Yusuf Ziya Özkan-O
Ve gaybın son habercisi. Allah, kâinat ve insan konusunda son sözü, varlık ağacının çekirdeği, kâinat kitabının ille-i gâiyesi ve Hakk’a davetin en gür sesi olan Hazreti Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem) söylemiştir. “Gayb” ve “Gaybü’l-gayb”ın son habercisi O, eşya ve hâdiselerin yanıltmayan yorumcusu O, insan ve Yaratıcı münasebetini hem de herhangi bir iltibasa meydan vermeyecek şekilde ortaya koyan O ve böyle bir münasebetin gereklerini açık-seçik belirleyen de O’dur. O, bir yönüyle ilk ve Hakk’a en yakın, diğer yönüyle de son, fakat en emin bir kurbet rehberidir.
Melekler O’nun muntazırı, nebiler müjdecisi, veliler de O’ndan ışık alan O’nun meyveleridirler. Nübüvvet çerağı başta O’nunla tutuşturulmuş, özündeki mânâ ve muhteva da en nurefşan şekliyle yine O’nunla ortaya konmuştur. Evvelden evvel ilk nur O’nun nuru, son ışık tufanı ise O’nun haricî âlemdeki zuhurudur. Bir başka zaviyeden O, âfak ve enfüsün fihristi, varlığın özü, usâresi, yaratılış ağacının gaye çerçevesinde en münevver meyvesi ve Yüce Yaratıcı adına bütün ins ü cinnin de efendisidir.
Bu gece onun doğum gecesi. Rebiülevvel ayının bu 12. Gecesinde haddimiz mi bilmiyorum ama ona seslenmek istiyoruz=
Ey hep yükseklerde uçan kutlu Nebi! Sen bizim canlarımızın canı, mesajın da kronik dertlerimizin dermanıdır. Ne olur bir kere daha gel ve bizi cansız bırakma.! Son bir kez daha konuş, bendelerini dertlerle kıvrandırma! Yürüdüğümüz yollarda bir sürü kundakçı, bir sürü de fitne ateşi var; sisi–dumanı ufkumuzu karartıyor. Her şeye rağmen düşe–kalka yürümeye çalışıyoruz. Yürüdüğümüz yolları maiyyetinle işaretle ve gönüllerimize rehberliğinin itminanını duyur. Şimdiye kadar bu yollarda binler–yüz binler mugaylanlar arasında yürüdü, ekstradan güller derdi; yer yer yorgunluk yaşadı ve zaman zaman sarsıldılar ama hep harıl harıl koşanlar gibi mükâfat gördüler. Bu sürprizler yolunun başında da, sonunda da Sen varsın; her zaman gözlere görünmesen de gönüllerimizde nazlı nazlı oturan Sensin. Bizler, eğer şimdilerde az da olsa bir hayat emâresi gösterebiliyorsak bu Senin ruhlarımıza içirdiğin iksirdendir. Sînelerimizi hâlâ Sana açık tutabiliyorsak bu da sunduğun mesajın büyüsündendir. Sen mürde gönüllere hayat üflemek için gelmiştin ve bunu dayandığın o inâyet kaynağıyla başardın da. Bak, şimdi bir zamanlar İrem Bağları gibi üfül üfül hayatın tüllendiği o yerlerde canlı cenazeler dolaşıyor; bülbüllere inat saksağanlar ötüyor ve her taraf yarasaların şehrayinleriyle inliyor. Hâlimize acı da gel ve dirilmeye talip olanları Sensizlikle öldürme. Bir zamanlar adının şehbal açtığı pek çok yerde, şimdilerde şeytanlar livâdarlık oyunu oynuyor. Dünya bir yoklar ağında ruha, mânâya hasret gidiyor. Ruhlara bir kerecik olsun görünmen bütün şeytanî oyunları bozacak ve asırlardan beri sesi–soluğu kısılmışlara can gelecektir. Bugün, yol diye patikalarda emekleyen bir sürü şaşkın bir sürü de bütün bütün yolsuz var. Her yanda nifak rüzgârları esiyor. Kar–kış sürekli amansızlık solukluyor. Faust’un çocukları eskisinden de toy, Mefisto ise profesyonellerden profesyonel; sürekli yeniliyor ve sürekli bedel ödüyoruz. Haraca kesilmiş gibi bir hâlimiz var; yıllar var ki bizler hep öksüzler gibi itilip–kakılıyor, hep haince düşüncelerin ağına takılıyoruz. Sen var iken biz nasıl yetim oluruz, hüküm Sende ise sahipsizlik de ne demek! Hayır biz ne yetim ne de sahipsiziz; biz, sımsıcak yuvasından ayrılıp kendini sokağa atan sokak çocukları gibiyiz.. Sana dönüp Senin gül rayihalarını duyacağımız âna kadar da galiba şurada–burada tiner koklayıp kendimize etmekten kurtulamayacağız. Her tarafta haramîler kol geziyor, dört bir yanda hırsızların, uğursuzların hırıltıları duyuluyor. Çalan çalana, her şeyi yağmaladılar; yağmalananlar arasında kalbimiz de var. Şimdilerde akl–ı meâdın kolu kanadı tamamen kırık.. vicdan hafakanlar içinde ve ruhumuz da hezeyanlar ağında… Ağzını aç, nefesinden taptaze bir koku gönder ve bizi kendimiz olmaya uyandır. Fânîlik Senin ruhunun tesir gücünü önleyemez, kimse Senin adını gönüllerden silemez. Sen, ezelin bize paha biçilmez armağanı, ebetlerin de bağbânısın. Senin bir çift sözünle diken tabiatını değiştirip gül olur; Sen konuşuversen yalanın bütün harmanları kül olur.
Bu dünya Senin dünyan; Senin dünyanda başkalarının sözünün-sazının ne önemi olur! Senin gölgen yeryüzüne düştüğü andan itibaren Süleyman Nebi’nin sadece adı kalmıştır. Sikke Sende, mühür Sende; karşı çerinin başında İskender olsa ne yazar. Senin davudî sesin velvele olup dört bir yanda yankılandığı bir dünyada Davud’a ne ihtiyaç var! Söz Sende ise başkalarının konuşması küstahlık sayılmaz mı? Devrilmiş bulunan bizleri Senden başkası ayağa kaldıramaz; iki büklüm olup kamburlaşmış insanlık ancak Senin himmetinle belini doğrultabilecektir.
Çok uzaktan gölgenin başımıza vurması bile ümitlerimize bir “ba’sü ba’del mevt” nefhası oldu. Hakikî viladetin bütün şeytanî mumları söndürecek ve karanlığa mahkûm ruhları sönmeyen bir ışık kaynağına uyaracaktır. Allah, cihanları aydınlatacak ziyayı Sana bağlamıştır. Dünyaları aydınlatacak ışık kaynağının düğmesi Senin elinin altındadır. Sen istersen Allah da diler; Sen söylersen hepimiz de dinlemeye dururuz. İste ki ilâhî meşîet konuşsun, söyle ki kulaklar doğru bir söz duysun.
Şimdi gel ününü bütün dünyaya bir kere daha öyle duyur ki, bütün nifak, şikak ve fitne ateşleri sönsün, her taraf köyünün rengine bürünsün. Sallalahu Teala aleyhi ve sellem.
Yusuf Ziya Özkan
Sitemizde sanatçıya ait toplam 50 eser bulunmaktadır. Sanatçının sayfasına gitmek için tıklayın.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.