları boşa gider.
Bunlar cehennemlik olup orada ebedî kalacaklardır.
218 – Onlar ki iman ettiler,
Sonra hicret ettiler
Ve onlar ki Allah yolunda cihad ettiler…
İşte onlar Allah’ın rahmetlerini umarlar.
Allah çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur.
219 – Sana şarap ve kumar hakkındaki hükmü sorarlar.
De ki: İkisinde de hem büyük günah, hem de insanlara bazı menfaatler vardır.
Fakat günahları faydalarından daha çoktur.
Bir de senden ne infak edeceklerini sorarlar.
De ki: İhtiyacınızdan artanı harcayın.
Böylece Allah size âyetlerini açıklıyor ki dünya ve âhiret hakkında düşünesiniz. [5,90,91; 4,43] {KM, Tekvin 27,28; Tesniye 11,14; Sayılar 28,14}
Sarhoş edici içkilerle kumar hakkında açık yasaklama bu âyetle başlamıştır. Daha sonra sarhoşken namaz kılma yasaklanmış (4,43), nihaî olarak da kayıtsız olarak haram kılınmıştır. (5,90,91)
220 – Sana yetimler hakkında da soru sorarlar.
De ki: Onların gerek kendilerini, gerek mallarını iyileştirip geliştirmek, elbette hayırlı bir iştir.
Eğer onlara sahip çıkmak için kendileriyle beraber oturmak isterseniz bu da mümkündür; Zira onlar sizin kardeşlerinizdir.
Allah kimin iyileştirme gayesi güttüğünü, kimin de işi bozmayı düşündüğünü pek iyi bilir.
Şayet Allah dileseydi sizi zora koşardı. Muhakkak ki Allah üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibidir.
221 – Müşrik kadınlar iman etmedikçe onlarla evlenmeyin.
Mümin bir cariye, çok hoşunuza giden müşrik bir kadından daha hayırlıdır.
Mümin kadınları da, onlar iman etmedikçe, müşriklere nikâhlamayınız;
Mümin bir köle hoşunuza giden bir müşrikten daha hayırlıdır.
Müşrikler sizi cehenneme dâvet ederler. Allah ise sizi kendi izniyle, cennete ve mağfirete dâvet eder
ve üzerinde düşünüp gerekli dersi alsınlar diye âyetlerini insanlara açıklar. [2,96; 5,5; 60,10] {KM, Çıkış 9,12; Tesniye 7,3-4}
222 – Bir de sana kadınların ay halini sorarlar.
De ki: Bu, bir rahatsızlıktır, Onun için, âdet sırasında kadınlardan geri durun ve onlar temizleninceye kadar, kendilerine cinsel yaklaşmada bulunmayın.
Temizlendikten sonra, Allah’ın izin verdiği şekilde onlara yaklaşın.
Allah tövbe ile kendisine dönenleri sever, temizlenenleri de sever. {KM, Levililer 15,19-30; Hezekiel 18,6}
Cahiliye Arapları ve yahudileri âdet gören kadınlarla birlikte durmaz, beraber yemek bile yemezlerdi. Hıristiyanlar ise ay haline hiç önem vermez, cinsel ilişkide bile bulunurlar. İslâm istikamet ve itidali gösteriyor. Bir nevi hastalık olan o durumda, cinsel ilişkiden kadınları uzak tutup istirahat ettirir. Namaz ve oruçla yükümlü tutmaz.
223 – Eşleriniz sizin nesil yetiştiren tarlanızdır. Tarlanıza dilediğiniz şekilde varın.
Kendiniz için ilerisini düşünerek hazırlık yapın.
Allah’ın haram kıldığı şeylerden korunun ve O’nun huzuruna varacağınızı iyi bilin. (Ey Resulüm)! Mü’minleri müjdele!
Sadece şehvet gidermeyi değil, iyi yetişmiş, hayırlı evlat sahibi olmayı hedefleyin. Âyet, soyu devam ettirmenin yanında, çocukları iyi yetiştirmek için birçok zorluklara katlanılacağını da hatırlatmaktadır.
224 – Bir de Allah adına yemin ederek, iyilik etmeye, günahlardan uzak durmaya ve insanların arasını düzeltmeye O’nun adını engel yapmayın.
Allah hakkıyla işitir ve bilir. [24,22; 5,89] {KM, Çıkış 20,7; Tesniye 5,11}
Kasden veya istemeyerek kasdî olmaksızın ağızdan çıkan yeminler, meşrû görevlere engel yapılamaz. Nitekim Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: “Bir kimse bir şey hakkında yemin eder de sonra ona aykırı davranmayı daha hayırlı görürse, o hayırlı şeyi yapsın ve yemininden ötürü keffaret versin.”
225 – Allah sizi yeminlerinizdeki yanılmadan dolayı kınamaz, fakat kalplerinizle kasdettiğiniz yeminlerden dolayı sorumlu tutar. Allah çok affedicidir, cezayı çabuklaştırmaz (tövbe için fırsat tanır).
226 – Eşlerine yaklaşmamaya yemin eden kocaların, dört ay bekleme hakkı vardır.
Şayet kocaları bu süre bitmeden eşlerine dönerlerse bunda mahzur yoktur. Çünkü Allah çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur.
Cahiliye arap erkekleri, kadınları sıkıştırmak için yaklaşmamaya yemin eder ve süresiz olarak perişan vaziyette bırakırlardı. Buna îla denir. Kur’ân îlanın azamî süresini dört ay olarak sınırlandırdı. Bu süre içinde birleşme kapılarını açtı: erkek keffâret vererek eşine dönebilir. Fakat dönmemeye kararlı ise, dört ay sonunda eşini serbest bırakmak zorundadır.
227 – Yok eğer boşanmaya azmederlerse, bilsinler ki Allah her şeyi hakkiyla işitir ve bilir.
228 – Boşanmış kadınlar kendilerini tutup yeni bir nikâh yapmadan önce üç âdet beklesinler.
Allah’a ve âhirete iman ediyorlarsa, kendi rahimlerinde Allah’ın önceki evlilikten yaratmış olduğu çocuğu veya hayızı gizlemeleri onlara helâl olmaz.
Kocaları gerçekten barışmak istiyorlarsa, bu iddet müddeti içinde onları tekrar almaya başkalarından daha çok hak sahibidirler.
Erkeklerin hanımları üzerinde bulunan hakları gibi, hanımların da kocaları üzerinde meşrû çerçevede hakları vardır.
Şu kadar ki erkeklerin onların üzerindeki hakları bir derece daha fazladır.
Unutmayın ki Allah üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibidir. [4,34; 65,1-4]
229 – Boşama hakkı iki defadır.
Bundan sonra yapılması gereken ya meşrû tarzda güzelce birlikte yaşama yahut, eşini güzellikle salıvermedir.
Ey kocalar, boşama sırasında eşinize daha önce vermiş olduğunuz mehirden herhangi bir miktar geri almanız size asla helâl olmaz;
Fakat Allah’ın koyduğu hudutlarda durmayacaklarından endişe etmeleri hali bunun dışındadır.
Şayet siz de onlar gibi, onların Allah’ın koyduğu hudutlarda duramayacaklarından (evlilik hukukuna riayet edemeyeceklerinden) endişe ederseniz, bu durumda kadının, ayrılmak için meşrû çerçevede hakkından bir şey vermesinde, her ikisi için de bir vebal yoktur.
İşte bunlar Allah’ın tayin ettiği sınırlardır ki sakın onları aşmayasınız, Her kim Allah’ın hudutlarını aşarsa işte onlar zalimlerin ta kendileridir.
Kadının mal karşılığı ayrılma talebinde bulunmasına hul’ veya muhala’a denir. Cemile, kocası Sabit b. Kays’ı sevemiyordu. Hz. Peygambere gelip: “Vallahi dininde, ahlâkında bir kusurunu görmüyorum. Ancak İslâm’dan sonra küfre dönmek istemiyorum” deyip ayrılma talep etmişti. Bu âyetin inmesi üzerine, kocasından mehir olarak aldığı bahçeyi geri verip hul’ olmuştu. {KM, Tekvin 21,14; Tesniye 24,1; Levililer 22,13. Matta 5,32; 1,19; I Korintos. 7,10-11}
230 – Eğer koca eşini ikinci talaktan sonra üçüncü defa boşarsa, artık başka bir kocaya varıp ondan boşanmadıkça, o kadın ilk kocasına helâl olmaz.
Ama bu ikinci kocası kendi rızasıyla onu boşar ve kadın ile ilk kocası Allah’ın koyduğu evlilik hukukunu yerine getireceklerine inanırlarsa, nikâhla bir araya gelmelerinde bir günah yoktur.
İşte bunlar Allah’ın belirlediği hudutlardır ki bilmek isteyenler için O bunları beyan buyurmaktadır.
231 – Ey kocalar! Eşlerinizi boşar, onlar da iddetlerini bitirirlerse, artık ya onları iyilikle yanınızda tutar, yahut güzellikle salıverirsiniz.
Onların hukukuna tecavüz etmek kasdıyla zarar vermek için eşlerinizi alıkoymayın.
Kim böyle yaparsa kendine zulmetmiş olur.
Sakın Allah’ın âyetlerini şakaya almayın.
Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetleri
Ve sizi irşad etmek gayesiyle indirmiş olduğu kitap ve hikmeti hatırlayın, dile getirin,
Allah’a karşı gelmekten sakının ve Allah’ın her şeyi hakkiyla bildiğini pek iyi bilin.
Koca, eşini boşadıktan sonra, evliliği devam ettirme gayesi ve ümidi yoksa, onu serbest bırakmalıdır ki bir iddetle kurtulsun. Yoksa sırf ona zarar vermek için ilk iddetin sonunda tekrar ona dönüp yine boşamak sûretiyle iki veya üç kere iddet beklemeye mecbur bırakmak haram kılınıyor.
232 – Ey kocalar! Eşlerinizi boşayıp da onlar da iddetlerini tamamladıklarında, kendi aralarında meşrû surette anlaşmaları durumunda, kocaları ile tekrar nikâhlanmaları hususunda onlara baskı yapmayın.
İddet bitiminden sonra eşler tekrar nikâhlanmak isterlerse, kadının akrabaları eski kocasına dönmesini engellememelidirler. Ayrıca koca da üçüncü kere boşadığı eşinin iddeti dolduktan sonra başka bir erkekle evlenmesine mani olmamalıdır.
Sizden Allah’a ve âhiret gününe iman edenlere bununla öğüt verilir.
Böyle yapmak, sizin için daha hayırlı, daha nezihtir. Allah bilir, siz bilemezsiniz.
233 – Anneler, çocuklarını iki tam yıl emzirsinler. Bu, emzirmeyi mükemmel şekliyle uygulamak isteyenler içindir.
Annelerin, münasip şekilde yiyeceğini giyeceğini sağlamak, babanın görevidir.
Hiçbir kimse takatinin dışında bir görevle yükümlü tutulmaz.
Çocuk yüzünden ne annesi, ne de babası zarar görmemelidir.
Babanın varisine de aynı vazife yaptırılır.
Fakat anne baba aralarında görüşüp anlaşmaya vararak, iki yıldan önce, çocuklarını sütten kesmek isterlerse, kendilerine bir vebal yoktur.
Şayet çocuklarınızı başkalarına emzirtmek isterseniz,
Kendilerine vereceğiniz ücreti münasip tarzda ödemek şartı ile, bunda da size vebal yoktur.
Bununla beraber Allah’a karşı gelmekten sakının ve bilin ki Allah yaptığınız her şeyi görmektedir.[65, 7]
234 – Sizden eşlerini geride bırakarak vefat edenlerin eşlerinin, evlenebilmek için dört ay on gün iddet beklemeleri gerekir.
Onlar bu sürelerini tamamladıktan sonra, meşrû surette kendi haklarında verecekleri karardan ötürü size bir sorumluluk yoktur. Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.
Kocası vefat eden kadın, dört ay on gün süre ile görücüye çıkmaz, süslenmez, başka erkeğe nikâh edilmez. Bu süreyi kocasının evinde geçirmesi gerekir. Gerek boşanma, gerek ölüm sebebiyle ayrılmadan sonra, iddet bekleme zorunluluğu, hem kadın, hem de onun yakınları için bir teselli ve alıştırma devresi olması sebebiyle, psikolojik yönden faydalı bir uygulamadır.
235 – Sizden bu hanımlarla evlenmeyi düşünenlerin bu müddet esnasında, onlara bu niyetlerini çıtlatmalarında veya gönüllerinde tutmalarında bir beis yoktur.
Allah sizin onları hatırınızdan geçireceğinizi pekiyi bilmektedir.
Ancak meşrû sözler dışında, onlarla gizlice buluşma hususunda sözleşmeyin.
Bekleme süresi sona ermeden nikâh akdine girişmeyin.
Allah’ın içinizde saklı olan her şeye hakkıyla vakıf olduğunu bilerek O’nun emrine aykırı davranmaktan sakının.
Hem de bilin ki Allah çok affedici, çok müsamahalıdır, cezayı çabuklaştırmaz. [27,74; 60,1]
236 – Henüz kendilerine dokunmadan veya mehir belirlemeden kadınları boşamanızda size günah yoktur.
Zengin kudretince, eli dar olan kendi halince olmak üzere onlara münasip tarzda müt’a versin.
İyiliği şiar edinenlere, bunu yapmak bir borçtur.
237 – Bir mehir belirlemiş olarak, kendilerine dokunmadan eşlerinizi boşarsanız, bu takdirde belirlediğiniz mehrin yarısını vermeniz gerekir.
Ancak eşler yahut nikâh bağı elinde bulunan kocalar, gözütok davranırsa başka (Bu durumda kadın mehrinden vazgeçebilir veya erkek mehrin tamamını verebilir).
Ey kocalar, sizin bağışlamanız (müsamaha gösterip mehrin tamamını bırakmanız) takvâya daha uygun düşer.
Birbirinize lütuf ve mürüvvet göstermeyi unutmayın. Allah sizin bütün işlediklerinizi görür.
238 – Namazlara, hele salat-ı vustaya dikkat edin ve kalkın huşû ile Allah’ın divanında durun.
Salat-ı vûstâ hakkında farklı görüşler vardır. Beş vakit namazdan her biri olma ihtimali üzerinde durulmuştur.
Fakat çoğunluk, ikindi namazı olduğu kanaatindedir. Zira ikindi namazı beş vaktin tam ortasındadır. Gece ve gündüz meleklerinin toplanma zamanıdır. Ayrıca günlük meşgalelerin en çok olduğu zamana rastlar. Esasen bir hadis de bunu ifade etmektedir.
Fakat Kur’ân, müphem bırakmakla, bütün namazlara dikkatle devama teşvik etmek istemiştir.
239 – Eğer bir korku halinde iseniz yaya veya binek üzerinde namaz kılın.
Fakat güvenliğe çıktığınızda, bilmediğiniz şeyleri size öğreten Allah’ın öğrettiği gibi ibadetinizi ifa edin.
240 – Sizden geride eşlerini bırakarak vefat edecek kocalar, eşlerinin bir yıl süre ile evden çıkarılmayıp geçimlerinin sağlanmasını şart koşacak şekilde vasiyette bulunsunlar.
Şayet bunlar kendiliklerinden çıkarlarsa bu durumda meşrû surette yapacakları şahsî davranışlarından dolayı size vebal yoktur. Allah üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibidir.
241 – Boşanmış eşlere de münasip tarzda verilmesi gereken bir müt’a vardır ki bu da haksızlıktan sakınan takvâlılara bir borçtur.
242 – Böylece, düşünesiniz diye Allah size âyetlerini iyice açıklar.
243 – Baksana, sayıları binlerce olmasına rağmen ölüm korkusuyla diyarlarını terkedip çıkan kimselere!
Allah onlara:“Ölün!” dedi sonra onları diriltti.
Doğrusu Allah insanlara lütûfkârdır, fakat insanların çoğu şükretmezler.
Bunlar hakkında kesin olmayan rivayetler vardır. Mühim olan şudur: Burada Cenab-ı Allah, bütün bunları hatırlatırken ölümden, Allah’ın hükmü olan vazifeden kaçıp kurtulmanın mümkün olmadığını ve böyle yapanların, korktuklarına daha çabuk ve daha fecî bir şekilde uğrayacaklarını, hülasa Allah’ın hükmünden kurtulmak için ne ölümden kaçmanın, ne de ölüme koşmanın akıl işi olmadığını bildirmek istemiştir.
244 – Allah yolunda savaşın ve bilin ki Allah her şeyi işitir, herşeyi hakkıyla bilir.
245 – Kimdir o yiğit ki Allah’a güzelce ödünç verir, Allah da onun verdiğinin mükâfatını kat kat artırır.
Allah rızkı kısar da, bollaştırır da.
Zaten hepiniz döndürülüp O’na götürüleceksiniz. [5,12; 57,11.18; 64,17; 73,20] {KM, Süleymanın Meselleri 19,17}
246 – Mûsâ’dan sonra İsrailoğullarının önderlerine dikkat ettin mi?
O vakit onlar aralarındaki Peygambere:
“Ne olur, bize bir hükümdar tayin et de biz de Allah yolunda cihad edelim” demişlerdi.
O cevaben: “Ya savaşma emri size farz kılınır, siz de savaşmazsanız?” deyince
Onlar: “Ne diye Allah yolunda cihad etmeyelim ki
Vatanlarından çıkarılan biz,
Çoluk çocuğundan ayrı düşenler yine biziz.”
Fakat savaşma kendilerine farz kılınınca içlerinden pek azı hariç, hepsi dönüverdiler.
Allah o zalimleri pek iyi bilir. [KM; Çıkış 24, 1.9; Sayılar 11,16.24-25]
Bu olay, müminlere cihadın zorluklarını anlatmak, dolayısıyla onları bu işi omuzlamaya hazırlamak için anlatılmaktadır. İşaret edilen durum, muhtemelen Samuel Peygamberle ilgilidir. M.Ö. 1000 yıllarında Amalika’lılar İsrailoğullarına saldırıp ülkelerinin bir kısmını işgal etmişlerdi. Halk Samuel’e başvurmuştu. (Bkz. KM, Eski Ahit, I. Samuel, 7,8 ve 12. bölümler)
247 – Peygamberleri onlara dedi ki: “Allah size hükümdar olarak Talut’u tayin etti.”
Onlar ise: “Biz hükümdarlığa ondan daha lâyık iken nasıl olur da o bize hükmedebilir ki!
Üstelik servetten de nasibi fazla değil!” dediler.
Peygamber şöyle cevap verdi: “Allah onu size üstün kıldı, ona geniş ilim ve sağlam bir vücut verdi.
Allah hâkimiyeti dilediğine verir.
Allah’ın lütfu boldur, her şey gibi kabiliyet ve liyakatları da bilir.” [KM, I Samuel 9,17; 10,27; 9,2]
248 – Peygamberleri devamla şöyle dedi: “Onun hükümdarlığının alâmeti, size içinde Rabbinizden bir sekîne ile
Mûsâ ve Harun’un manevî mirasından bir bakiyyenin bulunduğu
Ve meleklerce taşınan bir sandığın gelmesidir.
Eğer iman etmeye niyetli iseniz bunda, elbette sizin için delil vardır.” [KM, Çıkış 25,10; I Samuel 14,18; II Samuel 6,2]
249 – Talut ordusunu harekete geçirip sefere çıkınca askerlerine şöyle dedi:
“Allah sizi, bir ırmakla imtihan edecektir. İmdi onun suyundan içen benden sayılmayacak;
Sadece avucuyla aldığı mikdar muaf olmak üzere,
Kim onun suyunu tatmazsa o da benden sayılacaktır.”
Derken onların pek azı hariç, varır varmaz ondan içtiler.
Talut ile yanındaki müminler ırmağı geçince
O vakit beri yanda kalanlar “Bugün bizim Câlut ve ordusuna karşı duracak takatimiz yoktur” dediler.
Ölümden sonra diriltilip Allah’ın huzuruna çıkacaklarını bilenler ise şöyle dediler:
“Nice küçük topluluklar vardır ki, Allah’ın izniyle, büyük cemaatlere galip gelmiştir.
Doğrusu Allah sabredenlerle beraberdir.” [KM, Hakimler 7,4-7]
250 – Talut’un beraberindeki müminler ise Câlut ile ordusuna karşı çıkınca dediler ki:
“Ya Rabbenâ, üstümüze gürül gürül sabır yağdır,
Ayaklarımıza sebat ver ve kâfir topluluğa karşı bizi muzaffer eyle!” [KM, I Samuel 17,32-54]
251 – Derken Allah’ın izniyle onları bozguna uğrattılar.
Dâvud Câlut’u öldürdü,
Allah ona hükümdarlık ve hikmet verdi ve dilediği birçok şey öğretti.
Eğer Allah bazı insanların şerrini bazıları ile önlemeseydi dünyadaki nizam bozulurdu.
Lâkin Allah âlemlere büyük lütuf ve inayet sahibidir. [KM, II Samuel 5,3. I Korintos.11,3]
Allah insanları irade sahibi olarak yaratmıştır ve böyle yaratması sırf rahmet ve hikmettir. Fakat bu iradeler serbest bırakılır da birbirleriyle ölçülü hale getirilmez ve hiçbir direnişle karşılaşmazlarsa, çalışma zahmetine katlanmaz, önüne geleni çiğnemeye çalışırlar.
Savunma ve karşı koyma olmayınca da saldırı, yolların en kısası ve doğru yol olmuş olur. O zaman da insan adına bir şey kalmaz, yeryüzünün nizamı bozulur. Ama Allah bu bozulmaya razı olmaz. Düzenin, bozukluğu ortadan kaldırması için, hayırlı insanların, bozgunculuk çıkaranları defetmeleri lâzımdır.
252 – İşte bunlar Allah’ın âyetleri olup Biz sana onları dosdoğru bildiriyoruz.
Sen elbette gönderilen resûllerdensin.


Kur'an-ı Kerim Dosyaları

Sitemizde sanatçıya ait toplam 50 eser bulunmaktadır. Sanatçının sayfasına gitmek için tıklayın.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.