Söylen Söylesin
Söylemez küsmiş bana cânâne söylen söylesün
N’eyledüm ol yâr-ı âlî-şâne söylen söylesün
(O sevgili bana küsmüş, benimle konuşmuyor. Ona söyleyin de benimle konuşsun. Ben, şanı yüce olan o sevgiliye ne yaptım? Ona söyleyin de benimle konuşsun.)
Nâz ile güftâre gelmezse helâk eyler beni
Ol cefâ vü cevri bî-pâyâne söylen söylesün
(O sevgili, nazlı bir eda ile benimle konuşmazsa ben helâk olurum. O eza ve cefası sonsuz sevgiliye söyleyin de benimle konuşsun. )
Derd-i aşkı gayrıdan sorman ne bilsün çekmeyen
Anı yine âşık-ı nâlâne söylen söylesün
(Aşk derdini yabancılara sormayın, bu derdi çekmeyen nereden bilsin? O derdi, ağlayıp inleyen bir âşığa sorun da size nasıl bir dert olduğunu anlatsın. )
Hâr zahmından neler çekdüğümi gülzârda
Bâgbân-ı bülbül-i giryâne söylen söylesün
(Gül bahçesinde, dikenlerin beni yaralamasından dolayı neler çektiğimi, bahçede ağlayan bülbüle sorun da size söylesin. )
Bâkıyâ din durmasun güftâra tâkat var iken
Vaktidür ol husrev-i devrâne söylen söylesün
(Ey Bâkî! Sevgilide konuşmaya takat var iken durmasın konuşsun. Vakti gelmiştir, devranın padişahı olan sevgiliye söyleyin de benimle konuşsun. )
* * * * *
Tesellî virmez ey dil derdün ol cânâne söylersin
Açılmaz sana gûyâ gonca-i handâne söylersin
(Ey gönül! O sevgili senin derdine bir teselli vermez. Ona neden anlatıyorsun? Gülen, açılmış bir goncaya benzeyen sevgili seninle konuşmaz, çaban boşuna. )
Varup Mecnûn gibi âhun kemendin salma sahrâya
Ol âhû sana sayd olmaz ‘abes yâbâne söylersin
(Ey âşık! Sakın Mecnûn gibi ahının kemendini çöllere salmayasın. O ceylân gözlü sevgili sana av olmaz, boştan yere, yabana söyleyip durursun.)
Koyup tesbîh-i mercânı seni kim dinler ey vâ’iz
Mufassal kıssa başlarsın garîb efsâne söylersin
(Ey vaiz! Sevgilinin insanı yokluğa ulaştıracak olan dudağını anmayı bırakıp da seni kim dinler? Her şeyi ayrıntılı bir şekilde anlatmaya başlarsın, garip efsaneler söylersin, ama boşuna. )
Anun’çün gonca-i gül râzın açmaz sana ey bülbül
Hezârân hem-zebânun var çıkar yârâne söylersin
(Ey bülbül! Gül goncası sana sırrını açmaz. Binlerce dostun var, sen sevgiliye ne söyleyebilirsin ki?)
Yanup yakılmag ister kimse yok yanunca ey Bâkî
Hadîs-i aşk-ı âlem-sûz-ı yâri ya ne söylersin
(Ey Bâkî! Yanıp yakılacak, seninle birlikte derdine yanacak hiç kimse yok. Sevgilinin dünyaları yakan aşkının haberini bırakıp da neden bahsediyorsun?)
* * * * *
Olmayaydum âleme aşkunla rüsvâ kâşkî
Gülmeyeydi hâlüme hecründe a’dâ kâşkî
(Ey sevgili! Keşke senin aşkından dolayı âleme rezil olmasaydım. Keşke, düşmanlar senden ayrıldığım için düştüğüm duruma gülmeselerdi.)
Zâhide aşkun gamın hem-hâl sandum söyledüm
Kılmayaydum derdümi bî-derde ifşâ kâşkî
(Aşkın gamını, bu işleri bilir diye zahide söyledim. Keşke, dertten nasibi olmayan ham sofuya derdimi ifşa etmeseydim.)
Bend-i zülfünden ne mihnet çekdüğin bilsen gönül
Başuna kâkül gibi düşse bu sevdâ kâşkî
(Ey gönül! O sevgilinin saçının zincirinden dolayı neler çektiğimi bir bilsen. Bu sevda senin de başına kâkül gibi düşse keşke.)
Gam çeken mâl ü metâ’-ı dehr-i bî-bünyâd içün
Neydüğin bilse me’âl-i hâl-i dünyâ kâşkî
(Aslı-esası olmayan bu dünyanın malı mülkü için gam çeken kimse, dünyadaki hâlimizin anlamının ne olduğunu bilseydi keşke.)
Aşk ile ser-mest olan bilmez dü âlemden haber
Ana hergiz olmasa dünyâ vü ukbâ kâşkî
(Aşk ile sarhoş olan kişi, her iki dünyayı da bilmez. O kişiye, dünya da ahiret de olmasa keşke. )
Câm-ı aşkun cür’asın kılsan bu bezm ehline feyz
Sulha müncer olsa bu bîhûde gavgâ kâşkî
(Aşk kadehinin dibindeki tortuyu, bu meclisteki kişilere feyiz olarak sunsan da bu gereksiz kavga, barışla neticelense keşke. )
Mahrem-i esrâr-ı ma’nâ hem-zebân-ı hâl yok
Aşk sırrın kılmasan Bâkî hüveydâ kâşkî
(Mânâ sırlarının mahremi, aynı hâli paylaşan, aynı dili konuşan bir dost yok. Ey Bâkî! Aşkın sırlarını bu kadar açık bir şekilde söylemeseydin keşke.)
Serdar Tuncer
Sitemizde sanatçıya ait toplam 50 eser bulunmaktadır. Sanatçının sayfasına gitmek için tıklayın.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.