Web sitemize hoşgeldiniz, 27 Nisan 2024
Beğen 1

Yusuf Ziya Özkan-Zikrin Anahtarları

Hakk dostları, dâimâ Allah ile olup zikrin hakîkatine erdiklerinden, her hâl, hareket ve sözleriyle Allâh’ı hatırlatırlar. Nitekim hadîs-i şerîflerde de: “İnsanlar arasında Allâh’ın zikrinin anahtarları vardır. İnsanlar onları gördüklerinde hemen Allâh’ı hatırlarlar.” (Heysemî, X, 78)
“(Allâh’ın velî kulları) yüzlerine bakıldığında Allahu Teâlâ’yı hatırlatan Kimselerdir.” buyrulmuştur.(İbn-i Mâce, Zühd, 4)
Böyle kimseleri Hakk’ın bir lutfu bilip onlardan manen istifadeye çalışmak gerekir. Zira onlar, bulundukları beldeler için ilâhî bir rahmettirler.
Hakk dostlarını böyle yüce bir mazhariyete eriştirense zikrullahı yüksek bir keyfiyetle yaşamalarıdır.
Hakk dostu Mevlânâ(k.s) Hazretleri der ki:
“Ağızla, dille, duymadan, düşünmeden (papağan gibi) edilen zikir, noksan bir hayaldir. Padişahça, yani cân u gönülden, hayranlık duyarak yapılan zikir ise, sözlerden de, kelimelerden de âzâdedir… Ey O’nu bulamadan, sadece, O’nun adını yeterli bulan kişi! «Hû» kadehinden içmeden, nasıl olur da benlik arzularından kurtulabilirsin?”
Yani Allâh’ı zikretmek, sırf “Allah” lafzını tekrarlamaktan ibaret değildir. Zikir, ancak tahassüs istîdâdının merkezi olan kalpte mekân bulduğu zaman niyet ve amellerin düzelip seviye kazanmasına vesîle olur.
Bunun içindir ki; Zikrin başı tevhiddir. Hakk’ı birlemektir. Ortası tecrîddir. Hakk’ın dışındaki varlıklardan arınmaktır. Nihâyeti ise tefrîddir. Sadece Allah ile baş başa kalıp her an Allahın rızasını arayabilmektir denilmiştir. Peygamber Efendimiz(s.a.v) tefrîd ehli hakkında: “Müferridler yarışı kazandı” buyurmuştur. “Müferridler kimdir ya Resulallah diye sorduklarında da“Allah’ı çok zikreden erkeklerle kadınlardır” diye buyurmuştur (Müslim, Zikir, 4. )
Hz.Ali (r.a)da sahâbe-i kirâmın zikir hâlini şöyle vasfetmiştir:
“Onlar, Allâh’ın ismi zikredildiği zaman, fırtınalı bir günde ağaçların rüzgârdan etkilendikleri gibi sarsılırlar, gözyaşları elbiselerinin üzerine süzülürdü.” (Ebû Nuaym, Hilye, 1/76)
Demek ki zikir; kuru kuruya bir tekrarlama faaliyeti değildir. Bilâkis gerçek bir zikir, Hakk’ın azametini tefekkür etmek, ilâhî kudret akışları karşısında duyguları derinleştirmek, gönlü mâsivâdan arındırıp Hakk’ta fânî olmak ve daima Allah ile beraberliği temin ederek zikretmektir. Ancak böyle bir zikir, maddî-manevi belâlara karşı bir zırh olabilir. Bunun içindir ki; “Yeryüzünde «Allah Allah» denildiği sürece kıyametin kopmayacağı” yönündeki nebevî beyanı, böyle bir kalbî rikkatle zikredenler var oldukça kıyametin kopmayacağı şeklinde anlamak da mümkündür.
Rabbimiz, kendisini nasıl zikretmemiz gerektiğini şöyle bildirmektedir:
“Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam Rabbini an. Gâfillerden olma!” (el-A’râf, 205)
“Rabbinin ismini zikret ve bütün varlığınla O’na yönel.” (el-Müzzemmil, 8)
Yani zikir esnasında bütün varlığımızla Allaha yönelmeliyiz. Zikirden murad edilen de, daha ziyade kalbin zikridir. Kalbin uyanması, gaflet tozlarından silkelenmesi, haşyetle titreyip ürpermesi ve Allah’ın nuruyla dolması için kâmil manada ifa edilen bir zikrin feyz ve ruhaniyetine ihtiyaç vardır.
Nitekim Hak dostlarından Abdullah bin Hubeyk(k.s)’e;“–Salih insanları nasıl ayırt edebiliriz?” diye sordular. Cevaben buyurdu ki:
“–Salih insanların güzel âdetlerinden birisi, Allah’u Teâlâ’yı gece-gündüz anmalarıdır. O’nu anma, kalp ve dil ile olur. Ancak kalbin zikri daha üstündür…
Kalplerinizi, Allah’u Teâlâ’yı anmakla diriltiniz. Onun korkusuyla doldurunuz. O’nun sevgisiyle nurlandırınız. O’na kavuşma arzusuyla sevindiriniz ve biliniz ki; O’na olan sevginiz derecesinde yükselir, niyetlerinizin doğruluğu ile nefsinizi kahreder, şehvetlerinizi yenip amellerinizi temiz kılabilirsiniz…”
Öte yandan, zikrullah anahtarları olan Hak dostlarının kalpleri, zikirle ihya olup Hakkı bâtıldan, doğruyu eğriden ayırt edebilecek bir nura kavuşmuş olduğundan, Hakkın ve hayrın en şaşmaz pusulası durumundadır. Bu sebeple ihtilaf ve tereddütlerin hâllinde, böylesi zevatı arayıp bulmak ve onların görüşlerine itibar etmek icap eder. Nitekim Ayet-i kerîmede buyrulur:
“Şayet bilmiyorsanız zikir ehline sorunuz!” (en-Nahl, 43; el-Enbiyâ, 7)


Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum Yaz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.