Belh doğumlu 30 Eylül 1207,
Mevlâna Celaleddini Rumi,
Konya topraklarına bastığında yaşı ancak 21 idi,
Çocukluk günlerini derviş meclislerinde,
İlahi nağmelerle geçirmişti.

Meclislerde elinde ipek mendili,
Başında yeşil taşlarla süslü kırmızı takkesi,
Yanakları al al, uzun kirpikli,
Işıklı maviş gözleri, süzgün bakışlı.

Babasının derslerine devam etti,
Olgun müritlerin terbiyesi altında yetişti,
Babasıyla göç yollarını izleyip,
Konya şehrine kadar gelmişlerdi.

Konya’yı seven Hz. Mevlâna;
“Konya’ya veliler şehri deyiniz,
Konya’da doğan çocuk veli olur,
Burada mübarekler olduğu müddetçe,
Harp olmaz, düşmanlar galip gelemez.

Konya ahir zaman felaketlerinden mahfuz kalır,
Maddi ve manevi varlığımız Konya’dadır,
Sultan-ül Ulema’nın mübarek cesedi,
Evlat ve ahfadı bu şehirde kaldığı müddetçe.” Dedi.

Babasının vefatından sonra,
Toplandılar müritleri Mevlana’nın etrafında,
Yeterli görmüyordu, kendini bunlarda,
Babasının bıraktığı kürsüye oturmadı.

Babası Sultan-ül ulema Bahaeddin Veled Hz. leri,
Oğlu Mevlâna’ya bütün bilgileri,
Kademe kademe vermiş,
Hakikat ve bilgi yollarını,
Kademe kademe açmıştı.

Hz. Mevlâna, babasının vefatından sonra,
Onsuz, bir şey yapamayacağını düşünüp,
Bu sebepten de, sıkıntılı günler yaşamaya başlamıştı,
Kati olarak bir irfan güneşine ihtiyacı vardı,
O da Konya’ya gelmekte olan,
Seyyid Burhaneddin Hz.leri olacaktı…