Abdullah Al Matrood-Yusuf Suresi
12-YUSUF SURESİ
Bismillahirrahmanirrahim
1. Elif lam ra tilke ayatül kitabil mübın
2. İnna enzelnahü kur’anen arabiyyel lealleküm ta’kılun
3. Nahnü nekussu aleyke ahsenel kasası bima evhayna ileyke hazel kur’ane ve in künte min kablihı le minel ğafilın
4. İz kale yusüfü li ebıhi ya ebeti innı raeytü ehade aşera kevkebev veş şemse vel kamera raeytühüm li sacidın
5. Kale ya büneyye la taksus rü’yake ala ıhvetike fe yekıdu leke keyda inneş şeytane lil insani adüvvüm mübın
6. Ve kezalike yectebıke rabbüke ve yüallimüke min te’vilil ehadısi ve yütimmü nı’metehu aleyke ve ala ali ya’kube kema etemmeha ala ebeveyke min kablü ibrahıme ishak inne rabbeke alımün hakım
7. Le kad kane fı yusüfe ıhvetihı ayatül lis sailın
8. İz kalu le yusüfü ve ehuhü ehabbü ila ebına minna ve nahnü usbeh inne ebana le fı dalalim mübın
9. Uktülu yusüfe evitrahuhü erday yahlü leküm vechü ebıküm ve tekunu mim ba’dihı kavmen salihıyn
10. Kale kailüm minhüm la taktülu yusüfe ve elkuhü fı ğayabetil cübbi yeltekıthü ba’düs seyyarati in küntüm faılın
11. Kalu ya ebana ma leke la te’menna ala yusüfe inna lehu lenasihun
12. Ersilhü meana ğadey yerta’ ve yel’ab ve inna lehu lehafizun
13. Kale innı le yahzününı en tezhebu bihı ve ehafü ey ye’külehüz zi’bü ve entüm anhü ğafilun
14. Kalu le in ekelehüz zi’bü ve nahnü usbetün inna izel le hasirun
15. Fe lemma zehebu bihı ve ecmeu ey yec’aluhü fı ğayabetil cübb ve evhayna ileyhi le tünebbiennehüm bi emrihim haza ve hüm la yeş’urun
16. Ve cau ebahüm ışaey yebkun
17. Kalu ya ebana inna zehebna nestebiku ve terakna yusüfe ınde metaına fe ekelehüz zi’b ve ma ente bi mü’minil lena ve lev künna sadikıyn
18. Ve cau ala kamısıhı bi demin kezib kale bel sevvelet leküm enfüsüküm emra fe sabrun cemıl vallahül müsteanü ala ma tesıfun
19. Ve caet seyyaratün fe erselu varidehüm fe edla delveh kale ya büşra haza ğulam ve eserruhü bidaah vallahü alımün bi ma ya’melun
20. Ve şeravhü bi semenim bahsin derahime ma’dudeh ve kanu fıhi minez zahidın
21. Ve kalellezişterahü mim mısra limraetihı ekrimı mesvahü asa ey yenfeana ev nettehızehu veleda ve kezalike mekkenna li yusüfe fil erdı ve li nuallimehu min te’vılil ehdıs vallahü ğalibün ala emrihı ve lakinne ekseran nasi la ya’lemun
22. Ve lemma beleğa eşüddehu ateynahü hukmev ve ılma ve kezalike neczil muhsinın
23. Ve ravedethülletı hüve fı beytiha an nefsihı ve ğallekatil ebvabe ve kalet heyte lek kale meazellahi innehu rabbı ahsene mesvay innehu la yüflihuz zalimun
24. Ve le kad hemmet bihı ve hemme biha lev la er raa bürhane rabbih kezalike li nasrife anhüs sue vel fahşa’ innehu min ıbadinel muhlesıyn
25. Vestebekal babe ve kaddet kamısahu min dübüriv ve elfeya seyyideha ledel bab kalet ma ceazü men erade bi ehlike suen illa ey yüscene ev azabün elım
26. Kale hiye ravedetnı an nefsı ve şehide şahidüm min ehliha in kane kamısuhu kudde min kubulin fe sadekat ve hüve minel kazibın
27. Ve in kane kamısuhu kudde min dübürin fe kezebet ve hüve mines sadikıyn
28. Felemma raaa kamısahu kudde min dübürin kale innehu min keydikünn inne keydekünne azıym
29. Yusüfü a’rıd an haza vestağfirı li zembik inneki künti minel hatıın
30. Ve kale nisvetün fil medınetimraetül azızi türavidü fetaha an nefsih kad şeğafeha hubba inna leneraha fı dalalim mübın
31. Felemma semiat bi mekrihinne erselet ileyhinne ve a’tedet lehünne müttekeev ve atet külla vahıdetim minhünne sikkınev ve kaletıhruc aleyhinn felemma raeynehu ekbernehu ve katta’ne eydiyehünne ve kulne haşe lillahi ma haza beşera in haza illa melekün kerım
32. Kalet fe zalikünnellezı lümtünnenı fıh ve le kad ravedtühu an nefsihı festa’sam ve leil lem yef’al ma amürruhu le yüscenenne ve leyekunem mines sağırın
33. Kale rabbis sicnü ehabbü ileyye mimma yed’unenı ileyh ve illa tasrif annı keydehünne asbü ileyhinne ve eküm minel cahilın
34. Festecabe lehu rabbühu fe sarafe anhü keydehünn innehu hüves semıul alım
35. Sümme beda lehüm mim ba’di ma raevül ayati le yescününnehu hatta hıyn
36. Ve dehale meahüs sicne feteyan kale ehadühüma innı eranı a’sıru hamra ve kalel aharu innı eranı ahmilü fevka ra’sı hubzen te’külüt tayru minh nebbi’na bi te’vılih inna nerake minel muhsinın
37. Kale la ye’tiküma taamün türzekanihı illa nebbe’tüküma bi te’vılihı kable ey ye’tiyeküma zaliküma mimma alemenı rabbı innı teraktü millete kavmil la yü’minune billahi ve hüm bil ahırati hüm bil ahırati hüm kafirun
38. Vetteba’tü millete abai ibrahıme ve ishaka ve ya’kub ma kane lena en nüşrike billahi min şey’ zalike min fadlillahi aleyna ve alen nasi ve lakinne ekseran nasi la yeşkürun
39. Ya sahıbeyis sicni e erbabüm müteferrikune hayrun emillahül vahıdül kahhar
40. Ma ta’büdune min dunihı illa esmaen semmeytümuha entüm ve abaüküm ma enzelellahü biha min sültan inil hukmü illa lillah emera ella ta’büdu illa iyyah zaliked dınül kayyimü ve lakinne ekseran nasi la ya’lemun
41. Ya sahıbeyis sicni emma ehadüküma fe yeskıy rabbehu hamra ve emmel aharu fe yuslebü fe te’külüt tayru mir ra’sih kudıyel emrullezı fıhi testeftiyan
42. Ve kale lillezı zanne ennehu nacim minhümezkürnı ınde rabbike fe ensahüş şeytanü zikra rabbihı fe lebise fis sicni bid’a sinın
43. Ve kalel melikü innı era seb’a bekaratin simaniy ye’külühünne seb’un ıcafüv ve seb’a sümbülatin hudriv ve uhara yabisat ya eyyühel meleü eftunı fı rü’yaye in küntüm lir rü’ya ta’bürun
44. Kalu adğasü ahlam ve ma nahnü bi te’vılil ahlami bi alimın
45. Ve kalellezı neca minhüma veddekera ba’de ümmetin ene ünebbiüküm bi te’vılihı fe ersilun
46. Yusüfü eyyühes sıddıku eftina fı seb’ı bekaratin simaniy ye’külününne seb’un ıcafüv ve seb’ı sümbülatin hudriv ve ühara yabisatil leallı erciu ilen nasi leallehüm ya’lemun
47. Kale tezraune seb’a sinıne deeba fe ma hasadtüm fezeruhü fı sümbülihı illa kalılem mimma te’külun
48. Sümme ye’tı mim ba’di zalike seb’un şidadüy ye’külne ma kaddemtüm lehünne illa kalılem mimma tuhsınun
49. Sümme ye’tı mim ba’di zalike amün fıhi yüğasün nasü ve fıhi ya’sırun
50. Ve kalel melikü’tunı bih fe lemma caehür rasulü kalercı’ila rabbike fes’elhü ma balün nisvetillatı katta’ne eydiyehünn inne rabbı bi keydihinne alım
51. Kale ma hatbükünne iz ravedtünne yusüfe an nefsih kulne haşe lillahi ma alimna aleyhi min su’ kaletimraetül azızil ane hashasal hakku ene ravedtühu an nefsihı ve innehu le mines sadikıyn
52. Zalike li ya’leme ennı lem ehunhü bil ğaybi ve ennellahe la yehdı keydel hainın
53. Ve ma überriü nefsı innen nefse le emmaratüm bis sui illa ma rahıme rabbı inne rabbı ğafurur rahıym
54. Ve kalel melikü’tunı bihı estahlıshü li nefsı fe lemma kellemehu kale innekel yevme ledeyna mekınün emın
55. Kalec’alnı ala hazainil ard innı hafıyzun alım
56. Ve kezalike mekkenna li yusüfe fil ard yetebevveü minha haysü yeşa’ nüsıybü bi rahmetina men neşaü ve la nüdıy’u ecral muhsinın
57. Ve le ecrul ahırati hayrul lillezıne amenu ve kanu yettekun
58. Ve cae ıhvetü yusüfe fe dehalu aleyhi fe arafehüm ve hüm lehu münkirun
59. Ve lemma cehhezehüm bi cehazihim kale’tunı bi ehıl leküm min ebıküm ela teravne ennı ufil keyle ve ene hayrul münzilın
60. Fe il lem te’tunı bihı fe la keyle leküm ındı ve la takrabun
61. Kalu senüravidü anhü ebahü ve inne le faılun
62. Ve kaleli fityanihic’alu bidaatehüm fı rihalihim leallehüm ya’rifuneha izenkalebu ila ehlihim leallehüm yarciun
63. Fe lemma raceu ila ebıhim kalu ya ebana münia minnel keylü fe ersil meana ehana nektel ve inna lehu lehafizun
64. Kale hel amenüküm aleyhi illa kema emintüküm ala ehıyhi min kabl fellahü hayrun hafizav ve hüve erhamür rahımın
65. Ve lemma fetehu metaahüm vecedu bidaatehüm ruddet ileyhim kalu ya ebana ma nebğıy hazihı bidaatüna ruddet ileyna ve nemıru ehlena ve nahfezu ehana ve nezdadü keyle beıyr zalike keylüy yesır
66. Kale len ürsilehu meaküm hatta tü’tuni mevsikam minellahi lete’tünnenı bihı illa ey yühata biküm fe lemma atevhü mevsikahüm kalellahü ala ma nekulü vekıl
67. Ve kale ya beniyye la tedhulu mim babiv vahıdiv vedhulu min ebvabim müteferrikah ve ma uğnı anküm minellahi min şey’ inil hukmü illa lillah aleyhi tevekkelt ve aleyhi fel yetevekkelil mütevekkilun
68. Ve lemma dehalu min haysü emerahüm ebuhüm ma kane yuğnı anhüm minellahi min şey’in illa laceten fı nefsi ya’kube kadaha ve innehu le zu ılmil lima allemnahü ve lakinne ekseran nasi la ya’lemun
69. Ve lemma dehalu ala yusüfe ave ileyhi ehahü kale innı ene ehuke fe la tebteis bima kanu ya’melun
70. Fe lemma cehhezehüm bi cehazihim ceales sikayete fı rahli ehıyhi sümme ezzene müezzinün eyyetühel ıyru inneküm le sarikun
71. Kalu ve akbelu aleyhim maza tefkıdun
72. Kalu nefkıdü suvaal meliki ve li men cae bihı hımlü beıyriv ve ene bihı zeıym
73. Kalu tellahi le kad alimtüm ma ci’na li nüfside fil erdı ve ma künna sarikıyn
74. Kalu fe ma cezaühu in küntüm kazibın
75. Kalu cezaühu mev vücide fı rahlihı fe hüve cezaüh kezalike necziz zalimın
76. Fe bedee bi ev’ıyetihim kable viai ehıyhi sümmestahraceha min viai ehıyh kezalike kidna li yusüf ma kane li ye’huze ehahü fı dınil melikı illa ey yeşaellah nerfeu deracatim men neşa’ ve fevka külli zı ılmin alım
77. Kalu iy yesrık fe kad seraka ehul lehu min kabl fe eserraha yusüfü fı nefsihı ve lem yübdiha lehüm kale entüm şerrum mekana vallahü a’lemü bima tesıfun
78. Kalu ya eyyühel azızü inne lehu eben şeyhan kebıran fe huz ehadena mekaneh inna nerake minel muhsinın
79. Kale meazellahi en ne’huze illa mev vecedna metaana ındehu inna izel le zalimun
80. Fe lemmestey’esu minhü halesu neciyya kale kebıruhüm e lem ta’lemu enne ebaküm kad ehaze aleyküm mevsikam minellahi ve min kablü ma ferrattüm fı yusüf fe len ebrahal erda hatta ye’zene lı ebı ev yahkümellahü lı ve hüve hayrul hakimın
81. İrciu illa ebıküm fe kulu ya ebana innebneke serak ve ma şehidna illa bima alimna ve ma künna lilğaybi hafizıyn
82. Ves’elil karyetelletı künna fıha vel ıyralletı akbelna fıha ve inna lesadikun
83. Kale bel sevvelet leküm enfüsüküm emra fe sabrun cemıl asellahü ey ye’tiyenı bihim cemıa innehu hüvel alımül hakım
84. Ve tevella anhüm ve kale ya esefa ala yusüfe vebyaddat aynahü minel huzni fe hüve kezıym
85. Kalu tellahi tefteü tezküru yusüfe hatta tekune haradan ev teküru yusüfe hatta tekune haradan ev tekune minel halikın
86. Kale innema eşku bessı ve huznı ilellahi ve a’lemü minellahi ma la ta’lemun
87. Ya beniyyezhebu fe tehassesu miy yusüfe ve ehıyhi ve la tey’esu mir ravhıllahi illel kavmül kafirun
88. Fe lemma dehalu aleyhi kalu ya eyyühel azızü messena ve ehlened durru ve ci’na bi bidaatim müzcatin fe evfi lenel keyle ve tesaddak aleynav innellahe yeczil mütesaddikıyn
89. Kale hel alimtüm ma fealtüm bi yusüfe ve ehıyhi iz entüm cahilun
90. Kalu einneke le ente yusüf kale ene yusüfü ve haza ehıy kad mennellahü aleyna innehu mey yettekı ve yasbir fe innellahe la yüdıy’u ecral muhsinın
91. Kalu tellahi le kad aserakellahü aleyna ve in künna le hatıın
92. Kale la tesrıbe aleykümül yevm yağfirullahü leküm ve hüve erhamür rahımın
93. İzhebu bi kamısıy haza fe elkuhü ala vechi ebı ye’ti besıyra ve’tunı bi ehliküm ecmeıyn
94. Ve lemma fesaletil ıyru kale ebuhüm innı le ecidü rıha yusüfe lev la en tüfennidun
95. Kalu tellahi inneke le fı dalalikel kadım
96. Fe lemma en cael beşıru elkahü ala vechihı fertedde besıyra kale elem ekul leküm innı a’lemü minellahi ma la ta’lemun
97. Kalu ya ebanestağfir lena zünubena inna künna hatıın
98. Kale sevfe estağfiru leküm rabbı innehu hüvel ğafurur rahıym
99. Fe lemma dehalu ala yusüfe ava ileyhi ebeveyhi ve kaledhulu mısra in şaellahü aminın
100. Ve rafea ebeveyhi alel arşi ve harru lehu sücceda ve kale ya ebeti haza te’vılü rü’yaye min kablü kad cealeha ribbı hakka ve kad ahsene bı iz ahracenı mines sicni ve cae biküm minel bedvi mim ba’di en nezeğaş şeytanü beynı ve beyne ıhvetı inne rabbı latıyfül lima yeşa’ innehu hüvel alımül hakım
101. Rabbi kad ateytenı minel mülki ve allemtenı min te’vılil ehadıs fatıras semavati vel erdı ente veliyyı fid dünya vel ahırah teveffenı müslimev ve elhıknı bis salihıyn
102. Zalike min embail ğaybi nuhıyhi ileyk ve ma künte ledeyhim iz ecmeu emrahüm ve hüm yemkürun
103. Ve ma ekserun nasi ve lev haraste bi mü’minın
104. Ve ma tes’elühüm aleyhi min ecr in hüve illa zikrul lil alemın
105. Ve keeyyim min ayetin fis semavati vel erdı yemürrune aleyha ve hüm anhü mu’ridun
106. Ve ma yü’minü ekseruhüm billahi illa ve hüm müşrikun
107. E fe eminu en te’tiyehüm ğaşiyetüm min azabillahi ev te’tiyehümüs saatü bağtetev ve hüm la yeş’urun
108. Kul hazihı sebılı ed’u ilellahi ala besıyratin ene ve menittebeanı ve sübhanellahi ve ma ene minel müşrikın
109. Ve ma erselna min kablike illa ricalen nuhıy ileyhim min ehlil kura e fe lem yesıru fil erdı fe yenzuru keyfe kane akıbetüllezıne min kablihim ve la darul ahırati hayrul lillezınettekav e fe la ta’kılun
110. Hatta izestey’eser rusülü ve zannu ennehüm kad küzibu caehüm nasruna fe nücciye men neşa’ ve la yüraddü be’süna anil kavmil mücrimın
111. Le kad kane fı kasasıhum ıbratül li ülil elbab ma kane hadısey yüftera ve lakin tasdıkallezı beyne yedeyhi ve tefsıyle külli şey’iv ve hüdev ve rahmetel li kavmiy yü’minun
MEALİ
12 – YUSUF SÛRESİ
Mekke döneminin sonlarında nâzil olmuş olup 111 âyettir. Adını, sûrenin nerdeyse esas konusu olan Yusuf (a.s.)’ın kıssasından alır. Aslında Hz. Yusuf (a.s.)’ın kıssası bir çerçeve olup, bu vesile ile çok sayıda dini prensip zihinlere yerleştirilir. Bu sûrenin Hz. Peygamber dünyadaki en büyük iki desteğini, yani hanımı Hz. Hatice (r.a) ile amcası Ebû Talib’i kaybedip büyük bir üzüntü içine girdiği bir dönemde gelmesi, ona tam bir teselli olmuştur. Diğer peygamber kıssaları, siyak münasebetiyle, değişik üsluplarla, farklı sûrelerde ele alındıkları halde, Yusuf kıssası yalnız bu sûrede, ama Kur’ân’ın en tafsilatlı kıssası olarak zikredilmiştir. Kıssa, bizi dünyada elimizden tutarak âhiret ebedîliğine götürdükten sonra hatimesinde tekrar dünyaya döndürür, tevhid ve tebliğde metod dersi vererek sona erer.
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1 – Elif, Lâm, Râ. Bunlar, hakkı açıklayan, Haktan geldiği âşikâr olan kitabın âyetleridir.
2 – Düşünüp mânasını anlamanız için Biz, onu Arapça bir Kur’ân olarak indirdik.
Arapça olmasından maksat, Kur’ân’ın nâzil olduğu çevrenin dili olarak, arap toplumunun bahanelerini ortadan kaldırmaktı. Elbette ilahî mesaj insanların konuştukları dillerden biri ile gelme durumunda idi. Evrensel de olsa her hareketin mutlaka ilk çekirdeğinin bir yerde oluşturulması gerekir. Bu âyet, Kur’ân adının ancak Arapça olan aslî şekline denilip, onun tercümelerinin Kur’ân olmasına imkân ve ihtimal bulunmadığına kesin bir delildir.
3 – Biz, bu Kur’ân’ı sana vahyetmekle, geçmiş ümmetlerin birtakım haberlerini en güzel şekilde beyan ediyoruz. Şu bir gerçek ki daha önce senin bundan hiç haberin yoktu.
4 – Bir zaman Yusuf babasına, “Babacığım!” dedi. “Ben rüyamda on bir yıldızın, güneş ve ayın bana secde ettiklerini gördüm.”
5 – “Evladım! dedi babası, sakın bu rüyanı kardeşlerine anlatma.
Sonra seni kıskandıklarından sana tuzak kurarlar.
Çünkü şeytan, insanın besbelli düşmanıdır. {KM, Tekvin 37,39 vd. bölümler}
6 – Rabbin seni öylece seçecek, sana rüya tabirini öğretecek,
ve daha önce büyük babaların İbrâhim ile İshak’a olan nimetini tamamına erdirdiği gibi, sana ve Yâkub ailesine de nimetini kemale erdirecektir. Çünkü Rabbin her şeyi hakkıyla bilir, tam hüküm ve hikmet sahibidir.
Bu tabir, rüya tabirinden başka sezgi, basiret ve konuların gerçek mahiyetini kavramayı da içine almaktadır.
7 – Gerçekten, Yusuf ile kardeşlerinin kıssalarında, sorup ilgilenenlerin alacakları nice ibretler vardır.
Mevcut Tevrat’a göre Yusuf’un rüyayı anlatması üzerine babası Yâkub (a.s.) kızıp onu azarlamıştır. (Tekvin, 37,10)
8-9 – Hani onlar “Yusuf ile öz kardeşi, babamıza daha sevimli geliyor.
Oysa biz daha güçlü bir grubuz.
Pek belli ki babamız bu işte yanılıyor.
Yusuf’u öldürün yahut onu uzak bir yere atın ki babanızın sevgi ve teveccühü yalnız size kalsın.
Ondan sonra da tövbe ederek salih kimseler olursunuz,
babanızla münasebetleriniz düzelir, işiniz yoluna girer.
Onun ana baba bir kardeşi Bünyamin’i kasdediyorlardı. Bünyamin’in dünyaya gelirken annesi ölmüş olduğundan, babaları onlara daha fazla şefkat duyardı. Diğerleri ise Yusuf’un baba cihetinden kardeşleri idi.
10 – İçlerinden biri: “Yusuf’u öldürmeyin de bir kuyu dibine bırakın.
Yolcu kafilelerinden biri onu yitik olarak alıp götürsün. Eğer yapacaksanız böyle yapın!” dedi. {KM, Tekvin 37,22-26}
11-12 – Onlar buna karar verdikten sonra bir gün babalarına varıp:
“Sevgili Babamız! dediler, sen neden güvenip de Yusuf’u bize emanet etmiyorsun.
Oysa biz onu çok seviyoruz. Ona samimiyetle bağlıyız.”
“Yarın onu bizimle gönder, gezsin oynasın, biz ona çok iyi sahip çıkarız.”
13 – Babaları: “Onu götürmeniz beni meraklandırır.
Korkarım ki siz farkında olmadan, kurdun biri gelip onu yiyebilir” dedi.
14 – Onlar! “Vallahi! dediler, “Biz böylesine güçlü bir grup iken onu kurt kapar da yerse, yazıklar olsun bize! Biz ne güne duruyoruz.”
15 – Derken kardeşleri onu alıp götürünce
ve onu kuyunun dibine bırakma konusunda görüş birliğine varınca,
Biz de Yusuf’a şöyle vahyettik: “Zamanı gelecek, onların hiç hatırlarına gelmediği ve seni hiç tanımadıkları bir sırada, kendilerine yaptıkları bu işi hatırlatacaksın.”
16-17 – Yatsı vakti, ağlayarak babalarının yanına dönüp dediler ki:
“Sevgili babamız, biz yarışmak üzere bulunduğumuz yerden ayrılırken Yusuf’u da eşyalarımızın yanında bıraktık.
Bir de döndük ki onu kurt yemiş!
Şimdi biz doğru da söylesek sen bize inanmayacaksın!”
18 – Onlar Yusuf’un gömleğine sahte kan bulaştırarak getirmişlerdi.
Babaları Yâkub: “Hayır! dedi, nefisleriniz sizi aldatmış, bu işe sevketmiş.”
Artık bana düşen, ümitvar olarak güzelce sabretmektir.
Ne diyeyim, sizin bu anlattıklarınız karşısında, Allah’tan başka yardım edebilecek hiç kimse olamaz!” {KM, Tekvin 37,31-33}
Sabrun Cemil: Feryatsız, şikâyetsiz, soğukkanlı ve mütevekkil bir şekilde belayı karşılamak demektir. Mevcut Tevrat metni, Hz. Yâkub (a.s.) ın tepkisini ve yas tutmasını, bir Peygamber teslimiyetine yaraşmayacak tarzda tasvir eder.
19 – (Gelelim Yusuf’a) Öteden bir kafile gelmiş, sucularını kuyuya göndermişlerdi.
Saka vardı, kovasını sarkıttı.
“A müjde! müjde! işte bir civan!” dedi.
Sucu ile yanındakiler, onu ticaret malı olarak satmak niyetiyle, kafilede olanlara onu bildirmeyip gizlediler.
Ama Allah Teâla, onların ne yapacaklarını pek iyi biliyordu!
20 – Nihayet Mısır’a varınca, onu düşük bir fiyata, bir kaç paraya sattılar.
Zaten ona pek kıymet biçmiyorlardı. {KM, 37.28}
21 – Mısır’da Yusuf’u satın alan vezir hanımına:
“Ona güzel bak!” dedi,
“Belki bize faydası dokunur, yahut onu evlat ediniriz!”
Böylece Yusuf’un o ülkede yerini sağlamlaştırdık, ona imkân verdik
ve bu cümleden olarak, ona rüyaların yorumunu öğrettik.
Allah Teâla iradesini yerine getirmekte her zaman mutlak galiptir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler. {KM, Tekvin 10,6; Keza 39. bölüm}
Tevrat ve Talmud’a göre onu satınalan Kraliyet muhafız alay komutanı idi. Hanımının adı Talmud’a göre Zeliha idi. İleride Hz. Yusuf ile evlenmesi şeklindeki bilginin, ne Kur’ân’da, ne İsrail rivayetlerinde esası yoktur ve bir Peygamberin ahlâksızlık eden biri ile evlenmesi düşünülemez.
Yusuf’un aileden gelen eğitim ve dindarlığı olmakla birlikte ilahî hikmet, medeniyetin en ileri olduğu bir ülkede, en seçkin bir ailenin evladı olarak, ona iyi bir öğrenim imkânı verdi.
22 – O kemâl çağına geldiğinde kendisine hüküm ve ilim verdik. İşte güzel iş yapanlara biz böyle karşılık veririz.
Kemâl çağı diye çevirdiğimiz “Bedenin gelişmesinin kemâle erdiği ve artık stabl döneme girdiği 30 – 40 yaşlarıdır.
“Hikmet” yani “uygulanan ilim” yahut “insanlar arasında hükmetme yetkisi”, “ilim” ise burada nübüvvet demektir.
23 – Derken, bulunduğu evin hanımı, Yusuf’u kendisine bağlamak, onun nefsinden murad almak istedi
ve kapıları kapatarak “Haydi yaklaş bana!” dedi.
O: “Allah’a sığınırım!” dedi. “Doğrusu, senin kocan olan benim efendim, bana çok iyi davranıyor.
Hıyanet ederek zalim olanlar iflah olmazlar.” {KM, Tekvin 39,7-20; 37,36; 39,1}
24 – Doğrusu, hanım ona sahip olmayı iyice aklına koymuş ve buna yeltenmişti de.
Eğer Rabbinin bürhanını görmeseydi o da kadına meyledecekti.
İşte böylece Biz fenalığı ve fuhşu ondan uzaklaştırmak için bürhanımızı gösterdik. Çünkü o, Bizim tam ihlasa erdirilmiş kullarımızdandı.
25 – Neyse, ikisi de kapıya doğru koştular. Kadın, Yusuf’un gömleğini arkadan yırttı.
Kapının yanında, birden, hanımın efendisi ile karşılaştılar!
Kadın hemen “Senin ailene kötü maksatla yaklaşanın cezası, zindana atılmaktan
veya gayet acı bir azaptan başka ne olabilir?” dedi.
Yusuf sûresindeki emarelerden anlaşılıyor ki o devirde Mısır’daki medeni hayat, cinsel özgürlük, Yirminci asır Batı tipi toplumlarında görülen duruma benziyordu. Yusuf (a.s.) böyle bir toplumda çalışacaktı. Allah Teâla onu daha ilk safhada, çok soylu, güzel, zengin, mevki sahibi ve kendisine aşık olmuş bir kadınla denedi. Bütün bu cazibeler, onu kadına celbetmeyince artık diğer kadınların ondan tamamen ümitlerini kesmeleri sağlandı.
26-27 – Yusuf ise: “O beni arzu ederek bana yaklaştı” dedi. Hanımın akrabalarından biri de şöyle şahitlik etti: “Eğer gömleği önden yırtılmışsa, kadın doğru söylemiş, delikanlı ise yalancılardandır.
Yok, eğer gömleği arkadan yırtılmışsa o yalan söylemiştir, delikanlı doğru söylemektedir.”
28-29 – Gömleğinin arkadan yırtıldığını görünce de o hanıma hitaben:
“Anlaşıldı!” dedi. “Bu, siz kadınların fendinizden! Gerçekten sizin fendiniz pek müthiştir!
Yusuf! Sakın bunu kimseye söyleme!
Hanımefendi! Sen de günahından dolayı af dile, çünkü sen günaha girenlerden oldun”
Tekvin, 39. bölüme göre Yusuf (a.s.) elbisesini Zeliha’nın yanında bırakıp çıplak vaziyette kaçmıştır. Keza Talmud’a göre vezir, mahkemede dâva açmıştır. Gerçeğe uymayan bu bilgiler Kur’ân’da yer almaz. Böyle bir çok ayrıntıya Kur’ân’ın yer vermeyişi şu gerçeği ortaya koyması yönünden önemlidir: Kur’ân daha önceki dinî metinler üzerinde bir hakem ve düzeltici durumdadır. Hâşâ Kur’ân bunları nakletseydi, oradaki bilgilere elbette yer verirdi. Şu halde birçok oryantalistin Kur’ân’ın Tevrat’tan naklettiği şeklindeki iddiaları, tamamen batıldır.
30 – Şehirde bir takım kadınlar: “Duydunuz mu” dediler:
“Vezirin hanımı uşağına gönlünü kaptırmış, ondan kâm almak istemiş!
Sevda ateşi bağrını yakmış. Kadın besbelli çıldırmış! Doğrusu biz bu hali ona yakıştıramıyoruz!”
31 – Hanım o kadınların kendisi aleyhindeki bu dedikodularını işitince onları konağına dâvet etmek üzere dâvetçi gönderdi.
Onlar için dayalı döşeli bir sofra hazırlattı. Sofrada, ikram edilen meyveleri soyup kesmek gayesiyle, her misafir için bir de bıçak koydurmuştu.
Onlar meyvelerini soyup kesmekle meşgul oldukları sırada, beriden de Yusufa:
“Onların içine çık!” dedi. Kadınlar onu görünce hayran kaldılar,
onun güzelliğine dalıp gittiklerinden, farkında olmadan kendi ellerini kestiler
ve: “Hâşâ! Allah için, bu bir insan olamaz, bu pek kıymetli bir melek! Başka bir şey olamaz!” dediler.
32 – Vezirin hanımı: “İşte, beni kınamanıza sebep olan genç!
Yemin ederim ki ben ondan kâm almak istedim, ama o iffetli davrandı.
Yine yemin ederim ki kendisine emredeceğim işi yapmaması halinde o mutlaka zindana atılacak, zelil ve perişan olacaktır!”
33 – “Ya Rabbî! dedi, “Zindan, bu kadınların beni dâvet ettikleri o işten daha iyidir.
Eğer sen onların fendini benden uzaklaştırmazsan, onlara meyledip cahilce davrananlardan olabilirim.”
34 – Rabbi onun duasını kabul buyurdu ve onu kadınların fendinden korudu.
Çünkü O, dua edenlerin dualarını işitir, durumlarına uygun olan şeyleri bilir.
35 – Sonra, vezir ve arkadaşları bunca kesin deliller görmelerine rağmen,
dedikoduları kesmek gayesiyle, bir müddet için onu hapse atmayı uygun buldular.
36 – Hapishaneye onunla beraber iki genç de girmişti. Onlardan biri:
“Ben rüyamda, kendimi şarap yapmak için üzüm sıkarken gördüm.”
Öbürü de: “Ben de başımın üstünde ekmek taşıdığımı ve bu ekmeği kuşların gagaladığını gördüm.
Ne olur, bu rüyamızın tabirini bildir, doğrusu biz seni iyi insanlardan biri olarak görüyoruz” dediler.
Baskılar ve tuzaklarla hakikati örtbas etmeye çalışanlar, uzun vaade de asla başarılı olamazlar. Kuyu dibine de atılsa, köleleştirilse, zindana da atılsa gerçek, güneş gibi kendisini gösterir. İşte Hz. Yusuf (a.s.) bu sefer hapishaneyi dershane haline getirerek, kıyamete kadar gelecek tebliğ ve hizmet insanlarına da Üstad olup, Medrese-i Yusufiyeleri başlatıyor. “Hapishane müdürü, bütün mahkûmları Yusuf’un emrine verdi, kendisi de bir köşeye çekilip rahatına baktı” (Tekvin, 39,22-23).
37-38 – Yusuf: “Yiyeceğiniz yemek size henüz gelmeden, herbirinizin rüyasının tabirini size bildirmiş olurum. Bu, Rabbimin bana öğrettiği ilimlerdendir.
Ama, önce biraz beni dinleyin: Ben Allah’a iman etmeyen, âhireti de inkâr eden bir halkın dinini terkedip, atalarım İbrâhim, İshak ve Yâkub’un dinine girdim. Allah’a herhangi bir şeyi şerik saymak bizim için asla doğru olmaz.
Bu tevhid inancı, Allah’ın hem bize, hem de insanlara olan ihsanıdır.
Ama ne yazık ki insanların çoğu bu nimete şükretmezler.”
39 – “Ey hapishane arkadaşlarım, bir düşünün, sizin için müteaddit rablere ibadet etmek mi, yoksa tek mutlak hâkim olan Allah’a ibadet etmek mi iyidir?
40 – Sizin Allah’tan başka ibadet ettiğiniz tanrılar, sizin ve atalarınızın uydurduğu birtakım boş isimlerden ibarettir. Allah onların tanrı olduklarına dair hiçbir delil indirmemiştir.
Hüküm yetkisi yalnız Allah’ındır. O ise, başkasına değil, yalnız Kendisine ibadet etmemizi emir buyurmuştur.
İşte dosdoğru din! Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.”
Hz. Yusuf (a.s.)’ın esas hizmeti olan bu nübüvvet tebligatı da ne Tekvin, ne de Talmud’da yer almaz. Bu hitabe ve Hz. Yusuf’un güzel tutumu, hizmet insanlarına örneklerle doludur.
41 – “Ey hapis arkadaşlarım, gelelim rüyalarınızın tabirine:
İlk soran arkadaş, efendisine yine şarap sunacak, öbürü ise asılacak, kuşlar da başını gagalayacak.
İşte yorumunu istediğiniz iş, böylece hal edilip sonuçlandırılmıştır.”
42 – Onlardan kurtulacağını zannettiği arkadaşına:
“Efendine benden bahset, suçsuz olduğumu hatırlat,” dedi.
Fakat şeytan, efendisine söylemeyi ona unutturdu. Böylece Yusuf bir kaç yıl daha hapishanede kaldı.
Hapishanede 8 yıl kaldığı anlaşılmaktadır.
43 – Günün birinde hükümdar gördüğü bir rüyayı anlatıp dedi ki:
“Ben yedi semiz inek gördüm, bunları yedi zayıf inek yiyordu. Bir de yedi yeşil başak ile yedi kuru başak gördüm. Ey efendiler: “Siz rüya tabir ediyorsanız, benim bu rüyamı da halledin!” [7,60]
Bu hükümdar, Sina yarımadasından gelip Mısırı istila ettikten sonra M.Ö. 1700 – 1580 arasında hüküm süren Hiksos krallarından biri olup İbrani kavminden olan Hz. Yusuf ile menşe yakınlığı olabilir. Onun Yusuf hanedanına imkân vermesi Mısırda İsrail milletinin oluşumuna esas teşkil etmiş olabilir. Hiksos döneminin kapanmasından sonra Hz. Mûsâ’nın dünyaya geldiği sırada Mısırın yerlileri, İbranilerin dışından gelecek tehlike ile işbirliği yapacağı endişesi ile onların erkek çocuklarını öldürüyorlardı.
44 – O kâhinler “Bu gördükleriniz karışık düşlerdir. Biz böyle karışık düşlerin yorumunu bilemeyiz” dediler.
Âlimlerimiz rüyaları üçe ayırırlar.
1. Allah tarafından bir melek aracılığı ile meydana gelen kısım ki doğru, gerçek rüya budur. 2. İnsanın benliğinden kaynaklanan bir telkin. 3. Şeytani bir telkin ile meydan gelen zihinsel görüntüdür. Son iki grup adgas-u ahlam (karışık düşler) dir.
45 – O iki arkadaştan kurtulanı, nice zaman sonra, ancak o sırada, Yusuf’u hatırlayıp dedi ki “Rüyanın tabirini size ben bildireceğim. Hele siz beni hapishaneye bir gönderiverin.”
46 – Hapishaneye gidip: “Yusuf! Sözü doğru ve isabetli olan aziz dostum!
Şu müşkil rüya hakkında bize bir çözüm bildir lütfen:
“Yedi semiz ineği yiyen yedi zayıf inek ile yedi yeşil başak ile yedi kuru başağın anlamı ne olabilir?
Ümid ederim ki isabetli yorumunu öğrenip ilgi insanlara aktarırım böylece onlar da doğruyu öğrenir ve senin kıymetini bilirler.”
47 – Yusuf: “Yedi sene, bildiğiniz şekilde ekin ekersiniz. Ama biçtiğinizi, yiyeceğiniz az miktar dışında, başağında bırakır, depolarsınız.
48-49 – Sonra, bunun peşinden yedi kurak yıl gelecek, tohumluk olarak saklayacağınız az bir miktar dışında, önce biriktirdiklerinizi yiyip tüketirsiniz.
Sonra onun arkasından bir yıl gelecek ki halk bol yağmura kavuşacak, sıkıntıdan kurtulacak, bol meyve sıkıp hayvanları sağacaklar.” {KM, Tekvin 41. bölüm}
50 – Bunu duyan Hükümdar: “Getirin bana onu!” dedi.
Hükümdarın elçisi gelince Yusuf: “Sen önce dönüp efendine de ki:
“O ellerini kesen kadınların meselesi neydi, kendisine soruver.”
Zaten benim efendim, o kadınların fendini pek iyi bilir.”
İsrail kaynakları kıssanın bu bölümünde de; Kur’ân’dan farklı ayrıntılar ve Hz. Yusuf’un değerini düşürecek taraflar naklederler. Oysa Kur’ân’ın anlatımı, onun bir Peygamberden beklenen örnek tutumunu özetler. Onun bu davranışlarıdır ki kralı, onu Maliye bakanı (hatta Başbakan) olarak görevlendirmeye sevketmiştir.
51 – Hükümdar o kadınları toplayıp: “Ne idi sizin Yusuf’la dâvanız?” Siz Yusuf’u elde etmeye çalıştığınızda durum ne idi, Yusuf nasıl davrandı? diye sordu. Onlar da: “Hâşa! Allah için söylemek gerekirse, onun yaptığı hiç bir kötülük bilmiş, görmüş değiliz” dediler.
İşte o sırada vezirin eşi: “Şimdi hak meydana çıktı. Ondan kâm almak isteyen bendim. O ise tam sadık ve dürüst insanlardandır” diye itiraf etti.
52-53 – Ve devamla şöyle dedi: Bunu böylece söylüyorum ki eşim vezir de (Yusuf’a sahib olmaya yeltenmemle beraber) kendisinden gizli olarak ona (fiilen) hiyanet etmediğimi ve Allah’ın hainlerin hilesini iflah etmeyeceğini bilsin. Doğrusu, ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü Rabbimin merhamet edip korudukları hariç, nefis daima fenalığı ister, kötülüğe sevkeder. Doğrusu Rabbim gafurdur, rahimdir (affı ve merhameti boldur).”
Bu âyetler için şu tefsir daha yaygındır: “(Yusuf dedi ki:) Maksadım, vezire hainlik etmediğimi, hainlerin hilelerini Allah’ın iflah etmeyeceğini onun da bilmesini sağlamaktı. Ben nefsimi temize çıkarmam (…)”. Fakat ilk tefsir, Hz. Yusuf (a.s.)’ın makamına ve Kur’ân’ın siyakına daha uygundur (İbn Kesir). Zira kail, yani sözü söyleyen açıkça bildirilmiyor. Bu da vezirin eşinin sözünün devam ettiğini gösterir.
54 – Hükümdâr: “Onu yanıma getirin, özel danışman edineyim” dedi.
Onunla konuştuktan sonra da: “Sen artık bundan böyle, nezdimizde yüksek bir makam sahibi, tam itimad edilen bir müsteşarsın” dedi.
Bu Hükümdar, Yusuf (a.s.)’ı satın alan aziz değildir. Mısırlıların Hiksoslar dedikleri, Arabistan’dan gelerek dört yüz yıl Mısır’da hüküm süren sülaleden faziletli bir zat idi.
55 – Yusuf: “Beni ülkenin hazine işlerinden sorumlu bakan olarak görevlendir, dedi. Çünkü ben malları iyi korur, işletme ve yönetimi iyi bilirim dedi.”
Hz. Yusuf tarıma önem verdi. Üretimi artırdı. İhtiyaç fazlasını stok ettirdi. Kıtlık yılları gelince stokları yeyip ihraç etmeye gittiler. Civardan herkes tayinat almaya geldiler.
56 – Böylece Biz Yusuf’a Mısır’da iktidar verdik. Nerede isterse orada makam tutar, dilediği şekilde yönetirdi.
Biz lütfumuzu dilediğimiz kimselere eriştirir ve güzel hareket edenlerin mükâfatlarını asla zayi etmeyiz.
57 – Âhiretteki ecir ve ödül, iman edip haramlardan sakınanlar için elbette daha hayırlıdır. [38,39-40]
58 – Gün geldi, Yusuf’un kardeşleri Mısır’a gelip onun huzuruna çıktılar. O onları tanıdı, ama öbürleri onu tanıyamadılar.
58-100 bölümü için bakınız : KM, Tekvin 42-44. bölümler.
59-60 – Yusuf onların zahîre yüklerini hazırlatınca dedi ki: “Siz, baba bir kardeşinizi de yanıma getirin, gördüğünüz gibi ben size tam ölçek veriyorum ve ben dışardan gelen misafirleri ağırlamaya, başka herkesten fazla özen göstermekteyim.
Eğer onu getirmezseniz, iyi bilin ki artık bende size verecek bir ölçek erzak yoktur, hiç gözüme görünmeyin.”
Gelmeyen kardeşlerini istemesi şundan idi: Kıtlık sebebiyle zahire karneye bağlanmıştı, almak için şahsın bulunması gerekiyordu. Diğerleri, baba ve kardeşler için birer hisse isteyince, Hz. Yusuf, bu seferlik verip, yaşlı babayı mâzur sayarak, gelecek defa, o kontenjanı almak için, herkes gibi öbür kardeşin de gelmesinin şart olduğunu bildirmiş olmaktadır.
61 – Onlar: “Bakalım, babasından ona izin almanın bir yolunu bulup bu işi ayarlamaya çalışacağız dediler.”
62 – Yusuf, zahîre ölçen görevlilerine de dedi ki:
“Onların, zahîre karşılığında verdikleri mallarını da yüklerinin içine koyun.
Böylece belki ailelerine döndüklerinde, bunun farkına varıp yine gelirler.”
63 – Babalarının yanına dönünce: “Sevgili babamız, dediler, ölçeğimiz, tahsisatımız kaldırıldı.
Gelecek sefer, öbür kardeşimizi de bizimle beraber gönder ki onu vesile ederek, daha çok tahsisat alalım.
Onu gözümüz gibi koruyacağımıza kesin söz veriyoruz.!”
64 – Yâkub dedi ki: “Daha önce onun kardeşini size inanıp güvendiğim gibi bunu da size inanıp emânet edeyim, öyle mi?
Ben size değil sadece Allah’a ısmarlarım.
Çünkü en iyi koruyan Allah’tır ve O, merhametlilerin en merhametlisidir.” [11,57]
65 – Yüklerini açınca da, zahîre bedellerinin yükleri içine geri konulduğunu gördüler ve:
“Baba, baba! dediler, daha ne istiyoruz, işte verdiğimiz zahîre bedellerimiz de bize geri verilmiş!
Gidelim, yine evimize erzak getiririz, kardeşimizi de koruruz, hem bir deve yükü de fazla alırız.
Çünkü bu sefer aldığımız, az bir ölçektir (ihtiyacımıza yetmez)”
66 – Yâkub şöyle cevap verdi: “Siz kendiniz helâk olmadıkça, onu bana getireceğinize dair Allah’ın huzurunda sağlam bir söz vermeden ben asla onu sizinle göndermem.”
Onlar kendisine kesin söz verince de dedi ki:
“Allah Teâlâ da bu söylediklerimize şahittir, gözeticidir.”
67 – Ve “evlatlarım!” diye ilave etti:
“Şehre aynı kapıdan değil de, ayrı ayrı kapılardan girin.
Gerçi ben ne yapsam, Allah’tan gelecek takdiri önleyemem.
Zira hüküm yetkisi, yalnız Allah’ındır.
Onun içindir ki ben ancak O’na dayanır, O’na güvenirim.
Tevekkül edenler de yalnız O’na dayanıp güvenmelidirler.”
O zamanki yönetimin kalabalık yabancı gruplara kuşku ile bakması sebebiyle böyle bir tedbir düşünmüş olabilir.
68 – Babalarının kendilerine emrettiği şekilde ayrı ayrı kapılardan girerek onun emrini yerine getirdiler.
Ama bu tedbir, Allah’ın kendileri hakkındaki takdiri karşısında hiç bir fayda sağlamadı.
Sadece Yâkub’un içindeki bir dileği açığa çıkarmış oldu.
O, kendisine Biz öğrettiğimizden ötürü ilim sahibi idi. (Bunun içindir ki “Allah’tan gelecek takdiri önleyemem” demişti.) Fakat insanların çoğu bu gerçeği bilmezler.
69 – Onlar Yusuf’un huzuruna girince, öz kardeşini yanına aldı ve: “İyi bilesin ki ben senin kardeşinim, onların yaptıklarına üzülme!” dedi. {KM, 53,34}
70 – Onların yüklerini hazırlatırken, su kabını, öz kardeşinin yükünün içine koydurdu.
Kervan hareket edince de Yusuf’un görevlilerinden biri: “Ey kafile! durun, siz hırsızlık yapmışsınız!” diye nida etti.
71 – Onlar geri dönüp geldiler ve: “Mesele nedir, ne kaybettiniz ki, bizi suçluyorsunuz?” dediler.
72 – Görevlilerden biri: “Hükümdarın su kabını kaybettik. Onu getirene bir deve yükü ödül var. Buna ben kefilim” dedi.
73 – “Allah’a yemin olsun ki, biz ülkede fesat çıkarmak, nizamı bozmak için gelmedik, siz de bunu biliyorsunuz. Hele hırsız, hiç değiliz!” dediler.
74 – Görevliler: “Peki, yalancı çıkarsanız, cezası ne?” dediler.
75 – “Cezası, dediler, kimin yükünde çıkarsa, işte o onun cezasıdır (yani çalması sebebiyle kendisi rehin ve mahkûm olur).”
Biz zalimleri böyle cezalandırırız!” {KM, Çıkış 22,2}
Hz. İbrâhim (a.s.)’ın şeriatına göre suçu sabit olan hırsız, eşya veya parasını çaldığı adamın kölesi yapılırdı.
76 – Yusuf, öz kardeşinin yükünden önce, öbürlerinin yüklerini aratmaya başladı. Sonra su kabını kardeşinin yükünden çıkarttı.
İşte Biz Yusuf’a, kardeşini alıkoyması için böyle bir plan öğrettik.
Yoksa, Allah dilemedikçe Hükümdarın kanununa göre, kardeşini alması uygun olmazdı.
Biz dilediğimiz kimseleri pek üstün derecelere yükseltiriz.
Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bir bilen bulunur. [58, 11]
77 – Onlar: “Eğer o çalmışsa, zaten daha önce onun kardeşi de hırsızlık etmişti” dediler.
Yusuf bu sözden duyduğu üzüntüyü içine attı ve onlara belli etmedi.
İçinden de dedi ki: “Asıl kötü durumda olan sizsiniz. İleri sürdüğünüz iddiaların gerçek yönünü Allah pek iyi biliyor ya, o yeter!”
78 – Yusuf’un kardeşini alıkoyması karşısında, onlar şöyle dediler:
“Aziz vezir! Onun babası iyice ihtiyar (Bu küçük evladını kaybetmeye dayanamaz), onun yerine bizden istediğini alıkoy. Gerçekten seni anlayış gösteren, iyiliksever insanlardan olarak görüyoruz!”
79 – Yusuf: “Biz malımızı kimin yanında bulmuşsak onu alıkoyarız.
Başkasını tutmaktan Allah’a sığınırım.
Çünkü biz öyle yaparsak zalimler arasına girmiş oluruz!”
80 – Vakta ki Yusuf’un onu vermesinden ümitlerini kestiler. Bir yana çekilip aralarında fısıldaşarak şöyle konuşmaya başladılar. Ağabeyleri dedi ki:
“Allah’ı şahit tutarak babanıza kesin söz verdiğinizi ve daha önce Yusuf hakkında da işlediğiniz kusuru nasıl olur da bilmezlikten gelebilirsiniz? Ne yüzle döneceksiniz?
Ben katiyyen buradan bir adım atmam, ayrılmam; ancak babam bana izin verirse yahut hüküm verenlerin en hayırlısı olan Allah hükmünü bildirirse, o başka!”
81 – “Siz dönün, babanıza deyin ki:
“Sevgili babamız, bizler farkına varmadan oğlun inan ki hırsızlık etmiş.
(Su kabının onun yükünde çıktığını gözlerimizle gördük)
Biz ancak bildiğimize şahitlik ediyoruz. Söz verdiğimiz zaman, bu durumun ortaya çıkacağını nereden bilebilirdik? Gayb bize emanet edilmiş değil ki!”
82 – “İnanmazsan, gittiğimiz şehrin ahalisine ve yine içinde geldiğimiz kafilede bulunanlara sor.
Bütün samimiyetimizle ifade ediyoruz ki söylediğimiz doğrunun ta kendisidir.”
Dönüp babalarına ağabeylerinin bu sözlerini naklettiler.
83 – Ama babaları Yâkub: “Hayır, hayır! Korkarım yine nefisleriniz size bir işi cazip gösterip ayağınızı kaydırmıştır.
Ne yapayım? Bu hale karşı sükûnet ve ümit içinde sabretmekten başka yapacak şey yok.
Ümidim var ki Allah bütün kaybettiklerimi bana lütfedecektir.
Çünkü O alîmdir, hakîmdir (benim de onların da hallerini bilir ve beni elbette hikmetini ortaya koymak için, bu imtihana tâbi tutmuştur)”
84 – Onlardan yüzünü çevirip öte tarafa dönerek ufuklara seslendi:
“Ya esafâ alâ Yusuf! Nerdesin Yusuf! Nerdesin Yusuf!”
Yusuf diye diye, üzüntüsünden gözlerine ak düştü.
Yaptıklarından dolayı oğullarına duyduğu kızgınlığını da belirtmiyor, öfkesini yenmeye çalışıyordu.
85 – Oğulları şöyle dediler: “Ömrün geçti gitti, hâla Yusuf’u dilinden düşürmüyorsun.
Vallahi “Yusuf!” diye diye kederden eriyeceksin veya büsbütün ölüp gideceksin”
86 – “Ben, dedi sıkıntımı, keder ve hüznümü sadece Allah’a arzediyorum.
Hem sizin bilemediğiniz birçok şeyi Allah tarafından vahiy yolu ile biliyorum.”
87 – “Evlatlarım, haydi gidiniz, bütün duyularınızı, hislerinizi kullanarak vargücünüzle Yusuf ve kardeşi hakkında bilgi edinmeye çalışınız.
Allah’ın rahmetinden asla ümidinizi kesmeyiniz.
Çünkü kâfirler güruhu dışında hiç kimse Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.”
88 – Onlar Mısır’a varıp Yusuf’un huzuruna girerek “Aziz vezir! dediler, bizi de, çoluk çocuğumuzu da kıtlık bastı, biz bu sefer pek az bir meblağ getirebildik.
Lütfen bize tahsisatımızı tam ölçek ver de, parasını veremediğimiz kısmı da sadakanız olsun.
Şüphesiz ki Allah tasadduk edenleri fazlasıyla ödüllendirir.”
89 – Artık zamanı geldiğini düşünerek Yusuf:
“Siz, dedi, cahilliğiniz döneminde Yusuf ile kardeşine yaptığınız muameleyi elbette biliyorsunuzdur değil mi?”
Cahillikleri, yaptıkları işin kötülüğünü bilmeyişleri, yahut neticede doğuracağı zararı hesap edememeleri anlamına gelebilir. Yahut yeterli bilgi, tecrübe ve olgunluğa ulaşmadıkları çağ kasdedilmiş olabilir. Hz. Yusuf (a.s.) bu tabiri, onları kınamak, hakaret etmek için değil, bilakis mazeret telkini konusunda ipucu vermek, tövbeye teşvik etmek için “bilmeyerek yapmıştık” dedirtmek için kullanmıştı. Zira onların içine düştükleri yoksulluk kendisine pek dokunmuştu.
90 – “Aa! Sen, yoksa sen Yusuf musun?” dediler.
O da: “Evet ben Yusuf’um, bu da kardeşim!
Gerçekten Allah bizi lütfuna mazhar etti.
Şu kesindir ki kim Allah’ı sayıp haramlardan sakınır, itaatlara devam ve imtihanlara sabrederse,
Allah da böyle güzel hareket edenlerin mükâfatını asla zayi etmez.”
91 – Kardeşleri de şöyle dediler: “Vallahi de, tallahi de Allah seni bize üstün kılmıştır. Doğrusu bizler suçlu idik!”
92 – Yusuf şöyle cevap verdi: “Bugün sizi kınayacak, serzenişte bulunacak değilim!
Ben hakkımı helâl ettim Allah da sizi affetsin.
Çünkü merhamet edenlerin en merhametlisi O’dur.”
93 – Şu gömleğimi alın babamın yanına varıp onun yüzüne sürüverin, o zaman gözü açılacaktır.
Sonra da bütün çoluk çocuğunuzla buyurun, yanıma gelin.”
Bu âyette bildirilen “gömleği yüzüne sürmekle Hz. Yâkub (a.s.)’ın gözlerinin açılması” Tevrat’ta yer almaz.
94 – Kafile daha Mısır’dan ayrılır ayrılmaz, öteden babaları:
“Doğrusu, ben Yusuf’un kokusunu alıyorum, sakın beni bunak yerine koymaya kalkışmayın!” dedi.
95 – Oradakiler: “Vallahi, dediler, sen hâlâ, o eski saflığında devam etmektesin.”
96 – Müjdeci gelip de gömleği Yâkub’un yüzüne sürünce gözleri açıldı ve:
“Ben sizin bilmediklerinizi Allah tarafından vahiy yolu ile bilirim dememiş miydim?” dedi.
97 – Evlatları ise şöyle dediler: “Ey bizim şefkatli babamız! Bizim günahlarımız için Allah’tan mağfiret dile. Doğrusu biz günahkârız”
98 – O şöyle cevap verdi: “Sizin için Rabbime sonra istiğfar edeceğim. Gerçekten O gafurdur, rahîmdir.”
99 – Yâkub ailesi Mısır’a gelip Yusuf’un yanına girdiklerinde Yusuf annesi ile babasını kucakladı ve: “Allah’ın dilemesiyle Mısır’a emin olarak girin” dedi. {KM, Tekvin 35,17-20}
100 – Annesi ile babasını tahtına oturttu. Hepsi onun önünde saygı ile eğildiler.
Yusuf: “Babacığım! dedi, işte küçükken gördüğüm rüyanın tabiri! Rabbim o rüyayı gerçekleştirdi.
O, bana nice ihsanlarda bulundu: Beni zindandan kurtardı ve nihayet,
Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra sizi çölden getirip bana kavuşturmakla da beni ihsanına mazhar etti.
Gerçekten Rabbim dilediği kimse hakkında latifdir (dilediği hususları çok güzel, pek ince bir tarzda gerçekleştirir). Şüphesiz O alîmdir, hakîmdir (herşeyi hakkıyla bilen, tam hikmet sahibidir)” [7,53] {KM, Tekvin 47,11}
Bu âyetlere dikkat edilirse Yusuf (a.s.)’ın, bütün müminlere örnek olacak nice davranışlarını ihtiva ettiği görülür: Kendisini ölüme mahkûm eden yakınları üzerinde tam yetki sahibi iken gösterdiği olgunluk ve müsamaha, kendisinin zirveye yükselişini hep Allah’ın lütfuna bağlayıp nefsine en küçük pay çıkarmama, müminler tarafından şahsına karşı yapılan en kötü bir hareketi bile te’vile gayret etme ve şeytanın kardeşlerine yaptırdıklarında “hikmet-i ilahiyyeye göre benim için bazı faydalar vardı,” deme; hep ibadet ve âhiret iştiyakı ile dolu olma gibi. Bu çok önemli ders ve hitâbe de Tekvin ve Talmud’da yer almamıştır. Gereksiz bir yığın ayrıntıyı anlatıp, uzun kıssanın en önemli dersini yazmama çok gariptir.
Kur’ân, Tekvin ve Talmud birlikte incelendiğinde görülür ki Kur’ân, bazı yerleri ilaveli anlatıyor, birçoğunu daha az anlatıyor, bazılarını ise düzeltiyor ve reddediyor. Dolayısıyla Hz. Muhammed’in bu kıssaları Yahudilerden öğrendiğini iddia etmenin hiçbir gerekçesi olamaz.
101 – “Ya Rabbî! Sen bana iktidar ve hâkimiyet verdin. Kutsal metinleri ve rüyaları yorumlama ilmini öğrettin.
Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada da, âhirette de mevlam, yardımcım Sensin.
Müslüman olarak canımı al ve beni salihler zümresine dâhil eyle!” [6,14.84; 7,126; 40,34]
102 – İşte bunlar, ey Resulüm, sana vahiy yoluyla bildirdiğimiz gaybî hadiselerdendir.
Yoksa onlar, tuzak kurmak ve planlarını kararlaştırmak için toplandıklarında elbette sen onların yanında bulunmuyordun. [3,44; 28,44-46; 38,69-70]
103 – Şunu unutma ki: Sen, büyük bir kuvvetle arzu etsen bile insanların çoğu iman etmezler.
İnsanlardan maksat Mekke ahalisidir. Yahut bütün insanlardır.
104 – Halbuki sen bu tebliğ karşılığında onlardan herhangi bir ücret de istemiyorsun.
Kur’ân, sadece bütün insanlar için bir derstir, evrensel bir mesajdır. [3,7]
105 – Göklerde ve yerde Allah’ın varlığını, birliğini, kudretini gösteren nice deliller vardır ki,
insanlar yanından geçip gittikleri halde yüzlerini çevirdiklerinden farkına varmazlar.
106 – Onların ekserisi, şirk koşmaksızın Allah’a iman etmezler.
107 – Acaba onlar, farkında olmadıkları bir sırada Allah’ın azabına uğrayıp azabın kendilerini kaplamasından,
yahut ansızın kıyametin kopmasından emin midirler? [16,45-47; 7,87,1; 97-99]
108 – Ey Resulüm de ki: “İşte benim yolum budur! Ben insanları Allah’ın yoluna, düşünmeksizin, taklit yolu ile değil, delile dayanarak, idrâklerine hitab ederek dâvet ediyorum.
Ben de, bana tâbi olanlar da böyleyiz. Allah’ı bütün eksikliklerden tenzih ederim. Ben asla müşriklerden değilim.”
109 – Senden önce gönderdiğimiz peygamberler de başka değil, ancak şehirlerde oturanlardan vahye mazhar ettiğimiz bir takım erkeklerdi.
Onlar dünyayı hiç gezmediler mi ki kendilerinden önce yaşayanların akıbetlerinin nasıl olduğunu görüp anlasınlar?
Âhiret diyarı elbette Allah’a saygı duyup haramlardan sakınanlar için daha iyidir.
Siz ey müşrikler, hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?
110 – O müşrikler kendilerine mühlet verilmesine aldanmasınlar.
Daha öncekilere de böyle fırsat verilmişti.
Ne zaman ki peygamberler, toplumlarının imana gelmelerinden ümitlerini kesecek raddeye gelirler ve toplumları da peygamberlerinin kendilerini aldattığı zannına kapılırlar, işte o zaman onlara nusretimiz erişir, inkârcılar helâk olur, dilediğimiz kimseler kurtulur.
(Uzun vaadede), mücrim toplumlardan cezamız hiçbir surette geri çevirilmez.
111 – Peygamberlerin kıssalarında elbette tam akıl sahipleri için alacak dersler vardır.
İyi bilin ki, bu Kur’ân uydurulmuş bir söz değildir.
Sadece daha önceki kitapları tasdik eden,
dine ait her şeyi açıklayan, iman edecek kimseler için
hidâyet, rehber ve rahmet olan kitabullahtır.
Kur'an-ı Kerim Dosyaları
Sitemizde sanatçıya ait toplam 50 eser bulunmaktadır. Sanatçının sayfasına gitmek için tıklayın.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.